Paylaş
Aberdeen şehri civarında, dünyanın önde gelen viski şirketlerinden birinin şatosunda kalıp bu fotoğrafı çektirmiştik.
Geçen ay bu defa bir başka viski üreticisinin aynı şehir yakınındaki damıtımevindeydik.
Birincide biraz İskoç emekçisi gibiydim.
Veya “Cesur Yürek” savaşçısı gibi diyebilirsiniz.
İkincisinde biraz İskoç aristokratı havasına girdim.
Birincide günlük kilt içindeydim.
İkinci de gece tören kıyafetinde.
Hangisini daha beğendin derseniz...
Vallahi İzmir’in Kahramanlar semtinden gelmiş bir sonradan görme olarak...
Bu aristokrat kıyafet daha hoşuma gitti...
Altta etek, üstte smokin...
Aynaya şöyle bir baktım.
Yumruğumla hafif çeneme vurup “Yakışmış hergeleye” dedim.
ALEXANDER MCQUEEN’İN TASARLADIĞI VİSKİ ŞİŞESİ
Atlanta’da Coca-Cola’nın arşivlerini açtığı ilk gazeteci bendim.
250 yıllık Hennesy konyaklarının tarihi arşivine giren ilk gazeteci de bendim.
Geçen ay Chivas viskilerinin arşivine giren ilk gazeteci de muhtemelen ben oldum.
Arşivde en çok hoşuma giden şey ise moda tarihinde beni en çok etkileyen insan olan Alexander McQueen’in tasarladığı bu şişenin orijinali oldu.
58 YIL SONRA GERÇEK ADRESİNE ULAŞAN ŞARKI
1961 yılında Cezayir’den Fransa’ya gelen gemide genç bir adam bir şarkı besteliyordu.
Cezayir bağımsızlığını elde etmiş, orada yaşayan Sefarad Yahudilere göç yolu görünmüştü...
Gemideki genç adamın adı Gaston Ghrenassia’dı...
Ondan 3 yıl sonra İzmir’de bir genç, onun bestelediği şarkıyı dinliyordu.
Yazdığı şarkının adı “Adieu Mon Pays” idi...
Şarkıyı besteleyen ve söyleyen o genç Yahudi daha sonra Enrico Macias adını alacaktı.
İzmirli genç de bendim.
Şarkı şöyleydi:
“Ülkemi terk ettim evimi...
Güneşimi terk ettim
Mavi denizimi...
Dostumu terk ettim...”
Göçmen bir ailenin ikinci kuşak çocuğu olduğum halde, doğrusu o yıllarda bu şarkıdaki hüznü tam anlamamıştım.
Ama 21’inci yüzyılda Suriye’de, Venezuela’da insanların yaşadığını göç hüzünlerini bizler de görmeye başlayınca, şimdi o şarkıyı çok daha iyi anlıyorum.
ENRİCO MACİAS 58 YIL SONRA BU ŞARKIYI YENİDEN SÖYLEDİ.
Bu defa yanında Kendji Girac adlı, Mika ile çalışmış genç bir şarkıcı var.
Arkalarında Al Orchestra adlı, Arap müzisyenlerinden oluşan bir topluluk var. Şarkıyı bu defa hafif cazımsı, hafif Endülüs, hafif flamenko tarzında söylemişler. Çok da güzel olmuş.
Geçen cuma günü streaming platformlarına konan şarkı, bana sanki 58 yıl sonra gerçek adresine ulaşmış gibi geldi.
O duyguyla dinliyorum.
TÜRK TEKSTİL MARKALARI İÇİN GÜZEL BİR HABER
DÜNYANIN 121 ülkesinde yayın yapan Fashion One International kanalı, yüzde 50 hissesini alarak, Türkiye’deki Number One Medya’nın ortağı oldu.
Bence Türk tekstil markaları için olağanüstü iyi bir haber.
Türk markaları çok başarılı tasarımlara imza atıyorlar ve fiyat bakımından acayip rekabetçiler. Şimdi artık Fashion One ortaklığı sayesinde ürünlerini bütün dünyada tanıtabilirler.
PAZAR İÇİN ÜÇ FARKLI ŞARKI
EBRU GÜNDEŞ: “Aşık”... Çok güzel bir Ebru Gündeş şarkısı olmuş.
EZHEL: “Felaket”... Tipik bir Ezhel şarkısı değil. Daha çok reggae ritmine yakın. Ama çok severek dinliyorum.
HEY DOUGLAS, GAYE SU AKYOL: “Ayva çiçek açmış”... Herkesin bildiği bir halk şarkısı bakın bu iki sanatçının dilinde nasıl bir şey olmuş.
ÜNLÜ HARMANCI KOYDUĞUM HANGİ VİSKİYE İTİRAZ ETTİ
KONYAK ve viski bir “blend”, yani “harmanlama” sanatı.
Her ikisinde de bunu yapan insanlar genellikle babadan oğula geçen bir mesleği sürdürüyor.
Bu insanlarla konuşmak benim için her zaman çok keyifli bir şey.
İskoçya’nın en tanınmış harmancılarından biri Colin Scott...
Bugün viski dünyasında en tutulan, hatta efsane haline gelmiş ‘blend’lerden birini o yapmış.
Öyle başarılı olmuş ki şişelerin üzerine onun imzası da konuluyor.
Artık emekliye ayrılmış ama orada damıtımevinde, dağlarda bizimle üç gün geçirdi.
Bize nasıl viski blendi yapıldığını anlattı ve kendi blendimizi yaptık.
Bir buğday viskisi ile 4 farklı arpa bazlı single malt viskiden belli oranlarda alarak kendi blendimizi yaptık.
En sondaki “peety” denilen isli bir viskiydi.
“İsli viskiyi yüzde 5’den fazla koymayın. Hatta yüzde 2-3 bile yeterlidir” dedi.
Ben ağırlığı zengin meyvemsi bir single malta verdim.
Onu da biraz fazla buldu.
BU KADAR BÜYÜK MARKALAR KÜÇÜCÜK BİNALARDA DOĞDU
VİSKİ, şarap, konyak... Hepsi dünyaca ünlü markalar... Tanıyoruz, dergilerde, raflarda, sinemalarda görüyoruz.
O koskoca markaların, şato denilen ama aslında bir kasaba evi büyüklüğünde yerlerde doğduğunu ve hâlâ oralarda yapıldığını görmek beni hep şaşırtıyor.
Üstelik üç-dört yüzyıllık gelenekleri aynen sürdürüyorlar. Ahşap ezme, mayalama varilleri, bakır imbikler... Markanın büyüklüğü, binanın azametiyle orantılı bir şey değil.
Paylaş