Şelalenin hemen dibinde.
Akdeniz’in en güzel manzarasına doğru...
Ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla “koruma alanı” ilan edilen doğa harikasında...
İnsanın aklını karıştıran, onlarca soru sordurtan, bir garip “rant meselesi” yaşanıyor.
Olayımız; falezlerdeki bu efsane yerde, özel sağlık tesisi olarak ayrılmış bir binada geçiyor.
Bina deyince de öyle “5-6 katlı bir yer” gelmesin aklınıza...
Harika bir kompleks.
Fotoğrafa bakın, anlarsınız.
1. Gizli aşk dedikodularının yazıldığı ve paparazilerin tele objektiflerinden gördüğümüz Bodrum’u artık bir “vicdan ve insanlık kenti” olarak anacağım. Çünkü bu yaz magazin basınındaki Bodrum’u değil...
Bikinili mankenlerin plaj fotoğraflarını değil...
Falanca ünlünün Türkbükü’ndeki yat sefasını değil...
Deprem bölgesinde yardıma koşan Bodrum’u göreceğiz...
İşte ilk sözü baştan söylüyorum:
Bir genç kız:
“Fatih Bey siz misiniz? Doğru mu arıyorum? Hürriyet yazarı...”
“Buyurun evet benim”
“Fatih bey ben sizi Malatya’da bir depremzede bakkal için yazdığınız yazı nedeniyle arıyorum...”
“Evet bakkal Abdullah Öcüt...”
“Tamam... Orada bir çağrınız olmuş. Zincir marketlerle ilgili...”
“Evet onları davet ettim. Bakkal amcaya acaba ne yapabilirler...”
“Biz de sizi o nedenle aradık. ŞOK mağazaları için arıyoruz. Eğer sizin için uygunsa ajansımızın yetkilisi Mustafa Bey sizinle görüşmek istiyor...”
Konu:
“ABD Genelkurmay Başkanı General Milley’in 4 Mart’ta Suriye’nin kuzeyine yaptığı ziyaret.”
General Milley’in muhaliflerle görüştüğü gerekçesiyle Suriye ABD’yi protesto eder. Bu gelişmeden hemen sonra Ankara da tepki vermeye hazırlanır. Ve Büyükelçi’yi Bakanlığa davet eder. Ancak Bakanlığa gelen Büyükelçi Flake tam tersi bir açıklama yapar:
“ABD Genelkurmay Başkanı Sayın Milley Suriye’nin kuzeyinde yalnızca ABD birliklerini ziyaret etmiştir...”
Bu açıklama üzerine Dışişleri Bakanlığı, “O zaman lütfen bu durumu siz açıklayın” cevabını verir.
Ve gerçekten de kısa süre sonra ABD Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Albay Dave Butler şu açıklamayı yapar:
“General Milley, (ABD’li) komutanlar ve askeri birliklerle görüşmek üzere Suriye’nin kuzeyini ziyaret etti. DEAŞ ile mücadele misyonuyla ilgili güncel bilgileri aldı, kuvvet koruma tedbirlerini inceledi ve Hol mülteci kampındaki mültecilerin ülkelerine iade edilmesi çabalarını değerlendirdi.”
Bildiğiniz gibi Türkiye ile ABD arasındaki en büyük sorunlardan biri, ABD’nin DEAŞ’la mücadele adı altında PKK/YPG terör örgütüne verdiği destektir.
İçimize biraz olsun bir gülümseme bıraktı.
Aslında 10 yaşındayken haşarı bir çocuktu.
Kolay kolay laf dinlemezdi.
Disiplini yoktu. Boyun eğmez bir yapısı vardı.
Bir sabah beden öğretmeni sınıfı topladı ve şöyle dedi:
“Çocuklar yarın buraya bir minibüs gelecek. Ve aranızdan seçtiklerimi atletizm sahasına götürecek. Orada yeteneği olanlar seçilecek. Sporcu olacaklar. İyi çalışır, hocalarınızı dinlerseniz milli olur Türkiye’yi bile temsil edersiniz.”Tuğba bu sözleri duyunca öne atıldı.
Ve beden öğretmeni ona şöyle dedi:
“Kızım senden atlet olmaz. Çünkü disiplinli değilsin. Laf dinlemiyorsun.”
21 yıldır Saray Mahallesi’nin ‘Bakkal Amca’sı Abdullah Öcüt.
Bakkalıyla birlikte bütün umutları da yıkılmış durumda.
Diyor ki:
“4 evladımı bakkal sayesinde büyüttüm. 2 evladımın halen eğitimleri devam ediyor. Onların eğitimini nasıl karşılayacağımı bilmiyorum. Çok zor durumdayız. Başka hiçbir gelirim de yok. Şaşırdım kaldım.”
Bu fotoğrafa bakınca ne düşündüm biliyor musunuz?
- Acaba bir dev zincir market, bakkal amcaya bir konteyner bakkal kursa ne olur? Migros... Carrefour... Şok... A101...
- Elbette sizler de bir şeyler yapmışsınızdır. Ama bana göre en anlamlı yardımlarınızdan birisi bu olur.
-
Tamam...
Öfkeyle kalktı. Tamam...
Bu kadar sertlik doğru değildi... Tamam...
Ama bunları bir yere koyup da filmi başa sararsanız... Şimdi “sosyal medya partisi”nin öfkeli üyelerine soruyorum:
- Meral Hanım Kılıçdaroğlu’nun adaylığına evet deseydi onu çok mu sevecektiniz?
“İhanet eden” Meral Hanım, “cici hanım” mı olacaktı?
Kemal Kılıçdaroğlu için söylenecek hiç mi bir şey yok?
Kemal Bey
Sırasıyla cevaplamaya çalışıyorum:
MASADA NE OLDU: Kılıçdaroğlu bugüne kadar Akşener’le yaptığı ikili toplantılar dahil hiçbir ortamda adaylığını açıklamamıştı. Dahası “Genel başkanlar aday olmasın” demişti. Ancak son toplantıda DP Lideri “Bizim adayımız Kılıçdaroğlu” diyor. Akşener diğer liderlere dönüyor ve onlar da “Evet” diyor. Bunun üzerine Akşener, “Bizim bu konuda endişelerimiz var. Gelin anketler yapalım ve milletin iradesini görelim” karşılığını veriyor. Akşener’in bu teklifi için aldığı cevap ise şu: “O zaman biz 5’li imzayla Kılıçdaroğlu’nu açıklarız.” İşte “masadan itilme” hikâyesinin özü budur. Dahası diğer 5 parti liderinin Akşener’den gizlice anlaştığı kuşkusu da burada doğuyor.
İMZALANAN METNİN ANLAMI NEDİR: Akşener masadan kalkma eğilimi gösterince Ali Babacan müdahale ediyor. Ve parti organlarında değerlendirme yapmak üzere mutabakat metni imzalanıyor. Burada amaç zaman kazanmak. Çünkü ortada bir kriz var. Masanın iki büyük partisi anlaşamamış durumda. Acaba üçüncü bir yol bulunabilir mi diye bu mutabakat metni ortaya konuluyor. Ancak Kılıçdaroğlu geri adım atmayınca Akşener partisinin yetkili organından gelen “Kılıçdaroğlu aday olmasın” kararına uyuyor.
BAŞKANLARA ÇAĞRI HAKLI MI: Meral Akşener’in CHP Genel Başkanı varken, onun belediye başkanlarını önermesi normal mi?
Cevap: Dikkat ettim, CHP’ye yakın isimler bu konuda Akşener’e çok ağır eleştiriler yapıyor. Ama hatırlanması gereken bir de durum var. Unutulmasın ki, Ankara, İstanbul, Adana ve Antalya gibi birçok ilde CHP’li başkanların kazanmasında İYİ Parti’nin önemli katkısı vardır. Ayrıca o başkanlar “Millet İttifakı”nın adaylarıydı... 6’lı Masa herkesin dilediği adayı önermesi için kurulduğuna göre bunda bir gariplik yoktur... Dolayısıyla Akşener’in bu başkanları aday göstermesi doğaldır. Ancak masadan ayrıldıktan sonra onları istifaya davet etmesi şık olmamıştır.
AKŞENER’İN AÇIKLAMASI: Akşener’in açıklaması çok sert değil miydi?
Cevap: Evet sert oldu. Ancak “Kemal Bey için 5’li imza atarız” denilerek Akşener’in masadan itilmesi de yeterince sert ve hoyrat değil miydi? Akşener bu noktadan sonra siyasetin gereğini yapmış ve tepkisini dile getirmiştir. Sessizce gitmek yerine kendine göre olan gerçekleri sert bir dille ortaya koymuştur. Bu da bir siyasi tercihtir.
Açık olan şey şu ki, masada nezaket kalmamış. Siyasi hırs öne geçmiştir.