“İslam uğruna savaşan” anlamına geliyor...
Bu arkadaşın ileride Taliban Devleti’nin İletişim Başkanı olması bekleniyormuş.
*
Diyor ki:
“İslam’da müzik yasak. O nedenle halka açık yerlerde müzik çalmak yok...”
Ama Allah için öyle zorlayıcı falan olmayacaklarmış....
Yani insanları zorla müzik dinlemekten vazgeçirmeyeceklermiş...
Ya nasıl önleyeceklermiş...
Tabii haber önce, evimizin haber merkezi Tansu’nun telefonuna geldi. Biraz sonra benim cebime de düştü...
Hem de nereden biliyor musunuz? Dünyanın en önemli gazetesi The New York Times’tan “Breaking News” olarak...
O andan itibaren dünyanın bildiğim en önemli gazetelerinin internet sayfalarına girdim.
İşte sonuç:
*
ABD: New York Times, Washington Post, Los Angeles Times gibi gazetelerin açılış sayfalarının o an için en büyük haberiydi. Ünlü müzik ve kültür dergisi Rolling Stone açılış sayfasını tamamen ona ayırmıştı.
İNGİLTERE:
O da benden bahsederken hep “Dostum” diyor...
Eee dile kolay değil, 50 yıldan fazla sürmüş dirsek temasımız var...
Hatta bir ara Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a birlikte gitme planı yapmıştık.
Olmadı.
Onun İsviçre mahkemesindeki mücadelesini desteklemiştim.
Önemli bir hukuk başarısı elde etmişti.
*
Ama bakmayın bu muhabbetimize...
Bu kabul aslında Cumhurbaşkanı’nın resmi ajandasında da görünmüyordu.
Gelenler 4 kişiydi.
Roman yazarı Pascal Bruckner, şarkıcı Laurent Voulzy, girişimci Jennifer Guesdon ve deneme yazarı Laurent Kupferman...
*
Bu dört kişi, bir süredir özellikle deneme yazarı Kupferman’ın dile getirdiği bir öneriyi Cumhurbaşkanı’na anlatacaklardı...
Anlattılar...
Biraz önce Covid-19’la mücadele konusunda bir bakanlar kurulu toplantısından çıkan Macron dinledi.
Ve sonunda
Yeterince vaktiniz vardır...
Şimdi şu fotoğrafa iyi bakın...
Bir tarafta ben...
Öteki tarafta gazeteci dostum Mehmet Yılmaz’ın kızı...
Şimdi iki şehir onun mirası için savaşıyor.
Biri doğduğu yer olan Floransa...
Öteki öldüğü ve mezarının bulunduğu Ravenna şehri...
*
Tarih, gününde değil, günlerin köpüğünde yazılan bir hikâyedir...
İkisi yan yana duruyor ama ne kılık, ne bakış, ne duruş ne de ayaktaki ayakkabı aynı...
*
Birinin elinde moda bir saat...
Kim bilir belki çakma bir Rolex...
Ön cebinde dolmakalem...
Yelek sanki eski burjuva başkan Karzai’nin gardrobundan çıkmış gibi...
Ayakta ucu kıvrık bayağı yeni trend spor ayakkabı...
Hiç öyle dağlarda savaşırken giyilmiş hali yok... Birazdan salonda kardiyo yapmaya başlayacakmış gibi bir hali var.
Kabil’de Amerikan uçaklarının etrafında insanlık dramları yaşanırken, Türk Hava Yolları da aynı havaalanından müthiş bir tahliye operasyonu yapmış.
Uğur o olayı neredeyse saniye saniye yazmış...
Meğer aynı gün aynı havaalanında yaşanan çok önemli bir başka olay daha varmış.
Onu da önceki gün Nagehan Alçı’nın köşesinden öğrendik.
Kabil’de kaos devam ederken, Ankara’da Hikmet Çetin’in telefonu çalmış.
Arayan Çetin’in Kabil’de görev üstlendiği yıllarda tanıştığı, 2003-2006 arasında dışişleri bakanlığı yapmış Rengin Dadfar Spanta...
Kendisi ve bir arkadaşının Kabil’de sıkışıp kaldığını, kurtarılmaları için elinden bir şey gelip gelmeyeceğini sorar...