13 Aralık 2006
BEŞİKTAŞ-Kayserispor maçı bitiyor, Kayseri Belediye Başkanı Özhaseki "Ne olursunuz, bana mikrofonları uzatmayın. Ağzımdan çok kötü şeyler çıkabilir. Lütfen zorlamayın. Konuşmak istemiyorum" diyor. Pazar akşamı G.Saray- Bursaspor maçından sonra Bursaspor Başkanı Levent Kızıl, Lig TV kamerasına enteresan şeyler söylüyor...
Adana’dan ismime bir zarf geldi. İçinde gazete küpürleri ve iki tane kaset vardı. Küpürleri okudum ama kasetleri izleyemedim. Konu, Şanlıurfa-Adana Demirspor maçı. Adana DS Kulübü Başkanı beyanat vererek, "Haluk Ulusoy’a oy vermediğimiz için bunlar başımıza geliyor" diyor. Şanlıurfa-Adana DS maçının ne olduğu önemli değil. Hakem haklı veya haksız. Beşiktaş- Kayseri ile G.Saray- Bursa maçlarında da hakem hataları oldu. O da benim için önemli değil... Bursa İstanbul’da Beşiktaş ile oynuyor. Şeref Tribünü’nde Futbol Federasyonu üyesiyle Bursa başkanı herkesin gözünün önünde ağız dalaşı yapıyorlar, hem de küfürlü.
Şeref Tribünü’nde yumruklar konuştu
İzmir’de Ankaragücü-Fenerbahçe ile oynuyor. Şerefli insanların oturduğu, eski Şeref Tribünü, yeni adıyla protokol tribününde önce küfürler, sonra yumruklar konuşuyor. Benim için bunlar da önemli değil. Bakınız yukarıda verdiğim anektotlar çok yakın zamandan. Ve bunlar gittikçe de artıyor. Bu olayların tek bir nedeni var, güvensizlik.
Ey Haluk Ulusoy... Futbol Federasyonu Başkanlığı yaptığın dönemde Milli Takım dünya üçüncüsü oldu. Avrupa kupaları’na gittik. Saha başarıların var. Hepsine kabulüm... Ama senin olduğun dönemlerde futbol, hem de özerk olmasına rağmen çok parayla rahat çalışmana rağmen ahlak açısından devamlı irtifa kaybetti. Futbol Federasyonu Başkanı olurken Alaattin Çakıcı istediği diye kurban kesmen, adı mafya işlerinde geçen şahıs ve sahısların sık sık federasyona gelip oturmaları. Bunlardan biri de Ali Fevzi Bir, Sadık İlhan var yanlarında. Adı sıkça geçmişti. Ve bu şahıs demişti ki bu işlerin altından birşey çıkmaz. Nitekim de öyle olmuştu. Hakemlerin yaptığı kadın veya para karşılığı şike iddiaları. Küme düşmelerde ve şampiyonluklarda televizyonlarda görülmelerine rağmen üzerine gidilmeyen maçlar.
Bazı kulüp başkanlarının yer zaman bildirerek şike tekliflerinde bulunanlara karşılık kapalı devre soruşturmalarla dosyaların kapanması. Hakem tayinleri, olaylı ve küfürlü maçlarda doğru raporlar yazılmaması, hatta bazılarına müdahale edilmesi gibi iddialar.
Başbakan istesin 1 dakika duramaz
Sayın Ulusoy bunların hepsi sizin devrenizde oldu. Örnekleri daha artırabiliriz. Siz hala koltuğa yapışmış oturuyorsunuz. AKP beni düşürmek istiyor diyorsunuz. CHP’yi yanınıza almaya çalışıyorsunuz, sonunda alıyorsunuz da. Zaten o CHP kimin yanına gittiyse yandı. Kamuoyunu yanlış yönlendiriyorsunuz. AKP iktidarı veya Başbakan Tayyip Erdoğan istesin, ekip halinde orada bir dakika bile duramazsınız. Kulüpleri yönetenler kimler? Ya belediyeler, ya da iş adamları. Belediyelerin hepsi zaten AKP’li. İşadamlarının da çoğu müteahhit. Yani devlete göbekten bağlılar. O müteahhitlerin göbek bağlarını kerpeten ile biraz sıksalar, o yönetimde bir dakika duramazsınız. Sakın kimseyi kandırmayın.
Türkiye’de futbol inanılmaz bir kaosa gidiyor. Sahanın içinde, tribünde ve dışarda iğrenç şeyler oluyor. Aslında futbolcular çok iyi niyetliler. Bu kötü düzene fazla ayak uydurmuyorlar. Allah muhafaza onlar da biraz baş kaldırsalar, tam yangın olacak. Sayın Ulusoy... Türk futbolunda bundan sonra olacak her şeyden direkt olarak siz sorumlusunuz. Çünkü Türk insanının size güveni kalmadı. Hala o koltuğa yapışmak niye? Eğer ileride siyasete atılacaksanız, burayı basamak olarak kullanmayın. Yok eğer Futbol Federasyonu’nu babanızın çiftliği sanıyorsanız, ki şu andaki görüntü öyle. O mesele başka.
Önce şikayet etti sonra yanına geldi
Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’e gidiyor, Haluk Ulusoy Federasyonu’ndan ve Ulusoy’dan dert yanıyor. Neler anlatıyor, neler. Ve Haluk Ulusoy için "Bu adamın görevden ayrılması için lüften herşeyi yapın" diyor. Ama aynı Cemal Aydın 6 ay sonra Futbol Federasyonu seçimlerinde Haluk Ulusoy’un yanında ve onun için inanılmaz kulisler yapıp mücadeleler veriyor. Bunları gören Mehmet Ali Şahin’in gözleri fal taşı gibi açılıyor. Herhalde bu manzara karşısında sayın Şahin küçük dilini de yutmuştur.
İşte Türkiye’deki futbolun yukarıdaki görüntüleri. Aziz Yıldırım ve ekibi bazı konularda hata yapıyorlar. Mesela, Kulüpler Birliği’ne temsilci göndermeyip, dışarıda kalıyorlar. Halbuki gönder, içeride mücadele versin.
Aynı Aziz Yıldırım gazetelere beyanat vererek, "Türkiye’de maçların sahada kazanıldığını zannediyordum" diyor. Evet... Aziz Yıldırım’ın bu söylediği son derece doğru. Doğru ki bunları söyleyen Aziz Yıldırım için en ufak bir yaptırım uygulayamadınız. Aslında Aziz Yıldırım ve ekibinin Futbol Federasyonu konusunda tepkilerinin çoğunda haklılar. Ama tepki biçimleri yanlış.
Aziz Yıldırım bu işlerde eylem yaptı mı, yapmadı mı, onun sorunu. Tabi federasyonun sorunu ve Türk futbolunun da sorunu. Eğer yaptıysa üzerine gidilsin, hesabı kesilsin. Şike ve hakem olaylarına Türkiye’de kim karıştıysa, üzerlerine gidilsin. Onların da hesabı kesilsin. Zaten ipin ucu bir yerden yakalansa, 1-2 kişi yansa, zaten o yananlar "Allah" diye feryat edip diğerlerinin de adını verecekler. Yani arkası çorap söküğü gibi gelecek, iş çözülecek.
Levent Kızıl konuşuyor. Peki aynı Levent Kızıl’a soruyorum. Futbol Federasyonu’nda görev yaparken bu olaylar olmuyor muydu? Bursaspor Başkanı olunca mı aklınıza geldi.
Lucescu Ukrayna’dan sallıyor. Türkiye’de futbol iğrenç oldu diyormuş. Aynı Lucescu Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı şampiyon yaparken iğrençlik yoktu da, Beşiktaş’ın ikinci senesinde şampiyon olamayınca mı iğrençlik başladı Türkiye’de. Kazanırken oh ne ala, "Ben akıllıyım, başarılıyım. Başkaları geri zekalı..." Ayaklarına basılınca bağırıyorlar veya masanın bir tarafında otururken ayrı, diğer tarafında otururken ayrı konuşuyorlar.
Türkiye’de futbolun temizlenmesi için Ulusoy ve ekibinin kesinlikle futboldan uzak durması lazım. Ama onlar görevden alınıp mağdur duruma düşmek istiyorlar. Türk insanı genelde mağdurun, mazlumun yanındadır. AKP yönetimi ve Başbakanı tahrik ederek bu işi yaptırmak istiyorlar. Arada da büyük baba FIFA’ya şikayet edip olaya el koysun istiyorlar. Bırakın AKP yönetimini, FIFA geriye dönüp Türkiye’nin 6-7 sene öncesinden itibaren bir araştırsın, bu federasyonun işini zaten kendi bitirir, AKP’ye bırakmaz.
Musluğu bırakın vana su kaçırıyor
Maalesef biz Türk futbolunda Mustafa Çulcu’yu konuşuyoruz, hakemleri konuşuyoruz. Onlar apartmandaki musluklar. Esas ana vana su kaçırıyor. O bozuk. Haliyle de musluklara sirayet ediyor. Sen vanaya hakim olursan, muslukların hükmü olmaz, kımıldayamaz. Tekrar altını çizerek söylüyorum. İlk yarı tam kazan kaynamışken bitti. Taşmak üzereydi. Bu federasyonun şansıdır. Ama ikinci yarı bu şartlarda başlar ve devam ederse... Ki öyle gözüküyor, olaydan tek sorumlu Futbol Federasyonu’dur.
Ulusoy ekibi gitsin. O tamam. Peki kim, nasıl bir ekiple gelsin? En önemlisi bu... Şaibeye karışmamış, düzgün, konuştuğu anlaşılır, söylediğini yemeyen, geri adım atmayan, geçmişi temiz adamlar gelsin artık. Buna da karar verecek olan kulüpler... Onların yöneticileri... Yani o idam sehpasından, boyunlarındaki ipi çıkarıp kurtulacaklar mı, yoksa kendi altlarındaki tabureyi mi itecekler. İkisi de onların elinde.
Yazının Devamını Oku 10 Aralık 2006
MAÇA çıkarken iki takımın da puanları aynı. Sahaya yansıttıkları futbol da çok farklı değil. Çok ufak ayrıntılarla birbirlerine üstünlük sağlayabilirler. Nitekim kilitlenen maçta Ricardinho’nun mükemmel hareketi Beşiktaş’ı avantajlı duruma geçirdi. Aslında takımlar arasındaki farklar kaliteli futbolcular sahneye çıkınca belli oluyor. Tabii Ricardinho’yu Tigana’da yavaş yavaş görmeye başladı herhalde... Bence maçın dönüm noktası 73.dakikada... Nedeni, çok basit. Yukarıda ne dedik?... Bu iki takım arasındaki mücadeleyi ayrıntılar belirler.
73.dakikada Baki Mercimek serbest vuruştan gelen bir topta Mendez kafayı yapıştıracakken göstere göstere havada arkadan itiyor. Hakemde devam diyor. Yani diyorki; ’Gördüm, devam ettiriyorum’ diyor. Bu pozisyonlar tüm dünyada penaltı. Ama bizde bu pozisyonlar takımların büyüklük ve küçüklüklerine göre değerlendiriliyor. Yıllardır böyleydi, aynen devam ediyor ve hiç değişmedi.
Peki aynı hakem bu sefer 5 dakika sonra bu pozisyondan beş kere daha hafif pozisyonda Kayserispor aleyhine faul çalıyor. İki görüntüyü alın yanyana koyun, ondan sonra da gelin deyin ki: "Hakemler maçlara Türkiye’de tesir etmiyorlar"... O zaman bu futbolcular niye çalışıyor, emek sarfedip kamp yapıyorlar. Buyrun işte, Beşiktaş Kayseri’nin 3 puan önüne geçti. Aksi olsa belki de Kayseri, Beşiktaş’ın önüne geçecekti.
Nobre etkisiz
Beşiktaş seyircisi sahadaki takımına göre tribünde daha fazla enerji sarfediyor. Nobre mücadele ediyor gibi gözüküyor ama etkili değil. Aslında Bobo burada Nobre’den daha fazla faydalı olacak gibi. Ama Tigana, Nobre’yi tercih ediyor. Ricardinho’nun iyi oynaması veya oynatılması Beşiktaş için şart. Yani olmazsa, olmaz. Runje’nin dikişi Beşiktaş’ta artık tutmaz. Çünkü öyle veya böyle Beşiktaş seyircisi ile ters bir kontak noktası oldu. Baki Mercimek ile Koray tek topta oyundan düşüyorlar. Rakipleri Iglesias’tan 90 dakika boyunca tek bir hava topu alamadılar. Serdar gösterişsiz fakat çok başarılı oynadı. İyi işler yaptı.
Hakem istedi oldu
Nihayet hakemler taç atışlarını yerinden yaptırmaya başladılar. İbrahim Akın’da az da olsa bir düzelme var. Topun olmadığı bir alanda yürürken Burak’ın adelesi attı. Bunun iki sebebi vardır. Ya yanlış antreman, yada güçsüzlük, yani kendine bakmama. İbrahim Üzülmez hakemle ve rakiple uğraşmayınca oldukça faydalı oluyor. Kaptanlık bandı ona yaradı. Sorumluluk alınca kötü alışkanlıklarını terketti. İki takımda yalnızca fizik olarak mücadele ettiler. Hakem öyle istedi, maçı Beşiktaş aldı.
Yazının Devamını Oku 9 Aralık 2006
ANKARAGÜCÜ’ne verilen ceza maçı, hem Fenerbahçe’ye, hem de Ankaragücü’ne ödül oldu. Ankaralılar maçı kaybettiler ama cezadan dolayı -nasıl bir cezaysa bu- iyi para kazandılar. Kezman, göstere göstere kendini attırdıktan sonra Ankaragücü, Fenerbahçe kalesinde pozisyon bulmaya başladı. Çünkü 60 dakika boyunca Ankaragücü’nün Fenerbahçe kalesinde tek bir pozisyonu yoktu.
Maçın atılan tek golü net bir şekilde ofsayt. Buna karşılık 51. dakikada Ankaragücü kalecisi Serkan’ın Alex’e yaptığı hareket net penaltı ve kırmızı kart gerektirir. Bu sefer dönüyoruz 89. dakikaya... Hakemin, Can’ın hareketinden dolayı verdiği faul kararı net bir şekilde ceza alanı içinde, yani penaltı. Öyle bir maç ki, futbolcular değil, hakem ön plana çıktı ve neticeye tesir etti.
Türk seyircisi bilinçsiz. Kezman çok büyük paralara Fenerbahçe’ye transfer oluyor. Öylesine amatörce iki sarı kart görüyor ki, olacak iş değil. Resmen kendini attırıyor. Ve daha da acı olanı, Kezman oyun alanını terk ederken Fenerbahçe seyircisi Kezman’ı alkışlıyor ve tezahürat yapıyor. Helal olsun bu zihniyetteki futbol seyircisine. Bilinçli bir seyircinin Kezman’ı protesto etmesi ve ıslıklaması lazım. Ama ne gezer...
İşte acınacak halimiz
Kezman da kendini alkışlayan seyircilere, alkışlayarak selam veriyor. İşte futbolumuzun acınacak hali... ’Körler sağırlar, birbirini ağırlar’ misali... Fenerbahçe kadrosu iyi bir kadro. Birazcık ciddi oynarlarsa ve görev bölümünü iyi yaparlarsa Türkiye Ligi’nde her takımı yenerler. Ama yaptıkları ters işlerle skoru zora sokuyorlar. "Kezman atılına kadar Ankaragücü’nün hiç pozisyonu yok" demiştik. Neden? Çünkü kapasite ve kalite olarak Ankaralılar Fenerbahçe’ye göre daha güçsüzler ve zayıflardı. Aslında bu Fenerbahçe takımının çok daha iyi futbol oynaması gerekir. Birkaç tane hücum varyasyonu olması gerekir ve bunları rakiplerine göstere göstere, baktıra baktıra kabul ettirmesi gerekir. Yapamıyorlar. Nedeni basit.. Teknik yönetim yetersizliğinden. Olsun, yöneticiler memnunlar. Getiriyorlar amatörleri ya da Avrupa’da iş bulamayanları, kendilerini tatmin ediyorlar. Bu Fenerbahçe, bu kadrosuyla ve kötü oyunuyla Türkiye Ligi’ni alabilir. Aralık ayının sonuna geliyoruz, bu teknik anlayış ve futbol anlayışıyla Avrupa’ya çıksa ne yapar? Cevap, fiyasko olur. Fenerbahçe kadrosundaki futbolcular kendi kapasiteleri ve kendi bilgilerine göre oynuyorlar. Organize olarak değil. Kadro sahaya düzgün çıkarılırsa, o gün futbolcular da isteklilerse olay Fenerbahçe için güzel oluyor, yoksa kötü..
Takibe alacaksın
Hakemler şuna takılmasınlar. Kendini atan futbolcuları yakın mesafeden takip etsinler. Alex geçen haftaki Galatasaray maçında habire kendini yere attı. Herhalde hakem ona takılmış olacak ki, bariz penaltıyı vermedi. Neden? Çünkü bu pozisyonda Alex’e çok uzak kaldı ve pozisyonu göremedi. Hep şunu söylüyorum... Bu tarz şaibeli oyuncuları yakın markaja almak lazım. Özellikle ceza alanı içinde mümkün olduğu kadar onların pozisyonunun içine girmek lazım. Ama hem Alex’in pozisyonunda, hem de Can’ın pozisyonunda yardımcılar da hakeme gerekli yardımı göstermediler.
Bu neyin endirekti?
Not: 89. dakikada verdiğin endirekt vuruşta topu, ceza alanı çizgisinin üzerine koyarak atışı yaptırdın. Direkt olsaydı penaltı olacaktı. Peki, sana soruyorum; "Göstere göstere direkt bir faul, temas olan pozisyonda, endirekti nereden çıkardın? Bana bir anlatır mısın?" Bu neyin endirekti biliyor musun; aklın Alex’in pozisyonunda kaldı, onun için direkti endirekt yaptın. Yani, yüreğin, cesaretin yok da ondan. İşte böyle yüreğin olmazsa, direktler endirekt olur. Ve doğmadan ölürsünüz.
Yazının Devamını Oku 6 Aralık 2006
BİR futbol takımı, başkanından malzemecisine kadar her şeye hazır olmalı. Yöneticileri bilgili, tecrübeli olmalı. Bütün bunlar olduğu zaman da, daha da önemlisi yönetici de futbolcu gibi çok ani karar verebilmeli. Tabii bu yönetici bilgi sahibi ise karar verebilir. Veya bu yönetici yanında profesyoneller çalıştırırsa, işi bilenleri çalıştırırsa karar verebilir.
Fenerbahçe Stadı’ndaki Galatasaray maçında, tribünden her türlü malzeme sahaya atıldı. Bunlardan biri Gerets’in alnına geldi. Bayağı kanadı ve bandajla kapandı. Diyelimki Gerets, bu aldığı yara ile maça devam edebilir, takımını kenardan idare edebilir. Yani kafasına aldığı bu darbe, onun takım üzerinde vereceği kararları etkilemez.
Doktor karar verebilir
Peki buna kim karar verecek? Doktorlar. Hangi doktorlar? Hastanedeki doktorlar. Hakem, gözlemci ve temsilci kendi kafalarına veya kanaatlerine göre, "Gerets’in kafasına gelen cisim onun fizik olarak beyin kısmına tesir etmez" diye ahkam kesebilirler mi? Tartışılır...
Peki bu madde Gerets’in alnına geldiğinde, Belçikalı hoca elini dokundurup kanı gördüğünde psikolojik olarak etkilenir mi? Aşırı hırslanır veya korkabilir mi? İki sorunun da cevabı evet.
Peki şimdi bir ses bombası Mondragon’un kafasına iniyor. Futbolcu yerde kıvranıyor. Mondragon, "Şu anda kulaklarımda büyük baskı var. Ben devam edemeyeceğim" dedi. Hakem de geldi ona bir şeyler söyledi. Mondragon da el işaretleriyle bir şey duymadığını ima etti. Sahaya çıkan Galatasaraylı yönetici olaya el koydu ve Mondragon’a, "Sen oynayamazsın. Düdüğü ve arkadaşlarının ikazını duymuyorsun. Haliyle sen de onlara ne diyeceğini bilmiyorsun. Bunları yaratanlar da Fenerbahçe seyircisi. Soyunma odasına gidiyoruz. Maça devam edemiyoruz. Gerekli kararı Futbol Federasyonu versin" dedi. Buyurun bakalım cenaze namazına. Çıkın işin içinden.
Okkalı cezaya mecburdu
Futbol Federasyonu bu maçı 3-0 Galatasaray lehine onaylar. Ve Fenerbahçe’ye de okkalı bir ceza verir. Mecburdur. Eğer Futbol Federasyonu bunu yapmazsa, yayıncı kuruluştan toplanan kasetlerle UEFA’ya başvurur. Bu sefer de federasyon okkalı bir ikaz yer ve Fenerbahçe’ye daha da fazla bir ceza vererek, UEFA’nın gözünde kendini kurtarır.
Bu bir yöneticilik becerisidir. Galatasaray bu konuda sınıfta kalmıştır.
Şimdi soruyorum... Aynı olaylar çarşamba günü Fenerbahçe’nin Frankfurt ile oynayacağı maçta tekrarlanırsa neler olur? Bunu hepimiz biliyoruz.
Ama o maçtan evvel ve maçın içinde Fenerbahçe Stadı’nın hoparlörlerinden şu anonslar yapılacak: "Sayın Fenerbahçeli seyirciler, sahaya yabancı madde atmayın. Meşale yakmayın. Çünkü yapılacak her türlü hareket kulübümüzü maddi ve manevi zarara uğratacak. UEFA’dan yüklü bir ceza yeriz."
Çünkü bu tarz olaylarda UEFA acımasızdır. Gereğini yapar. Onun için de kimse kımıldayamaz.
Türkiye’de futbol federasyonları yıllarca eyyam yaptığı, korktuğu için onu kimse sallamaz. O, zurnanın son deliğidir.
Tel örgü nerede?
NOT 1: Fenerbahçe Stadı yapıldığı günden beri kale arkalarına tel örgü yapılması lazım diyorum. Hala da diyorum. Çünkü bir gün, bir Avrupa kupası maçında, Mondragon’un başına gelen rakip kalecinin başına gelecek. Bundan en fazla zararı da Fenerbahçe Kulübü görecek.
Dünyanın 1 numaralı derbisi diyorlar. Milleti gaza getiriyorlar. Hangi ülke bu 1 numaralı derbiyi naklen yayınlamak için müraacat etti. Bilen varsa bir adım öne çıksın.
Galatasaray’a da ceza
NOT 2: Fenerbahçe Stadı’na maça 20 dakika kala girdim, 45 dakika sonra çıktım. Statta bulunduğum sürenin tamamında Fenerbahçe seyircisi küfür etti. Fenerbahçe’ye mutlaka okkalı bir ceza verilecektir. Ama Sakarya’da Ankaragücü seyircisinin sahaya attığı koltuklardan başkent ekibinin sahası kapandı. Dönüp aynı cezayı, aynı eylemi yapan Galatasaray Kulübü’ne de vermek lazım.
Dön baba dön!..
BAZI uyanıklar Türk insanını aptal yerine koyuyorlar. Tabii bunlar kendilerine uyanıklar. Mesela eskiden hakemlik yapanlar. Bana yıllarca salladılar. Şimdi benim yaptığımı yapıyorlar.
Geçelim yönetici grubuna... Şekip Mosturoğlu yıllarca federasyonda çalıştı. Orada ahkam kesti, açıklamalar yaptı. O elbiseyi çıkarıp, Fenerbahçe Kulübü elbisesini giydi. Pazar akşamı da çıkıp La Fontaine’den masallar anlattı. Bazı yöneticiler, yöneticilik yaparken basına salladı ve her haltı yaptı. Şimdi o isimleri gazetelerde yazılar yazarken görüyorsunuz. Tam Mevlana Haftası’ndayız. Nasıl uyuyor değil mi, dön baba dön. Onlar akıllı, millet aptal. Öyle zannediyorlar.
Adriano’nun nesi haber oldu
15 gün evvel İtalya’daydım. Gazetelerde İtalya’da oynayan Brezilyalı futbolcu Adriano hakkında bir haber okudum. Bu oyuncu arabasıyla yolda seyrederken, motorlu bir bayanla konuşuyor. Sonra arabasından iniyor, bir başka arkadaşının motoruyla onu arkadan takip ediyor.
Gazete Adriano’nun çapkınlığını yazmak için bu haberi yapmıyor. Diyor ki, "Ey Adriano arabadan inip, motora bindiğinde niye başına kask takmadın? Böyle bir ihlali nasıl yaparsın?"
Gazeteyi tercüme ettirip okuduktan sonra, kaldığım 5 gün boyunca etrafımı dikkatle izledim. Kask takmadan motora binen bir kişi dahi görmedim. Çünkü, trafik polisi bu konuda inanılmaz acımasız.
Bizde de etrafınıza bakın, kask takarak motor kullanan birkaç geri zekalı (!) görürsünüz, beyni kıymetli olan. Yüzde 95 sivri zekalı(!) motorluda kask göremezsiniz. Trafik polisi de bu kasksız sivri zekalıları, film seyreder gibi izler.
Şahane ceza...
ANKARAGÜCÜ seyircisi Sakarya’da olay yaptı, sahası kapandı. Yani Ankaragücü bu hafta oynayacağı Fenerbahçe maçında ceza aldı. Futbol Federasyonu ona okkalı bir ceza verdi.
Maç İzmir Atatürk Stadı’nda. En az 50 bin seyirci, Ankaragücü para kazanacak.
Fenerbahçe seyirci üstünlüğü sağlayacak. Hava güzel, her şey harika. Ceza mı, o da şahane... Hadi gidin işinize ya. Orta oyununu bırakın.
Gerets’in şanssızlığı Polat değil Keser
BİRKAÇ hafta öncesiydi. Maraton programı yapıyoruz. Galatasaray maçı bitmiş. Erdal Keser, Gerets’in cümlelerini tercüme ediyor. Lig TV muhabiri arkadaş, "Seyirci Gerets’i istifaya davet ediyor. Buna ne diyecek?" şeklinde bir soru yöneltiyor. Keser’den yanıt: "Biz öyle bir şey duymadık. Siz nereden duydunuz?"
Cin olmadan şeytan olmaya çalışıyordu Keser. Ama Gerets hemen "Ben duydum" diye kendine göre cevabını verdi. Bu olayı neden anlattım... Şu anda Galatasaray’daki en büyük sorun Gerets değil Erdal Keser’dir.
Çünkü futbolcular ile Gerets arasındaki bağlantıyı kendi çıkarlarına göre kuruyor, Belçikalı hocayı yanlış yönlendiriyor. Futbolcuların istediğini Gerets’e doğru ve düzgün iletmiyor. Gerets’in şanssızlığı Adnan Polat değil, Erdal Keser.
Tabii G.Saray Kulübü bunu nasıl çözer bilemem. Bu da onların sorunu.
Yazının Devamını Oku 4 Aralık 2006
FENERBAHÇE’nin artık klasik tertibi bu. Zico, ancak bunu 16. haftada bulabildi. Bu kadro rakip için önemli değil, Fenerbahçe’nin kendisi için önemli. Rakibi kim olursa olsun böyle başlaması gerekir. Kötü giderse, bu kadronun üzerinde değişiklik yapması lazım. Galatasaray için Song’un oynamaması özellikle bu maçta çok büyük talihsizlik. Song, Galatasaray’ın hem defans, hem orta alandaki en büyük güvencesi. Bu tecrübeli oyuncu, yalnız defansı toparlamakla kalmıyor, ikazlarıyla hatta pozisyonlarda ileriyle çıkmasıyla orta alana büyük destek veriyordu.
Nitekim, ilk 45 dakika boyunca G.Saray, ne orta alanda, ne hücumda etkin değildi. 0-0’ken Ümit’le bir tek pozisyon yakaladılar.
Fener tatlı-sert
Fenerbahçe, bu yarıda ilk toplara gitti, biraz tatlı-sert oynadı. Rakibin yüzünü kendi kalesine döndürmedi. Böyle olunca çok top çaldılar. Çaldıkları ile yerden, kestirmeden tekrar hücuma başladılar. Yani, rakipten topu almak için 50-60 metre geriye gelme enerjilerini ekonomik kullandılar.
Hasan Şaş, oyuna iyi başladı, fena da değildi. Ama gereksiz yere rakiple ve hakemle oynama siniri onu oyundan düşürdü. Hakem yanlış karar verebilir, faul de vermeyebilir. Ama sen oyununa devam et.
İtiraz hastalığı
Maalesef Galatasaray’daki bu hakeme itiraz etme hastalğı, bu maçta kendilerini çok da oyundan düşürdü. Madem Fener tatlı-sert oynuyor. Sen de aynen karşılık ver. O zaman, hakemin ne olduğunu anla. Yoksa kendini yere bırakarak değil.
İlk 45 dakikanın son dakikalarında oyun bayağı gerildi. İlk yarı bitimi belki de hakemi kurtardı.
İkinci yarı bu sefer Galatasaraylı oyuncular hakemle ve rakiple oynamaktan vazgeçip, biz biraz top oynayalım dediler. Yapılan değişiklikler de tutunca, bu sefer Galatasaray oynamaya başladı Fenerbahçe durdu. Ama Fener’in durması Galatasaray’ın etkili oyunundandı. Özellikle Sabri, sağda müthiş oynadı.
Alex zarar veriyor
Tabii, Fenerbahçe’nin durmasının en önemli sebeplerinden biri de özellike Alex’ti. Bu oyuncuda önemli bir düşüş var. O zaman ısrar etmeyeceksin. Hem kendine zarar veriyor hem takımına. O kadar aciz pozisyonlara düştü ki, kendini yere atmakta eski Galatasaraylı Arif’i aratmamaya başladı. Maçın sonlarına doğru Zico, Alex-Tümer değişikliğinde gecikti.
Kartlar orantısız
Son 20 dakika maçın bitmesini isteyen taraf bu sefer Fenerbahçe’ydi. Kalite olarak çok iyi maç olmadı. Hakemin verdiği ve vermediği kartlar da orantısızdı. Eğer, oyun kurallarına sadık kalıp, cesaretli olsaydı oyuncular eksilirdi.
Dün gece Fenerbahçe stadında maçtan evvel ve maç içinde, hem de doyasıya küfür vardı, 90 dakika boyunca. Hem de sahaya atılan her türlü madde... Herhalde Fenerbahçe bundan sonraki ilk maçını dışarda oynar.
Yazının Devamını Oku 3 Aralık 2006
MAÇIN adı Turkcell Süper Ligi maçı... Bir tane Ankaraspor pozisyon yakaladı, bir tane de Beşiktaş... Futbolculara sormak lazım; Türkiye standartlarında insanların kazandıkları para, verdikleri emek, çalıştıkları şartlar ile sizin aldıklarınız, verdikleriniz ve şartlarınız nedir? Bırakın, başınızda bir teknik direktör olmasın, aranızdan bir futbolcuyu teknik direktör yapın, sahaya çıkın ve oynayın. Eğer dün akşam oynadığınız futbol, futbol ise sizi tebrik ederim. Maç berabere bitmiş olabilir. 10’ar tane pozisyon olur, hop oturur hop kalkarsın. Dün, bırakın hop kalkmayı, bu soğukta hep oturmaktan milletin kalçası ile bacakları mutlak uyuşmuştur.
Yalan rüzgarı
Bu futbola gelen bu seyirciye helal olsun. Diyeceksiniz ki, "Nereden bilelim?" Ama maalesef Türk futbolunun kalitesi işte bu. Peki bunda teknik direktörlerin suçu yok mu, var. Nerede? Hücuma kalkan iki takım da rakip defanstan hep üç eksik. Neden, ’yenilmeyeyim’ korkusundan. Defansta rakipten hep iki üç kişi fazla olursan, hücum gücün zaten azalır.
Aslında sahada oynayan futbolcuların hepsi koşan oyuncular. Mücadele etmediler mi, ettiler. Ama aralarından bazıları çıkıp, futbol kalitesi olarak bir şey yapmadılar. İkinci Türkiye Ligi’nde de bu tarz mücadelelerle futbol oynanıyor. O zaman şu var; seyirci aldatılıyor. Eğer böyle giderse, futbol maçlarına anonsla seyirci arar hale geleceğiz.
Hafta arasında gazeteleri okuyorsunuz; takımlar hafta sonundaki maça müthiş hazırlanıyor. Kulüp başkanları bile antrenmanları takip ediyor. Bazı taraftarlar baklava, tatlı götürüyorlar. Antrenör beyanat veriyor; "Bu hafta parçalayacağız" diyor, sonunda da böyle maçlar. Yani, yalan rüzgarı.
Muazzam taçlar!
Maçla ilgili ancak bir iki anekdot yazabilirim. Birincisi, Ankaraspor defans oyuncuları ile kaleci Hakan herhalde aynı lisanı konuşmuyorlar... Birisi bırak diyor, diğeri oynuyor. Dün bu yüzden kalelerinde iki üç tane tehlike yaşayabilirlerdi.
Bir de son iki aydır Türkiye’de oynanan maçlarda taç atışları muazzam olmaya başladı! Hiçbir taç atışı yerinden yapılmıyor. Ben diyeyim 10 metre, siz deyin 20 metre... Mübalağa etmiyorum, dikkatli izlerseniz görürsünüz. Futbolcular bu konuda resmen seyirciyle ve özellikle hakemle dalga geçiyorlar. Daha basit bir tacı bile yerinden attıramayan hakem kardeşlerim, otoriter bir şekilde nasıl maç idare edecek, bana anlatsınlar.
Yazının Devamını Oku 29 Kasım 2006
YILLARDIR gazeteleri açıp şöyle bir baktığınızda ön sayfalarda usulsüz krediler, banka hortumlamaları, hayali ihracatlar, gasp, kapkaç, cinayet ve trafik kazaları görürüz. Sevinçli günlerde havaya yapılan silah atışları ve ölen masum insanlar oldukça fazla. Spor sayfalarında kavga resimleri, hakemlerin ve futbolcuların karıştığı şike olayları, teşvik primleri idddiaları var. Orta sayfalarda ise yumuşaklar, sertler, bunalımlar, dertler gibi seks köşeleri.
Aklımız fikrimiz şeytanlıkta. Nereden nasıl çakarız, sonunda da yırtarız hesapları. Sonuçta yapan akıllı, düzgün olan aptal.
Bülent Ecevit için "akçeli işlere hiç karışmaz" derlerdi. Hiç unutmam Ecevit, Türk siyasi tarihinin en büyük hatalarından birini yaparak, 11 kişiyi ANAP’tan transfer edip hükümet kurdu. Bu hareketi yapan Ecevit de kendine göre namusluydu. Sonradan 11 kişinin neler yaptığını hep beraber gördük.
Buraya kadar yazdıklarımıza itiraz edileceğini zannetmiyorum. Tüm mekanizmaları çökmüş bir ülkenin adalet sistemi nasıl ayakta kalır. Veya bu kadar bozuk düzende siz dimdik durursanız, hayatınız hangi şartlarda güvencededir.
Kişilere bağlıyız
Türk insanının bir özelliği var. Biz Almanya, İngiltere, Fransa veya Amerika gibi sisteme bağlı bir ülke değiliz. Bu sistemi daha ileriye götüren bir yapıya sahip olamadık. Biz, kişilere bağlı sistemlerle yürüyen bir ülkeyiz. Bu işin başına düzgün ve cesaretli bir adam geliyorsa işler iyi gidiyor. Yoksa kötü demektir.
Ama haksızlık etmeyelim bizde de bir sistem var. Bu bozuk olan sistemin başına o düzgün adamı getirtmiyorlar. Çünkü o düzgün adam gelirse, o bozuk sistem düzelecek. O bozuk sistem devam ettiği için binlerce insan o işten ekmek yiyor. Aksi taktirde çoğu aç kalacak. O zaman gelen birkaç tane düzgün adamı da en yakın yoldan kaçırtmak gerek.
Futbolumuzun diğerlerinden hiçbir farkı yok. Kaç yıldır Haluk Ulusoy futbolun patronu, bir düşünün. Peki Ulusoy buraya nasıl geldi? Hadi Türkmen’ın arabasının arka koltuğuna konulan 3 metre patiska, üzerinde bir not... "Futbol Federasyonu Başkanı adaylığından çekilmezsen, bu beyaz patiskanın içinde bulursun kendini" yazan kağıt. Ondan sonra Alaattin Çakıcı istedi diye Sultanahmet’te adet konusunda pazarlık ile kesilen kurbanlarla gelen Haluk Ulusoy.
Sonuç hep fiyasko
Futbolumuzun içindeki bu kaoslardan Federasyon Başkanının haberi yok mudur? Köküne kadar vardır. Çünkü onun zamanında Türkiye ne şike, ne teşvik, ne hakem olaylarına tanık oldu. Sonuç fiyasko. Yani sıfır.
Düşünün, Federasyon Başkanı gelirken hangi şartlarda geliyor? Peki, gelirken kimse ses çıkartmıyor da sonradan olacak olayları neden garipsiyorlar anlamıyorum. Hep diyorum ki, Türkiye’de her haltı kulüp başkanları yapıyor. İstesinler, ama canı gönülden istesinler. Ne şike kalır, ne teşvik, ne de kavga ve kaos. Futbol Federasyonu Başkanı istesin, bunların çoğunun yolunu keser. Ama nasıl kesecek. Çünkü yanında da onun yardakçıları veya bu işlere karışanlar var. Bunlar mantar gibiler, nemli ortamı çok severler. Patır patır ürerler. Öyle kulüp başkanları var ki şu andaki spor bakanının kapısını çalıp Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’u şikayet eden, Ulusoy’un federasyon başkanlığından kesin alınması gerek diyen ama 6 ay sonra Haluk Ulusoy’un yanında, onun en büyük destekçisi olan. Peki sizce böyle bir olayın sebebi nedir? Çok basit; Rant!!
Para büyüdü
Futbolda para büyüdü. Haliyle bu durumda mafyanın da ağzı sulanacak. Sezon sonları anlaşmalı maçları seyrederken, hayretle atılan golleri veya yenilen gollü kahkahalarla televizyondan izlemiyor muyuz.
Star’daki olay benim için klasik bir olay. Bu işin sonunda hukuki hiçbir şey çıkmayacak. Bunu biliyorum. Ama programı dikkatle izleyenler, yaşanan olayların ne kadar doğru olduğunu, ne kadar yanlış olduğunu mutlaka çözmüşlerdir. Adalet istediğini yapsın. Ama kamu vicdanında bu olay hakettiği yeri alacaktır. Ve almıştır da.
Taraflar istediği kadar itirafçıya dava açsınlar. İstedikleri kadar tehdit etsinler. Bu olayın yüzde 100’nün doğruluğunu bırakın, yüzde 10’u doğru olsa. Zaten iş tamam. Benim tahminimi sorarsanız. Ben zaten bu konuda yıllar önce kararımı vermiştim.
Kusura bakmayın
Biz belli bir yaşa geldik. Bu yaştan sonra yapacağımız şeyler belli. Ama ben çocuklarımın geleceğini düşünen bir babayım. Çocuklarımın Türkiye’de kalmaları konusunda ısrarlı olamıyorum. Olmayacağım da. Kusura bakmayın, devlete güvenemiyorum. Çünkü hep "devlet baba" demişiz yıllarca. Hiçbirimiz "devlet ana dedik mi? Niye baba güçlü? Çünkü, aasaya vurdu mu, ses getirir, hak arar. Hak edenin hakkını, suçluya da cezasını verir. Ben yıllardır çok aradım bulamadım. Eğer bulan varsa, söylesin ben de oraya geleyim.
NOT: Çapkınlık yapan adamın karısı, kocasını sevgilisiyle, çırıl çıplak vaziyette yatakta yakalamış. "Bu ne rezalet diyen karısına, adamın iki tane cevap verme hakkı var. Birincisi "hiç haberim yok vallahi. Bu kadını yanıma kim koydu", İkincisi "hayatım bak yine benim hakkımı yiyorsun, yanımda kadın madın yok" demesi.
Sonunda itirafçının Türkiye’de düşeceği durum bunlardan biri olacak. Siz hangisini seçerseniz seçin. Benim için hiç mahsuru yok.
Yazının Devamını Oku 23 Kasım 2006
SONUNDA Avrupa’da Galatasaray’ın lastiği patladı. 2003 yılından beri Galatasaray, ön eleme turları hariç galibiyet yüzü göremedi. Dün maç başladı, yarım saat geçti, Galatasaray’a bir eninden bakıyorum, bir boyundan, bir yanından bakıyorum, topluyorum, çarpıyorum, bu maçı kazanacak şekli yok. Hiçbir oyun planı yok. Ne sağdan, ne soldan, ne ortadan...
Bir tek şey yapıyorlar, rakip biraz stres yaptı mı ilerde tek başına gezen Hakan’ın kafasına topu şişiriyorlar. Hakan, zaten hava toplarını alamadı. Alsa ne olacak? Yanına yardıma gelen kimse yok. Aslında adamlar skoru kafi gördükten sonra, herhalde lig maçlarını düşündüler ki, oyunu rölantiye aldılar.
Galatasaray’da ayakta duran bir oyuncu vardı o da Mondragon. Ama tek başına ne yapsın? Tolga, maçsızlığın neticesini aldı. İki büyük hata yaptı, ikisi de gol oldu. Hasan Şaş, Arda ve Ayhan kendilerine oynadılar. Sabri, bildiğiniz gibi. 10 top geldi, 8’ini dışarı ortaladı, bol bol hakemle konuştu, itiraz etti. Arda, sonunda normal olanı yaptı. Çünkü, o yaşta bir oyuncuyu bu kadar kısa zamanda inanılmaz derecede pompalarsan yapacağı bu.
Karar zamanı
Bizim futbolcuların kafa yapısı maalesef böyle. Onlara kimse dokunmayacak. Onlar her şeyi yapacaklar. Aslında bizim futbolcular derken haksızlık yapıyorum. Üç büyüklerde oynayan futbolcuların dokunulmazlıkları var. Ama Avrupa’da üç büyük, 5 büyük dinlemiyorlar. Hasan Şaş’a faul yaptılar, olabilir. 70 metreden geldi itiraz etti. O sırada rakip, Galatasaray kalesine hücum ederken, Hasan Şaş kart gördü. Bakın Galatasaraylı oyuncuların yedikleri kart pozisyonlarına... Neden UEFA Kupası’nda oynayamayacaklarını anlarsınız.
Hani Bordeaux şöyle ahım şahım takım olsa tamam. Türkiye Ligi’nde oynasa orta sıralarda yer alır. İşte Galatasaray böyle bir takıma elenerek UEFA’dan oldu. Yalnız, Galatasaray’ın kesinlikle bir karar vermesi lazım. Yani Galatasaray, ayrılma noktasında. Ya bazı futbolcularla yoluna devam edecek, Türkiye Ligi şampiyonluğunu kovalayacak. Ya da ben ligi de çok fazla sallamıyorum. 2. de, 3. de olurum diyecek. G.Saray, hakemle oynamayan, tekmeye kafa sokan, çatır çatır mücadele eden G.Saray ruhu için oynayan futbolcularla yoluna devam edecek.
Tabii bunun kararını verecek olan yönetim. Daha da önemlisi bu yönetim, seneye Gerets’le devam edecek mi, etmeyecek mi önce ona karar verecek. Sonra da futbolculara. Böyle devam ederlerse, seneye daha da kötü olacaklar.
Yazının Devamını Oku