Erman Toroğlu

Kıyakçılığın sonu ikinci lig olmasın

27 Kasım 2008
JUNIOR Basesgioğlu, Türk vatandaşı. Babası Murat Başesgioğlu, bakan olabilir, işçi olabilir, memur olabilir. Her Türk vatandaşının hakeme, hakemlere sallamaya ve sonunda da Futbol Federasyonu'ndan ceza almaya hakkı vardır. Yapmasaydı iyi olurdu. İyi olurdu da bakan oğlu olarak ceza yiyecek. Bir de madalyonun diğer yüzü var. Aynı bakanın önünde birbirlerini evden alanlar, hakaret edenler şu ana kadar bir ceza almadılar. Demek ki bakanın oğluna gerekli işlemler yapılıyor. Peki bakanın oğlunun takımı nasıl böyle lige gelir gelmez durup dururken bir anda üst sıralara oynuyor?

Çok basit. Çünkü İlhan Cavcav, Gençlerbirliği PAF takımını teknik direktörleri Avni dahil olmak üzere toptan Kastamonuspor'a yolladı. Gençlerbirliği takımı ve altyapısı maaşallah, İlhan ağabeyin Ankara Un Fabrikası'ndan daha fazla iş yapıyor. Satış yapıyor. Yara sarıyor.

Ama, İlhan ağabey ne Ankaraspor'a verdiği futbolculardan ne de Kastamonuspor'a verdiği PAF takımından bir kazanç sağlamıyor. Yalnızca o takımlara yardım ediyor. Jest yapıyor. Hem de karşılığında hiçbir şey almadan!.. Veya bize öyle geliyor.

Ekonomi dünyası kötü. Hayat şartları zor. Ama bu sefer dönüp bir bakıyorsunuz Gençlerbirliği takımıyla, kardeşi Hacettepespor kolkola kümeye doğru gidiyor. Çünkü, şu anda Gençlerbirliği takımının içinde birkaç futbolcu var ki takımı idare ediyorlar. İşin kötüsü, İlhan ağabeye yardım edecek başka bir takım yok. Başka bir İlhan Cavcav da yok. Hani olsa da birkaç futbolcusunu İlhan ağabeye verse, kıyak yapsa. Yani tabiri caizse, dilim varmıyor ama kıyakçılığın sonu, ikinci küme olmasın.

NOT: Bakanın oğlu hakem Hasan Küpeli'ye demiş ki, "Bunda sonra seni takip edeceğim." Ben de diyorum ki, "Bundan sonra ben de Hasan Küpeli'yi takip edeceğim." Bakalım Futbol Federasyonu ve MHK, o Hasan Küpeli'ye nasıl davranacak.

Bünyamin Gezer, kafasında F.Bahçe'yi de Beşiktaş'ı da silecek

FENERBAHÇE-Beşiktaş derbisi çok zor bir maç. Diyeceksiniz ki maçın kolayı mı olur. Olmaz da buradaki görüntü daha farklı. Şampiyonlar Ligi'ne veda eden Fenerbahçe, bu maçı kaybederse bir yerde lige de havlu atacak. O moralle Dinamo Kiev önünde de ters bir sonuç olursa, UEFA Kupası hayalleri suya düşecek, işler iyice karışacak.

Hafıza kaybı olacak

Beşiktaş kazanırsa puan farkı 8'e çıkacak. Yani Fenerbahçe açısından nereden bakarsanız bakın bir yerde, "Ya tamam, ya devam" maçı.

Haliyle hakemin işi de çok zor olacak. Ama, Bünyamin Gezer kendini şuna şartlamalı. Sahada oynayacak takımlar Fenerbahçe ve Beşiktaş değil. Bir tarafta sarı lacivert formalı bir takım, diğer tarafta siyah beyaz formalı bir takım. Top taca çıkınca, "Beyazlı atacak" diyecek. Faul verdiğinde, "Lacivertli atacak" diyecek.

Ağzında ne Beşiktaş ne Fenerbahçe sözcüğü olmayacak. İki takımı silecek. Bu olmadığı zaman, zaten kafasında da yok demektir. Türkiye'de hakemlerin en büyük kaybı budur. Onlar takımların isimlerini telafuz ederek stada gidip maça çıkıyorlar.

Dikdörtgene çıktıktan sonra hakem, hafıza kaybına uğramalı. İki ayrı renkte formaları olan takımların mücadelelerini idare edecekler. İşte o zaman başarılı olurlar. Gördüğünü de çaldığında en zor dediği maç, tıkır tıkır önünde açılır. Ama kafada şeytan olduğunda, 88 dakika harika maç yönetirsin, son dakikada bir düdük çalarsın veya çalmazsın, bütün maç, bütün sezon, bütün hakemlik hayatın üzerine yıkılır.

Bunun çok örneklerini gördüm. Sen iyi niyetli düdük çalınca, Allah da yardım eder. Ötekinin de ayağına dolaştırır.

Mahmut Özgener kararlı

TRABZON seyircisi pazar günü oynanan Sivasspor maçından sonra onlara göre penaltılarını vermeyen hakem Selçuk Dereli'ye maçtan sonra, "Yaktın bizi. Penaltımızı yedin. Aziz Yıldırım'a hizmet ediyorsunuz" diye bağırmışlar. Ama o seyirci bilmiyor ki Selçuk Dereli ile Aziz Yıldırım mahkemelik. Bundan dolayı da Selçuk Dereli'ye 2 yıldır Fenerbahçe maçı verilmiyor.

Diğer yandan Fenerbahçe-Galatasaray kupa maçından sonra da Cüneyt Çakır'a Fenerbahçe maçı verilmiyor. Aslında bir hakemin, bir kulüp başkanıyla veya yöneticiyle mahkemelik olması yanlış.

Hakemin hakkını Futbol Federasyonu aramadığı zaman, hakem de mahkemenin yolunu tutuyor. Bu son derece yanlış. O hakemi mahkemelik olduğu kulüplerin maçlarına vermemek de yanlış.

Hadi Selçuk Dereli mahkemelik. Cüneyt Çakır'a ne oluyor. Fenerbahçe, "Onu benim maçlarıma verme" diyorsa bu tam fiyasko demektir. Hiç bir kulüp Federasyon'dan büyük ve yetkili değildir. Zaten yıllardır Futbol Federasyonları otorite olarak zaaf gösterdikleri için bu hakem işleri hep çıkmaza girdi. MHK ile kulüplerin kuklası oldular. İnşaallah bu Federasyon MHK'sinin arkasında durur, işler biraz toparlanır. Mahmut Özgener'in bu konuda kararlı olduğunu duyuyorum.

Zaman zaman da görüyorum. Zaten yapmaya mecbur. Eğer yapmazsa arkadan vururlar. Ya çok düzgün bu işi yapsın, ya da bırakıp gitsin. Hiç olmazsa arkasından desinler ki, "Helal olsun. Geldi, dimdik durdu ve çekti gitti."

Köstebekler ne oldu?

NE Cemal Aydın'dan, ne de Melih Gökçek'ten köstebek veya köstebekler hakkında en ufak bir açıklama yok. Köstebek çıkıp, "Ben söyledim" de diyemiyor. Cemal Aydın, "Ben gidip bizzat başkan Mahmut Özgener'e söyleyeceğim" demişti. Başkandan, Cemal Aydın'ın sekreteri vasıtasıyla randevu alınıyor. Ama bu randevu gerçekleşmiyor. Cemal Aydın, Ankara'ya dönüyor, Mahmut Özgener de Aydın'ı bekliyor.

Türk futbolu için tarihi bir fırsat doğmuştu. Ama, hem Ankaraspor hem de Ankara başkanları bu tarihi fırsata izin vermediler. O zaman yaptıkları iş değil. Ortalığı bulandır, bulanık suda istediğini yap. Bu numaralar eskiden çok yapılırdı ama demek ki hala geçerliliğini koruyor. Şu açıdan iyi oluyor.

Kamuoyu kimin ne olduğunu anlıyor. Acaba merak ediyorum, bu köstebek veya köstebeklerle bu başkanlar zamanında işbirliği mi yaptılar? Yoksa, bu köstebekler çok ani bir biçimde çıkıp, isimleri verip geri mi kaçtılar? Sizce bunlar açıklanır, konuşulur mu? Bence hayır. Peki hakem camiası bunlardan ne zaman temizlenir? Çatır çatır, üzerlerine gidildiği zaman.

Bizim ülkede duruş çok önemli

GEÇEN gün Oğuz Tongsir'in Lig TV'deki programına Bursaspor'un hocası Güvenç Kurtar bağlandı. Denizlispor maçında yedikleri hatalı bir yan top golü için, "Bu duruş Güvenç Kurtar duruşu değil" dedi. Önce Oğuz anlamadı, sonra Kurtar anlattı. Dedi ki, "Benim çalıştırdığım takımlarda defanslar böyle durmaz." Yani şunu söyledi: "Benden evvelki Samet Aybaba bu takımı doğru dürüst çalıştırmamış. O yüzden bu golleri yiyoruz. Ben çalıştırsaydım yemezdik." Kadro sıkıntısından da şikayetçi Güvenç hoca. O zaman adama "Sen neden Bursa'ya gittin" demezler mi?

İşte Türk antrenörleri böyle. Sadece, Güvenç Kurtar değil. Bakıyorsunuz alayı rotasyonda. Kesinlikle ve kesinlikle bu teknik direktör işinin federasyon tarafından çözüme kavuşturulması lazım. Sınırlama getirilmesi lazım. Antrenörlere sorsanız onlar da yöneticilerden şikayetçi.

Ama bakıyorsunuz aynı teknik adamlar bir oraya gidiyorlar, bir buraya geliyorlar. O zaman niye yöneticilere kızıyorlar ki? Onları oraya getiren, onları beğenmeyenler. Zaten antrenörler de birbirlerini beğenmiyorlar ya.

Kalli'nin sınırları

G.SARAY geçen sene Kalli'yi yollamakta büyük hata yapmıştı. Ama Kalli'yi hala silah olarak iyi kullanıyorlar. Yani taşeron. Skibbe'yi bir türlü gönderemediler. Dün, Kalli'yi getirdiler, bakarsınız yarın başka birileri de gelebilir. Yalnız, Galatasaray'ın Kalli konusundaki açıklamalarını anlamak mümkün değil.

Teknik danışmanın sınırları nerede başlıyor, nerede bitiyor? Sabaha kadar mı teknik danışman yoksa akşama kadar mı? Bunu da bir açıklarlarsa, seviniriz. Tabi, Skibbe de çok sevinir.

Pay yönetimindir

TAKIMLARIN başarılı ve başarısız olmasındaki tek yetkili yönetimdir. Takım kötü giderken, teknik direktör değiştirmek kolaydır. Ama, takım daha kötü gitmeden, teknik direktör değiştirmek risk ister. Eğer doğru yaparsanız cesaret işidir, akılcılıktır.

Bunun en canlı örneği bu sene Beşiktaş'ta yaşandı. Ertuğrul Sağlam, görevden alındığında Beşiktaş kötü durumda değildi. Mustafa Denizli geldi, takım şu anda ikinci. Eğer sezon sonunda bu Beşiktaş şampiyon olursa bunun aslan payı yönetimindir. Tersi olursa da yönetimindir. Ama maalesef Türkiye'de iyi olduğu zaman ihale yönetimde kalıyor, parsayı o götürüyor. Kötü olduğunda da tek suçlu teknik direktör ve futbolcular oluyor.
Yazının Devamını Oku

İnşaat ve futbol

26 Kasım 2008
FENERBAHÇE, Londra’da Arsenal maçını oynuyor... İnanılmaz bir defans. Maçı berabere bitiriyor. Fenerbahçe cephesi diyor ki, "bizim için başarı". Ama ben maçtayım, canlı seyrediyorum. Maç 1-0 Arsenal lehine olsa 5 olur. Dönüyoruz bu sefer Fenerbahçe, Porto’yla İstanbul’da oynuyor.

Porto takımı aman aman bir takım değil. Maç, 2-0 Porto önde. 3 olsa gene 5 olur. Ama seyirci desteği, ev sahibi baskısı, maç 2-1 oluyor. Tesadüfi ayağa çarpan bir topla ama yine maç öyle bitiyor. Şimdi, sonuç Kiev’e kalıyor. Ama hangi sonuç? Şampiyonlar Ligi bitti. Kupa2’de bile şansın çok az. Peki, geçen sene bu takım Şampiyonlar Ligi’nde cirit atıyor. Öyle veya böyle destan yazıyor. Ama sen, verdiğin kararlarla, aldıklarınla verdiklerinle takımı bu hale getiriyorsun.

Sonra da çıkıyorsun "ben bu işin inşaatını da bilirim, tekniğini de bilirim" diyorsun. Bildiğin inşaatla bildiğin futbol tekniği işte bu kadar... Fenerbahçe’nin seyircisinden kazandığı parayla seyircisine verdiği hizmet ters orantılı. Bu şunu gösteriyor; "Biliyorum ama yapamıyorum. Biliyorum ama bilen birileri lazım. Biliyorum ama bana CEO’lar lazım".Yönetimin sorunu

Çünkü, Fenerbahçe maçlarına gittiğinizde Güiza attığı gollerle değil defansa yaptığı yardımlarıyla, yaptığı mücadeleyle "Güiza" diye anılıyor. Bu maçta da anılan isim, aynı şekilde Gökhan Gönül.

Peki, Fenerbahçe’nin dün gece oynadığı takım kim? Porto. Porto nasıl bir takım? Eh işte. Hani çok etkili bir takım olur da "ah, vah" dersin. Ama Colin Kazım’la babası ahlarla vahlarla bu maçı bitirdiler. Bu da Fenerbahçe’nin yönetim sorunudur, kimsenin değil. Kesinlikle Aragones bu konuda etkili değildir.

Yazının Devamını Oku

Büyük ikramiye

24 Kasım 2008
MAÇIN başlama düdüğü çalındığında Beşiktaşlı futbolcularda şu gözüktü. İki gün oynanan bütün maçların neticeleri, bu maçta alınacak galibiyete bağlı. Yani bu maçı alırlarsa, resmen büyük ikramiye çıkmış gibi olacak. Ve tek başına rulet masasındaki bütün paraları kaldıracaksın. Hatta bunun hevesiyle Beşiktaş’ın attığı kornerlerde bile bazen futbolcular kendilerini kaybedip Eskişehirspor hücumcuları ile teke tek kaldılar. Neredeyse Mustafa Denizli sahanın içine girip futbolcuların birkaçını kollarından tutup oraya çekecekti.

Haklı olarak Mustafa Hoca takımı hücum oynadığı anlarda bile hep takımının defansı ile uğraştı. Kantratak yememek için kenarda zıpladı durdu. Bence de doğru yaptı. Çünkü bu Beşiktaş nasıl olsa Eskişehirspor’a gol atacak ama bir tane yerse iki tane atmak zorunda kalacak ve psikolojik gerginlik olacak. Nitekim Eskişehirspor’un kontrataklarını Beşiktaş kapatınca dönen bütün toplarla oyun Beşiktaşlı hücumcularla Eskişehir defans anlayışı arasında geçti. Koca bir ilk yarı Eskişehirspor’un cılız bir atağı bile yok.

Nöbeti Tello’ya devretmiş

Beşiktaş’ta da çok kötü oynayan oyuncu yok. Ama Delgado’da bir gerginlik olduğu kesin. Çünkü onun Beşiktaş’taki oyun kaptanlığı nöbetini Tello almış durumda. Belki de morali ondan bozuk. Ama Tello ile beraber ikisi etkili olsalar fena mı olur? O zaman rakibin bütün silahları çöker. Kornerden gelen vuruşta top çizgiyi geçti mi geçmedi mi? Yardımcı hakeme baktım, yerinde duruyordu. Zaten o iptal etti. Bize de fazla bir şey söylemek düşmez.

Hatırladığım kadarıyla Eskişehirspor’un korneri yok. Doğru dürüst hücumu da... Ama bu sene lige çıktılar, hedefleri kümede kalmak. Böyle olduğu zamanda bile Mustafa Hoca defansı hep sağlama aldı. Maç 2-0 olduktan sonra zaten Beşiktaş çok da fazla sıkmadı. Herhalde haftaya oynayacakları F.Bahçe maçını düşünüyorlardı. Ama Beşiktaş seyircisi F.Bahçe maçını düşünmüyordu. Çünkü sen bu maçı almışsın, haftaya da Kadıköy’e gidiyorsun. Niye toz kaldırıp küfür ederek rakibini sinirlendirip tahrik ediyorsun. Beşiktaş’ın bu sene şu avantajı da var. Yedek kulübesinde bekleyenler etkili isimler. Girenle çıkan oyuncu arasında çok fazla fark yok. Bu önemli bir olay.

Hakeme katılıyorum

Hüseyin Göçek’
in bu maçtaki penaltı pozisyonları yorumlarına katılıyorum. Bir takım için kaleci çok şey demek. Eskişehirspor’un kalesinde olacak iyi bir kaleci bu maçı berabere bitirebilirdi. Mesela yediği ilk gol. Aynı pozisyonda Rüştü çıktı aldı, ona faul yaptılar. Aynı pozisyonda Eskişehir kalecisi Ivesa golü yedi. Bir önemli nokta da Eskişehirspor’un aldığı ithal oyuncular. Daha etkili isimler almaları gerekirdi.





Yazının Devamını Oku

Şişme kadın gibi!

23 Kasım 2008
Suni çimde futbol oynamak, şişme kadınla seks yapmaya benzer" dedim. Bu sözüm, bazılarına ters geldi. Bu suni çim bu kadar muazzammış da şimdiye kadar niye haberimiz olmamış? Madem bu çok iyi, o zaman İngiltere, Almanya, Fransa bu sahaları suni çim yapsınlar... Bakınız, bu suni çim öncelikle futbolun kalitesini düşürüyor. Futbolcunun verimini azaltıyor. Futbolcuyu şaşırtıyor. Çünkü bütün takımlar tabi çimde antrenman yaparak müsabakalara hazırlanıyorlar. Bu suni çimde bir veya iki defa çalışarak maça hazırlanamazsınız. Bütün sahalar ve antrenman sahaları suni çim olacak ki, o zaman "buyurun kardeşim" diyebilirsiniz.

Öyle bir maç oynandı ki, kim gol atsa o kazanacak. Çünkü futbolcuların hareketleri suni çimden dolayı o kadar kontrolsüzdü ki, futbolcu topu alacağım diyor ayağının altından kaçırıyor. Yatayım diyor yatamıyor, vereyim diyor veremiyor, vurayım diyor vuramıyor.

Siyasilere kadar gitti

A.Gücü, kendi iç karışıklığı artı Melih Gökçek’in A.Gücü üzerindeki gölgesi artı Cemal Aydın’ın hakem spekülasyonu yüzünden huzursuz. A.Gücü’nde o kadar çok savaş var ki, cepheler hem içeride, hem dışarıda. Ve F.Bahçe böyle bir takımla oynuyor. Ama Ankaragüçlü futbolcular tahmin ediyorum Ünal Karaman’ın da tavrıyla, direnciyle müthiş mücadele ettiler. Çünkü Ankara’daki kavganın boyutları bu sefer siyasi güçlere kadar gitti.

F.Bahçe, biraz dirençli bir takımla karşılaşınca zorlanıyor. A.Gücü çok mu iyi top oynadı? Hayır, ama çok iyi mücadele etti. Ankaralı sarı lacivertlilerin ben 5-6 kişiyle hücuma çıktıklarını görmedim. Birkaç kişiyle gittiler. Peki F.Bahçe ne yaptı? A.Gücü zaten öne gelmiyor. Sen de şampiyonluğa oynuyorsun? Yani bir yerde A.Gücü’ne 1 puan kafi. O zaman sen üstüne gitsene. Ama o da kenarda seyrediyor "Ah dede vah dede" diye diye. İki ön libero, iki de stoper, etti dört kişi. A.Gücü bu dört kişiye bir kişiyle geliyor. Senden 3 ya da 3,5 fazla adam kalıyor. Ve sen onu hücumda kullanmıyorsun.

Sayenizde oynayacak

Yani F.Bahçe bu maçı almak için ne teknik adamıyla, ne de sahadaki futbolcusuyla hiçbir gayret göstermedi. Hiçbir hamle yapamadı.

Hakeme gelince... İki takım onu da zorlamadılar. Ama pozisyonda kart isteyen Lugano’ya, sen bu sene bütün maçlarda gösterilen kartı gösteremedin. Herhalde F.Bahçe’nin haftaya oynayacağı Beşiktaş maçını düşündü. Aydınus şunu diyebilir: "Ben o pozisyonda Lugano’ya bakmıyordum." Peki iki yardımcınla dördüncü hakem nereye bakıyorlardı? Peki sizin o kulaklarınıza taktığınız telsizler ne işe yarar? Onun için sakın "cek cak" hikayelerine soyunmayın. Yani Lugano haftaya aslanlar gibi Beşiktaş maçında oynayacak sizin sayenizde.
Yazının Devamını Oku

Bakalım çocuk nasıl doğacak

21 Kasım 2008
BENCE bunlar doğum sancıları... Yeni bir çocuk dünyaya gelecek. Eski alışkanlıklar, eski rahatlıklar bitiyor. Bir kısmı rahat, bir kısmı sıkıntılı. Ve bu sancılarda bence sona geliyoruz. Geçen hafta onursal başkan Melih Gökçek bir beyanat verdi. Fenerbahçe-Ankaraspor maçından sonra... Yunus Yıldırım’ı ve bu maça, o tayini yapanları organize işlerle suçladı. Hakikaten de Yunus Yıldırım o maçta kötüydü. Ankaraspor’un da bariz penaltısını vermedi. Hepsi tamam.

Peki Yunus Yıldırım ve MHK hakikaten organize işlerin içinde miydi? Çünkü Melih Gökçek onu ima etti. Ben Yunus Yıldırım’ın yerinde olsaydım; Melih Gökçek’i mahkemeye verirdim. Peki hangi Melih Gökçek’i mahkemeye vereceksin? Ankaraspor Belediye Başkanı Melih Gökçek’i mi, yani yasal Melih Gökçek’i mi, neyse bu onursal, Ankaraspor Onursal Başkanı Melih Gökçek’i mi?.. Önce futbolumuzda bunu halledelim. Sınırları... Kim var karşımızda. Gündüz saat 17.00’da yasal Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav beyanat veriyor. Aynı İlhan Cavcav onursal başkan olarak saat 20.00’da Hacettepe adına da beyanat veriyor. Neyse, biz öbür tarafa geçelim.

Organize iş

Öyle bir yere geldik ki, dönüm noktası. Halis Özkahya, Ankaragücü-Fenerbahçe maçına atanıyor. Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın da "Ben bu atamayı iki gün önceden biliyordum" diyor. Bu şu demektir; bu olay bir organize iştir. Fenerbahçe Kulübü, Halis Özkahya’yı satın almıştır. Organize bir biçimde de MHK’ye bu hakemi maçına atatmıştır.

Ya da ikinci bir şık kalıyor, Halis Özkahya çok kötü bir hakemdir. Hakemlik değerleri Ankaragücü-Fenerbahçe maçını yönetmeye yetmez. Veya banane kardeşim Halis Özkahya’dan bu maça kim gelirse gelsin, farketmez fikri var. Ama kamuoyu bu fikirlerin hangi fikirler olduğunu çok iyi biliyor.

Eğer hakikaten bu hakemlerle bu MHK ve kulüpler bu işleri yapıyorsa, hepsini toplayıp Taksim Meydanı’nda asalım...

Cemal Aydın ve Melih Gökçek bu olayları bilerek mi, tecrübelerine dayanarak mı açıkladılar? Ya da birileri bunlara ihbar mı etti, kulaklarına bir şeyler mi üfledi? Bunu çözebildiğimiz an, eğer ihbar edilmişse bu ihbarları meydana çıkardığınız an Türk futbolunu bütün bu pisliklerden kurtaracağız.

Kurtuluş günü

Burada çok önemli bir ayrıntı da şu; Melih Gökçek ile Cemal Aydın, bu hakemlerle ilgili organizasyonları biliyorlar mıydı da konuştular? Yoksa, onlara bu haberleri birileri mi uçurdu, yoksa tombala mı çekti? İşte bu isimlerin ortaya çıktığı gün, Türk futbolu kurtulacaktır.

Amaa!!! Eğer yıllarca bu alemin içinde yapılan bilinçli hatalardan sonra bu hatalar masumane yapılıyorsa, o zaman bu çığlıklar bitiş-tükeniş çığlıklarıdır.

Bakalım, çocuk ölü mü doğacak, sağlıklı mı, yoksa sakat mı?..
Yazının Devamını Oku

Taraftarın arkasına saklanıp tehdit etme!..

19 Kasım 2008
GAZETELERDE bir haber. Fenerbahçe, teknik konularda CEO'larla çalışacakmış. Eğer böyle bir şeyi yaparlarsa, kendi açılarından mükemmel olur. O zaman bana niye kızıyorsunuz? Hele özellikle de Aziz Yıldırım. Söylediğim cümlenin sonuna kadar arkasındayım. Aziz Yıldırım, inşaat ve tesis olarak son derece başarılı bir başkan. Belki de rakibi yok. Ama, teknik konularda sınıfta kalan bir başkan. Çünkü, Fenerbahçe para açısından zenginleştikçe, futbol takımı zayıflıyor. Aldıkları, verdikleri, sattıkları son derece kontrolsüz. Ben bunu söylediğimde Fenerbahçe Başkanı, hakkımda deklarasyon yayınlıyor.

Neymiş? Futbolun marka değerini düşürüyormuşum. Neymiş? Fenerbahçe kongre üyelerine hakaret ediyormuşum. Kesinlikle ve kesinlikle böyle bir şeyi yapmaya hakkım yok. Fikirlerimi söylerim. Aynen, Aziz Yıldırım gibi.

Ne demişti Aziz Yıldırım? "Ben istemediğim müddetçe bu koltuktan ayrılmam." Ne demişti Aziz Yıldırım? "Ben olduğum sürece, Hakan Bilal Kutlualp burada olamaz. Saadettin Saran yönetimde olamaz. Atilla Kıyat kulüpte olamaz." Öbür tarafta Uğur Dündar da haksız, hatta Hamdi Akın da haksız.

Peki, bu cümlelere F.Bahçe kongre üyeleri ne diyorlar acaba? Onlar yaralanmıyorlar mı?

Net biçimde ikaz ediyorum

Marka değeri konusunda sonuna kadar çaba sarfedenlerden birisiyim. Birbirlerini evden aldırıp, birbirlerinin evini basmağa kalkanlar marka değerini düşürmemek için mi bu kadar örnek oluyorlar? Acaba, aynı çabayı naklen yayında, yayıncı kuruluşun kablolarını kesenler gösteriyorlar mı? Aynı çabayı Süper Lig'in en üst düzey statlarında, protokol tribününde oturup birbirlerine küfür ederken gösteriyorlar mı? Daha başka misaller vermek istemiyorum. Sayfa dolar, yazık olur.

Bitmiyor, Fenerbahçe taraftarına şikayet ediliyorum. Hiç kimse taraftarların arkasına saklanarak, karşı tarafı tehdit etmesin. Ve özellikle de şunu söylüyorum. Yarın bir gün başıma saksı düşse, kaldırıma ters bassam ve yere düşsem, bunun sorumluları bu beyanatları verenlerdir.

Çok net biçimde ikaz ediyorum. Onun için de şu sıralar bana çok iyi bakın. Hem de gözünüz gibi...

Aklın kalende mi başka yerde mi?/images/100/0x0/55ea36f0f018fbb8f871d16b

ROBERTO Carlos frikik atıyor. Dört Ankarasporlu futbolcu, haliyle hem erkeklik organlarını kapatıyorlar, bazıları da yüzlerini ve gözlerini. Çünkü, Roberto Carlos, koydu mu oturtuyor. (Bazılarının kulakları çınlasın.)

Ey futbolcu kardeşlerim. Sert gelen toptan bu kadar korkuyordunuz neden futbolcu oldunuz? Hadi oldunuz, niye o baraja girdiniz? Hadi baraja girdiniz, korkudan kilotlara kaçırdınız mı bilmem ama topa dönerek eğiliyorsunuz, o top gidip kalenizde gol oluyor. Lugano havalara sıçrıyor, F.Bahçeli diğer oyuncular da seviniyor. Sizin bir eliniz zarar görmesinden korktuğunuz organınız da, öbür kolunuzla da gözlerinizi hala kapalı tutuyorsunuz.

Yani biraz abartsak, sizin takım santra yapacak. Siz orada duruyor olacaksınız. Bu ayıp size yeter.

İşine bak Arda

SEVGİLİ Arda. Sen futbolunu oynamaya bak. Senin ne yaptığın önemli. Başkalarının senin hakkında ne söyledikleri değil. Eğer daha bu yaşta, bu söylenenlere, bu kadar değer verirsen, 4-5 sene sonra Bakırköy Akıl Hastanesi'ne kaldırırlar seni.

Öyle şeyler söylerler ki, öyle dedikodular yaparlar ki, inanamazsın. Senin erkekliğine bile laf ederler. Çünkü, o kadar kişiliksiz ve zayıf insanların olduğu bir camiada yaşıyorsun. Bu sefer de erkek olduğunu ispat etmen gerekir. Maalesef bu camiada erkeğim diye geçinen, pantolon giyen ama eteklik giymesi gereken çok insan var.

Şener çok haklı

SADRİ Şener, güleryüzlüdür. Ama gülerken de iteler. Çok önemli bir yere parmak basıyor. Diyor ki, "Federasyon kurullarında, bizim adamlarımız yok. Bunu Trabzonspor'u kollasınlar diye istemiyorum."

"Diğer takımlar oralarda cirit atmasınlar, istedikleri gibi at oynatmasınlar" demek istiyor açıkça. Sadri Şener sonuna kadar haklı. Ama, bu Trabzonspor takımı sahada galip gelir, şampiyonluk potasında ligin sonuna doğru yürümeye başlarsa, o at oynatanların, o kurullardaki gücü yetmez.

Trabzon camiası enteresan bir camiadır. Her türlü yolda at oynatırlar. Hiç kimse de kımıldayamaz. Onun için de Trabzonspor'un sonuna kadar şampiyonluğu kovalamasını istiyorum. Çünkü, yıllarca insanları aptal yerine koydular, "Biz uyanığız" dediler. Bir de utanmadan, sıkılmadan, zaman zaman hücuma geçtiler.

İhbar ederim

BURSA Atatürk Stadı'nın çimleri 1978'de atılmış. Bursa Belediyesi'ni, Bursaspor Kulübü'nü, Bursa Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nü topluca tebrik ediyorum. Bir işte ancak bu kadar başarılı olabilirlerdi. Sakın ellerini artık o sahaya sürmesinler. Çünkü, alayını tarihi eser kaçakçılığından ihbar eder, tutuklattırırım.


Fenerli müteahhitler

GEÇENLERDE Mahmut Uslu, "Futboldan kazananlar, futbolu tenkit edenler. Futbol için bir şey yapmayanlar hep konuşuyor" dedi. Geçen hafta da Yavuz Donat, köşesinde çok güzel bir haber verdi.

Doğu'da yapılan bir barajın müteahhitlerinin adlarını yazdı. Tesadüfe bakın ki olduğu gibi Fenerbahçe yönetim kurulundaki isimler. Ama Fenerbahçe'de mutlaka yönetici olmasalar da o ihaleyi alırlardı!..

En iyisi Necati'ydi

PAZAR akşamı Maraton'da Şansal Büyüka, "Futbolun her öğesiyle yemek yemeliyim, oturmalıyım" dedi. "Niye daha sık yapmıyorsun?" soruma karşılık, "Dedikodular yapılıyor, hocam" diye cevap verdi. Ben de kendisine hakemlik yaptığım dönemlerde, hem de maçlardan evvel statlarda, hem de maçtan yarım saat önce, kulüp masörlerine masaj yaptırdığımı söyledim.

O zamanki MHK ve federasyon buna karşı geliyordu. Ama ben ne yaptığımı iyi biliyordum. Ne oldu? Hiçbir şey. Sevgili Burhan Ayeri, Akşam'daki köşesinde demiş ki, "Hangisi daha iyi masaj yapıyordu." Cevap vereyim, Beşiktaş'ın masörü Necati.

Almanya'dan bildirdiler

MARATON'da Fatih Terim'in Almanya'daki gurbetçi futbolcu sorunlarına bir çözüm bulması gerektiğini, yapılacak programın sınırlarını açıklaması gerektiğini, bu işin artık kabak tadı verdiğini söylemiştim.

Yayın sonrası federasyonun Almanya'daki sorumlusu Metin Tekin, beni aradı. "Hocam, Almanya'da tonla Türk takımı kuruluyor. Bunlar çok önemli değiller. Bunlar da eğitim de öyle çok iyi değil. Benim için Bayern Münih, Köln, Eintracht Frankfurt gibi kulüplerin altyapıları önemli. Ben oralara bakarım" dedi. Kamuoyuna iletilir.

Kitaplar önemlidir

ESKİ federasyon başkanı Kemal Ulusu'nun babası Nuri Ulusu, Atatürk'ün kütüphanecisiydi. Atatürk'ün kitap konusunda inanılmaz derecede hassas olduğunu biliyorum. Sebebi de Mersin'in ilk belediye başkanı olan Mithat Toroğlu'ndan dolayı.

Çünkü, Mithat Amcam, Atatürk ile olan hatıralarını hep anlatırdı. "Atatürk'ün Yanıbaşında" kitabındaki anılarla, amcamınki tam paralel gidiyor. Bu kitaplar çok önemli. Çünkü, dışarıdakiler ahkam kesmiyorlar, içerdekiler kesiyorlar. Aynen, "Atatürk hangi takımı tutuyor" iddialarına bu kitapta verilen cevap gibi.
Yazının Devamını Oku

Utansınlar

17 Kasım 2008
BEŞİKTAŞ, Bursa’ya gidiyor. Bursalı yöneticilerin bazıları, "Beşiktaşlı yöneticiler gelmesin" diyor. Bursa İl Spor Güvenlik Kurulu da, "Beşiktaş seyircisi stada gelmesin" diyor. 2 bin 300 polis görev yapıyor, jandarmadan takviye alınıyor. Neden? Yöneticilerin beyanatlarından. Peki, bu yöneticiler bu beyanatları neden veriyorlar? Bursalılar diyorlar ki, "Beşiktaş, Rize’de Çaykur Rizespor’a karşı oynamadı, onlara mağlup oldu, biz küme düştük."

Teknik olarak çok incelemedim ama diyelim ki haklılar. Peki o zaman ben de şimdi onlara soruyorum, "Bursaspor olarak siz yıllar önce Altay’ı küme düşürdünüz, Türkiye Kupası’nı aldınız. Onları hatırlıyor musunuz?"

Maalesef bizde bazen hafıza kaybı olur. Bazen istediklerimizi hatırlarız bazen de hatırlamayız. Ama, Türkiye’de hakikaten çok güzel atasözleri var. Hele biri var ki onu çok severim. "Dinime küfür eden, müslüman olsa!.."

Yukarıda anlattıklarım sizlere hikaye gelebilir. Bu kadar tansiyonu yüksek maç çok kaliteli olsaydı, pozisyon üzerine pozisyon olsaydı, bir taraf gol atıp diğer taraf kaçırsaydı hep onları yazacaktık. Ama, maçta anlatacak bir şey olmayınca, bu maçın hazırlanışındaki esas olayları kamuoyuna anlatmayı borç bildim, onun için de ilk paragrafı yazdım.

Delgado nerede?

Maraton’da biz bazen kırılma dakikaları yapıyoruz. Alın bakalım bu maçta kırılma dakikaları yapın. Maçın 90 dakikasını bir dakika göstereceksin. Çünkü bu maçta kırılmama var.

Dün Beşiktaş büyük fırsatı kaçırdı. Niye? Az da olsa kendi seyircisi gelecekti, o zaman o seyircinin bağırmasıyla, Bursa tribünleri daha farklı bir atmosfer yaratacaktı. Ağırlığı daha fazla olacaktı. O da olmadı. Beşiktaşlı futbolcular sahada çok rahat oynadılar, ama böyle gergin maçlarda Delgado gibi oyuncuların sahneye çıkması lazım. Ama, Mustafa Denizli’nin prensi Delgado çok alakasız maçlarda sahneye çıkıyor, çok gerekli maçlarda hiç yok. İşte, Alex ondan çok etkili oluyor. Her maçta sahnede.

Düşünün nasıl bir maç olduğunu. İki takım hakem Kuddusi Müftüoğlu’nu bile zorlayamadı. Yalnız, 2008 yılında Yeşil Bursa’nın futbol zemini toprak gibiydi. Bu da onların en büyük ayıbı olsa gerek. Bursa’nın neresine bir sopa soksan, biraz sulasan ağaç biter. Tamamen koşturmacanın olduğu, mücadelenin olduğu, kalitenin ve futbolun olmadığı, heyecandan yoksun maçta bizim yazacaklarımız bu kadar. Keşke bunların hiçbirini yazmasaydık da sırf futboldan bahsetseydik.

Türkiye’de futbolu bu hale getirenler ve bize bunları yazdıranlar utansınlar.
Yazının Devamını Oku

Kazanan haklıdır

16 Kasım 2008
MAÇ başlıyor, Fenerbahçe hala Galatasaray maçında kalmış. Ankaraspor daha iyi top çeviriyor, daha iyi kademeye giriyor, topla daha rahat oynuyor. Bunların hepsini yapıyor da rakibi gidip rahatsız edemiyor, pozisyona giremiyor. Roberto Carlos’ta iki haftadır biraz kıpırdanma var. Herhalde "artık oynayayım ayıp oluyor" demeye başladı. Veya "Aragones artık beni kenara alabilir, rezil olmayayım bari" diye düşünüyordur. Çalışılmış bir pozisyondan Roberto Carlos golü buldu. Zaten bu tip pozisyonları çalışırsın bir defa yaparsın, ikincide rakiplerin artık gol yemez.

Yunus Yıldırım’da düşüş var. İlk yarı Ankaraspor’un bariz penaltısını vermedi. Roberto Carlos’un faul olmayan pozisyonundan F.Bahçe golü geldi. Gökhan Gönül hata yaptı, topu kaptırdı, Özer’e faul yaptı. Ama Yunus "devam" etti.

Bu nasıl ikinci?

Maç sabaha kadar oynansa F.Bahçe kazanır. Çok iyi oynadığı için mi? Hayır. Ankaraspor ha babam top yapıyor. Neredeyse 30 top. Gittikleri mesafe bir-iki metre değil. Hatta başladıkları yerden daha geride taçla sonuçlanıyor.

F.Bahçe iki tane gol attı. İkisi de duran toptan. Yani öyle kenardan indirme bindirme yok. Güiza gene piyasada yok. Emre girdi o da etkisiz. Edu ile Lugano’yu Ankarasporlular hiç rahatsız edemediler. Dolayısıyla da Volkan’ı. Düşünün, F.Bahçe’nin oynadığı bu takım lig ikincisi. Demekki buraya biraz tesadüfen gelmişler. Rakibe hiç basmıyorlar. F.Bahçe’de eskiye oranla biraz kımıldama var. Mücadeleyi artırdılar. Ama ideal mi oynuyorlar? Hayır. Kazanan haklıdır. "Alex oynamadı mı, F.Bahçe daha çok koşuyor" diyenlere cevabım şu: Alex olmayınca sahada güzel görüntüler de olmuyor. Güiza’ya top atacak adam da kalmıyor.
Yazının Devamını Oku