Lütfen anlatacaklarımı “cinsel içerikli” bir yazı olarak okumayın.
Çünkü şimdi yazacağım soru, hemen akla öyle bir şey getiriyor.
Ama aslı çok başka...
*
Bundan tam 20 yıl önce genç bir öğrenci, çok tanınmış bir kadına şu soruyu sordu:
“Bütün Amerika’nın Blow Job kraliçesi olmak nasıl bir duygudur?”
“Blow Job” Amerikan argosunda “Oral seks yapmak” anlamına geliyor...
Bu olay 2001 yılının ilk aylarında
Bir teröristin koyduğu bomba çok büyük bir insan kıyımına yol açabilirdi ama ucuz atlatıldı...
Ucuz atlatılmasının nedeni, dikkatli bir güvenlik görevlisiydi....
Olay aynen şöyle gelişti...
O yıl Yaz Olimpiyatları Atlanta şehrinde yapılıyordu.
Olimpiyatlar dolayısıyla şehrin “Centennial Park” adı verilen yerinde çeşitli eğlenceler düzenlenmişti...
Mesela bir gece önce bir Kenny Rogers konseri vardı...
*
Tam günüyle 16 Ocak 1998 günü Washington’daki Pentagon City Mall adlı alışveriş merkezinde, bütün dünyayı sarsacak bir olay yaşandı...
O gün orayı basan FBI ajanları, genç bir kızı alıp bir otel odasına götürdü.
*
Genç kız 11 saat boyunca o otel odasında FBI ajanları tarafından sorgulandı.
Ajanlar çok önemli bir siyasetçinin adını vererek, onunla ilişkisini sordular.
Önce ajanların söylediği şeyleri inkâr etti.
Ancak önüne 20 saatlik gizlice kaydedilmiş bir konuşması konunca olayın rengi değişti...
Çünkü ülkeyi ele geçiren Taliban, çocukların uçurtma uçurmasını yasaklıyor.
Uçurtmayı vuruyorlar...
Yani her çocuğun küçüklüğünde yaşadığı en güzel duygulardan birini...
Biz İzmir’de ona uçurtma değil, bayrak deriz.
“Bayrak uçurtmadır” o yaptığımız...
Rengârenk krapon kâğıtlarıyla yapılmış, altıgen veya armudiye bayraklar gökyüzünde süzülürken içimizdeki tek yarış duygusu, o bayrağı hangimizin en yüksek göndere çekeceğidir...
O nedenle bayraklarımız çoğunlukla kırmızı beyazdır...
O anki duygumu hemen Instagram’da paylaşmak istedim ve şunları yazdım:
“Sevgili Ferhan en umutsuz, en karanlık günlerimizde bizi çok güldürdün, çok şaşırttın, çok düşündürdün. Şimdi de çok üzdün. Sana milyonlarca umut kahkahası borcumuz var. Onu ödeyebilmek için yeterince gözyaşı biriktirdik mi bilemiyorum. İnşallah Allah kahkaha borcumuzu orada sana mekân bir cennet olarak öder sevgili kardeşimiz. Nur içinde yat...”
Oysa Ferhan’ın arkasından çok muzip ve çok yaratıcı bir şey yazmak isterdim.
Onun böyle hoşuna gitmek gelirdi içimden...
*
Böyle anlarda Fransa’da Andre Gide’in ölümünden sonra muhalif bir gazetede atılan şu başlık bana hep çok çarpıcı gelmişti:
“Ande Gide’in ölümü iyi karşılandı...”
Bizde Yeni Akit gibi bir gazetenin atabileceği cinsten acımasız bir başlıktı ama nedense o günden beri bana bir mizah şaheseri gibi görünür.
Adı “Küçük Emel”...
Ama 3 metre 66 santim boyunda dev bir kız çocuğu...
Suriyeli..
*
Arapça adı “Amal”... “Umut” anlamına geliyor...
Türkiye’yi baştan sona geçti ve şu sıralar Yunanistan’a girdi ve orada da yürümeye devam ediyor.
8 bin kilometre yol yürüyecek.
Amacı İngiltere’de Manchester’a gitmek...
Yuval Noah Harari’nin yeni kitabı “21’inci Yüzyıl İçin 21 Ders” kitabını okumadım...
Geçen gün tesadüfen, vallahi tamamen tesadüfen ‘Storytel’deki sesli halinden bir bölümü dinledim.
Konu “Sevgilisinden ayrılanların yası”ydı...
*
Harvard Üniversitesi’nde bütün din toplumlarının başına tarihinde ilk defa bir ateist getirildi.
Olayın ne olduğunu anlatmadan önce size Harvard Üniversitesi hakkında kısa bir bilgi vereyim.
*
Hikâye 1630 yılında başlıyor.