İlk konuşmayı ‘cumhur ittifakı’nın İzmir adayı Nihat Zeybekci ile yapıyorum.
‘Millet ittifakı’nın adayı Tunç Soyer’le de konuşacağım. Geçen hafta Ankara’da aday tanıtımında olduğu için onunla önümüzdeki günlerde buluşup aynı sohbeti yapmaya karar verdik.
NEDEN FOTOĞRAFI ŞARAP BAĞINDA ÇEKMEK İSTEDİ
Nihat Zeybekci’ye “Nerede fotoğraf çektirelim” diye sorduğumda, kendisi “Urla’da bağlarda çekelim” dedi.
“Ama orada şarap bağları var” dedim.
“Ben İzmir şarabını uluslararası marka yapmak istiyorum. Bağcılığın gelişmesi için özel enstitüler kuracağız”
Bembeyaz karlar üzerinde giden kara trenin lokomotifinin önünde büyük bir kızıl yıldız var.
Benim gençliğimin solcuları bu efsane treni çok iyi tanır.
Onun ilk sinematografik görüntüsünü bundan 50 yıl önce bir başka filmde görmüştük.
Boris Pasternak’ın romanından çekilen “Doktor Jivago” filminin unutulmayacak görüntülerinden biriydi o tren.
“Eğer kendisini yakalayan polislere Rabia işareti yapsaydı, yine postalanır mıydı?”
Okumayanlara kısaca özetleyeyim.
Mogadişu’dan Türkiye’ye gelen Hüseyin adlı Mısırlı bir genç, anında uçağa bindirilip Mısır’a gönderildi.
Bu genç, Mısır’da bir savcıyı öldürdüğü için gıyabında yargılanmış ve idama mahkûm edilmiş.
Bir süredir Sudan’da sürgünde yaşıyormuş.
Başka bir ülkeye gitmek için İstanbul bağlantılı bir bilet almış.
Ancak vizesi olmadığı için Atatürk Havaalanı’nda polise takılmış.
Türk kamuoyu olayı, genç uçağa bindirilip gönderildikten sonra öğrendi.
*
“CHP 1965 seçimlerinde fena yenilmiş. İsmet İnönü ile mülakat yapmaya Ankara’ya gittim.
Yanağımı okşadı, ‘Gel bakalım Cemil Sait’in oğlu... Gazeteye göndermeden önce yazıyı bana göndereceksin’ dedi.
Ertesi gün çıkacaktı yazı. Yazdım ve öğlen ikide evine gittim. Kapıyı eşi Mevhibe Hanım açtı ve İnönü’nün uyuduğunu söyledi.
‘Görmem şart’ diye ısrar ettim. ‘Çık o zaman yanına’ dedi. Yukarıya yatak odasına çıktım, uyuyordu.
Başını okşayıp uyandırdım. ‘Paşam buyrun okuyun’ dedim.
Gözlüğünü taktı, okudu, sonra da ‘Tamam’ dedi.”
*
Dün sabaha karşı onun “ulusa sesleniş” konuşmasını dinlerken içimde bir yerden bu cümle fışkırdı ve geldi dilimin ucuna oturdu.
Neler demedi ki...
*
- “Rövanş politikalarını terk etmeliyiz” dedi.
*
-“İşbirliği, uzlaşma ve ortak menfaatimizin sağlayacağı sınırsız potansiyeli kucaklamalıyız” dedi...
*
-
44 kilometrekare büyüklüğündedir.
Oraya kim “Türkiye’nin Maldivler’i” demişse çok iyi demiştir.
Çünkü ne zaman oralarda dolaşsam, ben de aynı şeyi düşünmüşümdür.
Salda Gölü,
Sadece siz değil, bütün dünya iyi tanıyor.
*
- Biri Madeleine Albright...
- Öteki Colin Powell...
- Beyaz ceketlisi Hillary Clinton...
Üçü de Amerika Birleşik Devletleri’nin eski dışişleri bakanı...
Yani üçü de gerçek kişi...
Aberdeen şehri civarında, dünyanın önde gelen viski şirketlerinden birinin şatosunda kalıp bu fotoğrafı çektirmiştik.
Geçen ay bu defa bir başka viski üreticisinin aynı şehir yakınındaki damıtımevindeydik.
Birincide biraz İskoç emekçisi gibiydim.
Veya “Cesur Yürek” savaşçısı gibi diyebilirsiniz.
İkincisinde biraz İskoç aristokratı havasına girdim.
Birincide günlük kilt içindeydim.
İkinci de gece tören kıyafetinde.
Hangisini daha beğendin derseniz...