Erman Toroğlu

Islak imzalı mektup

30 Ekim 2009
FENERBAHÇE-Galatasaray derbisi oynandı ve bitti. Hem basında, hem de kamuoyunda ikilem var. Oynansa mı doğru olurdu, oynanmamasa mı? Ben kendi görüşlerim çerçevesinde fikir yürüttüm. Hala da aynı fikirdeyim. Oynatılmamalıydı. Çünkü, Türkiye’nin en üst maçı, en üst zorluktaki maçı. Eğer burada bir uygulama yapılsaydı, diğer bütün maçlar kurtulacaktı. Belki de milat olacaktı, olmadı.
Şimdi burada herkesin gözünden kaçan bir ayrıntı var. Hadi gözlemcilerin, temsilcilerin kaçıyor, kaçabilir. Hakemlerin gözünden kaçmaması gerekir. Ama hakemler susuyorlar. Bakın neden?
Bu tartışılan konuda hiç tartışılmayacak net bir olay oldu. Hakemler bunu çok iyi biliyorlar. Sevgili Ercan Saatçi, benimle aynı fikirde olmadığını dün Hürriyet’teki yazısında 12 madde halinde sıralamış. Sevgili Ercan, Ahmet Güvener adında birisi var. Ben iyi tanırım. Zaman zaman tartışmamız olmuştur, zaman zaman konuşmuşuzdur. Ama, Ahmet Güvener’e soyadı gibi güvenirim. “Galatasaraylı” derler ama bir gün işine karıştırmamıştır. Daha da önemlisi Ahmet Güvener zaten kilolu bir adamdır. Espri bir yana onun yüzünden değil, kişilik olarak kıvırtamaz. “Dan” diye söyler sözünü. Peki bu Ahmet Güvener kim ve görevi ne? Ahmet Güvener şu anda Futbol Federasyonu Genel Sekreteri.
Tek tek anlatıyor
Ahmet Güvener önce İzmir’e gidiyor. Temsilcilere ve gözlemcilere. Maçların öncesinde ve sonrasında neler yapılması gerektiğini teker teker anlatıyor. Diyor ki, “Sevgili arkadaşlarım, buradan Silivri’ye gideceğim. Orada da hakem arkadaşlarıma bunları anlatacağım. Çünkü, aynı şeyleri duyun ki aynı şekilde hareket edin. Herkes koordineli çalışsın.”
Ahmet Güvener ne diyor hakem ve gözlemcilere? “Maçtan önce, maçın içinde ve maçtan sonra hakemlere yapılacak fiili tecavüzde maçı oynatmayın.” Bu yumruk olur, şişe olur, para da olur. Maraton’da yardımcı hakemin kan akan başını gösteriyorum, Şansal Büyüka diyor ki, “Erman Hocam lütfen oynatma RTÜK’ten kapatma veya uyarı alacağız.” İşte benim hakemimin durumu. Başında kanlar akıyor, ekranda göstersek RTÜK eylem yapacak, ama benim hakemlerim bu eylemi yapamıyorlar. Temsilci ve gözlemciler de bu işe çanak tutuyorlar. Futbol Federasyonu’nun sezon başında temsilci, gözlemci ve hakemlere söylediği bu ikazın yani tebligatın nedeni şu. Geçen seneki Van-Eyüp maçındaki olaylar. Anormal olaylarla gelişen maç normalmiş gibi bitti. Fakat federasyon çok doğru bir karar vererek ve geriye doğru giderek hukuki yönden bazı sakıncaları olmasına rağmen cesaretli bir karar aldı. Aynı zamanda da uyguladı. Hatta bu olaydan dolayı ben bayağı tehdit aldım. Yazı yazdım diye tehdit de edildim. Federasyonun verdiği talimatı Bünyamin Gezer, derbide uygulamamıştır. Sebebi de hakemlik yapma sevdası.
Gezer uygulamadı
Hakem kardeşlerim şunu hiçbir gün unutmayın. “Benim çıkacağım her maç son maçım olabilir” diye sahaya çıkarsan hakem olabilirsin, yoksa olamazsın. Ama hakemliğe yapışırsan ve hakemlik bir yaşam biçiminse, bunu yapamazsın. Bünyamin, yetkili olmasına rağmen ve herşeyi bilmesine rağmen uygulayamadı. Ahmet Güvener’in bu talimatları söylediği salonda o da vardı. Bundan sonra hakemler Güvener’in verdiği bu talimatları uygulamaya kalkarlarsa ne olur? Ben Fenerbahçeli, Galatasaraylı veya Beşiktaşlı değilim. Bu maçı Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş gözüyle de yorumlamıyorum. Keita’ya gelen cisim Galatasaray tribününden atılmış. Beni bağlamaz. Hangi tribünden atılırsa atılsın o oraya nasıl girmiş? O beni bağlar. Dünyanın her yerinde statlarda sular açık karton bardaklarda satılıyor. İnsanlar kilotlarına kadar aranıyorlar. Peki o paralar nasıl giriyor? Seyircilerin bazıları eski telefonlarıyla geliyorlar. Su doldurdukları balonların içine o eski telefonlarını, hatta kullanmadıkları şarj aletlerini koyarak sahaya fırlatıyorlar.
Maçı başlatan Bünyamin, futbolcu yaralandığında santraya dört hakemiyle gelip, temsilciyi çağırıp anons yaptırmıyor. Bu da benim fikrim ve yorumum değil. Futbol Federasyonu’nun talimatı. Peki, o zaman bu işler nasıl düzelecek. Çok zor. Yavuz Karaozan, derbinin gözlemcisi. Ben olsam onu bu maça vermezdim. Neden verildiğini de verdiği puandan anlıyorsunuz. Bu maçtan çıkan ders şudur. Hakem Bünyamin Gezer, Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Ahmet Güvener’in bağıra bağıra söylediği talimatları yerine getirmemiştir.
Görüntüler ortada
Gördün mü bak Bünyamin. Kavga edenleri atmaya yüreğin yetmedi. Sonradan, “O kavgayı görmedim” dedin. Ama sonra ne oldu? TV görüntüleri var. Yapılan kavgayı oluduğu gibi seyrediyorsun. “Yardımcımı tedavi ettiriyordum” demişsin, yardımcının kafasına madde kavga sonrası geliyor.
Sevgili Bünyamin, nasıl iş bu? Ahmet Güvener konuşurken duymuyorsun, futbolcular kavga ederken görmüyorsun, küfür edilirken kulağın kapalı. Nasıl oluyor? Üç maymunu oynuyorsun. Görüntülerde Bilica’nın vurduğu ve senin de seyrettiğin kanıtlanırsa sambacı ceza yemez. Fenerbahçe burada haklı. Kara kaplı defter diyor ki, “Hakemin görmediği yerde yayıncı kuruluşun görüntüleri ile ceza verebilirsin.”
Türk futbolu ve senin adına inanılmaz bir fırsat ayağına geldi Bünyamin. Cesaretle yapacaktın. Ya kafana bin tane şey geldi, ya da bazı kişiler aklını karıştırdılar. O seninle Allah aranda bir olay. Ne demek istediğimi hakemlik yapacağın ileriki yıllarda daha net göreceksin. Bak hiç penaltı, faul, el, kol anlatıyor muyuz? Çünkü olur. Bin tane penaltı vermezsin, bin tane yanlış penaltı ve karar verirsin. Hiç önemli değil. Bir bu kararı verseydin yeterdi ve Türk futbolu kurtulurdu.
NOT 1: Sevgili Ercan Saatçi. Ahmet Güvener’e ulaşıp konuşursan sana çok daha faydalı şeyler anlatacaktır.
NOT 2: Farkında mısınız, Rijkaard geldiği günden beri bu maça kadar ağzını açmadı. Ama baktı ki Türkiye’de futbol onun oynadığı Avrupa ülkelerindeki gibi değil. Bunu anladı ve başladı konuşmaya.
NOT 3: Futbol Federasyonu Başkanı sayın Mahmut Özgener, son zamanların moda tabiriyle ıslak imzalı mektuplardan birini de Bülent Yavuz’un dünkü Akşam gazetesindeki yazısından sonra tahmin ediyorum gazetenin Genel Yayın Müdürü’ne veya sahibine de yollayacaktır.
NOT 4: Eğer ligde şampiyonluk yarışında ve düşme hattında kopma olmazsa bu yazıyı saklayın. İleride çok lazım olacak. “Derbi ne kadar iyi oldu da oynandı” diyenler de yazılarını saklasınlar. Bakalım hangimiz o gazeteleri yiyeceğiz.
Yazının Devamını Oku

Bünyamin Gezer’in söyledikleri

28 Ekim 2009
BÜNYAMİN Gezer, Hürriyet’e konuşmuş. Gazete açısından mükemmel bir iş. Ama maalesef aynı cümleyi Bünyamin ve Türkiye Futbol Federasyonu için söyleyemeyeceğim. Çünkü, konuştukça batmış.

Tüm röportajdan ben şu mesajı çıkardım. Bünyamin, “Ben bu maçı oynatmazdım. Ama, eğer oynatmasaydım...” demiş ve korkmuş. Buradaki ince nokta şu. “Maçı oynatmazdım” cümlesini Bünyamin hakem kimliğiyle söylemiş. Fakat 10 saniye sonra Bünyamin’in polis ruhu ve kimliği öne çıkmış. Ölülerden, yaralılardan, olaylardan bahsetmiş.
Bünyamin polislik yaparken, hakemliği işine karıştırıyor musun? Ankara Emniyet Müdürü’nün karşısında düdük çalıp, kırmızı ve sarı kart gösterebiliyor musun? İçişleri Bakanı’nın yanına gittiğinde hakem kıyafetiyle mi, polis kıyafetiyle mi gidiyorsun?
Fırsatı kaçırdın
Tarihi bir fırsatı kaçırdın Bünyamin. Bugünlere çalışarak geldin, Allah da sana bu fırsatı altın tepside sundu ve sen onu elinin tersiyle ittin. Belki de milat olacaktın. Ama o milat da ortadan kalktı. “Ahh, keşke” diyeceğin günler çok olacak ama sen bu maçı kaybettin Bünyamin. Neden mi?
Bak Bünyamin kardeş. Benim hakem olmama sebep hakemlerdi. Neden biliyor musun? Benim futbolculuğumda düdük çalan hakemler Diyarbakır’da, Ankara’da, İzmir’de ve İstanbul’da aynı düdüğü çalmazdı. Ben de derdimki, “Sen hakem olarak beni ezdiriyorsun. Benim ağzımdaki lokmayı haketmediği halde karşımdakine veriyorsun. Bir gün ben de hakem olacağım.”
Bünyamin, hangi düşüncedeydim biliyor musun? Aynen Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki Keita’nın. Çünkü, sen o maça çıkan Galatasaraylı futbolcuların hak ve hukuklarını koruyacak hiçbir şey yapmadın. O Galatasaraylı futbolcular bu atmosferin içinde ezilirlerken, sen buna çanak tuttun. Gücünün yetmediğini sen de anladın, Galatasaraylı futbolcular da anladı, Fenerbahçeli futbolcular da anladı, seyirci zaten anlamıştı. Sana yoklama macunu attılar Bünyamin. Sen de o macunu Arda-Baroni olayında yedin. Diyelim ki pozisyonu görmedin. Peki ondan sonraki arbedeyi niçin protokol tribününde maç seyreder gibi seyrettin Bünyamin. Daha oracıkta Arda, Baroni ve Bilica’yı oyun harici yapabilirdin. Yapamadın. O dakikadan sonra zaten senin yardımcının da kafası yarılmıştı. Aslında kafası yarılan yardımcı değildi. O kan akan kafa Türkiye Futbol Federasyonu’nun kafasıydı. Sen onu çözemedin Bünyamin. Sonra ne oldu biliyor musun?

HAKEMLiK DEĞiL POLiSLiK YAPTIN

KEİTA’ya atılan maddede bu oyuncu tedavi gördü. Ve o tedavi görürken şunları düşündü: “Ben Türkiye’ye geleli 3 ay oldu. Böyle bir atmosferi de ilk defa görüyorum. Şu ana kadar gördüklerimden sonra ne bu hakemin, ne de yardımcıların, ne de dördüncünün beni koruyacaklarına inanmıyorum. Atılan maddeyi de alıyorum. Topu da alıyorum. Federasyon temsilcisine gidip malları önüne koyuyorum.”

Yazının Devamını Oku

N’oldu?

26 Ekim 2009
SİZE soruyorum. Maçtan 45 dakika önce futbolcuların saha içindeki arbedesini ayırmak isteyen yardımcı hakeme sert bir cisim gelse, kafası yarılsa ve üç dikiş atılsa, İngiltere Premier Lig veya Almanya Bundesliga da maç başlar mı?

Bence başlamaz. Peki, Türkiye’de niye başlıyor? Biri yazar, biri bozar da ondan başlıyor. Disiplinin göstere göstere ceza verdiği kararları, tahkim göstere göstere bozarsa, yani Futbol Federasyonu ayağına kurşun sıkarsa, Türkiye’de başlar...
Keita kafasına gelen maddeyi Federasyon Temsilcisi’nin masasına bırakıyor. Keita nereli? Fildişi Sahilleri’nden. Biz de diyoruz ki ilerleyen ülkeyiz. Keita da zannediyor ki Türkiye’de ceza verebilecek Futbol Federasyonu var.
Bu Futbol Federasyonu böyle devam ederse, bu ligin sonu gelmez. Tıpış tıpış giderler. Ve bu ülke Haluk Ulusoy döneminin rezalet yönetimini arar. Ama o zaman sakın kimseye kızmasınlar...
NOT: Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu maçtan evvel yaralanan bir hakem olursa maça başlamama kararı almıştı ve hakemlere iletmişlerdi. N’oldu? Futbol Federasyonu, kafasına bir şey gelen oyuncunun durumunda hakeme “Oyunu durduracaksın, santraya gelip toplanacaksınız. Temsilciyi çağıracaksınız. İkaz edeceksiniz. Gerekirse anons yaptıracaksın, tekrarında içeri gireceksiniz ve bir daha geri gelmeyeceksiniz” demedi mi? N’oldu?

Rijkaard düşünecek

BAROS’un sakatlığı Galatasaray için şanssızlık. Rijkaard’ın, Elano’yu oynatması Fenerbahçe için şans. Futbolcu oynaya oynaya, karpuz yata yata büyür. Arda son zamanlarda Galatasaray’ın iyi bir el freni. Tam oyun süratlenecekken frene basıyor. Galatasaray, Keita’yı kullanamıyor. Fenerbahçe de ne olur, ne olmaz diye ona iki-üç kişiyle markaj yapıyor.
Bence Türkiye’nin şu anda en zayıf çift santrhafları olan Servet-Gökhan ikilisine karşı Daum, dün gece öncelikle Kazım silahını kullandı. Servet’te bayağı büyük düşüş var. Fenerbahçe ilk 45 dakikada oyunu iyi kontrol etti. Alex’in ilk golünde, Roberto Carlos ofsayttı.

Yazının Devamını Oku

Para kazanma cenneti

25 Ekim 2009
SANKİ iki taraf da anlaşmış gibi. “Maçı son 15 dakikaya kadar berabere götürün, sonra kim atarsa o kazansın” misali oynadılar. Size belki şaka gibi gelecek ama seyrettiğimiz maç aynen bu görüntüdeydi. Şöyle bir maça bakıyorsunuz ne yazalım diye; Nobre’nin inanılmaz bir vuruşu var auta giden. Bir de Nihat’ın saçma sapan bencilliği. Hadi Nobre’ninki neyse, top rakipten fırttı geldi. Ama Nihat’ınki dörde bir gidiyorsun, topu ortaya çıkarsan üç arkadaşından biri gol yapacak ama sen auta vuruyorsun. İspanya’da bir maçta yapsan kesinlikle oyundan alınırsın ve kolay kolay da takıma giremezsin. Gol kaçırmak önemli değil. Ama bu tarz bencillik futbolda yoktur.
İki takımın kadolarında büyük eksiklikler var ama ne olursa olsun kadroda olan futbolcularla bu kalitede bir lig maçının oynanmaması gerekir. Maalesef Türkiye’de futbolcular aldıkları paranın karşılığını sahaya yansıtmıyorlar. Onun için de Türkiye futbolcu için para kazanma cenneti. Ne vergini veriyorsun, ne antrenmanını ona göre yapıyorsun, ne de futbolunu oynuyorsun. Her şey futbolcunun lehine.
Hakemin şansı vardı
Eskişehirspor’da bir düşüş var. Acaba Rıza Hoca sezon başında takıma fazla mı yüklendi? Öyle olmalı ki, şimdi dinleniyorlar.
Hakemin şansı vardı. Bülent Kocabey’in elle alıp götürdüğü pozisyon gol olmadı. Bunun haricinde de hakemi zorlayacak pozisyon yoktu.
Beşiktaş diyecek ki: “Kötü oynarken de kazanmasını bileceksin.” Beşiktaş’ın bu sezonki en önemli özelliği bence bu maçta da gözüktü. Gol yememek için takım olarak iyi mücadele ediyorlar.
Dün gece Eskişehirspor’un yediği gol, neredeyse Antalayspor’un Fenerbahçe’den yediği golün görüntüsüne yakındı. Bu şunu gösterir. Rıza Hoca oyun disiplini yönünden henüz takımına hakim değil.
Eskişehir’in yediği golde Doğa’nın yaptığı tam acemilik. Ama burada esas acemiliği ve amatörlüğü kaleci Ivesa yapıyor. Neden? Rakip geliyor. Onu ancak ceza alanı dışında kestirebiliyorsun topla beraber. Rakip Ekrem senden korkuyor, ayağını sokamıyor. Senin orada yapacağın artık tek şey kalmış. Ne mi? Topu ceza alanı dışında eliyle oynamak. Cezası ne? Serbest vuruş. Yanında da kırmızı kart. Onu yapsan maç büyük ihtimalle 0-0 bitecek. Yani 1 puan kazanacaksın. Futbolcu gerektiği zaman takımı için atılacak. Ama maalesef bu pozisyonda Ivesa kendini düşündü, takımı değil. Belki de haftaya alacağı prim aklına geldi.
Yazının Devamını Oku

Ben gole bakarım

23 Ekim 2009
İKİ İstanbul, iki Bükreş’i yendi. Seneler geçtikçe şekiller de değişiyor. Bizim futbolculuk dönemimizde, kasık sakatlıklarında Bükreş’e gidilir orada tedavi olunurdu. Şimdilerde biz onları tedavi ediyoruz. Dün akşam görüldüğü gibi. Pansuman da yapıyoruz, ameliyat da. Fenerbahçe takımı büyük transferler yapıyor veya öyle söylüyorlar. Güiza yok, santrforsuz kalıyorlar. Semih belli bir kapasitede santrfor. Eğer Avrupa’da kafaya oynayacaksan F.Bahçe’nin forvete en az iki adam daha alması gerekir. İki maçı arka arkaya seyrettim. Kazım Kazım yoklukta santrfor oynadı. Oynamaz mı, oynar. Hem de iyi işler yapar. İki senedir de bu işi yapabilecek bir adam olduğunu defalarca anlattım. Ama Kazım öncelikle santrfor mu? Değil.
Ali Sami Yen’e dönüyorsunuz, sağda Keita var, ortada Nonda, solda Kewell. Kenara bakıyorsunuz. Baros var. Hatta forvette kullanacağın Arda da oturuyor. Bu kadar isme karşılık F.Bahçe’de hücumda Güiza’yı sayıyorsunuz. Bir de Alex’i. Yüzde 50 de Semih.
G.Saray’ın golleri
İki maçı da seyrettik. Hangisinden keyif aldınız? G.Saray’ın oynadığı maçtan. Sezon başından beri ısrarla iddia ediyorum ki, bir spor seyircisi olsam takım tutmasam bilet alıp G.Saray maçına giderim. Neden? Çünkü G.Saray maçlarında hem görsel güzellik var, hem de gol. Hem rakip kaleye, hem de kendi kalesine. O beni ilgilendirmiyor. Ben madem seyirciyim, gole bakarım. G.Saray taraftarına sorarsanız korku filmi gibi seyrediyorlar. Sarı kırmızılılar atıyorlar ama mutlak da yiyorlar.
Alex yoksa F.Bahçe’de görsellik de kayboluyor. Aslında şöyle bir baktığımızda seyirci olarak bir maça gittiğinizde topun Alex’e, Keita’ya, oynarsa Yattara’ya gelmesini istiyorsunuz. Yattara saha yerine Bodrum gecelerinde oynamayı daha fazla seviyor.
Asıl iş şimdi başlıyor
F.Bahçe maçının hakemi kötüydü. G.Saray’ınki fena değil. Özer Hurmacı iyi transfer. Daum kullanabilirse çok yararlı olur. Daum onu zamanında oyundan aldı. Çünkü bacaklarına kramp girmeye başlamıştı. Daum’un Uğur’dan hala faydalanmaması enteresan. Bence yanlış yapıyor.
Mustafa Sarp, “Ben çok iyi oldum. Her şeyi yapabilirim” havasında artık ama benden ona tavsiye; “işçisin sen işçi kal.” Başka işlere karışma.
G.Saray’da Aydın’ın mutlak suretle daha fazla rol alması lazım. Çünkü değişik bir oyuncu. Civciv mi çıkarır, kuş mu çıkarır belli değil. Elano’nun da artık sahne alması gerekir.
Şu gözüküyor ki, F.Bahçe de G.Saray da bir üst tura çıkacaklar. Zaten esas mücadele de ondan sonra başlayacak. Çünkü aralarına Şampiyonlar Ligi’nden gelecekler de katılacak.
Yazının Devamını Oku

Defansta arıza

2 Ekim 2009
GALATASARAY’ın iki topu direkten döndü. Rakip çok iyi hücuma çıktı. Galatasaray da maçı alabilirdi, Avusturya takımı da...

Ali Sami Yen’deki seyirciler ve televizyon başındakiler ölüp ölüp dirildiler Sturm Graz geldikçe. Peki bunun sebebi neydi? Çok basit; Galatasaray takımının orta alanında topu iyi kullanan oyuncular var. Aynı şekilde forvette de. Ama Galatasaray takımında Rijkaard’ın daha hala halledemediği defans var. Hangi defans? Takımın genel defansı mı, yoksa arkada, öncelikli işi defans olan oyuncular mı? Benim söylediğim; ikinci grup. Çünkü bu oyuncular Galatasaray takımını rakibin üstüne itmiyorlar. Ne yapıyorlar? Sarı kırmızılılar topu kaptırdıklarında adım adım geriye doğru gidiyorlar. Özellikle Servet ile Emre Aşık. Neden? Çünkü kendilerine güvenmiyorlar. Tek hareketli oyuncular. Eğer rakibe baskı yaparlarsa ilk topu aldılar aldılar, alamadılar mı kaptırıyorlar. Ve tekrar yakalama şansları da yok. Bu ikisi, önlerinde Mehmet Topal ile Mustafa Sarp beraber oynadığında, rahat ediyorlar. Neden? Çünkü bunların yapacağı işi Mustafa ile Mehmet yapıyor. Ama o zaman da Galatasaray orta alanında topu kullanacak, topu rakibin üstüne götürecek adam adedi azalıyor.

Yani, Mustafa Sarp, Mehmet Topal, Emre Aşık, Servet dörtlüsünü berabere bitireceğin maçta kullanırsan o maçı kesinlikle berabere bitirirsin. Ama kazanmak istediğin maçta kullanırsan, rakibini ancak tesadüfen yenersin. Yani, bütün hikaye bu dörtlüde bitiyor.

Düşünün, dakika 83, Servet sağ açıkta hücumda... Yan tarafında ve cepheden gördüğü Elano var; ona verse, Elano en iyi şekilde kullanacak, ama Servet topla rakibini geçmek istiyor ve o topu kaptırıyor, Galatasaray kontra yiyor. Şansına kurtarıyorlar. Yani bunlar Galatasaray’ın çok önemli sorunları.

Kabak çiçeği gibi

66. dakikada Emre Aşık bir sarı kart görüyor, son derece akılcı. Rakip yine Galatasaray orta sahasını kabak çiçeği gibi yakalamış; Emre Aşık indirmese rakip direkt gole gidiyor.

67. dakikada Arda, rakip ceza alanı içinde kendini o kadar kolay yere bırakıyor ki, ne aut çizgisindeki hakem ne de yardımcı hakem ona inanıyorlar.

70. dakikada Sturm Graz ceza alanında top Grazlı oyuncunun koluna çarpıyor. Penaltı değil.

77. dakikada helal olsun Baros’a, bu hakeme de olmayan faulü yediriyor.

Yazının Devamını Oku

Takım havası yok

1 Ekim 2009
Beşiktaş bu grupta ancak Almanya’da Wolfsburg’u yenerse Şampiyonlar Ligi’nde devam edebilecek. Uzak bir ihtimal, ama bu CSKA Moskova’yı geçebilirse, o zaman Kupa 2’de yoluna devam edebilecek. Görüntü o ki, dün geceki iki takımdan biri üçüncü, diğeri dördüncü olacak bu grupta. CSKA Moskova da iyi takım değil, Beşiktaş da. Futbolun temel işlerini iki takım da yapamadı.
CSKA Moskova aynı adamla iki defa geldi gol yaptı, o arada Beşiktaş hücumda eveledi geveledi. Ne zaman skor 2-0 oldu, Beşiktaş baktı ki öyle de böyle de iş bitiyor, can havliyle saldırmaya başladı. Arka tarafını tamamen açarak, ama CSKA Moskova’nın bundan faydalanacak hali yoktu. Yalnızca kalelerini korumaya kalktılar. Maç bitiminde son 2 dakikada durum 2-2 bile olabilirdi ama bilinçli yapılan ataklarla değil, tamamen kontrolsüz hücumlardan gelen pozisyonlarla.
Futbolumuzun ayıbı
Beşiktaş’ın bu sene takım havası yok. Belli bir şablonları yok. Daha da kötüsü, yardımlaşmıyorlar. Herkes bölük pörçük kendini kurtarmaya kalkıyor. Bazıları çok koşuyor, bazıları hiç koşmuyor. Bazıları ise göstermelik. Yani genelde bir uyumsuzluk var. Daha da önemlisi mutsuzluk gözüküyor.
Yenilen iki golde de Rüştü’nün büyük hatası var. O golleri yersen zor çıkarırsın. Rüştü tecrübeli kaleci, ama yavaş yavaş tarihi ile yaşamaya başladı. Beşiktaş da Mustafa Denizli de razı, Fatih Terim bile onu kurtarıcı olarak düşündüğüne göre, demek ki Türkiye’de kaleci yetişmiyor, bu da futbolumuzun ayıbı.
Futbola karşı
Beşiktaş’ın geçen seneki kadrosu ile dünkü maça başlayan kadrosu arasında farklı 3 kişi var; Nihat, İsmail Köybaşı, Ferrari. Bunlardan bir tek Ferrari faydalı gözüken bir transfer. O bile ikinci golde ne hallere düştü gördük. İsmail Köybaşı belli kapasitede bir oyuncu. Nihat’ın ne vereceği belli değil. Peki Beşiktaş’ın harcadığı paraya bak, tonla. Oysa sahaya çıkardığın kadrodan aldıkları kiloyla bile değil. O zaman o kadar transferi niye yaptın veya haybeye mi transfer yaptın. Göstermelik. Yani Beşiktaş için nereden bakarsan bak düzgün ve doğru şeyler gözükmüyor.
Böyle kötü bir maçı hakem hiç zorlanmadan idare etti. Aslında Beşiktaş için Moskova’daki hava da güzeldi, zemin de güzeldi seyirci de güzeldi. Yani hiçbir bahanaleri yoktu. Hani çarşı herşeye karşı var ya, Beşiktaş’ın futbolu da sonucu da çarşının bu sloganını yanıltmıyor. Çarşı herşeye karşı, Beşiktaş da futbola karşı.  
Yazının Devamını Oku

Ya korku ya eyyam

30 Eylül 2009
Beşiktaş seyircisinin Kayserispor maçında hakeme ve rakip futbolculara ettiği küfürleri temsilciler mutlaka yazmıştır. Siyah beyazlı kulüp buna rağmen Disiplin Kurulu’na verilmiyorsa, bunda ya korku vardır ya da eyyam.

BEŞİKTAŞ-Kayserispor maçına gittim... 90 dakika boyunca Beşiktaş seyircisi hakeme, Kayserisporlu futbolculara, Kayserispor Genel Menajeri’ne, aklınıza gelebilecek her şeye inanılmaz ağır küfürler etti. Ben inanıyorum ki, bakın ben inanıyorum ki diyorum, bu maçta görevli temsilciler bunları yazdı. Eğer onlar bu küfürleri yazmadılarsa bu görevi bir daha yapamazlar. Her şeyden evvel akşam rahat uyuyamazlar.
Peki, bütün bunlardan Beşiktaş’ın Disiplin Kurulu’na gönderilmesi gerekmez mi? Futbol Federasyonu’ndaki hukuk grubu tarafından yapılan değerlendirme sonucu eğer gönderilmediyse, ya Beşiktaş’ı kollayan birileri var ya da Futbol Federasyonu eyyamın Allah’ını yapmaya başladı. Bana göre de Futbol Federasyonu bu konuda daha sezon başında çok net olarak fiyasko oldu.
Tamam, maçlarda artık küfür olunca anons sistemi kalktı. Ama kulüpler kendileri anons yapabiliyorlar, küfür edilmesin diye. Ve bu bir iyi niyet göstergesi olarak temsilci tarafından raporlara yazılıyor. Ama ne Bursa’da “O.... çocuğu Abdullah Öcalan” cümlesine, ne de İstanbul’da Kayserisporlular’a ve hakemlere yapılan küfürlerde bu iyi niyet anonsları yapılmadı.
Not: Eğer Futbol Federasyonu bu konuda “Dürüst hareket ettim” diyorsa, Beşiktaş-Kayserispor maçındaki temsilci raporlarını açıklarlar. Eğer açıklamazlarsa Beşiktaş’ı Disiplin Kurulu’na göndermemekle korkak olduklarını veya eyyamcı olduklarını net bir biçimde kanıtlamış olurlar. Yazılanların karşılığında ceza veremezseniz, yarın bunların altında yok olup gidersiniz.

Diyarbakırspor kimin takımı?

AJDA Pekkan’ın şarkısı gibi; Diyarbakır’daki olaylarda çerçeveye değil resme bakın. Diyarbakırspor-Fenerbahçe maçında olayları çıkaranlar PKK grubudur. Şunu çok net söyleyeyim; PKK Diyarbakırspor’u Süper Lig’de istemiyor. PKK’nın tasvip ettiği, sahip çıktığı takım Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in takımı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Diyarbakırspor’a gerekli desteği vermiyor. Ortaya öyle bir tablo çıkıyor ki, bu sefer Diyarbakırspor’a ‘devletin takımı’ diyorlar, belediyenin takımına da ‘PKK Takımı’. Bu şuna benziyor; Almanya’da yaşayan Türklere biz ‘Almancı’ diyoruz, Almanlar da ‘yabancı’ diyor. İşte onun gibi. Diyarbakırspor’un başkanı haliyle bazı şeyleri net olarak söyleyemiyor. Ona hak vermemek de mümkün değil. Ama Diyarbakırspor için de canla başla çalışıyor. Fatih Altaylı ile beraber yaptığımız Teke Tek programında bunu net bir biçimde hissettim.
Şimdi dönelim, Diyarbakırspor’a diğer illerde yapılanlara... Altını çizerek söylüyorum; son derece aptalca, geri zekalıca bir iş Diyarbakırspor oynarken “PKK dışarı” diye bağırmak. Yani biz daha hala bazı şeylerin farkında değiliz. Ki, bu tezahürat da bu görüşü teyit ediyor. Bursa’da “O.... çocuğu Abdullah Öcalan” diye bağırdılar. O da yanlış. Çünkü seyirci, kim olursa olsun bu tarz küfür edemez. Futbol Federasyonu’nun bu küfür olaylarına acil bir çözüm bulması gerekir. Peki nasıl?...

Kediyi sıkıştırırsan seni tırmalar

Yazının Devamını Oku