Allah bana bu fırsatı verdi...
Sarkozy önce Brexit üzerine çok çarpıcı bir konuşma yaptı...
Sohbeti yürüten moderatör, Brexit dışındaki soruların sorulmasına pek taraftar değil gibiydi...
Ama kalktım “Ben bir Türk gazetecisiyim. Herhalde ne soracağımı tahmin etmişsinizdir. Sorabilir miyim” deyince Sarkozy de gülerek “Evet tahmin ediyorum ne, sor” dedi...
*
Sorum şuydu:
“300 Fransız aydını, sanatçısı ve siyasetçisi birlikte bir bildiri imzaladınız. Müslüman âlemine bir çağrı yaptınız. Dediniz ki, ‘Kuran’da Yahudi aleyhtarı, anti-Semitist ayetler var. Onları çıkarın. Sizce bu akıllıca bir hareket miydi?”
Ama beni çarpan şey, filmin iki oyuncusu Penelope Cruz ile kocası Javier Bardem’in filmden çekilen bir fotoğrafı oldu.
Daha doğrusu, Javier Bardem değil, Penelope Cruz’un şu fotoğrafı.
Yanındaki kocasını ben kestim tabii ki...
*
Penelope Cruz 44 yaşına geldi.
Bugüne kadar onun bu kadar güzel bir fotoğrafını görmedim.
Tam o fotoğrafı gördüğüm gün, The New York Times gazetesinde Paris’te yaşayan Amerikalı bir kadın yazar ve gazeteci olan
Çünkü çok tanıdık bir isimdi...
İlk tepkim şu oldu.
“Bizi adalet değil, ama Allah korumuş...”
O ismin kim olduğunu açıklayacağım.
***
Adı Cihan Oskay...
Kim bu arkadaş biliyor musunuz?
Fenerbahçe Kulübü Başkanı
Beşiktaş Adliyesi’nin Zekeriyalarının zulüm üstüne zulüm yaptığı o günler...
*
Polisin, savcının, verdiği sahte belgeler, iğrenç anlaşmalarla gizli tanık, itirafçı yaptıkları iğrenç karakterler, insanların hayatını karartıyor, medya da bu bütün bu iğrençlikleri ertesi gün manşete taşıyordu.
*
İşte o günlerden birinde bir Ergenekon duruşmasında, bir “gizli tanık” benim hakkımda da konuşmaya başladı.
Hayatımda adını duymadığım bir yayınevi, hayatımda tanımadığım kişiler, hayatımda bilmediğim bir kitap...
Güya ben Ergenekon çetesini desteklemek üzere bu kitabı yazdırmış, bastırmış, yayınlatmış, haberle desteklemiştim.
Bu kara iftira, hangi kumpas polisi ve savcısının bulup çıkardığını bilmediğim
*
Ahmet Hakan bir yazısında “Keşke devir teslim töreni yapsaydık” demişti...
Nasip o sahneymiş...
Bunu da sahneden söyledi.
*
Buket Aydın benim bulunduğum 18 numaralı masada oturuyordu.
Ahmet Hakan
Babası banka memuruydu...
Devlet okulunda okudu...
*
Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel Ispartalıydı...
Babası Kurtuluş Savaşı’na katılmış bir köy muhtarıydı...
Devlet okulunda okudu...
*
Onuncu Cumhurbaşkanımız
Hikâyeyi gazetelerde veya internette okumuşsunuzdur, ben “Mumyaya ne oldu” onu anlatayım.
***
Olay, Tahran’da Şii din adamlarından Şah Abdülazim’in ve başka ulemanın yattığı bir mezarlığın yakınlarında meydana geldi.
Yol inşaatında çalışan bir kepçe uzmanı kepçenin bir cisme takılıp durması üzerine inip baktığında hayret verici bir şeyle karşılaştı.
Kepçenin ucunda bir mumya duruyordu. Hemen bulduğu mumya ile birlikte bir selfie çekti ve sosyal medyada yayınladı.
***
Burası Mısır olsaydı, belki kimsenin tuhafına gitmeyecek olan bu mumya, birden İran’ın bir numaralı meselesi haline geldi.
Türkiye’nin ilk kadın voleybolcularının hikâyesi...
Bugün “Filenin sultanları” sayılan kızların bir zamanlar nasıl köhne ve soğuk salonların garibanları olarak işe başladığını anlatıyor.
***
Adı Selcan Çağlar...
Türkiye’nin ilk kadın milli voleybolcularından.
1953 yılında İstanbul’da doğmuş...
Annesi de Çamlıca Kız Lisesi’nden voleybolcu... Şair Behçet Kemal Çağlar’ın erkek kardeşinin kızı...
***