15 Şubat 2007
KUPA 1’de taca çıkan Fenerbahçe, Kupa 2’de AZ Alkmaar denen bu takıma eğer elenirse, bunun tek sorumlusu 100. yılındaki yönetimdir. 100. yılında folklor ekibi oynatarak, forma satarak, etkinlikler yaparak bu önemli yılı kutlayan yönetim, eğer dün geceki gibi bir takımı sahaya sürüyorsa, hiçbir şey söylemeye hakkı yoktur. Bahane bulma
Dün akşam sahaya çıkan kadro ve sahaya yayılış, bu sene başka maçta var mıydı? İlk defa bu maçta. Sakatlık, cezalı deseniz, bana anlatamazsınız. Motivasyon desen onu da anlatamazsın. O zaman bir tuhaflık var. Böyle bir elemede Zico hikaye. Madem Aziz Yıldırım her şeyden sorumlu, yarın bu Fenerbahçe, bu vasat olan Az Alkmaar’ı eleyemezse bunun tek sorumlusu Zico değil. Onu getiren Aziz Yıldırım’dır. 100. yıl, 100.yıl diyorsun. 100. yılda bu takımı kurup, bu teknik direktörle sahaya çıkıyorsan sakın Futbol Federasyonu’nu bahane etme!
Alex, Türkiye’de götürüyor. Son iki aydır onu da yapamıyor. Tümer’i alıyorsun, bu maça kadar hiç şans tanımıyorsun. Bu maçta onu sahaya sürüyorsun...
Hiçbir şey yapmaya gerek yok. Seyirci, Zico’dan da Aziz Yıldırım’dan daha iyi gözlüyor takımı da, oyunu da, kamuoyunu da... Dün akşam ısrarla top geldiği zaman ıslıklanan, tepki gösterilen iki oyuncu var. Bir tanesi Alex, diğeri kaleci Volkan. Bakın bakalım Alex sahada var mı? Yok. Volkan sahada var mı? O da yok. Bu şartları sağlayan kim? Aziz Yıldırım başkanlığındaki Fenerbahçe yönetimi.
Bu Az Alkmaar’ı normal oynayan Fenerbahçe’nin, bu paralarla kurulan Fenerbahçe kadrosunun geçmesi lazım. Ama bakın Az Alkmaar’ın bütçesine Fenerbahçe’nin dörtte biri ya da beşte biridir. O zaman iş futbol kültürüne geliyor veya giriyor....
Futbol kültürü mü dediniz? O da ne. Futbol Federasyonu’nun tartışıldığı bir ülkede o federasyonun takımlarından birini tartışıyorsak ve konuşuyorsak eğer, eşyanın tabiatına aykırı hareket etmiş oluruz.
Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy maça gelmek istedi. Fenerbahçe gelme dedi. O da yemedi, gelemedi. İşte delikanlıyım diyen Federasyon Başkanı, işte Türk futbolu...
Kulakların çınlasın
Az Alkmaar, bence bu isim biraz değiştirilmeli. Özellikle Federasyon Başkanı’na göre. Az Alkmaar değil, az kalamar. Kızartma olmasın ızgara. Üzerine biraz da zeytinyağı dökersen az biber ile çok lezzetli olur. Kulakların çınlasın Haluk Ulusoy. Sen maça gelemedin ama kalamar işi halletti.
Yazının Devamını Oku 14 Şubat 2007
Haluk Ulusoy, her fırsatta "Ben delikanlıyım. Ben adamım..." diyor. Bunlar dükkanda parayla satılmaz. Ne kadar çok delikanlıyım, ne kadar çok doğruyum, dürüstüm, adamım dersen, bence bu konularda o kadar kendinden şüpheye düşmüşsün demektir. HALUK Ulusoy basının önüne çıkıyor açıklamalar yapıyor. Kullandığı beş cümleden iki tanesi "Ben delikanlıyım. Ben adamım..."
Herkes kendine göre adamdır. Herkes de kendine göre delikanlıdır.
Bunlar dükkanda parayla satılmaz. Yıllarca davranışlarınız, haraketleriniz, uygulamalarınız ile kazanılan veya kaybedilen değerlerdir.
İşin daha önemlisi, ne kadar çok delikanlıyım, ne kadar çok doğruyum, dürüstüm, adamım dersen, bence bu konularda o kadar kendinden şüpheye düşmüşsün demektir.
Neden okuyorsun?
Senin adamlığını ve delikanlılığını sen değil, karşındakiler, kamuoyu değerlendirecek.
Açıklamaların bir bölümünde benim ismim de geçiyor. Ve Haluk Ulusoy diyor ki, "Ben Erman Toroğlu’nu yıllarca hiç kaale almadım. Almayacağım da... Yazılarında suç unsuru varsa, onu mahkemeye vereceğim."
Beni kaale almıyorsan, neden yazılarımı okuyorsun, dikkate alıp mahkemeye veriyorsun. Kendi içinde, kendini tekzip ediyorsun. Ama sen yaşlandıkça ya hafızanda bir gerileme oluyor, ya da kamuoyunu kandırıyorsun.
Seninle çok hatıram var. Onlardan sadece birini yazacağım. Bakalım yüzün kızaracak mı?
Yıllar önce tesadüfen İzmir uçağında karşılaştık. Sen Kuşadası’ndaki oteline, ben de aynı yerdeki bir işimi halletmeye gidiyorum.
Senin araban ile otele gittik. Sabah kahvaltısı yapıyoruz. Sen o zaman federasyonda üyeydin.
Bir önceki seçimlerde seni federasyon listesine almayan Şenes Erzik’i ikna etmek için kimlere telefon ettirdiğini herkes biliyor. Ve o Şenes Erzik istemeyerek de olsa, bazılarını kıramıyor, sen listeye giriyorsun. Ama Erzik sana hiçbir görev vermiyor.
Toplantılara katılıyorsun, sadece süs biberi vazifesi yapıyorsun. Ama sen o sabah kahvaltısında bana "Ey Erman ağabey. Sen ne müthiş bir adamsın. Bu basın aleminde senden daha delikanlı bir kişi daha yok. Çünkü hiçbirisi senin gibi, senin kadar, Şenes Erzik’i eleştirmiyor, eleştiremiyor. Sende altı okka... var" diyorsun.
Ey Ulusoy, demek ki, o zamanlar beni kaale alıyordun. O sabah kahvaltısını eğer ikimiz başbaşa yapsaydık, senin gibi delikanlı bir adam! inanıyorum ki, bu cümleleri inkar ederdi. Ve bir cümle daha söylerdi. "Bunları söyleyen şerefsizdir"
Ses versene...
Çünkü senin üslubun böyle...
Fakat Ulusoy, belki hafızan yine bazı şeyleri unutabilir. Allah’tan yanımızda o zaman Ümit Milli Takım Sorumlusu Osman Çağlıkoç da vardı. Bu cümleleri, hatta daha fazlasını bizzat o da duydu.
Evet Ulusoy şimdi ne diyeceksin...
Ses versene bakalım... Verebilecek misin?
* * *
Fenerbahçe Kulübü Az Alkmaar maçına gitmek isteyen Haluk Ulusoy’a "Sakın gelme" dedi.
Bakalım Futbol Federasyonu, yani bütün kulüplerin federasyonunun başkanı bu akşam Şükrü Saracoğlu Stadı’na gidecek mi veya gidebilecek mi?
İki sene önceydi... Aziz Yıldırım ortak bir dostumuza telefon açıp, "Erman Toroğlu bu maça gelmesin" demiş... Nahoş olaylar olabilir diye, İstanbul Valiliği’nden istek koruması alarak, o maça gittim. Hiçbir şey olmadı. Aziz Yıldırım’ın gücü benim Fenerbahçe Stadı’nda görev yapmamı engelleyemedi. Çünkü işimi yaparken, Fenerbahçe’ye de aynı uzaklıktayım, diger kulüplere de.
Haluk Ulusoy... Şu anda aynı pozisyonda sen varsın. Ama o stada gidemezsin. Neden? Çünkü 7.5 yıldır yaptığın Futbol Federasyonu Başkanlığı döneminde o stada, benim hatırladığım sadece bir defa gidebildin. (Milli maçlar hariç)
Ama diğer takımların maçlarına kaçar defa gittin.
Uygulamalarında herkese eşit uzaklıkta mı kaldın? Bence hayır...
Sence evet olabilir. Zaten evet ise bu gece statta olacaksın.
Seçim isteyen genel kurul üyeleri "30 tane imza toplayamazlar" dedin. Bilmem kaç tane toplarlarsa "20 de ben bulurum" diye dalga geçtin. "İmzayı bulurlarsa, seçim olur" dedin. Hepsi oldu. Çarkettin. "İmzalar sahte" dedin. İmzalar doğru çıktı, şimdi başka hikayaler anlatıyorsun.
Karizmaya bakılmıyor
La Fontaine’den masalları.
Haluk Ulusoy, Türkiye’de futbol eğer bir yerlere gidecekse, senin ve ekibinin bu işten elini ve ayağını çekmesi lazım. Aslında yeni gelecek federasyon işleri toparlayabilmek için bayağı bir vakit kaybedecek.
Ama ülkemizde federasyon işine isim olarak, karizma olarak bakılmıyor. Bazı Türk büyüğü yazarlar, bu Haluk Ulusoy’u İçişleri Bakanı’na, Spor Bakanı’na, Başbakan’a yıllarca şikayet etmediler mi?
Ama bakıyorum, şimdi aynı Türk büyüğü yazarları, "Haluk kalsın. Siyasi irade bu işe karışmasın" diyorlar. İşte zaman böyledir. Hafızaları karıştırır.
İnşallah bir gün, bu Futbol Federasyonu makamına ben adamım, ben delikanlıyım, ben muazzamım diyen insanlar değil de halkın büyük çoğunluğunun "Sen adamsın, sen delikanlısın, sen müthiş bir insansın" dediği birinin oturduğunu görürüz.
Yazının Devamını Oku 11 Şubat 2007
BEŞİKTAŞ fazla zorlanmadı ama Vestel Manisa maçı gibi de rahat oynayamadı. Denizlispor’un işi zor... Bu tarz bir takıma siyah beyazlıların daha etkili olması gerekirdi. Ama onlar da baktılar ki, bu Denizlispor onlara çok fazla dert olmayacak, onun için belli bir tempoda oynadılar. Yani, skoru yakaladılar, onu kafi gördüler. Bir gol yesek bile anında cevap veririz, havasındaydılar.
Tigana, Ricardinho ile Delgado’yu beraber oynatmak için formülü şöyle bulmuş: arkada dörtlü defans, onun önünde de Koray ile Serdar Kurtuluş. Bu iki futbolcu mümkün olduğu kadar hücuma çıkmıyorlar, defansta kalıyorlar. Çok nadir, binde bir Koray çıkıyor, Serdar Kurtuluş ise hiç çıkmıyor. Delgado ile Ricardinho da kenarlarda oldukları için, rakipten gelecek tehlikelere karşı ortadan direkt akınlarda altı kişi ile yolu kesmeye kalkıyorlar. Böyle olduğu anlarda bile Beşiktaş savunması rakibe çizgi defans pozisyonunda çokça yakalandı. Denizlispor bundan faydalanamadı, çünkü kapasitesi bu kadar. Ama bir başka takım bu tek hatta kalan defansı affetmez. Bobo çok iyi işler yapıyor. Hareketli bir oyuncu, rakip defansı şaşırtıyor. Hem arkadaşlarına pozisyon hazırlıyor hem de kendi giriyor.
Burak isyan ettirdi
Siyah beyazlı futbolcuların şunu kabul etmeleri gerekir; Tigana’nın saha içindeki patronu Ricardinho olmalı ve bütün futbolcular da ona uymalılar. Ama Burak oyuna giriyor, alıyor topu şöyle bir harmanlıyor, üç kişi geçiyor, daha hala kafayı kaldırıp birine vermiyor. En sonunda da Ricardinho bağırıp isyan ediyor. Ondan sonra da Burak lütfedip topu arkadaşına veriyor. Runje gene istikrarlı. Beşiktaş seyircisi, utancından artık onunla dalga geçmeyi bırakmış. Helal olsun... Runje tam bir profesyonel. Çarşı Grubu, kendini geliştirmeye başladı. Küfürü asgariye indirdi. Değişik sloganlarla da takımına destekliyor.
Kuddusi Müftüoğlu iyi değildi. Bildiğimiz Kuddusi... İyi niyetli ama hakemliği zayıf. 15 metre önündeki bariz penaltıyı görmedi, yardımcıdan medet umdu. O da görmedi, korner kararı verdiler. Beşiktaş maçı almasaydı, günün kahramanı Kuddusi olurdu. Bobo 2. golü atarak onu da kurtardı.
Yazının Devamını Oku 7 Şubat 2007
SAMSUNSPOR küme düşme mücadelesi veriyor. Can derdinde. O zaman Ankaragücü’nde başkan vekili olan Mehmet Kemal Ünsal, yanına Bülent Yavuz’u da alarak, Ankara Kavaklıdere’de bir otelde buluşmak üzere Samsunspor Kulübü Başkanı Adnan Ölmez’e haber gönderiyor.
Randevu gerçekleşiyor. Mehmet Kemal Ünsal, Adnan Ölmez’e çok enteresan tekliflerde bulunuyor.
Adnan Ölmez de bu rezalet, kirlenmiş Türk futbolunda böyle iğrenç işler artık son bulsun diye, otelde konuşulanları kamuoyuna açıklıyor.
Ortalık karışıyor. Sonunda emekli paşa Yılmaz Tokatlı başkanlığında bir Şike Komisyonu kuruluyor. Bu komisyon da kararını Futbol Federasyonu’na iletiyor. Adnan Ölmez’in söyledikleri komisyonun kanaatine göre doğru ama ortada kesin delil ve belge olmadığı için diye devam eden bir açıklamayı federasyona yolluyorlar.
İşin üstü örtülüyor
Federasyon da bu işin üstünü örtüyor.
Sonuçtan tatmin olmayan Başbakanlık bu iş için iki tane müfettişi üç ay önce görevlendiriyor. Müfettişlerin raporları henüz açıklanmadı.
Adnan Ölmez’i tanımıyorum. Geçmişini de bilmiyorum. Ama bende bıraktığı kanaat, düzgün bir adam olduğu. Daha da öteye söylediklerinin arkasında duran bir yapıya sahip insan görüntüsü çiziyor. Cesaretli de bir insan. Benim kanaatime göre de Adnan Ölmez’in söyledikleri kesin doğru. Çünkü oradaki iki ismi iyi tanıyorum. Yani Mehmet Kemal Ünsal ve Bülent Yavuz’u...
Neler oluyor Türk futbolunda?.. Hiçbir şey ama, kader ağlarını örmeye devam ediyor.
Bu Mehmet Kemal Ünsal, son federasyon yönetim kuruluna nasıl girdi. Pazar akşamı televizyonlarda inanılmaz derecede seviye düşürerek tartışan Melih Gökçek ve Cemal Aydın’ın desteklerini alarak Haluk Ulusoy yönetimine giriyor. Zaten bu Türk futboluna da bu Mehmet Ünsal’lar yakışır.
Ne oluyor? Bu sefer Ünsal, Futbol Federasyonu Profesyonel İşler Kurul Başkanlığı’na getiriliyor...
Mehmet Kemal Ünsal amatör işlerle! uğraşsaydı. Veya amatörce işler yapsaydı, Futbol Federasyonu’nda işi neydi. Profesyonel işleri bu kadar iyi bilen bir insan Türkiye’de Futbol Federasyonu’nda profesyonel işler kurul başkanlığına getirilir.
Haluk Ulusoy diyor ki, "AKP beni istemiyor..."
Bence AKP Futbol Federasyonunu denetleme görevini layıkıyla yapmıyor. Yılmaz Tokatlı paşanın sunduğu raporu sümen altı yapan bir Futbol Federasyonu’na nasıl güvenilir. Bırakın raporu eyleme geçirmeyi, o vatandaş bugün profesyonel işlerin başında.
Ama Melih Gökçek bunları çoktan haketti. Haluk Ulusoy ve bu ekibine destek veren Gökçek’e, Mehmet Kemal Ünsal az bile yaptı.
Sevgili Gökçek, bizim spor alemi, politika alemine şapkayı ters giydirir. Söylüyordum, "Bu iş alt geçit, üst geçit, köprü yapmaya benzemez" diye... Daha neler göreceksin, yolun başındasın.
Aynı Ünsal televizyonda Gökçek’e "Senin için suları ters akıtırım" diyordu... (Bir sebebi var mıdır acaba?)
Ben de diyorum ki, "Ordu’nun dereleri aksa yukarı aksa..."
Zaten bu dereler yukarı akmadıkça, Türk futbolu temizlenmeyecek anlaşılan.
Birileri gelse...
Ahh, FIFA’dan birileri gelse de 50 yıldır futbolun içinde olan ben dahil, bazılarından görüş alsa.
Zaten o FIFA üyeleri ertesi akşama dönüş bileti alarak arkalarına bakmadan Türkiye’den kaçarlar.
Ama Türkiye’de mart kedileri hep varlardı, bundan sonra da var olacaklar.
Sizler aslansınız mart kedileri. Şurda bir ay kaldı zaten zamanınıza.
Ama siz yalnız martta değil, her zaman hem işinizi yapıp, hem bağırıyorsunuz.
Lütfen çimlere tükürmeyiniz!
BAZI futbolcular maçta sahaya türürüyorlar. Veya sümkürüyorlar.
Son derece iğrenç ve çirkin görüntüler meydana geliyor.
Özellikle yolda yürürken kadınlardan çok şikayet alıyorum.
Lütfen bu görüntüleri görmek ve seyretmek istemiyoruz diyorlar.
Ne dersiniz sevgili sporcular, kadınlar haklılar değil mi?
Hakemlere de, rakiplere de, çimlere de lütfen tükürmeyin.
Ters kulak olur
SONG rakibinin omzuna tekmeyi basıyor. Hakemin kararı sarı.
EDU gösterilen sarı kartı beğenmiyor, hakeme doğru okkalı bir tükürük atıyor.
Bunlar yayıncı kuruluşun görüntülerinde var.
Eğer bu görüntüler hakemin görüş alanı dışında olsaydı, yani hakemin görmediği veya göremediği bir alanda...
O zaman federasyon (tabii hangi federasyon) yayıncı kuruluşun görüntülerine dayanarak, bu futbolcuları ceza heyetine gönderebilirdi.
Ama bu görüntülere göre gönderemez. Çünkü iki eylem de hakemin gözünün önünde oluyor. Birisi kırmızı olacakken sarı, diğeri sadece gösterilen sarı. Yani "ben hakemim" diyenler, gereğini yapmamışlar.
Başkanları Mustafa Çulcu Antalya’da ne demişti...
Hakemim gerekirse saçını uzatacak, gerekirse top sakal bırakacak, gerekirse küpe bile takacak.
Sevgili Mustafa Çulcu, saçı sakalı bilmem ama, küpede dikkatli ol.
Hangi tarafa takılacağını bir kere sen biliyor musun?
Veya sahada görev yapan ama cesareti olmayan, kırmızı kartı bile gösteremeyen bazı hakemlerin bunu biliyorlar mı?
Sonra seni dinleyip küpe takmaya kalkarlar, bu ters kulak olur, Allah muhafaaza.
Veya bakarsın, bu küpe işi hakemlerin hoşuna gider, fazla maldan zarar gelmez derler, iki kulağa birden takarlar.
Sürpriz değil...
ŞENOL Güneş, Kore’de kükremiş. Özerk Futbola ve bu futbol federasyonuna sallıyor. Sen bu federasyonda kaç yıl çalıştın sayın Güneş.
Ya o zaman da konuşacaktın, ya da şimdi susacaksın.
Ama senin bu davranışın benim için sürpriz değil.
Sana yakışıyor.
Yazının Devamını Oku 3 Şubat 2007
FUTBOL, 11’e 11 oynanıyor. "90 dakika boyunca kim daha fazla mücadele ederse, kim daha fazla koşarsa, kim daha iyi oynarsa o galip geliyor" diyoruz. Çok koşmak, çok mücadele etmek, hepsi tamam. Buna mecbursunuz. Ama futbol öyle bir oyun ki, daha doğrusu spor öyle bir şey ki, hangi dalda olursanız olun çok koşmak, çok mücadele etmek büyük avantaj. Ama gerekli olan şeyleri zamanında yapmazsanız, özellikle de kaliteniz yoksa kaybedersiniz.
Dün akşamki 90 dakikaya baktığımızda, G.Birliği takımı çok koştu, çok mücadele etti. Rakibinden fazla pres yaptı. Ama sonunda maçı kaybetti. Hem de rakip 10 kişi kalmasına rağmen. Niye? Cevap çok net: Kalite farkından.
İkinci golden önce Türkiye’de çok futbolcu Alex’in olduğu pozisyonda topu kaleye vurur. Örnekleri binlerce. Ama o zor da olsa Tuncay’a indirdi, onun devamında Marco’nun golü geldi.
Volkan’a güvenmiyor
İki takım da tek santrfor oynadı. Hatta Fenerbahçe’de zaman zaman Alex ileride tek kaldı, Kezman biraz daha geriye, orta alana girdi. Fenerbahçe defansı, rakip hücumculardan daima iki, bazen üç fazla oldular. O zaman da hücum güçleri azaldı. Zaten girdikleri gol pozisyonu adedinde de bu gözüküyor.
Uğur Boral, hücuma çok çıkıyor. Defans gücü çok zayıf bir oyuncu. Ya Zico’nun ikazı ya da kendi kendine psikolojik olarak hücumda çok etkisizdi. Sarı lacivertliler hücumda hep Serkan tarafından çalıştılar. Uğur şunu unutmasın. Neyi iyi yapıyorsan, onu üst düzey geliştir. Tenkitlere kulak as, ama inandığın yoldan sakın geri dönme, arkandan vurulursun. Volkan, "ben kendime çok güveniyorum" diyor, ama Fenerbahçe seyircisi ona güvenmiyor. 90 dakika boyunca yaptığı hareketlerde tribünlerden gelen sesler bunu net gösteriyor. 30 metreden yediği golde hareket yapabilir miydi? Yapardı..
Kezman’ın golü gitti
Niye yapamadı, önce pozisyon alması yanlış. Daha önde durması lazım. İkincisi kale arkasından çekimleri seyredin. Ayakları o kadar açık bir insan, özellikle topuklarına basarak duran bir insan ani hareket yapabilir mi? Yapamaz. 40. dakikada arkadaşı kafayla kendisine pas veriyor, o topu eline alamıyor. Sporcunun güveni konuşarak olmaz. Bazıları "Olsun, biz onu motive ederiz" diyorlar. Olan, çalışan bir şey motive olur. Olmayanın ne olacağını onu motive edecekler düşünsün.
Kezman’ın ofsayttan sayılmayan golü bence goldü, ofsayt değildi. 1 nolu yardımcının günahı boynuna. Kezman’ın kırmızı kartında bizim tribünden yorum yapma şansımız yok. Çünkü bir konuşma neticesi verilen kırmızı. Hakem iyi niyetliydi. Pozisyonlara yakın olmak istedi. Yaptığı hatalar vardı. Ama hiç olmazsa art niyetli düdükler çalmadı. Ama hala kalfa. İnşallah çok çalışır, usta olur.
Yazının Devamını Oku 28 Ocak 2007
MAÇIN kahramanı yine İsmet Arzuman’dı. Dakika 35: Hürriyet bir hava topunda Song’a faul yapıyor. Arzuman da doğru olarak faul düdüğünü çalıyor. Pozisyona sinirlenen Song, kungfu filmlerindeki sahneleri aratmayacak bir hareketle sağ ayağının tabanıyla Hürriyet’in omuzuna giydiriyor. Alın bu görüntüyü, FIFA’nın veya UEFA’nın hakem seminerine götürün, oynatın. Eğer bir tane hakem sarı kart verirse, ben bu yorumculuğu bırakırım. Dünyanın nerelerinde olursa olsun, bu görüntüyü oynatın, bırakın bir hakemi, normal bir futbol seyircisi bile buna sarı vermez. Peki İsmet Arzuman neden veriyor? Neden, biliyor musunuz? Pozisyon olur olmaz kırmızı kart gösterecekken başlıyor düşünmeye, meşhur eyyam düşüncelerine...
Hakemler hakem olacak
Güya ortalığı soğutuyor. Sonra da sarı. Aslında burada İsmet Arzuman’ın yüzünün kızarması lazım. Ama onun genelde yüzü kızarmaz. O bunları yapmaya hep devam eder. Song, G.Saray’ın Mondragon’dan sonraki en önemli oyuncusu. Bu iki oyuncuyu G.Saray’dan alın, bakın ne hale gelir? Ve böyle bir oyuncudan noksan G.Saray, 55 dakika mücadele edecek. Ondan sonra da diyoruz ki: "Niye küçük takımlar büyüklere kafa tutamıyorlar." Önce hakemler hakem olacak, sonra o ikinci şık olur. Futbolculuğum döneminde yıllarca bu hakemlerden, onların bu eyyamlarından çok çektiğim ve çok canım yandığı için üzerinde duruyorum.
G.Saray, Ankaraspor’u yener, mağlup olur, berabere kalır. Bunlar bizi ilgilendirmez. Kuralı, iki takıma da bütün futbolculara da eşit uygulayacaksınız. Ondan sonra hakem olacaksınız.
Yardımlaşma yok
Ankaraspor, zaten aldığı neticielerden belli, beraberlikler takımı. Defansta ve orta alanda çok disiplinli oynuyorlar, çok çabuk geri dönüyorlar ama aynı süratte ileriye çıkamıyorlar. G.Saray da dün gece oyunu riske etmedi. Onlar da Ankaraspor’un üzerine çok adamla gidemediler. Zaten Ankaraspor kalecisinin yediği hatalı golden sonra G.Saray rahat pozisyonlar buldu. Çünkü o dakikaya kadar pozisyonları çok azdı. G.Saray takımında geçen yıla oranla bir isteksizlik, bir keyifsizlik var. Yardımlaşma geçen yılki gibi değil. Böyle devam ederlerse -ki öyle gözüküyor- çok maçta yara alırlar. Zaten en önemli nokta, Gerets’in seneye gidecek olması. Yönetici, teknik direktörünü piyasaya bu kadar atarsa, futbolcu da zaten bu teknik adama fazla inanmaz. G.Saray sadece maçı kazandı, iyi futbol oynamadı. Bundan sonraki maçlarda da oynaması zor gözüküyor. İnşallah yanılırım. Ankaraspor, nasıl gol atacak, çok merak ediyorum. Hep defans yaparak işi kurtarmazsın. İki-üç maç böyle gidersen, kendini düşme hattında bile görebilirsin. Futbol şakaya gelmiyor.
Yazının Devamını Oku 27 Ocak 2007
ŞAMPİYONLUĞA oynayan bir takım gol yiyebilir, maç da kaybedebilir. Bunlar, olağan işler. Ancak, bazı şeyler var ki, eğer onlar oluyorsa iş zor demektir. Örnek mi? Kayseri Erciyesspor golü atıyor, onlar sevinirken Fenerbahçe takımında Appiah ile Serkan, Edu ile Uğur Boral kapışmışlar, ağız dalaşı yapıyorlar. Sanki mahalle maçı gibi... Tribünden görünüş inanılmaz çirkin. Bu olayı sakın, "O andaki sinir, olabilir" şeklinde yorumlamayın, yanılırsınız. Bu, takımdaki otorite noksanlığını gösterir.
Erciyesspor, maça inanılmaz tempolu ve baskılı başladı. "Bu tempo, ilk 10-15 dakika sürer" dedik ama ilk 45 dakikayı bitirdiler. Bence burada hata yaptılar. Eğer 90 dakika belli kısımlarda bunu yapamayacaksan, bütün gücünü bir devrede bitirmeyeceksin.
Fener 10 kişi oynadı
Nitekim ikinci yarı o baskıdan ve presten eser yoktu. Erciyes bir şeyi iyi yaptı. Fener takımını kenarlardan içeri soktu, ortaya yığdı. Oyunu sıkıştırdı. Dar alandaki preste netice verdi. Hatta öyle anlar oldu ki, Alex kendi defans oyuncularının yanına gelerek 4-5 pozisyonda top almak mecburiyetinde kaldı.
Düşünün, Fenerbahçe’nin rakip kaleye ilk şutu 38.dakikada... Sağ tarafta Mehmet Yozgatlı ile Serkan 60 dakika birbirlerine markaj yaparak, aynı işi yaptılar. Zico bunu ancak o dakikada çözebildi. Yani 60. dakikaya kadar Fenerbahçe hep bir kişi eksik oynadı.
Uğur Boral çalışıyor, ama bal yapmıyor. Fenerbahçe’de geçen ve evvelki yıl frikik veya korner oldu mu, yarım gol demekti. Ama bu sene bütün bu duran toplar fiyasko... Bülent Korkmaz, Erciyesspor’a bir hava değişikliği getirmiş. Her yeni teknik adamda bu tarz etkiler olur. Önemli olan bunu devam ettirmek.
Tabii dün gece küçük takım, büyük takım mantalitesi vardı. Golü atmışsın, ikinci yarıda psikolojik olarak, onu korumak istiyorsun. Halbuki ilk yarıdaki gibi Fenerbahçe’nin arkasına gidebilsen, onu daha da zorlayabilirdin. Çünkü orta sahaya Tümer gibi markajı ve rakiple oynamayı sevmeyen bir oyuncu daha almıştı Fenerbahçe.
Volkan hep yapıyor
Volkan için fazla birşey yazmaya ve söylemeye gerek yok. Çünkü bu tarz hareketleri hep yapıyor ve yapmaya devam edecek. İlk yarıda buna benzer bir pozisyonda Kayserili futbolcunun ayağına daldı, şansı yardım etti, penaltı olmadı. Fenerbahçe’de çok iyi diyebileceğim bir oyuncu yoktu. Ama Volkan’ın yanında bir de çok kötü Tuncay vardı. Kayseri Erciyes’te de en faydalı oynayan oyuncu Mustafa Sarp’tı.
Yunus Yıldırım iyi maç yönetti. Ama soruyorum ona; FIFA ne diyor? Oyunu çabuklaştır. Daha çabuk oynanmasına yardım et. Dakika çalan, vakit geçiren oyuncuya sarı kart göster. Peki sevgili Yunus, sana kim sarı kart gösterecek. Bir sarı kart yazmak için 10 dakika uğraşıyorsun. Yani dün gece en fazla vakit çalan faktör sahada sendin.
SON NOT: Marco oynarken çok faydalı olduğunu anlıyorsunuz, ancak oynamadığı zaman ne kadar lazım bir oyuncu olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.
Yazının Devamını Oku 25 Aralık 2006
GEÇEN haftaki Haluk Ulusoy yazımın sonunda şu cümleler var: Resim netleşmeye başladı, Haluk Ulusoy gidecek. Peki kim gelecek? Değişik isimlerin adı geçiyor... Bazılarını tanıyorum. Mesela Şenes Erzik’i. Ben hakemken o federasyon başkanıydı. Etkili, bu işi bilen, düzgün birisi. Gelirse Türk futbolu için faydalı olur. İkinci tanıdığım isim Hamdi Akın. Bazıları "Kim bu adam? Nereden çıktı? Futbolu biliyor mu?" diyorlar. Onlara şu cevabı verebilirim. Hamdi Akın sahaya çıkıp top oynasın -hala da zaman zaman oynuyor- "Bu adam geçmişte hangi lig takımında top oynamış?" dersiniz.
Akın’la yıllardır futbol konusunda sohbet ederiz. Bahsettiği, futbolda düşündüğü şeyleri iyi bilirim. Mesela, Hamdi Akın federasyon başkanı olsun, şu andaki bütün sistemi değiştirir. Eğer kanun çıkarılacaksa ki, çıkarılması şart, bunların çok seri şekilde Meclis’ten geçirilmesini ister. Federasyon yönetim kuruluna hükümetten veya Kulüpler Birliği ve kulüplerden hiçbir şekilde zorlama isim almaz. İsimleri tamamen kendi seçer. Yani, kendini kukla yapmaz.
Hakemler torbadan çıkar
Sistem adamıdır, koltuğa yapışmaz. İcraatlarında çabuk hareket etmeyi sever. Çok konuşmayı sevmez, dinlemeyi sever. Şimdiki federasyon başkanının kanunlar çerçevesinde yetkisi olan, hangi kulübe, ne kadar para verileceğini, Haluk Ulusoy’un yaptığı gibi ulufe dağıtır gibi dağıtmaz. Haluk Ulusoy’un elinde kanunen bu yetki var. O da bu yetkiyi çok akıllı kullanarak kulüplere bir tehdit aracı veya bir oy dönüşümü şeklinde kullanıyor. Mesela, maçlardan sonra hakem ve temsilci raporları açıklanmıyor, bunlar gizli. Zaman zaman bu raporlara ek raporlar istendiği oluyor, kararlarda at oynatmak için. Eğer Hamdi Akın gelirse, bu hakem, gözlemci ve temsilci raporlarını herkes maçların oynandığı akşam, federasyonun resmi internet sitesinden okuyabilir.
Kendi ipini kendi çeker
Veya kulüplere ne kadar ceza verilecek yine bu internet sitesinden hepsini görebilirsiniz. Yine Akın hep şunu söylerdi, bu ceza öyle bir sisteme oturtulmalı ki, olaylı maç bittikten sonra televizyonları seyreden herkes hangi cezanın ne kadar verileceğini tahmin edebilmeli.
Akın’ın hakemler konusunda da torba yanlısı olduğunu biliyorum, ama bir farkla. Maçların zorluk derecesine göre, aday seçilecek 3, 4, 5 hakemin torbaya girmesi şartıyla. Yani, 9 maçı bir torbaya atıp, karşısına 25 tane hakem adı torbaya atmak değil.
Hamdi Akın için Fenerbahçeli diyorlar. Evet Fenerbahçelidir, federasyon başkanı seçilsin belki de en çok başı ağrıyacak kulüp Fenerbahçe olacaktır. Çünkü Hamdi Akın, Uğur Dündar ile beraber Aziz Yıldırım ile yollarını çok çabuk ayırdılar. Yani benim bildiğim Hamdi Akın kendi ipini kendi çeker. Başkasına izin vermez. Zaten verseydi, özel işinde de bu kadar başarılı olmazdı.
Şahsen Hamdi Akın’ın federasyon başkanı olmasını isterim. Çünkü çok yenilikler yapacaktır. Sistemi oturtacaktır, federasyon başkanının futbolun üzerindeki padişahlık imajını silecektir, kaldıracaktır. Ama öbür taraftan da federasyon başkanı olmasını istemiyorum. Çünkü iyi arkadaşım, yarın yapacağı işlerde hatalar yaparsa en büyük tepkiyi de tenkiti de benden görecektir. Yani iki arkadaş papaz olacağız.
Gelen temizlik yapmalı
Kulüpler, iktidar ve Kulüpler Birliği böyle bir adamı ister mi, bilemem. Ama kim gelirse gelsin, futbolun başına gelecek adamın işi zor. Çünkü çomaklayacağı heryerden birileri karşısına dikilecek. Gelecek adamın geniş çaplı temizlik yapması şart. İşte o zaman Haluk Ulusoy federasyonunun ne olduğunu daha iyi göreceksiniz.
Siyaset getirdi siyaset götürüyor
H ALUK Ulusoy’un önceki günkü beyanatını ağzım açık okudum. Siyasi idareye sallıyor. Gözlerimi kapattım, şöyle bir geriye döndüm. Haluk Ulusoy nasıl geldi federasyon başkanlığına... Abdullah Kiğılı istifa etmiş, federasyon başkanlığı koltuğu boş. 3 tane adayın adından söz ediliyor. Birisi Mustafa Kefeli (Alaattin Çakıcı destekli), diğeri Hadi Türkmen, bir diğeri Haluk Ulusoy... Herkes aportta, açık kolluyor o koltuğa oturmak için.
Zamanın Spor Bakanı Yücel Seçkiner’in Japonya seyahati var, biraz da uzunca. O zaman bakan olan Ersin Taranoğlu, Spor Bakanı Yücel Seçkiner’in yerine vekalet ediyor. İşte bu arada derede Haluk Ulusoy ile arası çok iyi olan Ersin Taranoğlu, boş olan federasyon koltuğuna Haluk’u atıyor. Bir müddet sonra zaten seçim olacak. Yani Haluk Ulusoy bu seçime federasyon başkanı olarak giriyor. Bu atamadan bir evvel Hadi Türkmen’in arabasına o meşhur kefen konuyor, "adaylıktan çekil" diye.
Hangi silahı atarsanız o silahla vurulursunuz
Ulusoy atandıktan sonra da Alaattin Çakıcı, geçici bir süre için başkanlık yapacak Ulusoy’dan koyun kesmesini istiyor. Bunlar zaten bilinen vakalar. Yapılan seçimde de haliyle federasyon başkanı olan Ulusoy, seçimle bu sefer başa geliyor.
Peki, şimdi Haluk Ulusoy’a soruyorum, sen o koltuğa nasıl geldin? ANAP hükümetinin siyasi tezgahıyla. Seni niye Yücel Seçkiner atamadı da, Ersin Taranoğlu atadı? Niye, Yücel Seçkiner’in Japonya gezisini beklediniz? Cevap verin, bu sütunlarda yazayım.
Ama siz vefalı birisiniz Ersin Taranoğlu’na Futbol Federasyonu’ndan araba tahsis ettiğinizi kendiniz söylediniz, hatta "Bunda ne var" dediniz. "O benim ağabeyim" dediniz. Duyuyorum, Ersin Taranoğlu şu anda federasyonu sık sık ziyaret ediyormuş. Bakalım bu sefer Taranoğlu’nun gücü ne kadar yetecek.
Haluk Ulusoy’un şu andaki AKP idaresinden hiçbir şekilde şikayet etmeye hakkı yok. Çünkü hangi silahı atarsanız, o silahla vurulursunuz. Siyaset getirdi, siyaset götürüyor. Gelirken güzeldir de gitmek çok zor.
Tigana ve kürdanı...
TİGANA, Ankara Esenboğa Havaalanı’nda körüğe giderken, 3 gazeteci arkadaşa ayak üstü boğa gibi esmiş. Ama elde TV görüntüsü yok. Tigana bunu şimdi yalanlayacak. Peki, bu 3 ayrı gazetede çalışan arkadaşların hepsi mi yalancı? Çünkü 3 gazetede aynı cümleler var. Tigana’nın şekli bu. Aslında Tigana bence bu yönetime az yapıyor.
Bu Tigana’yı nereden buldular, geçmişini araştırmadılar mı? Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. İnsan hiçbir şey yapmasa, Fulham Başkanı El Fayed’e telefon açar, bilgi edinir, "Siz bu adamla çalıştınız, ne yer ne içer? Akşam erken mi yatar, geç mi kalkar?" diye. Beşiktaş yönetimi elinde Tigana bombasıyla bundan sonra hep oynayacak, ama normal. Serdar Bilgili bıraktığında borç 17 milyon dolardı. Demirören Grubu "Hayır, 26 milyon dolar" diyor. Peki 26 olsun, 2.5 seneden sonra borç şimdi ne kadar, en kötü 100 milyon dolar.
Yarası olan gocunur
Tigana’nın açıklamaları borsaya bağlı olan Beşiktaş’ı yaralar mı? Yaralar. Tigana’nın takım içindeki etkisi nasıl, sevgi saygı durumu? Kötü. Bütün bunların bir kısmını söyledim diye, Tigana beni basın savcılığına şikayet etmiş.
TV’de ne konuştuğumu biliyorum. En ufak bir hakaret ve en ufak bir suçlama yok. Ama Tigana, altını çizerek söylüyorum, bazı konularda rüzgardan bile nem kapıp grip değil zatürre oluyor. Yarası olan gocunur. Geçmişin sağlamsa güler geçersin, niye sinirleniyorsun sayın kürdanlı Tigana. Ama aferin, Türkiye’ye geldiğin günden bu güne kadar o kürdanı ağzına diline hiç batırmadın, kanatmadan döndürdün.
Öyle bir mukavele yapmışsın ki, kumda gezsen o kürdan ayağına batmaz. Helal olsun sana. Eğer ayrılırsan bu Beşiktaş Kulübü’nden FIFA kararıyla çatır çatır da tazminatını alırsın.
Belki Beşiktaş Kulübü’nden biri uyanır da bundan sonra El Fayed’e bir telefon açmak zahmetine katlanır. Veya atlayıp Paris’e gidip randevu alıp 2 dakika konuşur.
NOT: Beşiktaş Yönetim Kurulu Delgado ve Ricardinho’yu transfer ederken bu futbolcuların Avrupa’da ne kadar ettiğini biliyorlar mıydı? Şimdi satsalar kasalarına ne kadar para girer. Bir de bu Brezilya furyasını bizim gibi 3. dünya ülkeleri yiyor. Önüne gelen futbolcu tamamen ticari amaçla Brezilya Milli Takımı’nda oynatılıp pazarlanmaya çalışılıyor.
Genel müdür bilmiyor mu?
İSTANBUL Atatürk Havaalanı’nda kesilen deveden dolayı görevli teknik müdür istifa ettirildi. Peki, THY Genel Müdürü’nün bu deve kesilene kadar olaydan haberi yok muydu? Ben desem ki, o deveden genel müdürün haberi yoktu. O zaman bana yuh sana deve derler. Çünkü teknik müdür gitti, genel müdür duruyor.
Yazının Devamını Oku