7 Mart 2007
SPOR öncelikle mertlik demektir. Sporcu ruhu diyoruz. Yani üç kağıtçı olmayacaksın. Daha da önemlisi iyi niyetli olacaksın. Kuralları delmeye kalkarsan, bin tane şekli var. Hele bizim ülkemizde milyon tane. Bir kural konur konmaz, önce "o nasıl delinir" diye düşünürüz. Nasıl uygulanır, nasıl daha iyi yapılır diye düşünmüyoruz. Bunun en etkili örneğini Ankaraspor-Futbol Federasyonu-Ankaragücü şeytan üçgeninde gördük.
Ben Ankaraspor taraftarıyım diyen birisi mahkemeye gitti, hafta sonunda mesai bitimine az bir süre kala Futbol Federasyonu’nu köşeye sıkıştırdı. Sonradan karşılıklı olarak anlaşıldı ve o mahkemeye giden taraftarın başına gökten bir taş düştü, davadan aniden vazgeçti.
Yani Ankaraspor (Melih Gökçek), "Ey Futbol Futbol Federasyonu, sen eski Ankaragücülü yönetici, şimdiki Futbol Federasyonu İkinci Başkanı M.Kemal Ünsal işte sizden intikamımı böyle alırım" dedi. Çünkü Federasyon Hukuk Kurulu bir gün sabah 4, akşam 5 saat toplanmasına rağmen işi çözemedi.
Bu önemli bir olaydı. Ama spor basınının çoğunluğu bunu kaçırdı.
Şimdi bu delme olayında bir başka perde açılabilir.
Öyle şeytanlar var ki
Futbol Federasyonu "Listeler bir saat evvel verilecek" diyor. Teknik adamlar, bu listeleri özellikle bazı maçlarda son ana kadar saklamak isterler. Rakibe önlem almak açısından ama bazen de hakikaten zorunlu sebeplerden dolayı bu listelerde oynama yapabilirsiniz. Yani maçın başlama düdüğü ötmeden önce, kadroda yapacağın oyuncu değişikliği kabul edilmez. Burada önemli bir nokta var. Sen, üç değişik oyuncu yazarsın, maçın başlamasına beş dakika kala bu üç kişi yerine, başka isimler koyarak rakibin kafasını karıştırırsın. İşte bu iyi niyeti suistimal olur. Değişikliklerin makul bir sebebe dayanması lazım.
Kuran-ı Kerim’in özeti bence tek kelime. Akıl. Bu kitabın her noktasında Allah’ın insana emrettiği bir şey var. "Ben sana akıl verdim" kullan diyor...
Ama aramızda öyle şeytanlar var ki, esas şeytana pabucu ters giydirir.
Bu kategoride birinci sırayı yöneticiler alır.
Göreve gelmeden evvel hepsi birer Musa’dır. Hepsi çok iyi arkadaştırlar. Hepsi kuzudurlar. Ama o yetkiyi ele aldıktan sonra onları sayfa 5, şekil A, resim 5’te gördüğünüz gibi, kimisi bir anda azrail olur. Kimileri kuzu postuna bürünmüş kurt. Kimileri de canavar kesilir. Bazıları da cin olmadan şeytan olurlar. Hayatlarında topa vurmamış, bayrak kaldırmamış, düdük çalmamış insanlar, size akıl vermeye kalkarlar. Ama yine gördüğünüz gibi rezil duruma düşüp, abondone olurlar.
Üç büyükler panikliyor
Bakınız... Üç büyüklerde panik başladı. Neden? Çünkü Türkiye Ligi’nde her takım, her takımı yeniyor. Ben, sen, o, kim olursa olsun. Alın üç tane yoldan geçen vatandaş, getirin Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın başına antrenör olarak, zaten bu başarıyı elde eder. Çünkü bu üç takım yıllardır, fazla bir şey yapmadan, hep üst sırayı işgal ettiler.
Peki bu yıl ne oldu da, bunlar sinirleniyorlar. Türkiye’de önce sanayi Anadolu’ya kaydı. Eskiden bir tek İstanbul vardı ama şimdi Türkiye’nin çok yerinde yapılan üretim İstanbul’u besliyor. Adam Avustralya’dan kalkıyor, geliyor Sivasspor’un kalesini koruyor. Bunun gibi daha birçok Anadolu takımında top koşturan kaliteli yabancı oyuncular var. Çünkü bu küçük takımlar akıllı idare ediliyorlar. Hadlerini biliyorlar, bütçelerine göre hareket ediyorlar.
Peki ey Türk vatandaşı soruyorum sizlere, bu üç büyük takımımız akıllı idare ediliyor mu?
Ediliyor diyen öne çıksın desem, milyonların içinden bir kişi öne çıkmaz, çıkamaz. Peki o zaman bu akıllı geçinen idareciler niye sinirleniyorlar..!
Aklın yolu bir de ondan...
Allah’tan diğerleri var
GEÇEN hafta Trabzon’daki Beşiktaş maçına aynı sabah THY uçağı ile uçtum. Akşam da Onur Air ile dönecektim. Çünkü maçın bitiminde en uygun o şirketin uçağı vardı. Saat 16.30’da bir arkadaşımla yemek yerken telefonum çaldı. İstanbul’dan Trabzon’a gidecek olan THY uçağının Trabzon’daki yoğun kar yağışı nedeniyle iptal edildiğini söylediler.
Trabzon’da hafif yağmur, tek tük kar tanesi vardı. Ve o THY uçağı Trabzon’a gelmedi. Onur Air, Pegasus geldi, kalktı. Ama bizim milli hava yolu maalesef ortada yoktu. Allah’tan bu özel hava yolları var da, biz o millimize mahkum değiliz. THY yolcuları alanda sefilleri oynadılar. Sağa sola koşuşturuyordu garibanlar...
Denetim yok
ANTALYALI Sera üreticileri hormon cümlelerim üzerine beni mahkemeye vermişlerdi. Hakim, o üreticilerin aleyhine karar verdi. Aslında bu Türk vatandaşı için çok önemli bir karardı. Yıllardır bazı üreticiler Türk insanının sıhhatiyle, üç kuruş daha fazla kazanayım diye oynadı. Bu arada işini düzgün yapanlar da güme gitti. Ama olsun, bu tip ahlaksızlarla mücadele etmeye devam edeceğim. Türk insanı düzgün beslensin, iyi şeyler yesin, ben onların yerine mahkemeye çıkarım. Son yıllarda ülkemizde kanserde müthiş patlama var. Bütün bunların baş sorumlusu aldığımız gıdalar. Çünkü Türkiye’de denetim mekanizması işlemiyor. Devlette çalışan görevliler suçluları yakalayınca, onların idare et abi diye yalvarmalarına göz yumuyorlar. Herhangi bir şekilde! idare ederek onları salıyorlar.
Şimdi yeni moda, hormonsuz gıdalar. Yani organik tarım. Peki bu hormonsuz olarak organik olarak yetişen mahsuller hakikaten doğru ve uygun mu yetiştiriliyor? Kartonların veya kasaların üzerine vurulan damgalar yüzde yüz doğru mu? Bunları kimler araştırıyor, bunlardan numune alıp, naylonları, sahteleri arasında cezai uygulama yapanlar var mı? Soruyorum eğer var ise bana bildirsinler. Çünkü yakında bunların da bombaları patlayacak.
Hava atamıyorum!
TÜRKİYE’de bütün şehirlerde tel örgüler kalktı, kalkıyor. Anıtkabir Ankara’da, devlet Ankara’da, meclis Ankara’da. Başkent Ankara. Tel örgüleri kaldırmıyorsun. Yani devlet vatandaşa kötü örnek oluyor. Veya devlet her zaman olduğu gibi geride kalıyor. Veya başkent çok medeniyetsiz. Sonra ben de Ankaralıyım diye hava atıyorum.
Taksi terörü
POLİSLER arasında bir anket yapılmış. Hangi isim başınıza müdür olsun demişler, Hanefi Avcı ismi birinci olmuş. Bazı polislerle konuştuğumda "Özel güvenlik birimleri gibi olduk" diye dert yananlar var. Polisin altı huzursuz ve sıkıntılı ama üst bunun farkında değil. Yani Türkiye’de polis keyifli çalışmıyor. Bu insanlar küserlerse, çok şeyi canı gönülden yapamazlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti diyor ki, daha terörü bitiremedim.
İstanbul’un göbeği, Taksim’in ortası, Sıraselviler Caddesi’ndeki taksi terörünü yıllarca bitiremeyen bir devlet, öteki terörü nasıl bitirir ki.
Elinde direksiyon terör estiren taksiciye otoritesini uygulatamayan bir devlet, elinde silahı olan teröriste ne yapar?
Zavallı duruma düşmeyin
BAZI hakemler seyrediyorum. Yere düşen futbolcuya el uzatarak onu yerden kaldırmak istiyor. Veya maç bitiminde üzerine gelen futbolcunun elini sıkmaya kalkıyorlar. Bu uzatılan hakem ellerine elinin tersiyle vuran futbolcuları görüyorum. Ey hakemler bu zavallı duruma neden düşüyorsunuz.
Sen istemeyeceksin
- Yılmaz Vural üç büyükleri çalıştırır mı?
Kesinlikle evet. Ama nasıl, sen istemeyeceksin. Sana gelecekler. Yoksa Trabzon’a imza attığın gün Mehmet Ali Yılmaz’ın sana dönerek, "Hadi bakalım Yılmaz, bana hep telefon ediyordun, ne zaman Trabzon’un başına geleceğim" cümlesiyle karşılaşırsın. O zaman dakika bir gol bir, golü yersin. Maça 1-0 mağlup başlarsın.
Yazının Devamını Oku 6 Mart 2007
MARATON’da Fenerbahçe yöneticisi Murat Özaydınlı’nın telefonla yayına bağlandığı dakikalar çok enteresandı. Şansal Büyüka ve Murat Özaydınlı’nın yer yer "Arşive bakarsak, sizinle ilgili bizde de neler var" noktasına da gelen tartışmaları sırasında samimiyet dışında her şey vardı: Gizli tehdit, küçümseme, konuşmanın seyrine göre ileri / geri hamleler... Murat Özaydınlı konuşmasının başında Erman Toroğlu’ndan bahsederken adını bile kullanmayışının nedenini "Hatırlamıyorum adını" diyerek açıklamıştı. Karşılıklı konuşmaya başlayınca "Erman Hoca" diyecek kadar tazeledi hafızasını... Aman, onlar anlaşsın da...
* * *
Uzayan fakat temposu düşmediği için sıkılmadan seyredilen üçlü polemik sırasında Murat Özaydınlı "Siz yayıncı kuruluş olarak pohpohlayacağınıza malı kötülüyorsunuz" dedi.
Futbolun bir endüstri olduğunu, bu "iş"te büyük para olduğunu biliyorum.
Amacım burada budalalık seviyesinde futbol romantizmi yapmak da değil.
Fakat Büyüka ile Özaydınlı tartışırken birkaç kez "Mal" lafı geçince, her sezon futbol endüstrisine kendi bütçesine göre katkıda bulunan (Kombine, lisanslı ürünler vs) bir taraftar olarak kendimi kötü hissettim.
Futbolun mal, taraftarın müşteri olarak görülmesine alıştık ama insanın yüzüne karşı da "Mal" denmez.
Yadırgama noktasını geçeli çok oldu, ayıpladım.
Ayhan’a küfür meselesi
BEŞİKTAŞ-Galatasaray maçını evde televizyon başında seyrettim. Beşiktaş taraftarı Ayhan Akman’a maç öncesinde, maç sırasında, hatta devrede küfür etti. Ben işin o kısmına hiç girmeyeceğim. "Ne ayıp, niye küfür ediyorsunuz?" yazısı yazmak istesem, bütün takımlara yazmam lazım, bunu biliyorum.
Beni ilgilendiren, evde otururken küfürleri duyabilmiş olmam. Şansal Büyüka bu konudaki hassasiyetini sık sık vurguluyor. Maç sırasında biraz gecikmeli de olsa, küfür başlayınca stadın sesi kısılıyor. Fakat maçın oynanmadığı anlarda (Mesela maç öncesi) küfürün bini bir para.
Haydi o da teknik bir hadisedir, ben anlayamıyorum diyelim. Peki pazar gecesi "maçın öncesi, sonrası" bantında ne işi var o küfürlerin?
"Küfür edenler arasında bir bayan da vardı, ne enteresan" diyerek "Ananı s.... Galatasaray" tezahüratını yayınlamanın mantığı nedir? Sadece "sin-kaf" noktasında ’bip’ sesi koyunca anlaşılmıyor mu ne denildiği?
Haydi daha açık sorayım: O küfür Ayhan yerine üç büyük kulüpten birinin başkanına yapılsa daha hassas davranılır mıydı?
"Ortamı germeyelim" demek kolay ve kulağa hoş geliyor, o zaman biraz samimiyet de görmek istiyor insan...
Yazının Devamını Oku 4 Mart 2007
GALATASARAY kadrosuna baktım, Song, Hakan Şükür ve Hasan Şaş 18’de, Ümit Karan da 11’de yok. Bu şu demek; Song ve Hakan Şükür’ün sakat olmadığını biliyorum. Song, basurdan ameliyat olmuş. Bu maçı mı buldular bilemiyorum? Çünkü bu tür maçlar kopma maçları. Hasan Şaş, hiç piyasada yok. Sebebinde herkes ayrı telden çalıyor. Demek ki Galatasaray’da kazan bayağı sıkı kaynıyor. İstifalar gelecek, baltalar çekilecek mi, yoksa kavga içeride mi verilecek? Bekleyip göreceğiz. Belli ki içeride silahlar çekilmiş, herkes birbirine ateş ediyor. Henüz dışarıya yansımadı. Maçtan sonra yansır mı, bilmiyorum.
Maç başlıyor, Beşiktaş defansta daha kalabalık. Orta alanda Galatasaray daha etkili. Hücumda ise iki taraf da yok. Zaten koca 45 dakikada bir Galatasaray’ın bir Beşiktaş’ın pozisyonu var. Onda da siyah beyazlılar, gol yaptı. İki tarafta da takım oyunu yok. Çünkü iki taraf da bugüne gelene kadar hem sahanın dışında, hem de sahanın içinde çok yara aldılar. Haliyle sahada oynanan futbol da bunu net bir şekilde gösteriyor.
Futbolda takımın aynası yönetimlerdir. Bakın sahadaki takıma, nasıl oynuyorsa, tat veriyor, ya da vermiyorsa o yönetimi yansıtıyor demektir. Yönetim nasılsa takım da odur. Bazen futbolcular zemine sallıyorlar, çok bozuk diye. Bazen de havaya çok soğuk, bazen de hakeme kötü idare ediyor diye. Dün ne hava kötüydü ne zemin... Hakem için de iki tarafın fazla söylebileceği birşey yok.
Maç 90 dakika değil
İkinci yarı Beşiktaş Ergün’ün oradan çalışmaya başladı. Kendi sağından rakibin solundan. Çünkü Arda orada hep hücumu düşünüyordu defansı değil. Ergün tek kaldı. Tigana’da doğru bir değişikle oraya Burak’ı aldı. Yani rakibin eksik olan yerinden çalışmaya devam etti.
Galatasaray’da Ayhan mükemmel oynadı. Bence sahanın en iyisiydi. Delgado’nun bu tarz oyunda iyi oynaması ve sahanın yıldızı olması gerekir, çünkü rakip çok büyük baskı yapmıyor ve rakibe rahat top kullandırıyor. Ama Delgado bundan da faydalanamadı. Beşiktaş’da Bobo etkili bir oyuncu. Beşiktaşın yaptığı en iyi transferlerden biri. Emre ise yedikleri golde yaptığı hatayı gol atarak telafi etti.
Galatasaray yönetiminin teknik adam konusunda verdiği beyanatlar ve uygulamalar, takıma teknik adam futbolcu münasebetinde inanılmaz tesir etti. Tigana’yı da anlamak mümkün değil. İbrahim Akın’ı yollayın, oynatmayacağım dedi. Bu maçta sahada. Demek ki ithal teknik direktörler ve bizim yerli muazzam yöneticiler sahaya ne kadar tesir ediyorlar hep beraber görüyoruz. Çünkü maç 90 dakikada değil, ondan evvel sahanın dışında yapılan ve yapılamayanlarla kazanılıp kaybediliyor.
Yazının Devamını Oku 25 Şubat 2007
ÖNCELİKLE şunu söylemekte fayda var. İki takım da futbolseverlere mükemmel bir mücadele ve keyifli bir maç izletti. Futbolda hata var. Daha az yapan maçı kazanır. Maç başladı, Trabzonspor bütün hatlarıyla hücum ediyor. Bence gereksizdi. Çünkü kaybederse her şeyini kaybedecek takım Beşiktaş. O zaman bu hırs ve telaş niye? Bunda Trabzon seyircisinin de faktörü var. O da çok sabırsız ve eski Trabzon’u bir an evvel görmek istiyor. Trabzon kalecisi Tolga sanki kalede yok. Hem seyirci hem de futbolcular çok tedirginler. Allah’ı var, o da bu tedirginliği boşa çıkarmadı. 5 tane geriye pas attılar, 4’ünü rakibe vardı. En az 5 pozisyonda arkadaşları mücadele ederken gereksiz yere topa çıktı.
Peki, Trabzon kalecisi böyle de, Beşiktaş defansı nasıl? Onlar da aynı hat üzerindeler. Her araya atılan top, kalelerinde büyük tehlike. İkinci yarı Trabzon belki 8 tane pozisyon kaçırdı. Yani pozisyonlar gol olsa basketbol maçı gibi olacak.
Trabzon biraz sert bastı. Ricardinho ve Delgado keklik gibi sekmeye başladılar. Tabi bunları görecek olan Tigana da olduğu gibi izledi. Ve Beşiktaş takriben 60 dakika 9 kişi oynadı. Demek ki ithal teknik direktörlerin gözlerinde bazı sorunlar var. Alayı böyle.
Trabzon’un ilk yediği golde Celaleddin bütün takım hücuma çıkarken, rakibe indirdi topu, gitti gol oldu. İkinci yediği golde bence pozisyon öncesinde Koray’ın rakibe yaptığı faul var.
Önce tutarlı olun
Bir hakem önce kendi içinde tutarlı olmalı. Bu gol pozisyonunu alın ve Selçuk Dereli’nin 48 ve 57. dakikada verdiği iki faul kararı ile karşılaştırın. Üçünü de arka arkaya oynatın. Ondan sonra da zaten söyleyecek ve yapacak fazla bir şey olmaz. Bu pozisyonda geçen hafta benim Ümit Karan için yaptığım yorumu hatırlatanlar çıkabilir. Onlara cevabım, "Burada yerim fazla değil, Maraton’u izleyin."
Türkiye’nin en iyisi geçinen Selçuk Dereli, acaba bir tane taç atışını yerinden attırdı mı? Hepsi 5-10 metre ileriden atıldı.
Trabzon’da, Yattara olsa ne olurdu? Mutlak bordo mavililer için çok daha iyi olurdu. Ayman takımın içinde, belki gösterişsiz ama müthiş yerlerde pres yapıyor ve rakibini bunaltıyor. Ve ikili mücadelelere korkusuzca giriyor. Tahmin ediyorum eski Trabzon yavaş yavaş gelecek.
Sorumlu başkandır
Ama seyircinin acele etmemesi lazım. Bu işler bir anda olmaz. Takımlarına zarar verirler. Çünkü dün gece takımlarının yaptığı mükemmel mücadeleye rağmen tribünlerden her şeyi attılar ve her türlü küfürü savurdular. Bari kendilerine acımıyorlar takımlarına acısınlar.
Tigana aldığı parayı, eğer kovulursa da alacağı tazminatı düşünüyor. Bazı futbolcular tabanı görünce oyundan kaçıyor. Acemi yönetim, eski teknik direktörün tazminatı başına belayken, Tigana’yı yollamayı düşünmüyor. Yani Beşiktaş’ın işi bundan sonra çok zor.
Ama şunu özellikle unutmamak lazım. Sahadaki takımın sorumlusu teknik adam gözükse de, baş sorumlu kulüp yönetimi ve başkanıdır. Sakın teknik direktörü aslanların önüne atıp kendilerini kurtarmaya çalışmasınlar. Şu anda 3 büyük kulübün başkanı da bu konuda çok hatalılar. Zaten biraz akıllı ve becerikli olsalardı, Avrupa’da takımımız kalırdı. Bütün takımlarımız "Annemizin Ligi"nde mücadele ediyor. Babalara da, annelerimizin ligi kafi geliyor.
Yazının Devamını Oku 24 Şubat 2007
DENİZLİSPOR, ligin en fazla gol yiyen ve en az gol atan takımlar sıralamasında ilk üçe giriyor. Ve böyle bir takım ilk yarı G.Saray karşısında dört tane net gol pozisyonuna giriyor. İkinci yarıda girdiği ilk pozisyonu gol yapıyor. Kalesinde net gol pozisyonu yaşamıyor. Ceza alanı dışından atılan bir şut, gol oluyor. Ve maçın geneli nasıl oynanıyor biliyor musunuz? Karşıdan veya hafif yandan G.Saraylılar topu ortalıyorlar. Denizli kalecisi de çıkıyor, bunları teker teker topluyor.
Denizli kaptanı Yusuf’un sakatlanıp çıkması bu dakikadan sonra Denizli’nin top yapmasını engelledi. O, oyuna devam etse, G.Saray için daha zor olacaktı. Ama ilerleyen dakikalarda da değişen fazla bir şey olmadı. G.Saray takımı aut çizgisine inip bir tane orta atmadı. Bu yüzden Denizli savunmasının dengesi hiç bozulmadı. Böyle olunca da poziyon hatasını az yaptılar. Hep karşıdan gelen rakip ve top bir defans için bulunmaz bir nimettir.
G.Saray takımında geçen seneki o istek, o hırs, o arzu yok. Teknik direktörle yönetim arasındaki kopukluk sahaya da tesir etmiş. Aynen futbolcular da birbirlerine kopuk kopuk oynuyorlar.
Hakemi bile zorlayamadı
Hasan Şaş hırslı bir oyuncu. Hep en iyisini yapmak istiyor. Böyle olunca geriliyor, kasılıyor, rahat hareket edemiyor. Golü attıktan sonra belki de el kol hareketleri yapacaktı. Ama arkadaşları engellediler.
Denizlispor özellikle Yusuf çıktıktan sonra tamamen defansa döndü.
Hakan bu defansın arasında yok oldu. Hava toplarında etkili değildi. Ümit ve Arda hiç yok. Sahada yoktu ama Arda’nın çenesi iyi işliyor. "G.Saray’da iyi kim var?" derseniz, çıkaramıyorum.
Denizlispor’da Güvenç Kurtar bazı şeyleri etkili olarak değiştirmiş. Cesaretli top oynattı. Ama elindeki malzeme bu.
Maçın hakemi büyük hata yapmadı. G.Saray, hakemi bile zorlayamadı. Maçtan çıkarken bazı tecrübeli seyirciler, "Bu G.Saray geleceğin takımına yatırım yapmaya başlasın. Bu eskilerden ne köy olur, ne kasaba diyerek" çıkıyorlardı.
Yazının Devamını Oku 23 Şubat 2007
İNŞALLAH ülkemizde de ulaşımı ve girişi bu kadar rahat statlar, içeride karnaval havası, 50-60 tane serseriye teslim olmayan kulüplerimiz olur. Keyifli maçlar izleriz. Maç başladı, ikili mücadeleler kora-kor. Hakem gördüğünü çalıyor, hem de bayağı iri kıyım. Üstüne gidip, çarpan duruyor. Appiah bir yoklama macunu attı, acaba diye... Hakem de sarıyı yapıştırdı gözünün üstüne. Deniz daha sonra pozisyon icabı kart gördü. Ama Appiah ilerleyen dakikalarda elinde bomba ile oynadı.
Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki oyun planı iyiydi. Arkada dördü, önde dördü vardı. Hollanda’da yaşayan Türkler maç listesini görünce Alkmaar’ın üç forvetle oynayacağını ve teknik direktörün bu işi neden yaptığına anlam veremediklerini söylediler.
Volkan’a pozisyon gelmedi
Futbolda kaç forvet ile oynarsan oyna, adam gibi defans yapamazsan, hedefe varamazsın. Fenerbahçe en ileride Kezman’ı bırakmıştı. Sonra Alex ona yaklaşıyor, zaman zaman Tümer ve Tuncay, hatta Appiah ileri çıkıyorlar. Aslında haklılar, çünkü 1-0’lık galibiyet yetiyordu. Öncelikle gol yemeyeceksin. İstanbul’daki maçta gergin olan Fenerbahçe idi. Alkmaar bundan faydalandı. 3-3’lük sonuç ile bu sefer Alkmaar kendi sahasında elinde bomba ile sahaya çıktı. Gergin olan bu kez onlardı. Nitekim ilk yarıda Fenerbahçe 4 defa rakip kaleye gitti. İki gol buldu. İlk 45 dakikada Volkan’a bir tek pozisyon gelmedi. Alkmaar geniş alan bulursa tehlikeli bir takım. Ama dar alanda fazla etkili oyuncuları yok. Buna mukabil defansının üzerine ısrarla gidersen, yaprak gibi açılıyorlar.
Dün gece 45 dakika özellikle top Tümer ve Alex’e gelince AZ Alkmaarlı futbolcular çok rahatsız oldular. Bu tip maçlarda topa vurmadan ayağa oynayacaksın. Yakaladın mı da golü atacaksın.
Tuncay kendine oynadı
İkinci yarı başladı, Fenerbahçe top yapamıyor. Adamlar son bir gayretle pres yapıyorlar. Alex yavaş yavaş sahadan yok oldu, Tümer direniyor. O arada Deniz bir top kaptırıyor, aynen Türkiye’de olduğu gibi dönüp hakeme bakıyor, kenara bakıyor, ayağına bakıyor o arada rakip ne yapıyor biliyor musunuz? Gole gidiyor...
Ve Fenerbahçe golü yiyor. Bundan sonra Deniz bir süre daha oynuyor ve daha sonra ’Sakatım’ diye kenara işaret ediyor. Zico herhalde bunları farketmiyor. Tuncay derseniz tam bir felaket. Dün gece tribüne oynadı, kendine oynadı, Fenerbahçe takımı için hiçbir şey yapmadı. Topları aldı, başı kesilmiş tavuk gibi sağa sola koştu. Arkadaşları boş pozisyonda iken onlara vermedi. Ve dün akşam Fenerbahçe’nin elenmesinin baş mimarlarından biri oldu. Dün gece Fenerbahçe’de sahanın en iyisi geldiği günden beri en iyi topunu oynayan Lugano idi. Asker gibi çarpıştı, takımı için oynadı, mükemmeldi. İkinci mükemmel adam da hakemdi. Ama şu bir gerçek F.Bahçe’nin fiziği Alkmaar’a yetmedi.
Size 10 puanlık soru
Fizik tükenince de kimya yani teknik sahneye çıkamıyor. Gittikçe eriyor. Bunun baş sorumlusu da Zico’dur. Demek ki bu takıma antrenman yaptırmıyor, dalga geçirtiyor. Dün geceki net görüntü buydu. Eğer Fenerbahçe bu kadar para, yatırım yapıp bu Alkmaar’a eleniyorsa, Zico’nun hesap vermesi gerekir. Şimdi bakalım F.Bahçe yönetimi gündemi değiştirmek için nasıl bir konu bulacak. Ama bence vakit geçirmeden Zico’yu değiştirseler daha doğru yaparlar. Tabii, takımdaki Brezilyalıları bu operasyondan sonra oynatabilirlerse...
Size 10 puanlık bir soru... F.Bahçe seyircisi ile Zico arasında ne fark var? Cevap: Birisi para vererek takımını izliyor, Zico para vermeden ve bir de üstüne para alarak....
Yazının Devamını Oku 21 Şubat 2007
Hasan Şaş, "Hakemler futbolu bilmiyor" demiş. Günaydın. Onlar sana Galatasaray’da fazla dokunamazlar ama başka bir küçük takıma gidersen, yandın. HASAN Şaş, "Hakemler futbolu bilmiyor" demiş.
Günaydın Hasan. Bu hakemlerin babaları da futbolu bilmiyordu. Ama yıllarca Türkiye’de babadan oğula hakemler oldular. Senin baban futbolcu muydu? Hayır, kabiliyetinle geldin oldun, milli takıma kadar yükseldin. Varsa oğlunu futbolcu yapabilir misin, senin gibi? Asla... Kabiliyeti varsa olur. Ama bizde olur Hasan’cığım. Babadan oğula tonla hakem var. Zamanında ben onların babalarından da çok çekmiştim. Hatta büyük babalarından.
Hadi sen sahada oynayıp, mücadele ediyor ve hırsını alıyorsun. Ben onları düzeltmek için yıllarca uğraştım. Hem saha içinde, hem de saha dışında.
Kirli işlere karışan çok da kelle uçurdum. Ama Hasan, ben onlar iyi olsun istiyorum. İyi olsalar, yaptığım iş de azalacak. Ama onlar beni yormaya devam ediyorlar.
Sevgili Hasan sana da bu arada bir iki cümlem olacak... Galatasaray’da daha önceki yıllarda aynı hakemlerle yıllarca şampiyon oldunuz. O zamanlar hiç sesin çıkmıyordu. Yoksa sen o zamanlar daha mı diri, daha mı bir fazla mücadele ediyordun da hakemleri görmüyordun.
Hakemler hep aynı yoksa sen mi değiştin?
Yoksa biraz yaş ilerledi, artık çeneye mi vurmaya başladı. Çünkü hakemler hep aynı hakemler... Çok fazla değişmediler. Onlar ne zaman değişirler biliyor musun Hasan, hakemleri bulup seçen ve yetiştiren adamların kalitesini yükselttiğimiz zaman. Yani Hasan, daha çok uzun yolumuz var. Boş ver sen... Kafanı eğip topunu oynamaya bak. Onlar sana Galatasaray’da fazla dokunamazlar ama başka bir küçük takıma gidersen, yandın.
Adet değil kalite önemli
HAKEMLER her yerde aynı. Futbolda da, basketbolda da. Geçen hafta oynanan Beşiktaş-Darüşşafaka maçında, hem sahadaki iki hakem hem de masa hakemlerinin hepsi çok fahiş bir hata yaptılar. "Futbolda daha fazla hakem olabilir" yorumları geliyor. Önemli olan hakemin adedini artırmak değil, hakemdeki kaliteyi artırmaktır. Beşiktaş-Darüşşafaka maçında bu kadar çok hakem vardı da ne oldu.
Genel bir kural vardır. Verdiğin karardan sonra düdüğü çalıp oyunu başlatmışsan, artık tren kalkmıştır, durduramazsın. Yani diş macunu dolu olan tüpü sıkmışsın. Macun tüpün ağzından çıkmışsa, bir daha içine sokamazsın...
Ben de diyorum bal gibi sokarsın. Bu basket maçını yöneten hakemler, aslanlar gibi o macunu sokmaya kalktılar. Hem de 17 saniye süreyle sıktıkları macunu. Olay tamamen oyun kuralı ihlalidir. Federasyonun vereceği karar ve gelecek rapora göre ya maç tekrarlanır, ya kalan 2.04’lük süre oynatılır.
Demek ki bu maçın hakemleri Maraton programına özendiler. Veya onunla karıştırdılar. Geri al Hüseyin, dur Hüseyin, ileri git Hüseyin.
Oh ne ala dünya.
Her koltuğa bir ’madeni kutu’
İKİ hafta önce cumartesi günü Ankara-İstanbul uçağına bindim. Yolcuların arasında bizim yazarımız Mehmet Y.Yılmaz da vardı. Uçak Yeşilköy Atatürk Havalimanı’na inerken, hostesler kabinlerde cep telefonu aramaya başladı. Telaş içinde koşuyorlardı. Havada biraz sallandık, sonra piste indik.
Uçaktan çıkarken pilot kapıya çıkmış inanılmaz şekilde gergindi. Ve inen yolculara açık telefon yüzünden büyük tehlike atlattığımızı, uçağın otomatik pilottan çıktığını söylüyordu.
Dün beni ANAP Genel Başkan Yardımıcısı Mardin Milletvekili Muharrem Doğan aradı. Bu konuda Meclis’e bir soru önergesi vermiş. Belki de bu tip telefonunu açık bırakan yolcular için, aynen silahta olduğu gibi uçağa girerken telefonlar toplatılacak. Sorunun çaresi bu mu, tartışılır. Bu işi bilen uzman bir arkadaşım, "Telefon olayı ancak bir tek şekilde çözülür. O da her koltuğun önüne veya yanına konacak, bir madeni kapalı kutudur" diyor.
Gerçekten ben de ufak bir deney yaptım. Kutuya giren telefonun dışarıyla bağlantısı kesiliyor.
Türkiye’de olsa...
EMRE Belözoğlu suçlu mu, yoksa temiz mi? Görünen o ki, Emre bir şeyler yapmış. Türkiye’de olsa üstünü çoktan kapatmıştık. Ama el oğlu ciddi. Onun için de İngiltere Ligi şu anda en kaliteli lig. Herkes oraya gitmek, herkes orayı seyretmek için takla atıyor.
Rant kavgası
PAZAR akşamı sevgili Nihat Özdemir, Fenerbahçe tribünlerinde AZ Alkmaar maçında yaşanan bıçaklama ve kavga olaylarını statta güvenliği sağlayan polise havale etti. Sadece Nihat Özdemir değil, birçok kulüp zaman zaman aynı yönde beyanat veriyor.
Peki... Fenerbahçe Kulübü benim bildiğim en az 300-350 kişilik güvenlik ordusu kurdu. Onlar ne iş yaparlar? Daha da önemlisi, Fenerbahçe Stadı’ndaki sahayı gözleyen kameralar Türkiye’deki en modern aletler olarak gösteriliyor. Eğer öyle ise, bu aletler 360 derece dönerek, hem de zoom yaparak (yakın çekim), olaya karışanların bırakın kendisini, takma dişini bile gösteriyor.
Hadi orada, o kalabalıkta bu yoğunluğun içine giremediniz. Ama bunları maçtan sonra teker teker toplamak çok rahat. Çünkü o bantların belli bir süre muhafaza edilmesi lazım. Tahmin ediyorum, o bıçaklama olaylarına karışanların hepsini F.Bahçe yönetimi ve özellikle Aziz Yıldırım, boyuna posuna varana kadar biliyordur.
Her kulüpte var
Çünkü bu bir rant kavgası. Sadece Fenerbahçe’de değil, her kulüpte var. Ama Fenerbahçe’deki şöyle enteresan. Aziz Yıldırım’ın haberi olmadan, müsaade almayan bir kuş, bırakın tribüne girmeyi, o stadın üzerinden bile uçamaz.
Harika bir stat yapılmış. Çoluk-çocuk, bayan-erkek maçlara geliyor. Ama 50 tane serseri bütün stadı, hatta kulübü, hatta Türkiye’yi teslim alıyor. Bu statta zaten bir İsviçre faciası yaşadık. 2009’da UEFA Kupası finali oynanacak. Yani o stat yalnız Fenerbahçe’nin değil, Türkiye’nin de gururu.
Ama gelin görün ki, hem Emniyet hem kulüp yönetimi, ellerinde bu kadar teknik imkan, kameralar varken 50 tane serseriye teslim oluyorlar. Veya bizim gibi saflar öyle zannediyor. Onlar çok akıllılar, orta oyunu oynuyorlar. Kimbilir, yetkili amma velakin cesaretli bir devlet görevlisi işi çomaklasa da bakalım altından neler çıkacak? Bir görsek.
İşte size bu rezil örneklerden bir tanesi de Konya’dan. Hem de göğsünde palamut gibi sahaya girme izni olan bir amigo yetkilisi. Güya dediler ki, amigoları dışarıda bırakmayalım, içeri çekelim, güvenlik toplantılarına da girsinler. Sonunda ne oldu? O Konya’daki amigo bozuntusu rakip seyircinin önüne gelerek, onlara kolunu sokmaya kalktı. Arada dil de ataraktan...
Yazının Devamını Oku 17 Şubat 2007
ÖNCELİKLE şunu belirtmekte fayda var, kışın Konya’ya maça gelen takımlar veya ziyaretçiler mutlak suretle yanlarında gaz maskelerini de getirsinler. Çünkü inanılmaz bir hava kirliliği var. Bu şehire doğalgaz gelmiş ama pahalı olduğu için halk kömüre yöneliyor. Konyaspor ilk 20 dakika en gerideki El Saka’nın liderliğinde Beşiktaş’ın üzerine hiç gitmedi. Topu hep geride çevirdiler. Bu dönemde Beşiktaş ta ne yapacağını şaşırdı. Enterasandır, Konya attığı golü bu Beşiktaş’ın üzerine fazla gitmediği dakikalarda buldu. Ve ondan sonra da her geçen dakika Beşiktaş’ın üzerine tempolu olarak gitmeye başladılar.
Beşiktaş’ta etkili hücumcular var, ama topu bunlara getiremediğin müddetçe onların etkisi sıfır. Maçın geneline baktığınız zaman Beşiktaş’ın pozisyonu yok. Attıkları golde kaleci Özden’in hediyesi. Ne Ricardinho, ne Delgado dün gece yoktu. Beşiktaş defansı da tek hat üzerinde oynayınca Konyaspor her pozisyonda tehlikeli oldu.
Hakem kötüydü
İkinci yarı Tigana artık tamamen hücumu düşününce Serdar Kurtuluş’u aldı, Burak’ı soktu. Bu değişiklik Beşiktaş’ı rakip kalede etkili olmaktan daha da uzaklaştırdı. Çünkü, ileride 4 hücumcu ve geridekiler haline geldi Beşiktaş... Orta alan olduğu gibi Konyaspor’a kaldı. Ve Konyaspor bu dakikadan sonra çok pozisyon bulmaya başladı. Yeşil beyazlılar biraz daha dikkatli olsalar bu dakikalarda farkı çok rahat açarlardı.
Hakem için kestirme olarak şunu söylemek lazım: Zorluk derecesi yüksek maçları yönetemez... Dün gece önemli ikili pozisyonlarda ters kararlar verdi. Tesadüf bunların çoğu da Konyaspor’un aleyhineydi. Dün gece kötü bir yönetim gösterdi. Hatta yıllarca hiç tepki göstermeyen Konya seyircisini bile çileden çıkarttı. Beşiktaş’ın iki haftalık oyunu yalancı baharmış. Konyaspor dün akşam hiçbir zırıltıya meydan vermeden ve hatta hakeme rağmen hakederek maçı kazandı.
Yazının Devamını Oku