Yani Washington Post’un genel yayın yönetmeni... Üç gün boyunca iki ayrı panelde konuşmacıydı...
*
Tabii bunun en önemli sebebi Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülen gazeteci Kaşıkçı’nın genel yayın yönetmeni oluşuydu.
Kaşıkçı tam kadrolu olmasa bile orada yazıyordu.
Martin Baron da bu cinayeti gazetecilik açısından çok iyi takip etmiş ve aydınlığa çıkmasında yardımcı olmuştu.
*
Martin Baron
Büyük kuruluşların gece yemekten sonraki davetlerine “night cap” deniliyor.
Aynı anda birden fazla davet olduğu için, bir otelden ötekine koşarken bitap düşersiniz...
Önceki akşam böyle üç kapı yaptım...
İnanır mısınız Türk olduğumu duydukları andan itibaren en çok konuşulan konulardan biri, bir futbol maçıydı.
Ama Türkiye’deki bir maç değil, geçen hafta Şam’da oynanan bir futbol maçıydı konu...
Bu yıl Davos’u maymunları ve bir de Türkiye’nin şu sıralarda bir numaralı konusu olan plastik poşeti konuşarak açacağız.
Yarın benim için en ilginç konuşmacı, hayatını maymunları anlamak ve onların neslinin tükenmesine vakfetmiş olan Jane Goodall olacak...
Onunla hayatını uluslararası politika konuşarak geçirmiş olan gazeteci Fareed Zakaria konuşacak...
Bir gazeteci ile dünyanın en ünlü primatoloğunun sohbetini büyük ilgiyle izleyeceğim.
Davos’u işte bu yüzden çok seviyorum.
Siyaseti, ekonomiyi konuşuyor. Ama onun dışındaki dünyayı hiç ihmal etmiyor.
Şöyle 40 yıl öncesine gidilse... Bu ülke tarihinin 70’li yıllarının popüler kültür tarihine bir bakılsa...
Sonra bir “Kim kimdir ansiklopedisi” hazırlansa...
Kesinlikle bugün, neyin yanlış neyin doğru olduğunu daha iyi anlarız.
Neyse size angarya yüklemeyeyim.
Derya Bengi bunu yapmış.
Aralık ayında yayınlanan harika kitabı* bize Türkiye’nin 70’li yıllarını öylesine harika hikâyelerle anlatıyor ki...
Size bugün işte o masum yılların, kimimizin unuttuğu, kimimizin hatırlamak istemediği, kimimizin unutturmak istediği, kimimizin ise bilmediği hikâyelerini aktaracağım bu kitaptan.
Son 24 saat içinde olay, bir basket takımından Amerikan basket ligine, Amerika Birleşik Devletleri’nden İngiltere’ye sıçradı.
Dün İngiliz Guardian gazetesinin internet sitesinin ana sayfasında Enes Kanter’in, ağır propaganda kokan bu dramatik fotoğrafı vardı.
Takımı New York Knicks, Londra’da 20 bin kişi önünde Washington Wizards takımı ile oynuyor.
O New York’ta, formasını giymiş televizyondan takımını seyrediyor.
Belli ki olayı daha da dramatik hale getirmek için bu mizansen hazırlanmış.
Ama bundan çok daha vahim bir şey var.
Guardian gazetesindeki haberden, onun elini çok kuvvetlendiren bir ayrıntıyı öğreniyoruz.
Enes Kanter
Cumhurbaşkanı bu akşam Fazıl Say’ın konserine gidiyormuş.
İşte bugün bana umut veren haberlerden biri daha...
Cumhurbaşkanı’nı davet ettiği için Fazıl Say’ı kutluyor, konsere gideceği için de Cumhurbaşkanı’na içten teşekkür ediyorum.
*
Fazıl Say dün akşam Konya’daydı.
Yani bu akşamki konserden 24 saat önce yapılan kostümlü bir provası gibiydi diyebilirsiniz.
Orada, şehrin en büyük salonu olan Selçuklu Kongre Merkezi’nde Anadolu Oditoryumu’nda çaldı.
Bana sorarsanız, hem Türkiye’deki kariyerini, hem de ailesini bu sersemce tutkuya kurban etti. Bir basketbol hayranı olarak çok kızgınım ona.
*
Kanter şimdi New York Knicks takımında oynuyor ve Türkiye onu kırmızı bültenle Amerika Birleşik Devletleri’nden istiyor. Sıkı bir basketbol izleyicisi ve özellikle de bir NBA takipçisi olarak kırmızı bülten kararı alan Türk yetkililere küçük bir brifing vermek istiyorum.
*
Önce Enes Kanter’in 2019 yılı, yani bu yılın başından beri New York Knicks takımında oynadığı son 4 maçın teknik analizini vereyim:
- 2 Ocak 2019 günü Denver Nuggets’a karşı 17 sayı, 12 ribaunt, 7 hücum ribaundu, 5 savunma ribaundu ile oynadı.
- 5 Ocak 2019 günü Los Angeles Lakers’a karşı 15 sayı, 15 ribaunt, 4 hücum ribaundu, 11 savunma ribaundu ile oynadı.
İslami kesimde bazı kişilerin son zamanlarda İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Âkif’e karşı alenen düşmanlığa başladığını anlattım.
*
Âkif’i eleştirenlere örnek olarak verdiğim isimlerden biri de eski Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, eski Kültür Bakanı İsmail Kahraman’dı... Ve bir cevap mektubu gönderdi...
*
Önce şunu belirteyim.
Son derece nazik bir ifade ile kaleme almış. Kendisine teşekkür ediyorum.
Mektubu iki bakımdan önemsiyorum.
Birincisi,