4 Mart 2009
AZİZ Yıldırım, Kulüpler Birliği Başkanı ve ikide bir de Türkiye'deki futbolun marka değeri artsın diye konuşan bir başkan. Onun için RTÜK Başkanı'nı bile yanına alıp toplantılar yaptı. Sonunda ne oldu? O Aziz Yıldırım, önce İstanbul BŞB maçında hakemin soyunma odasına daldı. Sonra da Sivasspor maçında. Bir kulüp başkanı olarak hakemin soyunma odasına gitmek sakıncalı, tehlikeli ve uygunsuz bir iştir. Hangi açıdan bakarsanız bakın yanlıştır. Hele hele futbolun marka değeri olarak son derece yanlıştır. Bir de sizin Kulüpler Birliği etiketiniz varsa, olayın sonunu düşünün.
Yıldırım hiçbir şey istemiyormuş, adalet istiyormuş. Evet. Aziz Yıldırım'ın bu isteğini hakemler geri çevirmediler. Mesela Hüseyin Göçek önce kırmızı kartlık Emre'yi oyundan atamadı. Sonra da Alex'e en az sarı kart gösterip atması gerekirken, yapamadı. Yani o sezon başında yapılan göstermelik tablo, daha birinci hafta paramparça oldu. Hala da devam ediyor. Yıllardır, büyüklerin baskısıyla şamar oğlanına dönen hakemler, biraz direnince bakın Süper Lig ne hale geldi. 22 hafta bitti. 5 takım şampiyonluğa gidiyor.
Serserileri herkes biliyor
FENERBAHÇE Kulübü stadıyla övünüyor. Övünmekte de haklı. İyi şeyler yaptılar. Hep diyoruz, güzel statlar, çirkin seyirciyi, ahlaksız seyirciyi iter, kovar. Ama yanılıyoruz. Şu anda Türkiye'nin en iyi stadı olan Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu'ndan geçen pazar kötü görüntüler geldi. Biri bıçağı çekmiş. Sokacak adam arıyor.
Arkasındaki arkadaşı belinden kemeri çıkarmış, toka tarafından değil öbür taraftan tutuyor. Yani, vurduğu zaman karşı tarafın kafası yarılsın diye. O arada başka bıçak var mı gözükmüyor. Polis, yayıncı kuruluştan anında görüntüyü istedi. Belki de o bıçaklı vatandaşı içeri aldı. Bu bıçaklı holiganlara statlardan ömür boyu men cezası verilmeli.
Bu bıçaklılar tribünlerde tek başına olmazlar. Bunların arkadaşları vardır. Uyuşturucu veya tiner kullanırlar mı bilinmez. Bunların üzerine topyekün gitmek lazım. Bu serserilerin takımı yoktur. Bunlar her kulüpte olabilirler. Bu konuda kulüplerle polislerin beraber çalışması gerekir. Ve o bıçaklı şahsın kamuoyuna deklare edilmesi gerekir, ne iş yapar, kimdir, ne yer, ne içer diye.
O grubu, o statta dünya alem biliyor. Organize Şube'nin müdürü dahil, emniyet de biliyor. Ama bunlar o statta hala bıçak çekebiliyorlar. Bu kadar net konuşabildiğime ve net yazabildiğime göre özellikle ben de bazı şeyler biliyorum.
Yapma sevgili Bülent
BAKINIZ büyükler şampiyonluğa giderken aradan Sivasspor ve Trabzonspor çıkınca rahatsız oldular. Baktılar ki sahada iş olmuyor, bu sefer başka ince işlerden yıkıma gitmeye başladılar. Trabzon, bu tuzağa düşmüyor. Neden? Sadri Şener cin gibi.
Tehlikenin nereden gelebileceğini biliyor. Mecbur olmadıkça yönetimden kimseyi konuşturmuyor. Ersun Yanal da dikkatli. Suya sabuna dokunup milleti tahrik etmiyor. Ama aynı şeyi Sivasspor için söyleyemeyeceğim.
Sivasspor'da başkan da konuşmuyor. Dikkatli hareket ediyor. Ama sevgili Bülent Uygun son iki aydır biraz fazla konuşuyor. Bir ay önce de bunu belirtmiştim. Tamam, Bülent iyi niyetli. Sevgili Bülent söylediğin her şeyi çok başka yerlere çekerler sonra 10 saat, "Öyle demedim" diye izah etmek zorunda kalırsın. Gereği yok.
Senin zaten sahada takımın konuştukça, puan aldıkça, sen konuşmuş gibi olursun. Takımın teklemeye başlarsa bu sefer sen konuşmaya başlıyorsun. Bence hiç gereği yok. Bunun en basit misalini dün gördün.
Yorumculuk mantığı
CUMARTESİ akşamı Maraton'da Tuncay'ı, Liverpool karşısında izlemeye giden Hikmet Hoca vardı. O sırada tesadüfen de yanında Tuncay. Bir ara sordum, "Liverpool'u yenerek ve gol atarak Beşiktaş'ın intikamını mı aldın Tuncay?" diye.
Tuncay'ın verdiği cevap, "Kendimi değil. Bütün Türkiye'yi temsil ediyorum. Üzerimde onun baskısını hissediyorum" dedi. Ama bazıları bu konuşmayı çok değişik yerlere çekerek artı veya eksi yorumlar yapmışlar. Zaten en tehlikeli iş bu. İşin aslını bilmeden yorum yapmak.
Beyin İngiltere'dir
ABD "Bitti" diyorlar, "Öldü" diyorlar. Arkadaşlar ABD bitmez, ölmez de. Amerika ne öldürür, ne güldürür. Süründürür. İşte en son misal. Rusya'yı yerle bir etti. AB'yi süründürüyor. Hani AB çok güçlüydü.
Hani Almanya sağlama basıyordu. Yıllardır bir şeyi bazıları göremiyor. Bütün bu planları İngiltere yapar, ABD uygular. Hiç düşünmüyor musunuz niye İngiltere AB'nin her şeyinde var da parasında yok? Niye Sterlin’i korudu da Euro'ya geçmedi? Çünkü, beyin İngiltere'dir. Jandarma da ABD.
Yazının Devamını Oku 2 Mart 2009
FELAKET, rezalet, iğrenç bir zemin. Bunun üzerinde 22 tane futbolcu koşuyorlar, onların da oyunları çok kötü. Galatasaray kötü, Konya ondan kötü. Koskoca 90 dakikada Konya kalecisi Jefferson’un büyük hatasıyla Arda’nın attığı gol var. Burda Jefferson, topla Arda’nın kafasını karıştırdı. Meşin yuvarlağa vuracağına Arda’nın kafasına geçirdi. Bir de Konya’nın girdiği iki tane net gol pozisyonu...
Statların hali ne olacak?
Böyle bir zemini hazırlayıp, böyle futbol seyrettirenler utansınlar. Kulüpler habire para peşindeler. Paralar gelsin, transferler yapılsın iyi güzel de bu sahalar ne olsun? Nasıl yapılsın? Yok. Habire yayıncı kuruluşların daha fazla para vermesi bekleniyor. Ama vermeden almak Allah’a mahsus prensibi unutuluyor.
Zorluyorum sahada iyi oynayan var mı diye, maalesef bir futbolcu bulmak zor. Hadi Galatasaray Bordeaux’yla oynadı biraz yorgun. Konyaspor’a ne buyuruyoruz? Biraz Arda mücadele etti Galatasaray’da o kadar.
Ununu elemişler
"Lincoln Lincoln" diyorlar, adam yürümekten yoruldu. Ona dokunulduğu zaman da kendini yere bırakıverdi. Ama onların Türkiye’de ayrıcalığı var. Acaba Alman Ligi’nde onun aldığı faulleri hakemler verirler miydi?
Öyle veya böyle Galatasaray attı, üstüne yattı. Bu maç için daha fazla söylenecek bir kelime yok. "Hakemler nasıl?" derseniz, iki takım onu bile zorlayamadılar. Ama bu Galatasaray böyle oynamaya devam ederse, ligde daha çok Kocaeli faciası yaşar.
Konyaspor da veteranlar takımı gibi. Ununu eleyip, eleklerini asmışlar sanki...
Belki biraz ağır olacak ama, Konya Şehir Stadı’nın zemininde futbol müsabakası yapılmaz. Burada ancak büyük baş hayvanlar ve özellikle davarlar otlatılır.
Yazının Devamını Oku 1 Mart 2009
FENERBAHÇE biraz koşunca, biraz hırslanınca, rakip takımlarla aradaki farkı meydana çıkıyor. Sivasspor dar kadrosuyla bugüne kadar iyi geldi. Bıkmadan, usanmadan pres yapıyorlardı, ilk yarılarda rakiplerini durdurup, ikinci yarılarda vuruyorlardı. Ama Fenerbahçe, kadro olarak Sivas’ın çok önünde bir takım. Ama ne olursa olsun sahada dün daha iyi, daha diri bir Sivasspor bekliyordum. Fakat Sivasspor 2-3 haftadır iyi sinyaller vermiyordu. Bunun en bariz örneğini geçen hafta Eskişehirspor maçında yaşadık. Eskişehirspor o kadar eksik olmasına rağmen Sivasspor’u bayağı hırpaladı.
Roberto Carlos olmayınca, Vederson defans anlayışı daha fazla bir futbolcu olduğu için Uğur Boral sahneye çıktı. Çünkü, Roberto Carlos kafasına göre takıldığından Uğur’u da bozuyordu.
Ekmeğine yağ sürdüler
Dün Fenerbahçe’de kötü oynayan bir oyuncu yoktu. Daha da önemlisi kötü mücadele eden bir oyuncu yoktu. Ama Sivasspor’da iyi mücadele etmeyen oyuncular vardı. Dün Fenerbahçe karşısında bu kadar mahkum olmalarının tek sebebi, ileride oynayan Kamanan’ın, Mehmet Yıldız’ın topu hücum bölgesinde uzun süre tutamamasıydı. Bütün toplar geriye döndü ve bütün yük defansın üzerine bindi. Fenerbahçe’nin arayıp bulamadığı bir oyun şekli.
Fenerbahçe’yi mağlup eden takımların hepsi Fenerbahçe’nin defansına giden takımlar, topa uzun vurmayan takımlar.
Sivasspor’un ikinci büyük hatası da geriden uzun toplarla çıkması oldu. Yani, anlayacağınız Sivasspor, Fenerbahçe’nin istediği gibi oynadı. Fenerbahçe de böyle bir ikramı reddetmedi. Lideri yenme keyfine erişti.
Fenerbahçe dün gece çok net olarak "Lig şampiyonluğunda ben de varım" dedi. Ama hangi Fenerbahçe? Bu haftaki. Geçen haftaki Gençlerbirliği maçındaki Fenerbahçe değil.
Yazının Devamını Oku 28 Şubat 2009
YARDIMCI hakem Özgür Fatih Kalaycı önce bir direndi. Nobre’nin attığı golde Nobre ofsayt değil. Ama, Nobre’nin arkadaşı pozisyonun içinde ve ofsayt mı, oyuna müdahale ediyor mu, rakipleri rahatsız ediyor mu? Eğer öyleyse iptal kararı doğru. Sonra ne oldu? Genç hakemin direnci kırıldı. Beşiktaş’ın galibiyet golü bal gibi ofsayt. Hem de üç-dört kişi ofsayt. Kalaycı, atılan bu golü verdi. Peki, ilk yarı İstanbul BŞB’nin iptal edilen golü faul müydü? Hakem öyle faulleri maçın içinde Beşiktaş’ın lehine ve aleyhine nasıl değerlendirdi? Tamam, "Namuslu olalım" diyorum da bu kadar da korkaklık namusu kurtarır mı?
Beşiktaş kötü oynadı. Sahanın içinde organize değiller. Sadece mücadele ediyorlar, arada bir denk gelirse pas yapıyorlar. İstanbul BŞB çok daha kontrollüydü. Ama ikili mücadelelerde hakem Beşiktaş’a gösterdiği toleransı İstanbul BŞB’ye göstermedi. Ama en sonunda da kırmızı kart verebileceği bir pozisyonda İstanbul BŞB’li futbolcuyu oyundan atamadı.
Sezon başından beri başkanıyla, yöneticisiyle ortalığı karıştırıp hedef gösteren Beşiktaş, son iki haftadır yaptığı gürültünün karşılığını aldı. 6 puanı ceplerine koydular. Çok sakin bildiğimiz Aykut Kocaman bile geçen haftalarda en sonunda patlamıştı. "Ağlamayana meme vermiyorlar" diye.
İki takım da mücadele etti. Koştular, didindiler. Mustafa Denizli, Delgado’ya çok tahammül etti. Bobo-Nobre ikilisi rakip defansın kucağına düştü, kımıldayamadılar. Çünkü orta alandan sürpriz çıkışlar yapacak, rakip defansa basacak oyuncular yoktu. Bir tek Ernst bunu denedi. Düşünün Beşiktaş ilk tehlikeli atağını 57. dakikada yaptı.
Ettikleri küfürleri duymuyorlar
Beşiktaş seyircisinin yaptığı bazı tezahüratları anlayamadım. İstanbul BŞB’li oyuncular için "Şerefsiz i...... kaç para aldınız", (İstanbul BŞB birkaç puan alamazsa iyice düşme tehlikesi yaşayacak.), İstanbul BŞB Teknik Direktörü Abdullah Avcı için "Galatasaray köpeği", İstanbul BŞB kalecisi Hasagiç sakatlanıp, yerde yatınca da "Ayağa kalkın erkek gibi oynayın" diye tempo tuttular. (Hasagiç o pozisyon sonrası kasığı attığı için oyundan çıktı.)
Küfür ederken bile insanların akıllı olması lazım. Kulağının ağzından çıkanı duyması lazım. Bağırıyorlar hep bir ağızdan, "Haydi, haydi, haydi, Allah aşkına, İstanbul’un p...... dönsün şaşkına." Peki Beşiktaş Ankara takımı mı?
Yazının Devamını Oku 27 Şubat 2009
BU tip maçlar, bu tip sonuçlar her zaman olmaz. Arada sırada olur. Galatasaray’ın oynadığı Bordeaux rövanş maçı, normal bir maç değil. Sebebine gelince, teknik direktör değiştiriyorsunuz, kulübün içindeki dengeler bozuluyor. Bazıları başka kelleler istiyorlar, eski kaptanınızı güvenip teknik direktör olarak getiriyorsunuz. En iyi oyuncunuz Servet sakatlanıyor. Maç başlıyor bu sefer, Mehmet Topal gidiyor. Yani, her şey karmakarışık.
Meira ve kaleciden inanılmaz hatalar
Maç başlıyor, daha birinci dakika dolmadan golü yiyorsunuz. Yani, dakika bir, gol bir prensibi bile değil. Maç 3-3 bitse ve bu Galatasaray elense görüntü çok kötü olurdu.
Düşünün, İstanbul’da evinizde 3 gol atıyorsunuz ve 3 gol yiyip elenmiş olacaksınız. Ve, yediğiniz 3 golün birinci ve üçüncüsü inanılmaz hatalardan. Biri Meira’dan biri kaleciden.
Bu tur geçildi. Ama şunu kesinlikle söyleyebilirim; Skibbe devam etseydi bu tur geçilmezdi. Şartlar değiştiği için futbolcu silkinmiş, Galatasaray belki iyi futbol oynamadı ama maça ve tura asıldı.
Teknik direktör değişiklileri kısa dönemde iyi neticeler verir. Ama 3-5 maç geçtikten sonra esas gerçeği görürsünüz. Doğru mu oldu, yanlış mı oldu diye.
Acımadan olayların üstüne gidilsin
Yalnız Galatasaray’ın böyle bir travmaya ihtiyacı vardı. Sarı kırmızılılar, Bordeaux’ya elenselerdi onları kimse fazla suçlayamazdı. Çünkü, "zaten ortalık karışıktı" derlerdi. Şimde öyle olmayacak. Bu ateşlenmeyle daha iyi günlere girilebilir. Yeter ki, radikal kararlar alınabilsin. Gerçekler görünsün, yanlış adreslere gidilmesin. Ve acımadan, kıyak yapılmadan olayların üstüne gidilsin.
Yazının Devamını Oku 25 Şubat 2009
FAAL Futbol Hakemleri Derneği'nin, Hilmi Ok'un öncülük etmesiyle ilk kurucularındanım. İlk kurduğumuz yıllarda tertemiz bir dernekti. Tamamen hakem menfaatine çalışan, hakemi ön plana alan, hakemi mağdur etmemeye çalışan bir dernekti. Hiç unutmam, bir Futbol Federasyonu seçiminde Ankara'daki Sürmeli Oteli'nde yönetim kurulundan 9 kişi aynı fikirdeydik. Federasyona gönderdiğimiz delege Hilmi Ok, bizimle aynı fikirde değildi. İnanılmaz bir tartışma yaptık, çok sevmeme rağmen sırf hakem menfaati için Hilmi Ok'a olmayacak şeyler söylediğim ve hareket ettiğim de oldu.
Ama sonralarda bu dernek, federasyonların kuklası olmaya başladı. Yani 10 delegesinden, 10 tane "okey" oyu alan arka bahçeleri oldular.
Ahmet Çakar, yükselmeye başladığı ilk yıllarda yedek subaylık yaptığı Ankara'dan İstanbul'a giderken, "Bu dernek işlerine girme, yıpranırsın. Hakemliğini yap" demiştim.
Bir aralar girdi ve bayağı da başı ağrıdı. Sonra kendini kurtardı ve yükselmeye başladı. Bunun gibi çok misal verebilirim.
Burnunuzu çıkaramazsınız
Sevgili hakemler, dernek işlerine giren kaybeder. Çünkü, Futbol Federasyonu ve rakipler veya kulüp yöneticileri, bu dernek işlerine burunlarını soktular. Çünkü, ilerideki yıllarda bu dernek işlerine girenlerden faydalanacaklarını zannettiler. Siz, siz olun bu dernek işlerinden uzak durun.
Zaten, derneğin de bir hükmü kalmadı. Oy potansiyeli de yok. Yok yere kendinizi yıpratmayın. Ben size kestirme yolu gösteriyorum. Bana bin tane cevap, bin tane bahane üretebilirsiniz. O da sizin sorununuz. Ne kadar çok dernek işine girerseniz, burnunuz da o kadar dertten kurtulmaz.
Petrus'un gülleri
BORDEAUX'ya ikinci gidişim. Biliyorsunuz belki. Bordeaux şarabın merkezi denilebilecek bir yer. Bu sefer daha fazla gezme fırsatı buldum. 30 dönüm, 40 dönüm de olsa küçük bağlar gördüm. Yanında da şatolar. İnanılmaz mahsenler var. Hem de doğal mahsenler. Hepsini gezdik. Hatta meşhur olan Cem Uzan'ın içtiği Petrus şaraplarının bağlarını da. Zaten hepsi birbirine akraba. Yolun bir tarafında Petrus'un bağları varken diğer tarafta başka bir meşhur markanın bağları uzanıyor.
Bir şey çok dikkatimi çekti. Sırayla uzanan asmaların ön taraflarında bir tane gül dikili. Sordum, "Bu görüntü olsun diye mi konuyor?" diye. Bilgi veren şato sahibi şunu söyledi: "Bağlara gelecek zararlı haşere önce güle geliyor. Gülün fidanı o hastalığı almışsa çok sonra bağa geçiyor. Yani o gül o koca bağları koruyor."
Ne enteresan. Depremi önceden haber vermek gibi. Keşke, bizim futbolumuzda da siyasetimizde de veya para politikamızda da böyle gül fideleri olabilse. Tehlikeyi önceden görebilsek.
Balık beyinliler!..
BÜNYAMİN Gezer, Gaziantepspor'un buz gibi penaltısını vermedi. Beşiktaş 3-0 kazandı. Verilen penaltı gol olur, olmaz o ayrı bir olay. Ama, bu penaltı eğer Beşiktaş'ın lehine verilmeseydi ve Beşiktaş da 3-0 kaybetseydi ne olurdu düşündünüz mü? Ben biraz düşündüm. Yıldırım Demirören, beyanat verirdi. Beşiktaş seyircisi de hedefe ateş etmeye başlardı. "Şansal ananı ....., Erman karını ....." diye. Ama, iş böyle olunca hepsi unutuldu. Neden? Bunlar balık beyinli de ondan.
Şunu çok net söyleyeyim. Eski çamlar bardak oldu. Ceza alanı dışından iki tane penaltı çalınıp, FIFA kokartı takmalar artık bitti. Sakın o günleri bir daha aramayın, gelmez. Zaten onun yüzünden de bugün inanılmaz bir lig oynanıyor. Ligin ne başı belli, ne sonu. Ne şampiyon olacak belli, ne de düşecekler. Sonuncu çıkıp, üçüncüyü yeniyor. Sondan bir evvelki çıkıp, ikinciyi dize getiriyor. Rüyamda görsem inanmazdım. Bu çorbada biraz tuzum olduğuna inanıyorum. Onun için de inanılmaz mutlu oluyorum.
Sözüm olmaz
Sayın başkanlar, sayın yöneticiler. Size benim spor alemindeki hedefimi söyleyeyim. 20 sene futbolculuk yaptım, milli takım forması giydim, 10 sene hakemik yaptım, FIFA kokartı taktım. Bugün Hürriyet Gazetesi'nde yazıyorum, televizyonda yorumculuk yapıyorum. İki tarafla da mukavelem yok. İki tarafta da beni bağlayan ne de çalıştığım yerleri bağlayan bir zorlama yok. Sabah kalktığımda gazetenin ve televizyonun başındaki şahıs, "Ermancığım, yaptığın görevlerden dolayı teşekkür ederiz. Senden ayrılıyoruz" derse hiçbir söz söyleme hakkım yok.
O ana kadarki çalıştığım parayı alırım ve çeker giderim. Yani benim prensibim şu arkadaşlar. Nerede tırak, orada bırak. Anlatabildim mi? Onun için de tehlikeliyim sanırım. Çünkü kaybedecek bir şeyim yok...
Korkmaz, başaramaz
BÜLENT Korkmaz, G.Saray'dan gönderildi. Erciyes'te başarılı oldu. G.Birliği'nde de son derece başarısız. Oradan ayrılırken yaşananlar tam bir felaket. İnanılmaz olaylar. Peki, Bülent Korkmaz başarılı olur mu? Bence başarılı olma şansı yüzde 10'u geçmez. Çabuk geldi, şöyle diyebilir: "Şansımı kullanayım." O mu kullanacak, yöneticiler mi onu kullanacaklar o tartışılır. Bence ikinci şık daha geçerli.
Galatasaray'ın çatısı altında bugün şunlar söyleniyor: "Takımın içinde bir ağabey yok. Bir kaptan yok." Bu ağabey işi enteresan bir iştir. Yönetici der ki, "Kaptan, arkadaşlarına sahip çık." Sen sahip çıkarsın, sonra gider derler ki, "Kaptan futbolcuları bize karşı kışkırttı." Yani, ağabeyin ve kaptanın durumu aşağı tükürken sakal, yukarı tükürsen bıyık gibidir.
Bazıları da diyor ki, "Hakan Şükür olsaydı ne olurdu?" Hakan Şükür, artık gitmiş. Ne demiş büyüklerimiz: "Kapıdan çıkan kadının topuğuna bakmayacaksın." Bir ilave yapayım. Peki o zaman ne yapacaksın? Yeni hatun bulacaksın...
Doğruyu buldu
FUTBOLCULAR bazen öyle işler yapıyorlar ki, inanılmaz. Sonra da bunu tenkit edenlere kızıyorlar. Hatta, "Hedef gösterildik" diyorlar. Bunlardan bir tanesi de İbrahim Üzülmez'di. Bakın, "İbrahim Üzülmez" demiyorum, "Üzülmez'di" diyorum. Aylar geçti, yıllar geçti. Şimdilerde bir İbrahim Üzülmez izliyoruz. Nasıl? Hangisi daha iyi? Soralım topluma, hepsi şimdiki İbrahim Üzülmez'i seçer. Ne rakiple oynuyor, ne hakemle oynuyor, ne rakibi çekip yere düşürüyor, ne de lehlerine bir karar verilmediğinde ağlıyor. Futbolunu oynuyor. İşte bu İbrahim Üzülmez güzel. Ve bu İbrahim Üzülmez'i herkes beğeniyor. İbrahim Üzülmez buna ne der, bilemiyorum. Ama ben maalesef İbrahim Üzülmez'in doğruyu geç de olsa bulduğunu düşünüyorum.
Ellerindeki malı bilmiyorlar!..
BÜYÜKLER yabancı transferi yapıyorlar. Ne kadar düzgün yaptıkları tartışılır. Aslında belki transferler isim olarak iyi ama verdikleri paralar tartışılır. Ama yöneticiler şunu unutuyorlar. Sahada maç 11'e 11 oynanıyor. Adamın fazladan 3 kişilik koşacak ve gol atacak hali yok. Hadi büyükler yabancı transferinde hatalılar. Aslında en büyük hatayı yerlide yapıyorlar. Çünkü, içeride alacakları futbolcuları 365 gün takip etme şansları var. Onda da hata yapıyorlar.
Sonra da 21 haftada, 45 puanla Sivasspor gelip lider oluyor. Tesadüfen mi oluyor? Hayır. Peki, geçtiğimiz yıllarda bu Sivas'a bu liderliği yedirirler miydi? O da hayır. Demekki bazı şeyler değişiyor.
Şimdi tam bu aşamada diyebilirsiniz ki, "Hocam bu hafta bir hakem geldi, maçı Eskişehirspor'dan aldı, Sivasspor'a verdi." Olabilir. Eskişehirspor'un net bir penaltısını vermedi bu hakem. Ama, Maraton'da bir-iki pozisyon gösterdim. Hakem, şartlı değil. Hakemin kabiliyeti o kadar. Veya hakem bu kadar. Gaza bassan da frene bassan da bu kadar.
Aslında, hata hakemde değil. Buradaki hata liderin maçına, lider kadar koşabilecek rakibinin maçına böyle bir hakemin atanması. Bu şunu gösteriyor. Demek ki bu MHK daha hakemlerini tanımamış. Ama, bu iş onların bileceği bir iş. Sen hakemini daha tanımazsan, maç tayinini doğru dürüst yapamazsan, sonunda ağlamayacaksın.
Kıymet meselesi
DÜNYADA görmediğim çok az yer kaldı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Türkiye'de önce İstanbul, sonra Bodrum ilk 10'a girerler. Dünyada 24 saat yemek yenilen ve 24 saat eğlenilen ve iki tane kıtayı 5 dakikada birleştiren şehir İstanbul. Bu yazıyı Bodrum'dan yazdım. Deniz kenarındayım.
Elimi denize uzatma şansım bulunuyor. Saat 14.00 suları. Üstümde bir tek gömlek var. Uludağ'da, Erzurum'da, Ankara'da kar yağıyor. İstanbul'da hava bulanık. Ve ben, bu şartlarda balık yiyorum. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Kıymetini biliyor muyuz? Cevap: Geçiniz...
Yazının Devamını Oku 23 Şubat 2009
TÜRK takımlarını bilmeyen birisi gelip bu maçı seyretse, şampiyonluğa oynayan ekibin yeşil siyah, düşmeye oynayan tarafın da sarı kırmızılılar olduğunu düşünür. İlk 45 dakikadaki görüntü buydu dün gece. Bir tarafta pozisyon üstüne pozisyon bulan Kocaelispor, diğer tarafta ise bunlara hiçbir şey yapamayan Galatasaray. Kocaelispor, iki gol attı ama en az 3 tane net pozisyona da girerek değerlendiremedi. İlk yarıda Galatasaray’ın sağ kanattaki boşluğunu biraz daha iyi değerlendirseler, skoru 3-4 yaparlardı. Ancak, 3 pozisyon sonra topu sol içe sokmayı akıl ettiler ve ikinci golü de böyle buldular.
Galatasaraylı oyuncuların fizik yetersizliği net olarak gözüküyor. Bu saatten sonra da fizik yüklemesi yapamazsınız. Çünkü, o zaman takımın kimyası bozulur. Zaten sigortalar patır patır atıyor, bir anda diğer taraflar da atmaya başlar. Galatasaray Yönetimi, federasyon, basın ve hakemlerle uğraşmaktan kendi futbolcusu ve teknik adamını unuttu.
Büyük sorun var
İlk yarıda Kewell yok, Lincoln yok. Biraz Servet, az da Mehmet Topal. İşte varın düşünün G.Saray’ın, kümede kalmak için çırpınan rakibi karşısındaki halini.
İlk 45 dakika maçı canlı izledim. Galatasaray hücuma çıkıyor, en ileri uç rakip ceza alanı içinde, en gerisi santranın kendi tarafında yayda. Orta alanda 4’e 4, 5’e 5 üç tane minyatür kale oynanacak yer var. İkinci yarı oyuncu değişikliği de fark etmedi. Çünkü, Galatasaray hücum eder gözüktü ama Kocaeli defansına hep aynı yerden geldi ya da hiç yön değiştirmedi. Böyle olunca da Kocaeli defansı fazla yorulmadı, dinlene dinlene oynadı. Yön değişmeyince de defans hatasını az yaptılar.
Orta alanda bu kadar büyük alan bırakırsan lig sonuncusu da olsa sana 5 tane gol atar. Kocaelispor, akıllı oynadı. Eğer, Kocaeli takımından İstanbul’da 5 tane gol yiyorsan sende büyük sorun vardır. Bunun da sorumlusu kesinlikle yönetim. Federasyona bildiri dağıttılar, hakemlere bildiri dağıttılar, basına bildiri dağıttılar, taraftarı yürüttüler. Esas hatalı olan futbolcularla teknik direktörü hep sakladılar. Sonunda da lastik patladı ve kamyon devrildi.
Yazının Devamını Oku 22 Şubat 2009
HANİ bazı futbolculara derler ya; "sen halı sahada oyna" diye. Fenerbahçe halı sahada bile oynayamadı. Hani saha çamurdu, saha suluydu, saha buzdu? Tamam, ama insan hiç olmazsa mücadele eder. G.Birliği 90 dakika boyunca inanılmaz pozisyonlara girdi. Maçın 5-6 olması işten bile değildi ama atamadılar. Bazıları da tamamen beceriksizlikti. Şöyle bir düşünüyorum, F.Bahçe’de vasata yakın futbolcu var mı diye. Yok. Bir tek kaleci Volkan’ı sayabilirsiniz. O da iki tane topta yerinde müdahalelerde bulundu.
Emre, Semih, Alex için kötü diyemeyeceğim. Kötü dersem kötüye haksızlık etmiş olurum. Kötünün kötüsü onlara uyuyor. Zaten Ali Koç, bu senenin muhasebesini geçen hafta yapmıştı. "Kaybedilen zaman" diyordu. Aslında "kaybedilen yıl" diyebilirsin ama bence o da değil. "Kaybedilen yıllar" sözü daha uygun düşer. Çünkü Fenerbahçe’nin kadrosu her sene güçlenecekken, kulübün kasasına para girdikçe takım zayıfladı. Bunu da başarıyla yapan yönetim.
Biri oynadı diğeri seyretti
Yunus Yıldırım’ın idare tarzına bakıyorum, hani neler yaptı diye. Yunus Yıldırım’ın hiçbir şey yapmasına gerek yoktu. Çünkü bir taraf oynadı, diğer taraf seyretti. Hani bir ikili mücadele olur, birbirlerine girerler çıkarlar itiraz olur falan. Bir tek Önder’in elle oynadığı pozisyonu göremedi. Belki gol pozisyonu olur desem, bence haksızlık ederim. Çünkü G.Birliği o kadar gol pozisyonuna girdi ki, yağmur gibi. Ancak bir tane çıktı. Zaten skor, 2-0 olsaydı, F.Bahçe kesinlikle 5’lik olurdu. Tahmin ediyorum, Ali Koç’un geçen haftaki cümlesi F.Bahçeli futbolcuların morallerini bozmuş. Ne demişti Ali Koç? "Aragones’le kesinlikle iki yıl daha çalışacağız. Bunun tartışması olmaz."
Gençlerbirliği, Fenerbahçe’yi Hadise’nin "Düm tek tek" parçasıyla tek golle yani normal gönderdi. Skor 5 olsaydı, işte o zaman hadise olurdu. Fark olmayınca sonuç sadece şarkıda kaldı.
Yazının Devamını Oku