Erman Toroğlu

Her şey kötü!

8 Şubat 2009
LINCOLN, Galatasaray’da kaptanlık yapan bir futbolcu. Yıllarca Almanya’da oynamış, o kültürü almış... Teknik direktör de Alman. Yani, disiplinli. Maç oynanıyor, Galatasaraylı futbolcularda inanılmaz bir sinir var. Bunun sebebi çok basit. Fizik olarak hazır olmayınca insanın kimyası bozulur. Haliyle de her şeye yerli, yersiz reaksiyon gösterirsin. Doğru veya yanlış, bir sarı kart almışsın. Artık ortada hiç dolaşmayacaksın, hiçbir işe girmeyeceksin. Eğer bir yerde olay varsa oradan uzaklaşacaksın ters istikamete doğru... Ama, Lincoln ne yapıyor? İkinci sarı karttan, kırmızı oluyor.

Tam, "Güzel bir maç seyredeceğiz" diyoruz, maç maçlıktan çıkıyor. Kayserili futbolcular hiçbir olaya girmemeye çalışıyorlar. Ama mesela Sabri, hala sinir küpü. Ateşle oynuyor. Anlaşılır gibi değil. O sırada Galatasaray takımı 1-0 önde. Hiç gerek yok. Eğer sinirlenecekse Kayserisporlular sinirlensinler.

Kenarda Skibbe doğru ya da yanlış her düdüğe tepki gösteriyor, seyirciyi tahrik ediyor. Bu, Galatasaray takımındaki otorite boşluğunu gösterir. Ve acilen tedavi edilmesi gerekir. Ama Galatasaray’da bu kadar futbolcu sakatlanıp tedavi olamazken bunun da tedavi edilmesi biraz zor. Yönetimin çok ciddi bir biçimde bu olayın üstüne gitmesi lazım. Yoksa daha büyük yaralar alırlar.

Penaltılar güme gitti

Bakın, bir 45 dakika yazıyoruz futboldan bahsetmiyoruz. Diyebilirsiniz ki, hiç mi hakemin hatası yok? Var tabii... Bizim hakemlerin en büyük hataları sarı kartları bir oyuncak gibi kullanıyor olmaları. Ondan sonra da o kartlar ellerinde patlıyor. Kullandığı sarı kartlar hatasız olacak ki, ikinci sarıdan attığın zaman kimse vıdı vıdı yapamasın.

Kayserispor, sanki emekliler takımı. Galatasaray 10 kişi kalmış. En iyi ve en tehlikeli oyuncusu atılmış. Ama, Kayserispor’un bu maçı alacak mecali yok. Kayserispor’da bir şeylerin artık değişmesi şart. Hangi taraf olur bilemem. Keyif vermiyorlar, heyecan vermiyorlar. Sonlara doğru biraz gittiler, golü buldular.

Aslında bu maçın çok büyük bir olayı var. Ders niteliğinde ama maalesef Selçuk Dereli’nin gücü yetmedi. Milan Baros, kafasından aldığı kanı Selçuk’un formasına sürdü. Aynı anda Baros’la beraber Kayserili Eren’in de kafası yarıldı. Hiçbir futbolcu diğer futbolcuyu, kafasını kullanarak sakatlamaz. Adam deli mi kendi kafasını yarsın. Eğer sakatlayacaksan tekmeyle sakatla.

48’de Servet’in, Mehmet Eren’e ceza alanı içinde müdahalesi var. Net penaltı. 90+2’deki Emre Aşık’ın ceza alanında topla elle oynaması hem penaltı hem sarı kartı gerektiriyordu. Yani, dolayısıyla sarı kartı olan Emre atılacaktı. Bence Selçuk bu pozisyonu gördü ama "hadi artık bunu vermeyeyim" dedi. Kayseri’nin iki penaltısı güme gitti.

Anlayacağınız keyifsiz bir maç oldu. Takımlar kötüydü. Hakem kötüydü. Seyirci kötüydü. Dün akşam her şey kötüydü.
Yazının Devamını Oku

Aynaya bak aptalı gör

7 Şubat 2009
ŞİMDİ size Başkent Ankara'da yaşanan, Aziz Nesin'in bile yazamayacağı bir komediden bahsedeceğim. Çok keyif alacaksınız. Ankaragücü, G.Birliği veya Hacettepe taraftarısınız veya bir sporseversiniz. 19 Mayıs Stadı'na maç seyretmeye gidiyorsunuz. Gençlik Parkı tarafından, "Bismillah" diyerek stada adımınızı attınız. Demir kapıların orada aranıyorsunuz. Polis sizin üzerinizdeki bozuk paraları alıyor. Sonra, bilet almaya gidiyorsunuz. Buraya kadar herşey normal.

Komedi şimdi başlıyor. Mesela Ankaragücü-Kayserispor maçının bilet fiyatı, buradaki gişeden alırsanız 5.5 TL. Orada karaborsa satanlardan alırsanız 5 TL. Yanlış okumadınız! Biletix'ten alınan biletler, karaborsa satılıyor. Bu biletlerin bazılarını kim sattırıyor? Onları da yöneticiler daha iyi bilir!

10 lira verirseniz 4.5 TL para üstü alıyorsunuz. Bozuk para olarak. Belki de bu para sizin eve dönüş paranız olabilir. Başka da paranız olmayabilir. Bu sefer giriyorsunuz turnikelere, bir daha aranıyorsunuz. Bu sefer çakmakla beraber o para üstü olarak verilen bozuklukları da alıyorlar. "Bozuk paraları neden alıyorsunuz" dendiğinde size, "Bağış" cevabı geliyor. Benim bildiğim bağış gönül rızasıyla olur, zorla olmaz. Eğer dönüş paranız yoksa maça girme şansınız da yok. Varsa da "Lanet olsun" diyip giriyorsunuz.

Çıkışta çakmak promosyonu var

İçeri girdiniz. Bu sefer gidiyorsunuz büfeye. Sosisli sandviçle, sucuklu sandviç 4 TL. Yumurtalı sandviç ise 3 TL. Çay ve su 1 TL. Ne alırsanız alın kağıt para verirseniz ki mecbursunuz vermeye bozuk para yok cebinizde. Sizin bozuk paralarınızı bağış olarak polis aldı zaten. Hem de kibarca, silah zoruyla değil! Mutlaka büfeden bir şey aldığınızda tekrar para üstü olarak bozuk para alıyorsunuz. 19 Mayıs Stadı'na girerken ve stadın içindeki kısır döngü bu.

Yalnız burada görevlilerin de hakkını yemeyelim. Maç çıkışında toplanan çakmakları kapının önündeki kutulara koyuyorlar. İsteyen istediği çakmağı alıp gidiyor. Bu da iadeli taahhütlü promosyon.

Bunun bir tek abartısı yok. Yani, trajikomik bir durum sözkonusu. Yalnız, uyanık seyirciler de var. Bu bozuk paraları stada sokmanın yollarını bulmuşlar. Bir kısmı çorabının içine atıp ayakkabı tabanının arasında sokuyor paraları. Bir kısmı hiç uğraşmıyor. Belki çorap eskimiştir, ayak kokar, eline de bu koku geçer diye oradan bir çekirdek alıyor. Çekirdeklerin içine atıyor o bozuk paraları ve çitleye çitleye gidiyor tribüne.

Türk milleti uyanıktır. Herşeyin çözümünü bulur. Ama, idare edenler mi, edilenler mi, yürütme mi? Birilerinden, birileri aptal yerine konuyor. Bir kişi de açar bu konuda bana bilgi verirse haftaya burada yazarım.

Ey, Türkiye Cumhuriyeti Başkenti’ndeki Ankaralı sevgili hemşehrilerim. Aynaya bakın. Kimin aptal olduğunu görürsünüz.

Alex'i hedef yapan F.Bahçe Yönetimi

ALEX, Fenerbahçe'de 223 resmi maça çıkmış. 103 gol atmış, 108 asist yapmış. Asist ile golleri toplarsanız 211 yapıyor. Yani Alex'in boş maçı yok. Ama Alex'in kötü oynamaya hakkı da yok. Biraz sallanıyor Anti Alexciler hemen başlıyorlar, "Böyle futbolculuk olmaz, bu futbol mantığı artık bitti" diye. İnanamıyorum, bunu yazan ve konuşan eski futbolcular da var. Onları düşünüyorum, "Allah Allah" diyorum, "Rüya mı görüyorum." Alex onların yanında Ferrari gibi.

Midelerine oturuyor

Alex bu. Eğer, Alex'i oynatacaksanız ona göre takım kuracaksınız. Yok, Alex de olmuyor diyorsanız, o zaman yeni baştan bir takım kuracaksınız. Yani, onunla da olmuyor, onsuz da. Bir iki maç kötü oynarsa bazıları üzerine çullanıveriyorlar. O da hiç sesini çıkarmayıp efendice topunu oynamaya devam ediyor. Bakın Alex'in aldığı sarı ve kırmızı kartlara. Sahada bir terbiyesizliğini görüyor musunuz? Özel hayatı da mükemmel. İşini yapan, yapmaya çalışan ağır bir işçi. Adam, Türkiye'de profesyonellik dersi veryor.

Bazıları da Alex'i yemeğe kalkıyorlar. Ama her seferinde Alex onların midesine oturuyor. Alex'i bu sene kamuoyunun önüne atan kim? Fenerbahçe Yönetimi. Neden? Marco'yu vererek.

Neden? Alex'i oynatacakları için Marco'ya da mecburdular da ondan. Şahsi kaprisler, hırslar, sevgisizlik, inatçılık Alex'i bu duruma soktu. Herşey, Marco yüzünden oldu!..

Mezarlık dersi!...

MERSİN'
de bir mezarlık var. Devlet Mezarlığı. Babam, annem, amcam, genç yaşta vefat eden yeğenim bu mezarlıkta yatıyorlar. Bu mezarlığı inşaa eden de dedemin kardeşi. Yani babamın amcası Mithat Toroğlu. Onunla da gurur duyuyorum. Çünkü, bu mezarlığın bir eşi dünyada yok. Bütün dinlerden ölenler karışık olarak orada yatıyorlar. Ama biz canlıyken birbirimizi vuruyoruz. Maalesef ayrı ayrı yerlere gömülüyoruz. Aslında o Mersin'deki mezarlıktan çok kimsenin ders çıkarması lazım.

Sevgili Mahmut, alt tarafına hakim ol!..

FUTBOL Federasyonu temsilcilere diyor ki: "Gittiğiniz maçlarda bize yalnızca fotoğraf çekin yollayın. Yorum yapmayın." Bu fotoğraftan neyi kastediyor federasyon. Gözlemci yerine oturuyor. Tribünlerden küfür ediliyor. O saniye tutuyor. Diyelim ki 20 saniye toplu küfür edildi, Hasan'a, Veli’ye... Sonra da hakeme 38 saniye küfür var. Tam bu sırada statta anons yapılıyor, "Küfür etmeyin" diye. 10 dakika sonra bir küfür daha var ve bu da 25 saniye. Bu sefer kulüp yöneticisi ayağa kalkarak tribünlere "sus" işareti yapıp, "Yerinize oturun" diyor.

Temsilci bunları da yazıyor. Biraz sonra bir küfür daha. Bu sefer yönetici yanına bir adamını çağırıyor. Küfür edilen yere yolluyor, "Küfürü kesin" diye. Temsilci onu da yazıyor. Bir küfür daha oluyor. Bu sefer statta el ilanları dağıtılıyor. "Lütfen küfür etmeyin ceza yeriz" diye.

Bütün bunların hepsi federasyonun Hukuk Kurulu'na gidiyor. Hukuk Kurulu bunları değerlendiriyor. Dosyanın Disiplin Kurulu'na gitmesine veya gitmemesine karar veriyor. Yani statta artılar da var eksiler de. Yöneticiler bu işi delmenin kuralını artık öğrendiler. Yani federasyonla dalga geçiyorlar.

Açıklasınlar da bilelim

Geçen sene bunun en güzel örneğini Adnan Sezgin verdi, Galatasaray cezadan kurtuldu. Bu sene de aynı olayı Beşiktaş'ta yaşadık. Allah rızası için bir kişi çıksın bu küfürün süresi ne kadar 110 saniye mi, 200 saniye mi, sabaha karşı mı, akşamüstü mü, 250 gram mı, bir buçuk kilo mu? Lütfen açıklasınlar. Biz de bu ortaoyununu öğrenelim.

Bu konuda Mahmut Özgener ve ekibi inanılmaz derecede yara alıyor. Çünkü bir grup diyor ki, "Temsilciler yazmıyor, kulüpler kurtuluyor." Diğer bir grup da iddia ediyor, "Temsilciler her şeyi yapıyorlar, bu işler üst tarafta buhar oluyor."

Sevgili Mahmut Özgener. Alt tarafına iyi bak, bir oyarlarsa Haluk Ulusoy federasyonundan kötü olursunuz.

Allah, her zaman doğrunun yanında

S
İVAS'taki kupa rövanşından önce Ümit Karan beyanat verdi. "Haksız yere atıldım, göreceksiniz bu maçta Allah doğrunun yanında olacak. Ben de gol atacağım ve Sivas'ı eleyeceğiz" diye.

Ümit Karan, bir metreden topu dışarı attı. Penaltıyı kaçırdı. Galatasaray elendi. Ümit Karan'ın açıklamalarına göre Allah, onu attıran yardımcı hakemin yanında oldu. Ümit Karan'ı tercih etmedi. Ne dersiniz?

Dilini çalıştırana cezayı katlayacaksın

FEDERASYON, hakemlere karşı işlenen suçlarda disiplin cezası veriyor. Bu cezayı alan futbolcular ise beyanat vermeye devam ediyor. Federasyon da buna sesini çıkaramıyor. Ceza alan futbolcu eğer federasyona ve hakemlere küçük düşürücü beyanat veriyorsa, hem maç hem de para cezası almalı. Yoksa bu işin önünü kesemezsiniz.

Şalteri indiren de kaldıran da belli

BEŞİKTAŞ-Antalyaspor lig maçına özellikle gittim. Küfür olacak mı diye. Olmayacağını da biliyordum. Çünkü Beşiktaş haftaya Trabzonspor'u ağırlayacak. Bir yerlerden, "Aman sakın ha, küfür edilmesin" denildi, edilmedi. Bir yerlerden denildi ki temsilcilere, "Aman ha, ne var ne yok yazacaksınız" yazıldı. Demek ki bu işler istenerek yapılıyor. Hem bir yerlerden "Et" diyorlar, ediliyor. "Sus" diyorlar, susuluyor. Şalteri bir indirip, bir kaldırıyorlar. Sonra da marka değeri için RTÜK Başkanı'nı çağırıp şov yapıyorlar. Milleti de hıyar zannediyorlar.

Sevgili Arif, burası etme bulma dünyası

ABDULLAH Avcı, işini yapan bir teknik direktör. İstanbul BŞB maçlarından sonra da fevri beyanatlar vermiyor. "Bizi katlettiler" demiyor. Katledildikleri maçtan sonra bile sinir sistemi çok sağlam. Ama bazılarına bakıyorum mart kedisi gibiler. Hem yapıyorlar, hem bağırıyorlar ama kendi lehlerine olunca da susuyorlar. Üzerine bir de maden suyu içiyorlar.

Burada bir çift lafım da Arif Erdem'e var. Sevgili Arif, Galatasaray'da oynarken ne penaltılar kazandırdın takımına, kendini rakip ceza alanı içinde yerlere atarak alakası olmayan pozisyonlarda. Şimdi yedek kulübesinde Avcı'nın yanında yardımcı hocayken aynı pozisyonlara isyan ediyorsun. Eeee, Arifciğim etme bulma dünyası. Bu alemde yaptıkları kimsenin yanına kar kalmıyor.
Yazının Devamını Oku

Volkan da olmasa

2 Şubat 2009
FENERBAHÇE bu kadar... Daha fazlasını hiç kimse beklemesin. Lig sonunda şampiyon olurlar mı? Çok zor. Alex’in attığı gol gibi, her maçta gol atıp kazanırlarsa, o zaman olur. Çünkü, Fenerbahçe ile oynayan her takım biraz top kullanır, defanstan topa vurarak değil de ayağa top yaparak çıkarsa, Trabzonspor ve Gaziantepspor maçlarında olduğu gibi, kaleci Volkan maçın adamı olur. Tabii Volkan’da da lastik bir yerde patlayacak. O zaman ne olacak? The end...

Düşünün, Trabzonspor maçında Volkan, Gaziantep maçında yine Volkan... Kazanılan iki puan var. Peki, görüntü böyle olmasa da F.Bahçe iki maçı kaybetse ne olurdu? Lige tamamen havlu atmış olurdu.

Guinnes’lik Josico!

Bazı oyuncular sahada kaçak mücadele ediyor, bazıları da hiç yok. Semih sakatlıktan yeni çıktı, tamam da Güiza’ya bakıyorsunuz sanki hep sakat. Güiza’daki bu ısrar futbolcuların da üzerinde büyük baskı yaratıyor. Ama Güiza, Aragones’ten torpilli. Üçüncü oyuncu değişikliğini yapıyorsunuz, Josico topa vurmadan sakatlanıyor. Herhalde Guinnes Rekorlar Kitabı’na girebilir!

Fenerbahçe’de zorluyorsun birkaç iyi isim bulayım diye, yok. Gaziantepspor’da da kötü oynayan, mücadele etmeyen oyuncu bulayım diyorsunuz, o da yok. Kornerlerde Gaziantepli futbolcular, Volkan topu tuttuğu zaman, onun topu çabuk oyuna sokmasını engellediler. Neden? Güiza’nın çıkışı çok iyi. Güiza’da ne ilk çıkış kalmış, ne de son çıkış!

Carlos’un mücadelesi

Gaziantep’in attığı golde Erman, ters taraftan depara başladığında Roberto Carlos yanındaydı. O depar atarken Roberto Carlos seyretti, aynı Erman 25 metre koştuktan sonra da golü yaptı. Roberto Carlos iyi mücadele ediyormuş. Hikaye...

Fener seyircisi maçtan sonra hakemi protesto ediyor. Soruyorum onlara, 69’uncu dakikada, sarı kartı olan Selçuk’a ikinci sarı karttan kırmızı gösterse kim ne diyebilirdi?
Yazının Devamını Oku

Bu kartlar baş ağrıtır

1 Şubat 2009
DENİZLİSPOR’da köklü değişiklikler oluyor. Yeni bir kadro kuruluyor, tabii ki bunun bazı sıkıntıları olacak. Galatasaray’da ne olursa olsun kadro geniş. Bu kadar sakat ve cezalıya rağmen yine de sahaya çok düzgün bir 11 çıkarabiliyorlar. Bu da büyük takımların avantajına oluyor. Bir düşünün, Galatasaray takımında 11 ve yedekler dahil hangi futbolcuyu alsanız Denizlispor’da rahatlıkla oynar. Peki, Denizlispor’da kaç futbolcuyu alıp Galatasaray’da oynatırsınız? Bu aradaki makas açıldıkça futbol geriye gidecek, kapanırsa ileriye.

Büyük takımların avantajı bu, yakaladığını atıyor. Türklerin de dezavantajları yakaladıklarını atamıyorlar. Zaten küçük takımsın, fazla pozisyona giremiyorsun.

Denizlispor’un istekli ve hırslı olması lazım, ama nerde... Al-gülüm, ver-gülüm futbol oynuyorlar.

De Sanctis avantaj

Galatasaray aman aman oynamadı. Ama akıllı işler yaptılar, fırsatlardan faydalandılar fazla yorulmadan maçı götürdüler. Kaleci De Sanctis iyi işler yaptı. Çok tehlikeli yerlerde zamanlaması iyiydi. Bu kaleci Galatasaray için avantaj.

Hakem Koray Gençerler de kötü maç yönetmedi. Ama onu sahada zorlayan bir şey yoktu. Ayhan Akman "atılıyorum" diye bas bas bağırdı ama, Skibbe onu zamanında oyundan alamayınca, atıldı.

Fakat diyeceksiniz ki, Galatasaray Kaptanı artık sarıdan sonra o hareketleri yapmayacak. Ayhan ikinci sarıdan atılıyorsa, bu Galatasaraylı futbolcular için tehlikeli bir olay.

Belki Denizli maçında bunun sıkıntısını görmediler ama yarın öyle olumsuz şeyler yaşarlar ki, o kartlar belki seni şampiyonluktan eder. G.Saraylı futbolcuların gidişatı da o yönde.
Yazının Devamını Oku

Futbola dinamit koyanlar ortada

28 Ocak 2009
TÜRK futbolundaki en istikrarsız kişiler, söylediğini yapamayan, söylediğini yiyen ve futbolu dinamitleyen halka, yönetici kısmı. Hepsi değil. Çok düzgünleri de var. Çok iddialı olup da attığı zaman da mangalda kül bırakmayan ama dönüp tam tersini yapanlar da var tabii ki. Hiç fazla uzatmayalım. Bu yöneticilerin en önce söyledikleri cümle şu: "Basın yalan yazıyor." Peki, basın yalan yazıyor da siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa basın yalan yazarsa onu geri döndürme şansımız var. Peki futbolcu golü elle-kolla atarsa geri döndürme şansımız var mı? Yok. Böyle gol atmak, yalan haber yapmaktan az mı tehlikeli? Devlete yıllarca vergi vermeyip, sonra vergi indirimi istemek çok mu düzgünlük? Yalan haberden daha mı iyi?

Televizyon programlarını RTÜK'e şikayet ediyorlar. "Televizyonlardaki spor programlarını çocuklar izliyorlar. Bu kötü hareketlerden etkileniyorlar" diyenler, naklen yayınlarda Baros'un, Anelka'nın, Önder'in ve Nobre'nin, dahası birçok ismin elle gol atmasına, puan kazanılmasına, puanlarının rakiplerinin elinden çalınmasına hiçbir şey demezler.

Sizlere ne demeli

Ama maalesef bizim çocuklarımız spor programlarından çok etkilenirler de bu elle atılan gollerden hiç etkilenmezler. Ve yine maalesef bu futbolculara da hep sahip çıkarlar bu yönetici kardeşlerimiz. Mesela bunlardan bazıları transferde yetiştirme hakkı olarak iki evvelki kulübe, o çocuğun yetiştirme parasını ödemezler. Onu kardan sayarlar. Böyle bir parayı vermemek onlara göre ahlaksızlık değildir.

"Argo konuşulmasın" diyorlar. Tamam. "Kişilik haklarına saygı duyulsun" diyorlar. O da tamam. Peki, divan kurulunda çıkıp da kongre üyen hakkında "Uçakta tuvalette oturuyordu" demek, ne demek? Veya, protokol tribününde otururken birbirlerine ana-avrat küfür eden iki kulübün yönetim kurulu üyelerine ne demeli? Marka değeri korunsun diyorlar. Kendileri kendi kulüplerinin değerini ne kadar koruyor veya koruyabiliyor?

Kulüpler Birliği Başkanı Aziz Yıldırım diyor ki, "Naklen yayınlarda şeref tribünü çekilmesin." Allah Allah, neden? Sebebi ne? Yayıncı kuruluş Avrupa Şampiyonası'nda sevinen Cumhurbaşkanımızı, Başbakanımızı, rahmetli Federasyon Başkanımızı ve eşini çekti. Dünya izledi. Ne oldu? Naklen yayınlarda koridorlara kamera koydurmuyorlar. Neden? Oralarda her şeyi yapmak için. Yedek kulübesinin yanlarına koydurmuyorlar. Neden? Küfürlerin sesi duyulmasın, görüntüsü verilmesin diye. "UEFA kuralları uygulansın" diyorlar. UEFA'da maçtan sonra yayıncı kuruluşa iki futbolcu ve antrenör vermek mecburi.

Bazı takımlar burada bir kişi yolluyor. Neden? "Ben öyle istiyorum kardeşim" diyor başkan. Sonra bunlar çıkıyorlar, RTÜK'e şikayete gidiyorlar. Yani bir yerde kamuoyuna şikayet ediyorlar. Peki, yayıncı kuruluştan paraları tonla alıyorlar. Peki, yayıncı kuruluşun yayın yapmasına neden mani oluyorlar? Düzgün yayın yapmasına neden engel teşkil ediyorlar? Yayını yapan, canla başla çalışan o insanlara neden yardım etmiyorlar?

Bazı statlara gidin, spiker anlatım yerlerine it bağlasanız durmaz. Kameralar, çatılardan yayın yapar. O çatılarda görev yapanlar, tuvalete gitmeye kalksalar maçı kaçırırlar, defi hacetlerini o çatılarda giderirler. Ondan sonra giderler yayınları şikayet ederler. Sonra aynı şahıslar giderler, devre arasında hakemlerin seminerine katılırlar. Hakemleri eleştirenleri eleştirirler. Hakemlere sahip çıkarlar. Ama, verdikleri sözlerin üzerinde ancak ikinci yarı başlayana kadar dururlar. Daha birinci maçta, dakika bir gol bir olur.

Bir de tehdit ederler

Mesela, Beşiktaş yöneticisi Levent Erdoğan, "Küfürü engelleyemiyoruz" der. Devam eder, "Selçuk Dereli maçın başından itibaren verdiği kararlarla oyuncularımızı ve taraftarlarımızı çileden çıkardı" der. Atılan futbolcusu Zapotocny, "Çok büyük baskı vardı ondan atıldım" der. Mustafa Denizli de, "Futbolcum atıldı. Bunun sebebi bizim rakip takımlarımızın futbolcularına yapılan hoşgörülü muameleler" der. Yani, "Onlara göz yumuluyor. Bizimkilere ise sert yapılıyor" diyor Denizli. Peki, Zapotocny neden atılıyor? Hakeme küfür ediyor ve maçtan sonra da gidip hakemden özür diliyor. Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören de taraftar derneklerini kışkırtarak tribünlerden bana ve Şansal Büyüka'ya ana avrat küfür ettirtiyor.

Dönüyorsunuz, G.Saray yöneticisi Haldun Üstünel'e. Üstünel, maçın yardımcı hakemine verip veriştiriyor. "Sanki artniyetliydi, şartlıydı" diyor. Bir hakem eğer artniyetli ve şartlıysa o hakem taraflıdır demektir. Bunu ya para karşılığında yapar ya da sempati karşılığında. Peki hakemin hata yapma hakkı yok mudur? Ama Üstünel ondan hiç bahsetmez. Ümit Kayıhan çıkar, "Yediğimiz golden önce faul vardı" der. Ama şunu da söylemeyi ihmal etmez, "Biz hakem hakkında hiç konuşmayız ama..." Bunları yapanlar hiç sıkılmadan RTÜK'e gidip programları şikayet ederler. Gazetecilere tehditler savururlar. Şu cümleyi de söylemeyi ihmal etmezler. "Sonunda işler ters olursa aç kalırsınız..." Helal olsun bunlara. Yıllardır onlar konuştular, millet yedi. Tabi bazıları yedi. Yiyemeyenlere de zaten onlar düşmanca hareket ediyorlar. Yedirmeye kalkıyorlar daha doğrusu yemeğe kalkıyorlar. Peki soruyorum size bütün bunlardan sonra futbola dinamit koyanlar kimler?..

Diplomayı aldık

GEÇEN hafta Türkiye'de ilk defa Aşçılar Federasyonu, Bin 700 aşçının katılımıyla Antalya'da bir yarışma düzenledi. Bu arada Aşçılar Federasyonu, Maraton programını da en lezzetli spor programı seçmişler. Bana da Fahri Aşçılık Diploması verdiler. Tabii ki aşçı elbisesini de giydirdiler.


Facebook'ta yokum

BENİM internet ortamında hiçbir sitede, kendime ait bir formum yok. Ne Facebook'ta sayfam, ne de fastfood atıştırılacak bir mekanım var.

Hıncal’a...

SEVGİLİ Hıncal. Yıllardır milleti fıtık ettin, duydum ki boyun fıtığından ameliyat olacakmışsın. Senin fıtık ettiklerin hastaneye gidip tedavi olamıyorlar ama inşaallah senin ameliyat iyi geçer de ben de seni fıtık etmeye devam ederim.

İpi çekerdik...

GEÇEN hafta Milano'daydım. Gitmeden bir gün önce kar yağmış. 5 gün kaldım. Milano Belediyesi bırakın en işlek caddeleri, sokakları, ara yollardaki kaldırımları bile temizlemedi. Milano’da hayat kendi başına aktı. Eğer bizde büyükşehirlerde böyle bir şey yaşasaydık, belediye başkanlarını herhalde en büyük meydanda asardık.

Bu uçaklar çok güzel

TÜRK Hava Yolları'nın yeni getirdiği uçaklar çok güzel. Özellikle Business Class uçarsanız uzun mesafede deliksiz uyuyorsunuz. Yanınızda hiç kimse yok. MR makinasını düşünün. Ama üstü açık olanını. Koltuğu yatırdığınız zaman aynen öyle oluyor. Mışıl mışıl, uyuya uyuya gidiyorsunuz. Rahatlıktan dolayı, horlamak da serbest.

Hakemlere bakalım

GALATASARAY, Sivasspor ile ligde oynadığı maçın tekrarını istiyor. Niye? Bilmiyorlar mı, hiç futbol oynayamadıklarını ve oynamadıklarını. Sivasspor'un onları eze eze yendiğini. Biliyorlar ama Sivasspor ile oynayacakları önlerinde iki kupa maçı daha var. Onu da biliyorlardı. Ona altlık yapıyorlar. Yoksa maçın tekrar edilmeyeceğini onlar da biliyorlar. Bakalım maçların hakemleri bundan etkilenecekler mi?
Yazının Devamını Oku

F.Bahçe'ye yazık olmazdı

26 Ocak 2009
İLK 45 dakika mükemmel bir maç. 5 dakika bile oyun durmadı. Ama ikinci yarı için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Trabzonspor’un Fenerbahçe’ye göre çok net pozisyonları var. Bazılarında beceriksiz, bazılarında ise şanssızdılar. Takım olarak Trabzon daha bir kontrollü oynadı. Aslında kestirmeden şunu söylediğimiz zaman, maçın ne olduğunu daha iyi anlarsınız. Sahanın en iyi adamı kaleci Volkan’dı. Yani maçın kahramanı.

Zaten bunu dedikten sonra ne anlatırsanız anlatın hikayeye girer. Maçın hakemi iyi maç yönetti. 3 sarı karttan biri doğru, ikisi yanlış. İyi niyetliymiş ki, o iki sarı kartın ikincileri olmadı.Alex, Aragones’ten mutsuz. Net belli oluyor. Fenerbahçe’nin karar vermesi lazım; Alex’le mi, Alex’siz mi? Tekrar anlaştıklarına göre, o zaman demek ki, Aragones yolcu gibi geliyor bana.

Çakma Güiza

Güiza,
hiç yok. Herhalde bu oynayanın çakma Güiza olması lazım. Emre yok. Josico girdi, o da yok. Bunlar hiç olmayanlar.

Trabzonspor’da Umut çok çalıştı ama etkisiz. Yani Fenerbahçe’de olmayanlar Trabzon’a göre daha fazla. Maçı Fenerbahçe alsaydı, Trabzon’a yazık olurdu. Ama Trabzon alsaydı, Fener’e yazık olmazdı.

Öyle veya böyle, maça gelenler güzel bir mücadele seyrettiler. Roberto Carlos, Fenerbahçe’ye geldiğinden beri belki de en iyi maçlarından birini oynadı.

Yani bu haftaki neticeler Beşiktaş’a ve Sivasspor’a yaradı. Ama bence bu maç, haftanın en iyi maçıydı, özellikle ilk 45 dakika. Ama şu çok net gözüküyor. Fenerbahçe Alex’le mi, Alex’siz mi oynayacak? Alex çıktıktan sonra Fenerbahçe kaptansız gemi gibiydi. Bu iş de Aragones’e düşüyor, daha sonra da yönetime.
Yazının Devamını Oku

Bileğinin hakkıyla

25 Ocak 2009
BU maçtan sonra tahmin ediyorum Ümit Karan’ın, Galatasaray’daki hizmeti biter. Sen takım kaptanısın, hakemin verdiği karar doğru veya yanlış. Ona tepki gösterirsen, onunla konuşursan ve el-kol hareketleri yaparsan biri çıkar, atılırsın. Ümit diyor ki, "Küfür etmedim." Yardımcı hakem de diyor ki, "Etti." Birinden, biri yalan söylüyor. Gerçek olan şu, hakem bir karar veriyorsa o alandan çekip gideceksin. Yoksa başın belaya girer. Çünkü yıllardır hakemler bazı futbolcular tarafından şamar oğlanlarına döndürüldüler. Demek ki yavaş yavaş kişiliklerini bulmaya başlıyorlar.

Ümit Karan, zaten atılana kadar bir şey oynamıyordu. Bence, Sivasspor’un ikinci yarıdaki önceden planlanmış oyunu ki bunu çok maçta yapıyorlar tesadüf değil. Sivas bunu hep yapıyor. Balili’nin oyuna girmesiyle birlikte biranda hücumda etkili olmaya başlıyorlar. Sakın Galatasaray teknik heyeti, futbolcuları ve yöneticileri, "Ümit Karan atıldı, mağlup olduk" demesinler. İşin kolayına kaçmış olurlar.

Sivasspor dün bu maçı her şeyiyle haketti. Bilmiyorum dikkatinizi çekiyor mu, Sivaslı hiçbir futbolcu hakemlere karşı saygısızlık yapmıyor. El-kol hareketleriyle onları taciz etmiyorlar. Sivasspor’un ilk attığı golün üç pozisyon öncesi ince bir ofsayt. Ama, yardımcı hakemin tam karşısındaki Sabri, elini-kolunu kaldırıp hakeme itiraz edeceğine, kaçan rakibini kovalasa belki de gol olmayacak.

İstikrar abidesi

Dün hakem ve yardımcıları Galatasaraylı futbolcuların yaptıkları hatalara göre çok az hata yaptılar. Tamam saha ağır, zemin futbola pek müsait değil. Ama iki taraf futbolcusu da bu sahada oynuyor. İyi oyuncu her türlü koşulda oynayabilen oyuncudur. Mehmet Yıldız, dün gol atmadı ama atılan iki golde de ön direğe hamle yaparak iki rakibini de beraberinde götürdü. Arka tarafta arkadaşları golleri yaptılar. Yani iki gol birbirinin aynısı. Geride Bilica hatasız oynadı. Taş gibi oyuncu. Sivasspor takımında kötü oynayan da yoktu, mücadele etmeyen de. Takım olarak oynadılar. Tek, tek değil. Zaten Sivasspor’un başarısı da bundan doğuyor. Geçen yıllarda Sivas, büyük maçları alamıyordu. Yavaş yavaş bunları da almaya başladılar. Yani Sivas, istikrar denildiğinde, bence son yıllarda Türkiye’de akla gelen ilk takım.

Bir taraf birinci çıktı sahaya, yine birinci bitirdi. Mehmet Yıldız, Ümit Karan transfer takas teklifleri bence Mehmet Yıldız’ı etkilemedi ama bu maçta Ümit Karan’ı etkilemiş. O da kırmızı kart görerek maçı etkiledi.

Yunus Yıldırım başarılıydı. Zaten Yunus Yıldırım’ın başarısı özelikle sarı kartlarda cimri olmasından kaynaklanıyor. Bir ara formsuzlaşmıştı ama dün yine eski Yunus Yıldırım’dı.
Yazının Devamını Oku

İptali zor

24 Ocak 2009
G.SARAY, zemini buzla kaplı olan Sivas’ın sahasında bugünkü maçı oynamak istemeyecektir. Zemine dikkat çekip, "Bu sahada top oynanmaz" diyeceklerdir. Maçın başlamasına 2 saat kalaya kadar kararı Futbol Federasyonu verir. Bugün saat 14.00’te başlayacak maçta, saat 12.00’den itibaren top hakeme geçer. Sivassporlu yöneticiler, "Ben zemini düzeltirim, elimden geleni yaparım" diyecektir. Futbol Federasyonu da bu konuda fazlaca topa giremez. Sebebi, bu maçı iptal ederse, bu sefer Doğu’da oynanan birçok maçın emsal gösterilerek iptali gündeme gelecektir.

Şartları zorlarlar

Sivasspor, kendi şartlarında G.Saray’la bu maçı oynayıp alıştığı zeminden faydalanmak isteyecektir. Bu da en tabi hakkıdır. Ama burada en önemli şey, insan sağlığıdır. Bu cümle gündeme gelince akan suların durması lazım. O zaman maç oynanır mı, oynanmaz mı, buyrun siz karar verin.

Türkiye’deki iklim şartlarında bu maç oynanır mı, oynanmaz mı?

Futbol Federasyonu ve hakemler bu tip şartlarda zorlayarak da olsa o maçı oynatmak isterler. Sebebi de gayet basit.

Masa başına taşınır

Eğer bu tip maçlar oynanmazsa bu sefer işler masa başına taşınır. Diğer rakip takımlar, maçı oynayacak takımlardaki sakat futbolcuların eksikliklerinden bahsederler. Her şeyi gündeme getirirler.

 Not: Türkiye’ye şu anda 10 tane adam gibi stat lazım. Bugün Sivas-G.Saray maçı sıfır derecede oynanırken aynı anlarda sıcaklık Berlin ve Köln’de 4, Münih ve Frankfurt’ta 3 derece. Hem de o kentlerde statlar gerçek çim. Halı saha filan değil. Kimse kimseyi aldatmasın.
Yazının Devamını Oku