21 Şubat 2009
BEŞİKTAŞ için dönüm maçı diyebiliriz. Mağlup olsa, içeriden karışacaklar. Tek şansları vardı; galip gelmek. Bu stres zaten ilk yarıda kendini gösterdi. Gaziantep’in net pozisyonları var. Eğer onları atamazsan, mağlup olmaya mahkumsun. Çünkü karşındaki, tecrübeli bir takım. İkinci yarı önce kaleci Murat’ın büyük hatası, sonra da Tello’nun güzel vuruşu, şipşak maç bitiyor. Ondan sonra Beşiktaş istediği şekilde oyunu götürüyor.
Maçın geneline baktığınızda, Beşiktaş iyi mücadele etti. Belki iyi futbol oynamadı ama koştular, didindiler, toplara girdiler, rakibi bozdular. Gaziantep’te Tabata’nın yokluğu yüzde 100 hissedildi. Geçen hafta gördüğü o saçma sapan karttan sonra, acaba yönetim Tabata’ya gerekli cezayı kesti mi bilemem.
Ernst faydalı transfer olmuş. Belki gösterişsiz ama 404 gibi her yeri yapıştırıyor, her açığı kapatıyor. Mustafa Hoca, "Ben tek santrfor oynarım. Ya Nobre ya Bobo" diyordu. Geçen haftaki maçtan sonra Bobo, "Biz çift santrfor oynarız ama teknik direktör karar verir" diye serzenişte bulunmuştu. Mustafa Hoca herhalde Bobo’nun bu açıklamasından sonra "Buyrun kardeşim oynayın" dedi. Bence Bobo haklı çıktı. Beşiktaş kesinlikle çift santrfor oynamalı. İyi olacak Holosko’yu da geniş alanda kullanmalı.
Dönüm noktası
Maçın dönüm noktası bence Gaziantep’in verilmeyen penaltısı. Bir futbolcu topu yandan öyle çektiği an rakip o futbolcuya bir tek şey yapabilir, o da penaltı. Pozisyon hem penaltı, hem de sarı kart. Ama Bünyamin Gezer pozisyonu çözemedi. Peki Bünyamin pozisyonu çözemedi tamam da şimdi Beşiktaş Yönetimi ne yapacak veya Beşiktaş’ın borazan yazarları... Göreceksiniz bir-iki kelime, iş bitecek. Ama aynı penaltı Beşiktaş’ın lehine verilmeseydi ne olurdu? Taksim’de sehpa kurar, Bünyamin Gezer’in ipini çekerlerdi. Veya Beşiktaş Kulübü bildiri yayınlar, bazı düşman cepheler belirlerdi. Ya da Beşiktaş tribünleri bol bol küfür ederdi.
Balık beyni gibi
Bizim büyük takımlarımız yıllardır hep kendi lehlerine verilmeyeleri söylerler. Üç sene, sekiz sene, on sene evveline giderler ama lehlerine verilenleri söylemezler. Onları hemen unuturlar. Balık beyni gibi. Serdar Özkan iyi şeyler yapmaya kalkıyor, mücadele ediyor ama zamanında topu kullanamıyor. Sağ dıştan girdiği bir pozisyon var. Aldığı ilk topu ortaya kullansa arkadaşı ilk topta gol yapacak. Dün gece ilk yarı Gaziantep forvetleri Rüştü’yü zorladı ama bence kendi takımının iki forvet oyuncusu Bobo ile Nobre, Rüştü için hava toplarında daha fazla tehlikeli oldu. Az daha köşeye iki tane kafa golü bırakıyorlardı.
Oldum olası kendi ceza alanına defans yapmak için gelen forvetler kaleciler için rakip forvetlerden daha tehlikeli olmuşlardır.
Yazının Devamını Oku 19 Şubat 2009
TÜRKİYE'de sallanan Galatasaray, Avrupa'ya çıkınca kimliğini değiştiriyor.
Bir Avrupalı gibi oynuyor. Bu maçtan evvel "Galatasaray berabere kalacak" deseler, çoğu Galatasaraylı dünden razı olurdu. Neye göre, Türkiye'de yaptığı mücadeleye göre...
Sarı kırmızılılar iyi mücadele ettiler. Ama iyi futbol oynadılar mı? O tartışılır. Lincoln, Arda ve Baros'taki fizik yetersizlik net gözüktü. Lincoln oynadığı sürece fazla bir iş yapmadı ama biraz rakibi oyaladı. Rakip "bir şey yapar mı?" diye rahatsız oldu. Arda, çok etkili değildi. Bildiğimiz Arda dün geceki maçı değiştirebilirdi. Bordeaux ilk 10-15 dakikalık bölümde vardı, ondan sonra onlar da yoktu.
Hakemden derslik yönetim
Sahanın en iyi iki adamı; biri hakem, biri Servet'ti. Aldatmaya yönelik hareketlerde ve rakibe yapılan hareketlerde hakem önce ikazını yaptı, sonra sarı kartını gösterdi. Aslında bizim hakemlerin dün geceki maçın kasedini izlemeleri gerekir. Ve aynı şartlarda bu maç Türkiye'de oynansaydı kartlar havada uçuşurdu.
Tribünlerin beşte ikisi Galatasaraylı seyirciydi. Hem de tribünlerin değişik değişik yerlerine oturarak seyrettiler. Rakip taraftarlarla en ufak bir tartışma olmadı. Bu görüntü stat dışında da devam etti. Yalnız, İstanbul'daki maç biraz zor geçecek. Çünkü, rakip çabuk hücuma çıkmayı seviyor. Açık defanslar için çok tehlikeli bir takım. Galatasaray dün gece defans kademesini iyi yaptığı için çok fırsat vermedi. Yani, büyük bir avantaj yakalandı ama tur henüz gelmiş değil.
Eğer, dikkat edilmezse İstanbul'daki maç "ah"larla "vah"larla geçer.
Yazının Devamını Oku 18 Şubat 2009
ŞİMDİLERDE maçlardan sonra televizyonlara ve gazetelere servis yapanların kimler olduğu meydana çıkıyor. Olay, Türk futbolunu daha ileriye götürmek değil. Olay iktidar olmak. Özellikle bu safhada kulüp yöneticileri veya federasyonda görev alacaklar hazırlık yapabilirler, planlarını, programlarını açıklarlar, "Türk futbolunu daha ileri götürürüz" derler. Adaleti nasıl dağıtacaksın?
Bundan daha güzel bir şey olamaz. Fakat, bu olayların içine hakemler neden ve nasıl girerler anlamak mümkün değil. Sen, adalet dağıtan bir adamsın, sen hakimsin, sen yargıçsın. Ama gidiyorsun, X partinin oluşumunda görev alıyorsun. Yani bir gün o X parti göreve gelirse sen de göreve geleceksin ve sen adalet dağıtacaksın. Nasıl dağıtacaksın? Ve bunu yapanlar eski hakemler ve MHK üyeleri.
Sevgili okuyucular, Türkiye'de geçmiş yıllarda neler olduğuna, neler yapıldığına, Haluk Ulusoy ekibinin yaptığı iki toplantıda boy gösterenlerin kimler olduğuna bir bakın, şu yazdığım bütün yazıları bir bir birleştirin, resmin bütününü görürsünüz. Bırakın hakemleri, antrenörlerin bile bu toplantıya girmemeleri gerekir. Ve enteresandır, bu yenecek yemeği güya verecek kişi de Serdar Tatlı. Demek ki Serdar Tatlı'nın mali durumu mükemmelmiş.
Serdar Tatlı neymiş bilememişiz
Biz, hakem Serdar Tatlı'nın bu kadar yemek verebilecek kadar zengin olduğunu düşünememişiz veya bilememişiz. Sağından bakıyorum, solundan bakıyorum, alttan bakıyorum ve son olarak üstten bakıyorum, inanamıyorum. Belki de inanmak istemiyorum.
Yani o grup yarın iktidara gelirse, o gruba destek veren kulüpler, o gruba yakın olan yöneticiler, onların maçlarına gönderilecek hakemler ve onların karşılaşmalarında görev alacak gözlemciler.
Vay yavrum vay. Hem çal hem oyna...
Şapka düştü kel göründü
GEÇTİĞİMİZ 10 yılda, hakem kararları tartışıldıktan sonra, hakemler isyan bayrağı çektiler. "Bu tekrarlar niye yapılıyor. Biz pozisyonu bir defa görüyoruz. Bizim de çoluğumuz çocuğumuz yok mu. Biz de aile babasıyız" demeye başladılar.
Aslında o zamanlar, onların farkedemediği bir şey vardı. Yukarıda yazdığım cümleleri telafüz ediyorlardı. Yani, "Hakem kararları tartışılmaz ve bu kadar üzerine gidilmez" diyorlardı. Ama yanıldıkları bir taraf vardı. O zaman tartışılan hakem kararları değildi. Maalesef bazı hakemlerdi.
Hakemleri tartışmak ile hakem kararlarını tartışmak arasında büyük fark var. Onların bir kısmı yani özellikle sakat işlere girenler, en fazla tepkiyi gösteren isimlerdi. Hatta, televizyon yorumcularını dahi mahkemelere bile verdiler.
Şimdi devir değişti. Şu anda hakikaten hakem kararları tartışılıyor, hakemler değil. Şu anda da kararları tartışılan hakemler bu işten memnun. Neden?
Çünkü verdikleri kararlar yanlış olabilir, bu da çok doğal. Kamuoyu bu şekilde aydınlanırsa onlar da bir zarar görmüyorlar. Peki, şimdi o hakem kararlarının tekrarlarından özellikle de "Pozisyonlar tekrar tekrar oynatılmasın" diyenler kimler? Yöneticiler.
Devir değişti dedik ya. Hakemler, "Tekrar edilsin" diyor, yöneticiler "Edilmesin". Niye? Çünkü, yöneticiler verdikleri beyanatlarla toplumu ters yönlendirmeye başladılar.
Görüntüyü oynatıp da güzel güzel izah ederseniz ve halkı aydınlatırsanız, bu sefer verdiği beyanatların taca çıktığını görüyorlar. Bu da işlerine gelmiyor.
Bakın nerelerden, nerelere geldik. "Televizyon çıktı, mertlik bozuldu" derler. Ben tam tersini söylüyorum. Televizyon çıktı, şapkalar düştü, keller de görünmeye başladı...
Evlilik, eğlenme süresini kısaltıyor
SEVGİLİLER Günü'nün olduğu gece, İstanbul'da 3-5 mekan gezdim. Yollar kalabalıktı. Ama gittiğim mekanlarda gördüğüm manzara bir gerçeği gözler önüne daha serdi. Neydi bu gerçek?
Evli çiftlerin gittiği mekanlar, saat 12.00, 01.00 gibi boşalmaya başladı. Hatta saat 04.00, 05.00'a kadar hayatın devam ettiği o eğlence yerlerinde saat 02.00'a az bir zaman kala kimsenin olmadığını gördüm.
Ama sevgililerin ve nişanlıların gittiği yerler tıka basa doluydu. Saat 04.00, 05.00'a kadar eğlendiler. Bu şunu gösteriyor.
Sevgililer Günü ile Evliler Günü ayrı ayrı olsun. Ayrı günlerde kutlansın. Evliler zaten alışmışlar. İki yudum içtikten, birkaç kadeh şarabı götürdükten sonra, "Hadi eve gidelim" diyorlar.
Sevgililer öyle değil. Demek ki evlilik süresi uzadıkça, beraberce eğlenme süresi de kısalıyor. Bunu net görmek isterseniz seneye Sevgililer Günü'nde bunu ıspat edebilirim.
Adnan Sezgin'e inanamıyorum
GÖZLERİME inanamadım. G.Saray Kulübü barkovizyon gösterisi yapıyor. Konu hakem kararları. Organizasyonun başındaki kişi de Adnan Sezgin. Bir an rüya görüyorum zannettim. Görevler insanları nerelerden, nerelere getiriyor ve ne durumlara düşürüyor. İnanılır gibi değil.
Adnan Sezgin benim Ankaragücü'nden takım arkadaşım. Sonradan geldi Futbol Federasyonu Genel Sekreteri oldu. Bu görevi yaparken de en sinirlendiği ve ona ters gelen şey bu tip olaylardı. Değil böyle barkovizyon gösterileri, hakemler tenkit edilse bile, "Hadi canım sizde, gidin oradan" derdi. "Dalga mı geçiyorsunuz, işinize gidin" derdi. Şimdi de, "Kural hatası ihlalinden maçlar iptal edilsin" diyor. Hayatın gerçekleri bu işte.
Yazının Devamını Oku 16 Şubat 2009
MÜCADELE eden Beşiktaş, hücum eden Beşiktaş, pozisyon üretmek isteyen Beşiktaş. Defans yapan Trabzonspor, oyun kuramayan Trabzonspor, pozisyon bulamayan Trabzonspor. İlk yarı iki defa gittiler biri gol oldu. Beşiktaş 20 defa geldi, golü bulamadı. Bir takım düşünün Yattara diye bir oyuncu oynuyor. Ne hücumda var, ne defansta. Teknik Direktörü onu eğer 70 dakika oyunda tutuyorsa bu şu demektir, "Bu yedeklerden bir halt olmaz." Yani, 70 dakika bunu yapan Yattara’nın yerine Trabzonspor bir başka oyuncu oynatamayacak ve sokamayacaksa bu yedek kulübesinin fiyaskosunu gösterir. Ya da bizim biemediğimiz bir şeyi.
Umut ve Gökhan topu alıp dinlendirip, defanslarını rahatlatamadılar. Bu kadar fazla yük yemesine rağmen helal olsun Egemen ve Song’a. 90 dakika boyunca tahmin ediyorum en az 60 dakika hava topu almak için zıplayıp, durdular. Yani havada gezdiler. Trabzonspor’un kalecisi de hatasız top oynadı. Beşiktaş çok hücum etmesine rağmen defansında yine büyük boşluklar bıraktı ama ondan faydalanacak Trabzonspor dün sahada yoktu. Bu Trabzonspor böyle oynamaya devam ederse, yukarılardan aşağılara çabuk iner.
Maçın kahramanı Yunus Yıldırım
Ben bu sene İnönü Stadı’nda bu kadar mahkum oynayan bir takım görmedim. Bunun bir bahanesi olamaz. Mustafa Denizli bu kadar zaman takımla antrenman yapmayan Delgado’yu oyuna sürdü. Bu bir riskti, o aldı.
Maçın en iyi adamı ise hakem Yunus Yıldırım’dı. Hiçbir etki altında kalmadı. Saçma sapan kartlar göstermedi. Pozisyonlara yakındı. Şu sıralar çok iyi. Zaten, Yunus Yıldırım hem ikili mücadelede, hem de kartlar konusunda Türkiye’deki en istikrarlı hakem. Böyle bir maçı idare etmek zordur. Çünkü, maç boyunca çok kontak noktası olan dakikalar oldu.
Dün gece Trabzonspor bir puan alıp evine döndüyse, bu futbolun cilvesidir. Galibiyeti, 3 puanı, herşeyi hak eden Beşiktaş’tı, ama hakettiğini alamadı.
Yazının Devamını Oku 15 Şubat 2009
MEHMET Özdilek maçtan önce dedi ki: "Çok değişik bir Antalyaspor seyredeceksiniz." Hakikaten çok değişik bir Antalyaspor seyrettik. Zaten Mehmet Özdilek geldikten sonra Antalyaspor’daki yükseliş bariz görülüyor. Yalnız puan almaktan değil, oyun anlayışında da çok gelişme var.
Dijehoua’nın sarı kart cezası nedeniyle oynamaması Antalyaspor’un lehine olmuş. Bu oyuncu belki pres yapıyor, çalışıyor ama çok ağır. Ahmet’le Ali Zitouni çok hareketli oynadılar. Rakip defansın her tarafında gezindiler.
Galatasaray defansı ikisinden çok rahatsız oldu. Onlar bu ikiliye baskı yapamazken top G.Saray’a geçince bu ikili çok güzel hücum pres yaptı.
Aslında dün Antalyaspor sahanın her tarafında inanılmaz şekilde baskı uyguladı. Galatasaray eğer bu baskıyı kıramadıysa bir tek sebebi var. O da fizik yetersizlik.
Futbolcuya dayalı düzen
Mehmet Özdilek, Galatasaray’ı iyi çözmüş. Geçen her dakika Galatasaray fizik olarak sahada güçsüzleşti, eridi. Bu da çok net olarak Galatasaray’daki futbol düzeninin futbolculara dayalı olduğunu gösteriyor. Futbolcular Skibbe’yi çok seviyorlarmış. Her istediğini teknik direktöre yaptırırsan severler ama işte böyle de sahada rezil olurlar. Galatasaray Yönetimi, hakemi, rakibi ve federasyonu bahane ederek kendi güçsüz futbolcularına ve teknik direktörlerine arka çıkıyor. Futbolcuyla teknik direktör diyorlar ki: "Nasıl olsa yöneticilerimiz bize laf etmiyorlar. Suçluları bulurlar."
Merak ediyorum, federasyona yürüyen Galasataylı taraftarlar yarın bir gün kendi kulüplerine de yürüyecekler mi?
Baskı etkili olmuş
Bakınız, aynı yardımcı hakem birbirinin kopyası iki pozisyonda Antalya’nın Ahmet’le attığı ofsayt olmayan golü ofsayt gerekçesiyle iptal ettiriyor. Galatasaray’ın hücumunda yine ofsayt olmayan Baros’un kaçırdığı pozisyonda devam ettiriyor. Neden? Nedeni çok basit. "Ya Antalya şaibeli bir pozisyonda gol atarsa, bizim başımıza neler gelir?" endişesi var. Ama Galatasaray hücumunda öyle bir endişe yok. Yani Galatasaraylı yöneticilerin 15-20 gündür bağırmaları çağırmaları hakemler üzerinde etkili olmuş demektir.
Dünkü maç net olarak Antalyaspor’un hakkıydı. Kırmızı beyazlılar futbol oynayarak, mücadele ederek üç puanı haklarıyla aldılar. Fizik olarak zaten güçsüz olan Galatasaray’ı eze eze yendiler. Bakalım bu hafta Galatasaraylı yöneticiler nasıl bir bahane bulacaklar? Bence bir tek şey kaldı, kıldan tüyden bahsedecekler.
Hakemin Ali Zitouni’nin pozisyonunda avantaj uygulaması gerekirdi. Çünkü faulü yapan Meira idi. Ama o, Ali Zitouni’nin kendisini aldattığını zannetti, oyunu onun için durdurdu. Fakat yardımcı hakem, hakeme doğruyu gösterdi. Hakem bir karar verdikten sonra oyun tekrar başlamadan önce kararından vazgeçebilir. Bakalım kulüplerin eski MHK’de çalışan akıl hocaları bu konuda yönetcileri nasıl yönlendirecekler? Hep söylüyorum hakemlerin hakemlere yaptığını akrep akrebe yapmaz.
Yazının Devamını Oku 12 Şubat 2009
LIGHT yoğurt vardır, yersin rahatsız etmez, onun gibi bir maç. İkili mücadelelerde iki taraf da birbirine dikkat ediyor. Birbirlerinin üzülmesini istemiyorlar. Ama bir gerçek var, mahalle maçı bile olsa kazanmak isteyeceksin. Beraberlik golünden sonra Drogba’nın sevincini gördük. Aslında ders çıkarılacak bir olay. Drogba bugün dünyadaki ilk 10 futbolcunun arasında. Ve bu Drogba, Servet ile girdiği bir pozisyonda ciddi biçimde sakatlanıyor, ayakkabısı yırtılıyor, bilekten kan akıyor. Ama o tedavi oluyor, ayakkabısını değiştiriyor, devam ediyor. İstese çıkar, kimse de ona bir şey diyemez. Ama kaptan gemisini terk etmiyor.
Peki, Drogba’nın paraya mı ihtiyacı var, hayır. Şöhrete, hayır. Milli maç adedine, ona da hayır. Ama o kazanmak isteyen, kazanmaya aç bir oyuncu. Para onu doyurmamış, helal olsun. Aynı cümleleri bizim takımda oynayan bazı oyuncular için de yazmak isterdim, ama maalesef. Mesela Emre Milli Takım kadrosunda, ama oynadığı futboldan dolayı değil, geçmişteki Emre’den dolayı. Yani Emre şu anda tarihiyle oynuyor, yoksa bugün oynadığı futbolundan dolayı değil.
Peki İspanya maçında da böyle mi oynayacağız, hayır. Çünkü İspanya dünya sıralamasında 1 numarada. Ben dün isterdim ki, bir Drogba olmasalar bile futbolcularımız onun kadar oynadığı özel maçı almak için rakibi, maçı ısırsınlar, ayaklarının ucuyla oynamasınlar.
İstekli olmalılar
İspanya maçları için hep inşallah diyoruz. Biz Fildişi Sahili ile oynarken, onlar İngiltere ile oynuyorlar. Yanlış mı, doğru mu, fazla bir şey kalmadı 1.5 ay sonra göreceğiz. Ama iki İspanya maçından da benim ümidim yok. İnşallah yanılırım. Çünkü defansta büyük hatalar yapıyoruz. Orta alanda rakibe rahat top çevirtiyoruz.
Bakarsınız İspanya maçı yaklaşırken Fatih Hoca veya futbolcular basından birine sinirlenirler, olaylar gerilir. Bizim futbolcularımız tahrik veya tahriş olabilirler. Keşke öyle bir şeyler olsa da İspanya maçlarını kazansak.
Kaleci Volkan belki cepheden iyi şeyler yaptı, ama dün geceki gibi yan toplara çıkarsa, o toplara aut atışı değil santra yaparız. Volkan dün gece şanslıydı, bazı toplar üzerinden tayyare gibi geçip auta gitti.
Diyoruz ki hazırlık maçı. Ama bence futbolcularımızın daha istekli, daha hırslı, daha bir maçı alacak istekte olmaları gerekirdi. Fildişi Sahili bize göre daha ciddi oynadı.
Yazının Devamını Oku 11 Şubat 2009
Allah razı olsun Türkiye Süper Ligi'nden. Her şey tıkır tıkır. Sağolun kulüp başkanlarımız, yöneticilerimiz, RTÜK'ümüz, kütüğümüz. İnanın iftihar ediyorum. Her gün maça gitmek istiyorum. SEVILLA Kulübü Başkanı, üç gün sonra maçını idare edecek olan hakemi arıyor. "Ben sana çok güveniyorum. İyi de maç idare edeceğine inanıyorum" diyor.
Almanya'da Bayer Leverkusen Kulübü Başkanı, klasman yükselecek hakeme diyor ki, "Ben seni Süper Lig hakemi yapacağım." Daha da ileri giderek, "Merak etme sen" diye ekliyor.
Manchester United sahasında, Liverpool ile kupa maçına çıkıyor. Manchester United eleniyor. Karşılaşma bitiminde otoparkta, Manchester United'in yıldızlarından Ferdinand, Liverpool'dan Gerrard'ı tekme tokat dövüyor. 5 dakika sonra Manchester United Başkanı, boynunda kendi kulübünün atkısı olan bir amigodan olayın nasıl geliştiğine dair brifing alıyor.
Almanya'da Bayern Münih Yönetimi, verilmeyen bir penaltılarından sonra bütün taraftarlarına çağrıda bulunuyor. Futbol Federasyonu'na doğru yürüyüşe davet ediyor.
Dayak atana ödül!
Juventus Başkanı, kupa maçında oynadıkları bir 3. Lig takımına elendikleri için faturayı oyuncusuna kesiyor. Maç akşamı kendi antrenman tesislerinin içinde kalecileri Buffon'u, jipinin içinde taraftarlara dövdürtüyor. Sonra ödül olarak Buffon'u bir güzel marizleyenleri de kongre üyesi yapıyor.
Chelsea Başkanı, kulübün kongresinde eski yöneticisi için, "Uçakta giderken saatlerce tuvalet klozetinin üzerinde tünemiştin. Hatırlar mısın?" diyor. O, klozet üzerinde giden yönetici cevap veriyor. Bu kez Chelsea Başkanı büyük bir öfkeyle kürsüye geliyor ve kükrüyor, "Seni, Chelsea'den atarım. Kongrenin seçtiği başkanla nasıl böyle konuşabilirsin. Ben Chelsea Başkanı’yım."
Almanya'da Mönchengladbach Başkanı, olağan yönetim kurulunu topladıktan sonra noter tasdikli kulüp defterinin dört sayfasından, ilk iki buçuk sayfasını doldurtuyor. Arada bir buçuk sayfa boş bırakıp, en son dip tarafa da bütün yöneticilere imza attırıyor. Aradaki boşluğu sonra kafasına göre dolduruyor.
Maliye çok etkili
Almanya ve İngiltere'de kulüpler gelir gider tablolarını hiçbir zaman muntazam tutmazlar. Futbolcularının aldıklarını devede kulak gösterirler. Sonra da Almanya ve İngiltere Maliye Bakanları'na gider ödemedikleri vergilerin affını isterler. Maliye Bakanı da acil olarak defterdarlara emir verir ve bu vergiler anında sıfırlanır.
İngiltere'de, Liverpool, Manchester United, Chelsea, Arsenal ve Manchester City Kulübü yöneticileri el altından taraftarlara bilet aktarması yaparlar. Bu biletleri alan taraftarlar, bu biletleri karaborsada satarlar kendileri de kapıdaki görevlileri döverek içeri girerler. Zaten bedava. İngiltere, İtalya, İspanya ve Almanya'da bütün statlarda gördüğünüz gibi yürüme merdivenleri doludur. Holiganlar oraları istila etmişlerdir.
Koridora çıkan yanar
İtalya'da bir maçta geçtiğimiz yıllarda Genoa sahasında Inter'i konuk etti. Statta Inter'in bulunduğu soyunma odasına gaz sıkıldı ve suyla dolduruldu. İnterli futbolcular da mecburen koridora çıktı ve orada dayak yediler. Yine Almanya'da geçtiğimiz yıllarda 2. Lig'den, 1. Lig'e çıkacak iki takımın final maçında devletin resmi televizyonu yayın yapacakken, başbakan tarafından bu engellendi.
Sebep, mahalli takımın isteğiydi. Ama, bu yayıncı kuruluşun bağlı olduğu bakanın bundan haberi olmadı ve o 1. Lig'e çıkarılacak takım, devletin resmi organlarında görev yapan hakemler tarafından idare ettirilerek emeline ulaştırıldı. Yani, o zaten maç başlamadan 1. Lig'in yeni takımı çoktan beli olmuştu.
Inter'in golcüsü İbrahimoviç, Romalı Mexes ile kafa kafaya çarpıştıktan sonra elindeki kanı gidip maçı yöneten Roberto Rosetti'nin formasının üzerine siliyor. "İki elim değil ama bir elim kanda da olsa bunun hesabını senden soracağım" dercesine.
Almanya'ya dönelim. Bayern Münih Kaptanı Van Bommel, kendisini bir maçta oyundan çıkardı diye, hocasını protesto ederek teknik direktörünün bakışları arasında önünden giderek soyunma odasının yolunu tutuyor. Maç sonrası Bayern Münih Teknik Direktörü, "Ben onu görmedim" diyor. Ama, Bayern Münih menajeri imdada yetişiyor. "Bizden izin aldı, öyle gitti" diyor. Ama ikisinin birbirlerinden haberleri yok bu beyanatları verirken. Yine, Bayern Münih'in yedekteki golcüsü Klose çok ısınıp oyuna giremediği için, sahayı terkediyor. Bu sefer soyunma odasına değil de gidip otobüse oturuyor.
Barcelona Kulüp Başkanı İspanya RTÜK Başkanı'nı yanına alarak ligin marka değerini yükseltmek için toplantı yapıyor. Hatta bu toplantıda basın mensuplarına dönerek, "Eğer gereğini yapmazsanız işsiz ve aç kalırsınız" diyor. Ama hiçbir İspanyol gazeteciden tepki gelmiyor. Hepsi de "Haklısın başkanım. En büyük sizsiniz" diye bağırıyorlar.
Taraftara havale
Sevilla Kulüp Başkanı taraftarlarla toplantı yaparak hafta sonunda stattaki tribünlerde açılacak ve asılacak pankartları belirliyorlar.
İngiltere'de Manchester Unitedlı futbolcular beyanat vererek TV yorumcularını taraftara havale ediyorlar. Aynı şekilde Manchester United Başkanı da bu yorumculara, "Bu büyük taraftar sizden hesap soracaktır" diyor.
Arsenal, berabere kaldığı bir maçtan sonra bildiri yayınlıyor. "Eğer, Arsenal'in büyüklüğünü anlayamazsanız, bu büyüklüğün altında kalırsınız" diye resmi internet sitesinden ve medyadan muhtıra veriyor. İngiltere Futbol Federasyonu'nu tehdit ediyor.
Liverpool Kulüp Başkanı ve yöneticileri son oynadıkları Manchester City maçından sonra maçın hakemi Howard Webb'i iddia ettikleri organize işin içindeki kişi olarak gösteriyor. O işin başındakini hedef alıp, "Her şeyi tezgahlıyorlar bu hakemi de tetikçi tuttular" diye beyanat veriyorlar.
Ana avrat küfür
Hamburg-Hertha Berlin maçında sinirlenen taraftarlar, "O..... çocuğu hakem. İ... hakem. Ananı da sat" diye tempo tutuyorlar. "Kaç para aldın" diye tepki gösteriyorlar. Hamburg taraftarları daha da ileri gidiyor. Hakemin ve rakip kalecinin annesini ters taraftan ilişkiye zorluyorlar...
Milan-Barcelona maçından sonra Barcelona Başkanı hızını alamayıp mağlup olan takımının soyunma odasına büyük bir hışımla gidiyor. Eto'o, Messi ve Henry'yi bir güzel fırçalıyor. Odadan çıkıyor hızını alamıyor ve bu sefer hakemlerin odasına dalıyor. Maçı yöneten Pierluigi Collina'yı da bir güzel fırçalıyor. Yazık, Collina zaten kel. Her tarafı kıpkırmızı bir şekilde, hem kel, hem fodul oluyor.
Kriterleri uygularlar
Chelsea-Manchester City maçında Chelsea taraftarları, statlarına misafir gelecek rakip taraftarların oturacağı koltuklara at sidiği doldurulmuş torbalar koyuyorlar. Bununla da kalmıyorlar ve o koltuklara bizzat kendileri işiyorlar.
Londra'da maçlara giden Arsenalli taraftarların üstü üç defa aranıyor. Ellerinden bozuk paralarla, çakmakları alınıyor. Ama Arsenalli taraftarlara büfelerden içtikleri ve yediklerinin üzeri olarak tekrar bozuk para veriliyor.
Arsenalli taraftarlar bu bozuk paraları sahaya fırlatıyorlar. Uyanık Arsenalliler de var. Bozuk paralarını çoraplarının, aldıkları çekirdek paketinin içine sokarak tribüne giriyorlar.
Milan Kulübü Başkanı, "UEFA kriterlerine uyalım. Tam olarak uygulayalım" diyor. Ama, İtalya Serie-A'daki maçları şifreli olarak yayınlayan SKY TV'nin, bir maçta kameralarının kabloları kesiliyor. Yalnızca kale arkasındaki kameraların kablolarına dokunulmuyor. Aynı Milan Başkanı, yenildikleri bir maçta UEFA kriterlerine göre basın toplantısına iki futbolcu göndermesi gerekirken, hiçbir oyuncuya izin vermiyor. Galip geldikleri maçın ardından bile bir tanesini belki lütfedip gönderiyor.
Real Madrid yöneticisi, Barcelona ile oynadıkları La Liga'nın en üst düzey maçında Katalan kulübünün idarecisine protokol tribününde, "Ben senin karını evinden aldırırım" diyor. Real Madrid yöneticisi de, "Ben de senin ananı avradını ......." cevabını veriyor. Real Madrid ve Barcelona yöneticileri hızlarını alamıyorlar.
Ağızlardan bal damlar
Bu sefer karşılaşmanın devre arasında protokol tribününün kapalı mekanında atışmaya devam ediyorlar. Real Madrid Başkanı devreye giriyor. "Ben de seni evinden aldırırım, lan i..." diyor. Bu sırada orada bulunan İspanya Spor Bakanı da duruma hakim. Üzüntüyle olayları izlemek zorunda kalıyor. Ve İspanya Spor Bakanı haliyle olayı görmüyor, duymuyor.
Bütün bunlardan sonra, İspanya, Almanya, İngiltere ve İtalya'da bahsettiğimiz kulüplerin başkanları ülkelerinin RTÜK başkanlarını da alarak Lahey Adalet Divanı'nın kapısını çalıyorlar. Orada toplantı yapıyorlar ve diyorlar ki, "Gidişimiz çok kötü. Yazılı ve görsel basın marka değerini küçültüyor. Perişan ediyor. Aslında bizler çok iyi niyetli başkanlarız. RTÜK başkanları da çok iyi niyetli. Televizyonlardaki spor programları çocukların gelişimini engelliyor. Onların ruh sağlıklarını bozuyor."
Kamyon duvara vurdu
Ardından, RTÜK Başkanları söz alıyor. Hepsi bir ağızdan gürlüyor, "Yakarım, doğrarım ve parçalarım" dedikleri anda herkes bu ülkelerde kuzu oluyor. Hatta karar alınıyor. "Başlayacak ikinci yarıda ortaklaşa hareket edeceğiz" diyorlar. Ama, lastik daha ilk haftada patlıyor. İkinci hafta ise kamyon duvara vuruyor. Rezaletin bini bir para...
Büyük Allah'ım. Bu yazdıklarım rüya gibi. Kahrolsun Almanya, İspanya, İtalya ve İngiltere ligleri. Allah razı olsun Türkiye Süper Ligi'nden. Her şey tıkır tıkır. O ligleri görünce bizim ligimiz gururla yıkanmış. Allah hepinizden razı olsun. Sağolun kulüp başkanlarımız, yöneticilerimiz, RTÜK'ümüz, kütüğümüz.
Her gün maça gitmek istiyorum. Keşke lig maçları her gün oynansa. Ne güzel. Televizyonlarımızı sonuna kadar açıyoruz. Şarkılar, besteler dinliyoruz. Beethoven yaşasaydı, gözleri yaşarırdı bu yapılan bestelere...
Ne güzel bir ülkede yaşıyorum. İçim içime sığmıyor, iftihar ediyorum...
Babalarınızı da çok iyi bilirdim!..
HAKEMİN hakeme yaptığını akrep, akrebe yapmaz. Herkes zannediyor ki oturup hakemler birbirleriyle konuşuyorlar. Bazı kulüplerin aleyhine hareket ediyorlar. O saf yöneticiler veya maşaları bu bahaneleri kendi ayıplarını örtmek için veriyorlar.
Hakem alemini bir bilseniz aklınız durur. Birbirinin gözünü oyarlar, altını oyarlar, üstünü oyarlar. Kevgir gibi yaparlar. Hakemlerin hiçbiri hiçbirini sevmez. Şu anda da bu alemin içinde inanılmaz bir kavga var.
Bunların bazıları silindi. Bazılarının üzerine de oynuyorlar. Hiç dikkat ettiniz mi, Türkiye'de babadan oğula hakem olan en az 20 isim sayarım. Peki ülkemizde babadan oğula bir tane futbolcu ismi sayamazsınız. Neden? Futbolda torpil yoktur. Oynarsan oynarsın. Futbolda baban kendinsindir. Ama hakemlikte baban varsa ve itilirsen, çıkar maç idare edersin.
Aslında bizim ligimizin hakem sistemi, "Babalar ve oğulları" olsaydı daha iyiydi. Bazıları diyor ki, "Babaları neydi oğuları ne olsun?" Büyüyüp hakem olacaklar. Sonra da babalar ve oğulları çarprazlama birbirlerine ateş etmeye başlayacaklar. Hangisinin babası, hangisinin oğlunu veya hangisinin oğlu, hangisinin babasını götürecek. Tam bir rezalet.
Size fıkra gibi geliyor ama maalesef bu alem böyle. Nitekim bazıları söylüyor, "Ben senin babanı da bilirdim" diye. Bu lafı yönetici söyleyince de seyirci hakemin annesine doğru gidiyor!..
Yazının Devamını Oku 9 Şubat 2009
HAKEM, Cüneyt Çakır olunca maçın 11’e 11 bitmesi zor. Kartları çok seviyor, oyuncak gibi oynuyor. Yalnızca birinci devrede gösterdiği ve göstermediği kartlarla maça yüzde yüz etki etti, İstanbul Büyükşehir Belediyespor’u 10 kişi bıraktı. Önce itirazdan Mahmut’a bir sarı kart gösterdi. Olabilir, bir şey diyemezsin. Ama aynı sarı kartları aynı cesaretle çok fazla itiraz eden Alex ile Güiza’ya gösteremedi. Sonra Mahmut’a bir ikinci sarı kart gösterdi evlere şenlik... Pozisyonun faul olup olmadığı tartışılır ama Mahmut kırmızı gördü.
Fenerbahçe’nin yediği gol, ofsayt. Yalnızca ilk 45 dakikada hakem ve yardımcı hakem hataları... Bakın maç yazacağız, nelerden bahsediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye ayağa top yapan, topa vurmadan paslaşarak çıkan bir takım. Fenerbahçe bu tip oynayan takımlara karşı çuvallıyor. Neden? Çünkü, orta alanda pres yapmıyor, yapamıyor. Böyle olunca da rakip bu alanda cirit atıyor.
Rüzgar ilk yarı İstanbul Büyükşehir’in lehine ama bundan yeteri kadar faydalanabildiler mi? Hayır. Volkan, A Milli Takım’ın banko oynayan kalecisi. Hakeme itiraz için 70 metre geliyor ve sarı kart görüyor. Şu andaki futbolun durumunu bundan daha güzel anlatacak başka bir durum yok. 10 kişi kalan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, rüzgarı arkasına alan Fenerbahçe’yle ikinci yarı nasıl mücadele edecek?
Yönetim ve Aragones
Fenerbahçe için "tehlike geliyorum" diyordu, geldi. 11’e 11 İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne 2-0 yenilse hiç önemli değil. Ama 10 kişi kalmış Belediyespor’a yeniliyorsan bunun telafisi olmaz. Fenerbahçe için hiçbir şey yazmaya gerek yok. Aslında bu maçın ve Fenerbahçe’nin bu duruma düşmesinin tek nedeni var; yönetim, sonra da Aragones.
Maçı çevirecek adam Alex. 1-0 mağlupsun ve rakip 10 kişi. Çift santrfora dönmen lazım. Güiza’nın yanına Semih’i koyman lazım. Ama sen, daha önce alınması gereken Emre Belözoğlu’nu sahada tutuyorsun, Alex’i çıkarıyorsun. Ama Emre’nin zaten bir ayrıcalığı var. Hakemler Emre’yi sonuna kadar sahada tutacaklar, tutmaya da devam ediyorlar. Çünkü Emre’ye her şey müstehak.
Hakem Cüneyt Çakır için söylenecek tek kelime var; rezalet. Yardımcılar derseniz, onlar da rezalet. Çünkü, atılan iki gol de net ofsayt. Önceki gün Galatasaray-Kayserispor maçının gözlemcisi Cüneyt Çakır’ın babası Serdar Çakır. Acaba önceki günkü maçtan sonra soyunma odasına gidip konuştuğu gibi dün de maçtan sonra oğlunun soyunma odasına girseydi neler konuşulurdu?
Bu arada 10 kişi mücadele eden İstanbul Büyükşehir Belediyesporlu futbolcuları ve teknik direktörleri Abdullah Avcı’yı tebrik etmek lazım.
Yazının Devamını Oku