Paylaş
Bir teröristin koyduğu bomba çok büyük bir insan kıyımına yol açabilirdi ama ucuz atlatıldı...
Ucuz atlatılmasının nedeni, dikkatli bir güvenlik görevlisiydi....
Olay aynen şöyle gelişti...
O yıl Yaz Olimpiyatları Atlanta şehrinde yapılıyordu.
Olimpiyatlar dolayısıyla şehrin “Centennial Park” adı verilen yerinde çeşitli eğlenceler düzenlenmişti...
Mesela bir gece önce bir Kenny Rogers konseri vardı...
*
Eğlenceler devam ederken çok sayıda güvenlik görevlisi de o alanda görev yapıyordu.
Bu arada FBI da bir ajanını sahaya göndermişti...
Polislerin yanında sahada bir de polis statüsü taşımayan güvenlik elemanı vardı.
Adı Richard Jewell’dı...
1962 doğumlu, obez, biraz da sorunlu bir çocuktu...
En büyük hayali polis olmaktı ama gerek fiziki ölçüleri gerek bir takım psikolojik nedenlerden dolayı bir türlü polis olamıyor, o nedenle güvenlik elemanı olarak çalışıyordu.
Ancak devlete saygısı ve görev bilinci tutku seviyesinde bir insandı.
Akşamları polisle ilgili mevzuatı okuyor ve öğreniyordu.
Gerçek hayattaki Richard Jewell
O gün Centennial Park’ta görevliydi...
Şiddetli bir ishal geçirdiği halde görev yerine gitmişti.
Okuduğu kitaplar, seyrettiği filmler onu aşırı şüpheci yapmıştı ve çevreyi hep o gözle tarıyordu.
*
Gecenin konseri devam ederken, duvarın kenarındaki bir bankın altına bırakılan sırt çantasını fark edip polislere bildirir...
Gelen bomba imha ekibi, çantanın içinde borulu bir bombanın olduğunu görür...
Jewell’ın aşırı gayreti ile konsere dalmış olan izleyiciler bankın etrafından uzaklaştırılırken bomba patlar.
Ancak onun bu dikkati sayesinde çok büyük bir felaket fazla can kaybı olmadan atlatılır.
*
Richard Jewell o an Amerika’nın kahramanı olur.
Ancak bu kahramanlık çok uzun sürmez...
Çünkü FBI, bombanın meşhur olmak ve kendini kahraman haline getirmek amacıyla bizzat Richard Jewell tarafından konduğunu iddia edip araştırmaya başlamıştır.
İşte o andan itibaren bir istihbarat örgütünün bir insanın hayatında nelere mal olabileceğini ve bireyin bunun karşısındaki çaresizliğini seyretmeye başlıyorsunuz...
Üstelik ellerinde hiçbir delil olmadan, sadece kendi kafalarında oluşturdukları “Profil” adı verilen şablonlara dayanarak neler yapabiliyorlar, görüyorsunuz...
*
Ünlü yönetmen Clint Eastwood 2019 yılında işte bu olayın filmini yaptı...
Adı “Richard Jewell”...
Film pandemi dolayısıyla gösterime çıkamamıştı...
Şimdi Türkiye’de BluTV’de gösterime girdi.
Gerisini anlatmıyorum...
İzlediğinizde felaketi göreceksiniz.
FBI, filmde kahraman istihbaratçıyı sorguluyor.
DEVLETİN İSTİHBARATÇISI AHLAKSIZ GAZETECİ İLE SUÇ ORTAKLIĞI YAPARSA
ATLANTA’daki patlama olayını 1996 yılında Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olarak medyadan izlemiştim.
Ancak olayın ayrıntılarını önceki gece bu filmi seyrettikten sonra öğrenebildim.
FBI, devletine büyük saygıyla bağlı bir vatandaşına 88 gün boyunca nasıl bir işkence çektiriyor...
*
Tabii bir de gazeteciler var...
Hiçbir etik kural tanımayan bir gazeteci devletin istihbarat örgütü ile el ele verirse insanlara neler yapabilir...
Dehşetle seyrettim...
*
Atlanta’daki olayın gerçek bombacısı 6 yıl sonra yakalandı...
O yakalandı...
Richard Jewell aklandı...
Ancak kalbi bütün bunlara dayanamadı
ve öldü...
Henüz 44 yaşındaydı...
91 YAŞINDAKİ CLİNT EASTWOOD’U HER GÜN DAHA FAZLA TAKDİR EDİYORUM
FİLMİN yönetmeni Clint Eastwood 60 yaşından sonra olağanüstü filmlere imza attı...
Önce FBI Başkanı Hoover’ı hedef aldı.
Şimdi de FBI’ın bir başka karanlık yüzünü...
91 yaşında bir sanatçı...
Spagetti Western filmlerinden, Dirty Harry rollerinden öyle bir yere geldi ki...
Bazı insanlar yaşlanınca kötüleşiyor...
Bazıları ise doğru yolu buluyor.
HER 100 TÜRK’TEN KAÇI ARAP ÜLKESİNDE MUTLU OLURDU
SURİYE ve Afgan göçünün başından beri hep şu soruyu soruyoruz...
Bu iki Müslüman ülkede yönetimlerin zulmünden kaçan insanlar niye bir başka Müslüman ülkeye de değil de hep bir Batı ülkesine sığınmak istiyor?
Mesela kaçan FETÖ’cülere bakıyorum... Neredeyse tamamı ya Amerika’da ya da Almanya’da...
*
Allah’a şükür biz Türklerin kaçma gibi bir sorunumuz yok...
Yok ama acaba kaçımız ülkemizin durumundan memnunuz?
Bu konuda birçok araştırma var...
Mutluluk açısından dünyanın epey geri sıralarında bulunuyoruz.
Öyleyse biz de en azından şu soruyu sormalıyız.
Bizleri ne mutlu ederdi?
*
Türkiye’nin en ciddi araştırma kuruluşlarından KONDA 2020 yılında Türklere şu soruyu sormuş:
“Devlet nizamı, hukuk düzeni, ekonomisi ve yaşam standardı açısından Türkiye hangi ülkeye benzese mutlu olurdunuz?”
Cevaplar şöyle:
*
YÜZDE 49: Avrupa Birliği
YÜZDE 10: Amerika Birleşik Devletleri
YÜZDE 10: İngiltere
YÜZDE 3: Rusya...
*
Ya Müslüman ülkeler?
Aramızda kaçımız ülkemiz bir Arap ülkesine veya başka bir Müslüman ülkesine benzerse kendini mutlu hissedecek?
Sıkı durun...
Sadece yüzde 1...
Yanlış okumadınız...
YÜZDE 1...
80’Lİ YILLARDAN BERİ HİÇ BIKMADAN DİNLEDİĞİM İKİ THEODORAKİS ŞARKISI
THEODORAKİS’i kaybettik.
Yunanistan’ın büyük bir evladıydı...
Sadece Yunanistan değil...
Bütün Akdeniz’in büyük bir evladıydı...
*
Her birimizin hafızasına en az üç beş şarkısını emanet bırakmıştır... Benimse 10... 20... Belki 30 şarkı...
Ama bu ikisi var ya....
Bunlar bambaşka...
*
Ünlü Yunan soprano Agnes Baltsa’nın söylediği “Se Potisa Rodostamo”
Yine Agnes Baltsa’dan “To Treno Fevgi Stis Okto”
Bu iki şarkıyı 80’li yıllardan beri hiç bıkmadan dinliyorum, dinliyorum.
*
Her ikisi de Baltsa’nın “Songs My Country Tought Me” adlı albümünden. Her iki parça da benim “Arta Kalan Zamanda” adlı arya CD’min ikincisinde var.
Hepimiz hayatta en az bir kere bu şarkılarla dans etmişizdir
“ZORBA” filminin müziklerini dinlemeden Mikis Theodorakis’i anmak mümkün mü...
Horos Tou Zorba - Yani Zorba’nın dansı.
Sirtos Chaniotikos
Chasapikos
THEODORAKİS DENİNCE AKLIMA GELEN ALTI ŞARKI DAHA
“Hathika”: Harris Alexiou
“Songo di Liberta”: Milva’nın sesinden.
“Sto Perigiali To Kryfo”: Maria Farantouri
“Edo To Fos-Live”: George Dallaras
“Eho Mia Agapi”: Eirini Toumbaki,
George Sambalis
“To Palikari Echei Kaimo”: Maria Dimitriadi, Antonis Kalogiannis.
FRANSA’NIN İLK KADIN BAŞKANI LGBT DOSTU OLMAK ZORUNDA MI
FRANSA’dan gelen kulis haberlerine bakılırsa, Sosyalist Parti’nin gelecek yılki başkanlık seçimindeki adayı bir kadın olabilir. Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo’nun yıldızı giderek parlıyor. Şehir yönetimindeki bütün kilit yerlere kadın yöneticileri getirdi.
*
Bütün Fransa onu bir LGBT dostu siyasetçi olarak tanıyor.
Daha geçenlerde Paris’te homofobik kişilerin saldırısına uğrayan iki LGBT’li kadına öylesine sıkı bir destek verdi ki...
*
Avrupa’da artık şu soru soruluyor. Bir siyasetçinin seçilebilmesi, yükselmesi için LGBT dostu olması zorunlu mudur?
Bunun cevabı şöyle veriliyor:
“Hayır, zorunlu değildir ama gereklidir...”
Paylaş