20 Mart 2009
BİR tarafta sezon başından beri antrenör sorunu var, Lincoln sorunu var, kadro sorunu var. Çok paralar harcandı ama alınan oyuncuların bir kısmı faydalı, bir kısmı faydasız. En kaymak parayı Lincoln’e veriyorsun, vatan kurtaran aslan rolünde ama o, 1,5 yıldır G.Saray Kulübü ile dalga geçiyor. Dün Bülent onu G.Saray’da tamamen bitirdi. O uyanıktı, yere yatarak, pozisyon dilenerek, seyirciye oynayarak yöneticiyi kandırarak işi götürüyordu. Bülent Korkmaz dün Ali Sami Yen’de onun ipini kötü çekti. Bence G.Saray’daki işi de bitti. Ve G.Saray da herhalde bu işten büyük zarar edecek.
Bakın, şanstan bahsediyoruz. Öbür tarafa dönüyorsunuz, ilk maçta kendi sahasında 1-1 kalmış bir takım, yani şartlar Ali Sami Yen’de aleyhinde. Ama sahada bireysel hareket eden bir tane Hamburglu yok. Hamburg takımındaki şu veya bu oyuncudan bahsetmiyoruz. Hamburg takımı top oynadı dün. Girenlerle çıkanlarla birlikte 11 kişi futbol oynadılar. Belli bir planları var, o planları sahanın içinde zaman zaman değiştirerek oynadılar. Teknik direktör ne diyorsa onu yapıyorlar.
G.Saray’ın 2-0 öne geçtiği zaman dahi tribündeki seyirci tedirgindi. Nitekim 2-1 olduğu an sarı kırmızılılar için maç bitti.
Gerçek yüzü ortaya çıktı
G.Saray’ın fizik yapısı belli. İyi başlıyorlar, iki-üç atımlık barutları var. Kullanıyorlar, sonra başlıyorlar yürümeye. Ama böyle bir Avrupa kupası maçında 50. dakikada 2-0 öne geçiyorsun ve turu veriyorsun. Bu senin güçsüzlüğünü gösteriyor. G.Saraylı yöneticiler sezon başından beri hakem dediler, rakip dediler. Ne oldu? Dün akşam ortadan çaldı. Çatır çatır maç yönetti. G.Saray’ın da gerçek yüzü meydana çıktı.
Bu G.Saray bu sene Türkiye Ligi’nde de fazla bir şey yapamaz. Bakın şuna aldanmayın. Bir takımın futbolcuları eksik olabilir. Sakatlanabilir, ceza alabilirler. Ama 20-24 kişilik kadro sahaya çıktığı zaman bir plan içinde oynayabilmeli. Fizik olarak da çatır çatır mücadele edebilmeli. Eğer son 15 dakika da olsa şu görüntüdeki Hasan Şaş’ı kurtarıcı olarak sahaya sürüyorsan zaten bitmişsindir. Fazla konuşmaya gerek yok. Turu hak eden kazandı.
Yazının Devamını Oku 18 Mart 2009
BURSASPOR maçında kendi kalesine iki gol atarak Eskişehirspor'un mağlubiyetine sebep olan Emre Toraman, şanssız bir hafta geçirdi. Kendi kalesine özellikle iki gol atan bir futbolcunun artniyetinden şüphe edilmez!.. Şimdi diyeceksiniz ki, "Erman Hocam, bu nasıl cümle? Ne demek istiyorsun?"
Fazla geriye gitmeyeceğiz. Üç hafta önce Maraton programındayız. Maç Sivasspor-Eskişehirspor. Maçı Sivasspor 1-0 kazanıyor. Karşılaşmadan sonra Emre Toraman beyanat veriyor: "İyi oynadık, pozisyon bulduk ama Süleyman Hoca’yı tutamadık."
"Süleyman Hoca" dediği maçın hakemi Süleyman Abay. Aslında espri akıllıca ve güzel. Ama futbolda şunu unutmayacaksınız. Rakip de olsa hakem de olsa dalga geçmeye başladığın zaman anında görüntü devreye girer.
Emre, devam ediyor ve "İkinci yarıdaki bütün maçlarda hakem hataları bizi buluyor. Kaybettiğimiz puanlarda çoluğumuzun, çocuğumuzun rıskı var" diyordu.
Bak Emre, hakem eğer kasıtlı hata yapıyorsa, bilerek hata yapıyorsa seninle hem fikirim. Sana da sahip çıkarım. Ama kabiliyeti o kadarsa ve hata yapıyorsa o zaman senden ayrılırım. Bu kabiliyet hakemlikte de aynıdır, futbolculukta da aynıdır. Ne dersin?..
Bülent Hoca’ya da Kewell'a da bravo
DİYORLAR ki, "Bülent Korkmaz, Kewell'ı inanılmaz bir kararla stoper oynattı." Bülent Hoca’nın onu oynatması tesadüf değil. Bir sohbet sırasında diyor ki Kewell, "Ben futbola stoper başladım. Bayağı da iyiydim." Bülent Hoca bunu kafasının bir ucuna yazmış. Yeri gelince de kullandı. İkisine de bravo.
Tekniği biraz iyi olan oyuncu, hele hele biraz akıllıysa her yerde oynar. Diyeceksiniz ki "Yüzde yüz verimli olur mu?" Uyum sağlayamaz, verimli olamayabilir. Ama mecbur kalınca, oyuncu değişikliklerini yapmışsan ve kalecin de kırmızı kart görürse veya sakatlanırsa, oyundan da çıkmak zorunda kalırsa, eldivenleri kaleci olmayan başka bir oyuncu almıyor mu?
Mesela ben futbolculuk yaparken, kalecimiz atılınca eldivenleri elime geçirdim. Kaleye de geçtim. Neden? Çünkü mahalle aralarında kalecilik yapmıştım. Kalede de heyecan yaşadım.
Önce kendinize hakim olun
SPOR yazarlığı önemli bir olaydır. Hem bilgi vereceksiniz, hem haber vereceksiniz, hem de olayı anlatıp, aktaracaksınız, yorumlayacaksınız. Hem de işlerin düzelmesi için elinizden gelen her şeyi arkanıza koymayacaksınız!.. Spor basını maçlarda kavga olunca, şiddet olunca, tribünde de olsa, oyuncular arasında da olsa tavrını net koyuyor. Bunların ceza alması konusunda da kuvvetli yayın yapıyor.
Buraya kadar her şey güzel. Ama, kendi yaptıklarını niye kamuoyuyla paylaşmıyorlar?
Mesela geçen hafta Ankara'da Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) şubesinin seçimi vardı. Seçimde neler olmadı neler. Her şey bir yana öyle yumruklaşmalar oldu ki birbirlerinin gözlerini şişirdiler, burunlarına vurup kırdılar. Küfürün bini bin paraydı. Eğer bir şeyi tenkit ediyorsan, önce sen yapmayacaksın.
Fazla uzak değil
SİYASETTE mahalle baskısı var. Futbolumuzda da büyüklerin baskısı. Öyle veya böyle sonunda başarılı oluyorlar. Nasıl mı? İşte, Yunus Yıldırım. İşte Deniz Çoban. Galatasaray da Beşiktaş da ellerini ovuşturarak kıskıs gülüyorlar. "Biz ne büyük kulübüz, ne büyük adamlarız, nasıl
12'den vurduk" diye.
Sizlere yıllarca bunları göstermek için uğraşıyorum. Yavaş yavaş da perdeler kalkıyor, gerçekler gözüküyor. Ama mutlaka bu işler bir gün yüzde 50, yüzde 50 olacak. İşte o zaman bir gün küçük takımlardan biri de gelip şampiyon olabilecek. Hem de bileğinin hakkıyla. Bana bu fazla uzak gibi gözükmüyor.
Asmalı Mescit'e bakın
BEYOĞLU'nda gezmeyi severim. Zaman zaman da Asmalı Mescit'e giderim. Çünkü, orası henüz bozulmadı. Orayı henüz birahaneler istila etmedi. Hala rakı ve şarap içilebiliyor.
Ama biracılardan daha kötü olan Asmalı Mescit'in yayalara ait olan yerlerinde özel arabalar ve taksilerin cirit atıyor olması. Sizi duvarla araba arasına sıkıştırıyorlar.
Hele kafanız da kıyaksa yandınız demektir. Ters ters baksan, "Ne yapıyorsun kardeşim?" desen neredeyse arabalarından inip sizi dövecekler.
Bir de olayın diğer tarafı var. Bir gün de birileri onları dövecek. Gidin bakın, manzarayı görün. Yetkililer nerede? Onları bilen yok. Sonra da "Turizm" diye ahkam kesiyoruz.
Rakıyla uçmayın
HAFTA başında yurt dışına çıktım. Arkadaşlar benden rakı istediler. Bir litrelik Yeni Rakı aldım. El çantamın içine koydum. Onu da uçakta yanıma aldım.
İndiğimde rakı şişesinin
6'da biri boşalmıştı.
Çantamdaki bazı eşyalarım da rakı kokuyordu. Hani herşeyi düzeltiyorduk. Hani her şeyi uluslararası standarda getiriyorduk.
Daha rakı şişesinin kapağını kapatamıyoruz, nelerden bahsediyoruz.
Yazının Devamını Oku 16 Mart 2009
SON zamanlarda bu kadar kötü bir Trabzonspor seyretmedim. Peki Galatasaray çok mu iyiydi? Sadece birinci devre. Sarı kırmızılılar Hamburg’da çatır çatur bir maç oynamışlar ve bu kadar da eksikler. Eğer Trabzon "Ben şampiyon olacağım" diyorsa bu eksik, yorgun Galatasaray’ı yenecek.
Öncelikle Trabzonspor’un hücumcuları faydalı oynamadılar. Gökhan’la Umut çok konuşuyorlar ama az iş yapıyorlar. Arda, sakatlanıyor Bülent’in çok çabuk değişiklik yapması lazım takımı eksik bırkmamak için. Ama geç kalıyor. Arda bacağı delik oynuyor, Lincoln yedek kulübesinde oturuyor. Eğer Lincoln’e ceza vereceksen çıkar sahaya oynasın, oynamasa zaten cezayı kendi kendine verecektir demektir. Lincoln’ü oynamayarak kulübe ceza veriyorsun. Futbolcuya ceza para kesilerek verilir. Nasıl futbolcu "Ben profesyonelim. Paramı ver" diyorsa, sen de ona profesyonlliğini hatırlatacaksın.
Trabzon takımında Yattara grip olmuş veya nezleymiş. Arkadaşlar, profesyonel futbolcu ne nezle olur ne grip. Sakatlanırsa tamam. Ama o da ancak zor şartlarda olur.
Bu sonuç Trabzon’un oynadığı futbola göre mükemmel. Çünkü bu neticeyi hak edecek mücadeleyi sergileyemediler.
Hakem kötüydü
Galatasaray 10 kişi kaldıktan sonra bile sarı kırmızılılara eksikliğini hissettiremediler. Bu beraberlik sadece onları ümitlendirir o kadar. Ama Trabzon bu oyunuyla fazla bir yerlere gidemez. Bir tek Alanzinho bir şeyler yapmak istedi. Zaten iki golde de o var. Birinde direkt olarak diğerinde asist yaparak.
Yunus Yıldırım kötü bir maç yönetti. İkili mücadelelerde eşitliği sağlayamadı. Trabzon’un yediği birinci golden önce Alanzinho’ya faul var. Onu vermedi ama bu pozisyonun altında ezilerek sonra en az 10 tane ondan hafif pozisyona faul çaldı.
Trabzon’da rakip futbolculara atılan yabancı maddeler iyi değil. Ayrıca, sen tam rakibin üzerine çullanmmışsın, 61. dakikada balonları sahaya atıyorsun. Zaten yorgun ve baskı yemeye başlayan Galatasaray iyice dinleniyor. Yani, sahadaki takım profesyonel tribündeki seyirci amatör. Yaser, oyuna giriyor daha topa vurmadan atılıyor. Ne yapsın çocuk abilerinden öyle görüyor. Yani cin olmadan şeytan oluyor ve atılıyor. Bence dünkü maç 2-2 bitmişse bunun tek sorumlusu odur.
Bir de Trabzon stadının zemini için bir çift laf edelim. Bu zemine kim bakıyorsa ellerine sağlık. Bu kadar yağmura, çamura rağmen zemini her zaman iyi. "Zaten Karadeniz’de çim her zaman olur" demeyin. Yarım saat ilerideki Rize’nin sahasının zeminini de çok iyi bilirim.
Yazının Devamını Oku 15 Mart 2009
İNÖNÜ’de keyifli bir maç oldu. Özellikle ilk yarıda belki gol olmadı ama iki taraf da birbirine son derece dikkat ederek oynadı. Boş alan bırakmadılar. Bire bir mücadelelerde iyiydiler. Bu yarıda hakem ikili mücadelelere izin verdi. İlk yarıda Gençlerbirliği birkaç pozisyona girdi ama topu zamanında gol pozisyonundaki arkadaşlarına vermemeleri, bencillik yapmaları öne geçmelerini engelledi.
İkinci yarı Gençlerbirliği takımı daha fazla defansta kaldı. Eğer, İstanbul’da büyüklerden puan alacaksan gol atacaksın. Bir gol de yetmez. Eğer galip geleceksen iki tane lazım. Beşiktaş takımı bu sene özellikle maçı sonuna kadar kovalıyor. Mümkün olduğu kadar da oyun disiplininden kopmamaya çalışıyor.
Parayı helal etti
Ernst geldikten sonra Beşiktaş’ta birçok sorun halloldu. Bu oyuncu bu kadar az maç oynamasına rağmen şu ana kadar aldığı parayı helal etti. Almanlar’ın zaten iş ahlakı fazladır. Bu da klasik bir Alman gibi yalnızca çalışıyor, koşuyor, arkadaşlarına yardım ediyor. Nerde tehlike var Ernst orda. Yetmiyor bu sefer başlıyor hücuma çıkmaya. İnönü’de rakip defansta açık var, oralara girmeye çalışıyor.
Nitekim Gençlerbirliği kilidini de Ernst açtı. Kim aldıysa onu tebrik etmek lazım. Türkiye’de özellikle büyük takımlarda bu kadar büyük paralarla yapılan transferlerin yanında Ernst’in transferi tam isabet oluyor.
Siyah beyazlılar bir üçüncü gol attılar, tam derslik. Hem rakibinin üzerine çabuk gittiler hem de Tello-Holosko finali çok mükemmel yaptılar.
Bu hakem hataydı
Bu hakemi bu maça vermek bence hataydı. Şampiyonluğa gitmeyen bir takımın maçında kullanmak daha doğru olurdu. Geçen hafta iyi maç yönetmesine rağmen maçtan sonraki baskılar neticesinde bu maçı, önceleri iyi götürmesine rağmen sonra sanki Beşiktaş’a bir şey olmasın havasına girdi.
İki-üç can alıcı yerde ikili mücadeleleri Beşiktaş lehine kullandı. Bunların birinde de Gençlerbirliği gol pozisyonuna girerken hakemin verdiği ters bir faulle golü kendi kalelerinde gördü. İyi niyetli bir hakem. Futbolu oynatmak istiyor ama bu maçı dikkatlice izlesin. En az üç-dört yerde gerekli şeyleri yapmadığını ve büyük takım altında ezildiğini görecektir. O, bunların fark edilmediğini zanneder ama futbolcular cin gibidir. Bunları yemezler, ileri maçlarda da çok sıkıntı çekersiniz.
Yazının Devamını Oku 13 Mart 2009
SKİBBE gitti, Meira gitti... En sonunda Bülent Korkmaz geldiği günden beri sahada gezinen G.Saray’da doğru dürüst top oynamayan Lincoln’ü oyundan aldı. Lincoln’ün oyundan alındıktan sonra kenarda Bülent’e ne söylediğini merak ediyorum. İyi şeyler söylemediği de kesin. Bakın maç yazısı yazacağız ama nelerden bahsediyoruz? G.Saray için bunlar çok önemli. Demek ki yönetim ve Bülent bir şeylerin kararını almışlar. Şansları varsa, bu sahaya iyi yansırsa iyi olur. Tersinde hep beraber giderler.
G.Saray golü atana kadar iyi futbol oynadı. Ayağa top yapınca tempo yapmak isteyen Hamburg’un morali bozuldu. Topa da giremediler rakibe de ama G.Saray golü bulduktan sonra, "bu golle maçı bitiririm" zannetti. İşte burada hata yaptı. Ama bir başka gerçek de var. G.Saray’ın fizik gücü iyi değil. Doksan dakikada her geçen sürede bu net biçimde gözüküyor. Bu saatten sonra teknik direktör bu takıma fizik yüklemesi yapamaz.
Maçın kırılma noktaları var. Mesale Nonda’nın kaçırdığı gol. Bunları atamazsan Avrupa’da yürüyemezsin. İkincisi Emre Aşık’ın atılışı. Emre’nin atılmasındaki olay, kendisinden kaynaklanmıyor. Türkiye’deki hakemlerden kaynaklanıyor. Çünkü Emre tek hareketli bir defans oyuncusu. Topa girdi, aldı aldı, alamadı yandı. Ya rakibe yoklama macunu yapıp basıyor ya da tutuyor, çekiyor. Türkiye’de hakemler bunları görmezlikten geldiği için futbolcu alışıyor böyle bir maçta onu yapıyor. Hakem bariz gol şansı değerlendirmesi yaptı, olabilir. Bir şey diyemezsin. Orada önemli olan o adamı kaçırmamak. Ama aynı Emre Aşık G.Saray’ın yediği golde de rakibiyle değil, boşta geziyor.
Bülent sahaya
74. dakikada Bülent oyuncu değitirecek, Nonda’yı oyundan alıp Ümit’i sokacak. Nonda’ya bağırıyor, "karşı taç çıkışına git" diye. Bunu da bütün stat görüyor ve Nonda yavaş hareket edince de tepki başlıyor. Aslında maçın en önemli noktası bence belki de G.Saray’a turu getirecek dakika 90+1. Hamburg’un kaçırdığı inanılmaz pozisyon. Bu pozisyondan eğer G.Saray faydalanabilirse finale kadar götürebilir. Çünkü o topu dışarı atmak içeri atmaktan daha zordu.
Sahanın en iyisi bence kaleci De Sanctis’ti. Arda koşabildiği kadar mücadele etti ama o da bir yere kadar gidebildi. G.Saray’da ikinci iyi adam Ayhan’dı. Sabri iyi mücadele etti, Hakan Balta iyi mücadele etti. Ama bu kadar eksikle bu sonuç bence başarı. G.Saray’da Bülent, rövanşta stoper olarak kimi oynatacak? İster misiniz soyunup kendi oynasın.
Hakem şartlı maç yönetmedi. Öyle kolay itirazlara kart göstermedi ama itirazları etkili yapmaya kalkanları ve kendisini tribüne şikayet edenin yanına gitti, konuşarak halletti. Bu sonuç G.Saray için büyük avantaj ama G.Saray sakatları nasıl avantaja döndürecek orası meçhul.
Yazının Devamını Oku 11 Mart 2009
İKİ yıl önceydi. Beyrut'ta denize manzaralı bir otelde antrenman yapıyordum. Akşam yeni yıla Beyrut'ta girecektim. Televizyon açık, benim gibi bütün antrenman yapanlar televizyon izliyorlar. İş spora geldi, yılın en iyi 10 golü seçilmiş. 10'dan başlayarak ilerliyorlar. Dördüncü sırada Tugay'ın İngiltere Premier Lig'de attığı bir gol var. İnanılmaz keyiflendim. İnsan gurur duyuyor. Sonra futboldaki en kötü ve çirkin görüntüler geçildi. 3 tane seçmişler. Birinci sırada bizim İsviçre maçı görüntüleri yer alıyordu. O an, "Koşu bandı yarılsa da içine gireyim" dedim. Tugay'da tavana vurmuşken, Milli Takım'la yere çakıldım.
Bunları neden yazdım. Düşünün Sivasspor Türkiye Süper Ligi'nde şampiyonluğa ulaşmış, Şampiyonlar Ligi'nde bir takımla eşleşiyor. İtalyan, İngiliz, Alman, Fransız. Ne olacak biliyor musunuz? O ülkenin televizyonları Bülent Uygun'un yedek kulübesini kırma görüntülerini gösterecekler. "Böyle bir şehire gideceğiz, bu tip bir teknik direktörün takımı ile maç yapacağız" diyecekler. O görüntülerin üzerine yüzlerce yorum yapılacak.
Pazar akşamı biz görüntüleri konuşurken, Maraton'da spor servisine bir telefon geliyor. Ve diyorlar ki, "Bülent Uygun yarın basın toplantısı düzenleyecek, özür dileyecek." Özür dilemesi bile, onun yaptığı hareketin bir bölümünü affettirir, tamamını değil.
Sempatileri kayboldu
Şampiyonluğa oynayan takımın teknik direktörü bunu yapmamalı. Ertesi gün bakıyoruz, Bülent Uygun özür dilemediği gibi Sivasspor Yönetimi hareketlerin arkasında durmuş. Bu Sivasspor'un bileceği bir iş. Ama şunu çok net biçimde söyleyeyim, bu olaylardan sonra Sivasspor'un kamuoyundaki sempatisi inanılmaz derecede kan kaybetmiştir. Bu işin bir tarafı. Şimdi ikinci tarafına geçelim.
Bir takımın futbolcuları, teknik adamları, sahaya çıkan akredite olmuş her kimse, aynen futbolcular gibi kara kaplı kitaba tabidirler. Nasıl bir futbolcu saha içinde terör estirdiği ve demirbaşlara zarar verdiği zaman oyun kurallarına göre ihtar ve ihraç alıyorsa, Bülent Uygun'a da aynısının yapılması gerekirdi. Bunu yapamayan kim?
Dördüncü hakem. Yani dördüncü hakem eyyamın Allah'ını yapmış. Bülent Uygun da meydanı boş bulunca sahanın ortasına kadar gidip, hakemlere fırça kaymış. Uygun'un yaptığı bu hareketlerin sorumlusu dördüncü hakemdir. Nasıl ki Uygun ceza heyetine gönderilip, ceza alacaksa bunu hazırlayan baş sorumlu dördüncü hakem de mutlak suretle cezalandırılmalıdır. Eğer bu dördüncü hakeme MHK hemen maç verirse, onlar da eyyamın Allah'ını yapmış olurlar. Lastiği patlatana ceza vermessen, arabayı devirirsin zaten.
NOT 1: Bu dördüncü hakem Mehmet Fatih Gökçe'ye sormuşlar. "Neden hakemi Bülent Uygun konusunda ikaz etmedin, uyarmadın" diye. Cevap; tam eyyam. "Bülent Uygun'un o hareketi kendi futbolcularına kızarak yaptığını zannettim." Peki Mehmet Fatih Gökçe'ye soruyorum, Türk Collina'sına. Aynı takımdan iki oyuncu birbirine yumruk atarsa ne yaparsın? Cevap versene. Sonra da havaya giriyorsunuz Türk Collina'sı olarak. Sizin gibilerden Collina olur. Ama nasıl olur? "Collin"i olmaz, "na" olur.
NOT 2: Teknik direktörlere ve yedek kulübesinde olan diğer akrediteli şahıslara kırmızı kart gösterilmiyor. Hakem, dördüncü hakemi ikaz ederek saha dışına, tribüne yolluyor. Eskiden bu teknik direktörlere de kırmızı kart gösteriliyordu. Fakat son yıllardaki bazı gergedan teknik direktörler FIFA'ya müracaat ederek "Hakem bizi oyundan çıkarsın ama kırmızı kart göstermesin, rencide oluyoruz" dediler. FIFA da onların bu isteğini kabul etti. Kulübedeki yedek futbolculara ise aynen sahadaki futbolculara olduğu gibi sarı ve kırmızı kart gösterilebiliyor.
Kurt gibi olacaksın!..
ROBERTO Carlos'u ceza heyetine veremeyecekler. Neden? Hakemin görüş alanında olduğu için. Peki hakem gördü mü Carlos'u? Bence göremedi. Kendi sahadaydı, aklı verdiği kırmızı kartta. Bünyamin Gezer kendini maça o kadar kaptırıyor, bazen olayların içine o kadar çok giriyor ki boğuluyor.
Bazen de topla çarpışıyor. Ceza alanında olsa, bir gün gol atacak. Bünyamin, saf Anadolu çocuğu. Düzgün bir adam. Futbolcuların hepsi düzgün değildir. Kimi de cinlikten öte çakallık yaparlar. O zaman sen de kurt gibi olacaksın Bünyaminciğim. Gözlerin radar gibi olacak.
Neredeyse sol tarafına ayna koyup; arka tarafını keseceksin, yani tampon bölgeyi. Bunu yapmazsan bu topçular seni yerler, hem de çıtır çıtır.
Bak Roberto Carlos, senle dalga geçti. Seni taça atıverdi. Senin hakem kişiliğinle oynadı. Ama Roberto Carlos'a kızmayacaksın, takmayacaksın, bundan sonraki maçlarda şartlanmayacaksın ve Roberto Carlos'un açığını kovalamak için çabalamayacaksın. Hakemlik için en tehlikeli budur. O sana gol attı, 1-0 önde. Sen başka goller yememeye bakacaksın. Onun için de akıntıya doğru değil, ters istikamete doğru gideceksin. Ve maçları da akan yönünde izlemeyeceksin, koşmayacaksın, hafif hafif çapraz yapacaksın.
Ara sıra futbolcuların arkasına geçeceksin onlardan iki puan alacaksın. Fazla önlerinde durmayacaksın. Anlatabildim mi sevgili Bünyamin?
Emre'ye helal olsun!
EMRE Belözoğlu rakibine bir hareket yaptı. Hakemlerin görmediği yerde olduğu için görüntüler nedeniyle ceza heyetine gitti. Enteresandır, hatırlarsanız yıllar önce Emre Aşık, Nobre'ye bir basur muayenesi yapmıştı ve aynen görüntülere göre ceza heyetine gitmişti.
Disiplin Kurulu Aşık'a hatırladığım kadarıyla 3 maç ceza vermişti, Tahkim Kurulu da bu cezayı itiraz üzerine 1'e indirmişti. Kadere bakın ki, o günkü cezayı veren Disiplin Kurulu'nun başında Adnan Türkkan vardı. Bu sefer de aynı Adnan Türkkan, Tahkim Kurulu'nun başında. Yani Emre'ye verilecek cezayı Tahkim indirecek mi, yoksa "Az buluyorum kardeşim" diyerek yükseltecek mi? Çünkü, Tahkimler yıllarca hep indirdiler, hiç kaldırmadılar. Bakarsın bir gün birileri kaldırır.
NOT: Öyle veya böyle Emre Belözoğlu'nun yaptığı o iğrenç hareket yalnız Futbol Disiplin Kurulu'nu mu ilgilendirir? Yoksa bu hareketin yapıldığı futbolcu, "Benim boğazımı kestirmek istiyor, kiralık birini tutacak" diyerek normal mahkemelere gitmek isteyecek mi veya isteyebilir mi? Daha yeni gencecik bir kızın boğazını kesip çöp konteynırına attılar. Bu iğrenç olay akıllardan silinmeden, bizim bu olaylara her zaman için alışık anlı şanlı A Milli Takım Kaptanımız Emre Belözoğlu aynı görüntüleri futbol sahasında veriyor. Ama ben Emre'ye kızmıyorum. Helal olsun. Her seferinde köküne kadar giydiriyor, kimse de bir şey yapamıyor. Milli Takım Teknik Direktörü dahil herkes ona sahip çıkıyor. Bakalım bu Federasyon sahip çıkacak mı? "Benim kaptanım, canım ciğerim" diyecek mi? Ama şunu net olarak söyleyeyim, Emre Belözoğlu'nu Milli Takım Kaptanı olarak görmek istemiyorum. Bu bir Türk vatandaşı olarak en doğal hakkım.
Enteresan milletiz
ZAMAN zaman hamama giderim. Daha çok tarihi hamamları tercih ederim. Mesela Trabzon'daki 8 Direkli Hamam, Ankara'daki Eynebey Hamamı. İki gün önce buradaydım. Akşam üstü 17 suları. Hamam vıcık vıcık insan dolu.
Patrona sordum, "Millet kan ağlıyor. Sende işler müthiş iyi. Bunu neye bağlıyorsun?" dedim. "Erman hocam" dedi, "Bize geliyorlar. Keseyle kirlerini atıyorlar, ter atıp rahatlıyorlar."
Hakikaten Türk insanı enteresan. Çünkü konuştuğum müşterilerden de aynı cevapları aldım. Her şeye bir tedavi şekli buluruz. Helal olsun bize.
Yazının Devamını Oku 9 Mart 2009
KAYSERİ Kadir Has Stadı açılacaktı, zemin kötüydü derken, dağ fare doğurdu. Fenerbahçe hiç zorlanmadan 10 kişi kalmasına rağmen rahat rahat maçı bitirdi. Bu şunu gösteriyor. Fenerbahçe’nin kadrosundaki futbolcular, 10 kişi de 9 kişi de kalsalar bu maçı alacak kapasitedeler. Kayserispor’da tabiri caizse koca bir balon. "Biz iyiyiz" falan diyorlar, "Sakatımız çok" diyorlar hepsi bahane. Kayseri’de dün tek güzel şey vardı yeni yapılan stat. Zemin için bir şey söyleyemeyeceğim çünkü çok erken. Bu zemin ancak üç-dört ay sonra oturur ve mükemmel bir hale gelir. Ama bu statı kim yapmışsa ellerine sağlık.
Volkan’ın atıldığı pozisyonda rakibin Volkan’a bir hareketi var ama bence o pozisyon icabı bir hareket. Faul olabilir. Ama Volkan’ın ondan sonra yaptığı hareket net kırmızı. Bünyamin Gezer burada doğru karar verdi.
"Volkan’a kırmızı tamam da rakibine de sarı kart lazım" diyorlar. Eğer pozisyon icabıysa sarı kart gerekmez. Yok, ayağını kaldırıp vurduysa kırmızı lazım. Yani o pozisyonda Eren Güngör’e sarı olmaz. Ama Volkan’a kırmızı verdi diye de illa ona sarı kart verilecek diye oyun kurallarında bir hüküm yok.
Peki aynı pozisyonda Roberto Carlos’un, "Bu hakemin kafası çalışmıyor" veya "Bu hakem deli" gibi yaptığı işareti Bünyamin Gezer görseydi ne olurdu. Veya Emre’nin, "Ben senin boğazını keserim" hareketini görseydi ne olurdu. Ama normal. Bu tavizleri vererek bugünlere geldik.
Sabaha kadar değişmezdi
Fenerbahçe 10 kişi kalana kadar zaten maçı 2-0 yapmıştı. Bu skor da 10 kişi ile maçı bitirmesine yetti. İnanın 9 kişi kalsaydı yine fazla farketmezdi. Maçlar oynandıkça, haftalar ilerledikçe küçüklerle büyükler arasındaki fark da meydana çıkıyor. Sebep de kadrolar. Kadrosu geniş ve kaliteli olan haliyle devamlılık arzediyor.
Fenerbahçe için 90 dakika öncesi çok zor maçtı ama hiç zorlanmadan kazandılar. Sabaha kadar oynasalar kazanan yine değişmezdi. Kayserispor’da bir şeylerin değişmesi lazım. O da yönetimin işi. Eğer, "Herşey çok iyi" derlerse o zaman yönetim bozuk demektir.
Yukarı taraf yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Haliyle de hakemlere baskılar da şekillenecek. Ama dün geceki maçta ben ne hakeme ne de Fenerbahçe’ye hiçbir şey demem, diyemem. Ama, Kayserispor fiyaskoymuş onu gördüm.
Yazının Devamını Oku 8 Mart 2009
BEŞİKTAŞ yine kazandı ama yine iyi oynamadı. Hacettepe ile tek farkları büyük takım olmaları. Beşiktaş hele bir üçüncü gol attı. Beşiktaş mı attı, Recep mi yedi? Düşünün. Çünkü, kaleci Recep maçta aynı hatayı iki defa daha yaptı.
Şu sıralar ligdeki bütün takımlarda bir tuhaflık var. Hiçbir takım diğerini net bir şekilde yenemiyor. Çok ufak bir hata ibreyi değiştiriyor. Hacettepe son sırada. Belki de uzatmaları oynuyor. Ama iki takım arasındaki futbola baktığınız zaman inanılmaz bir puan farkı var. Maça baktığınız zaman da kesinlikle Hacettepe’nin mağlup olmaması gerekir.
Keyif vermedi
5 tane gol oldu ama maç keyif vermedi. Şampiyonluğa oynayan Beşiktaş’tan insan daha farklı futbol ve daha farklı hareketler bekliyor. İki takım futbolcuları da zeminden etkilendiler. Alakasız yerlerde kaydılar, alakasız yerlerde tutukluk yaptılar. Ama kazanacak taraf şunu diyecektir; mühim olan kazanmak.
Beşiktaş kötü oynasa bile çok iyi mücadele ediyor diyorduk ama bu maçta çok da iyi mücadele ettikleri söylenemez. Zaten Beşiktaş’ın sıkıntılı olduğu Mustafa Denizli’nin kenardaki görüntüsünden belli oluyordu.
Hakem için fazla bir şey yazmaya gerek yok. Futbolcular art niyetli değildi. O da oyunu fazla çomaklamadı. Lig şampiyonluğu artık yukarıdaki 5 takımın birbirleriyle oynayacağı maçlara kaldı.
Hacettepe’yi tebrik etmek lazım. Büyük ihtimalle düştüler ama aslan gibi mücadele ettiler.
Yazının Devamını Oku