Paylaş
Tüm röportajdan ben şu mesajı çıkardım. Bünyamin, “Ben bu maçı oynatmazdım. Ama, eğer oynatmasaydım...” demiş ve korkmuş. Buradaki ince nokta şu. “Maçı oynatmazdım” cümlesini Bünyamin hakem kimliğiyle söylemiş. Fakat 10 saniye sonra Bünyamin’in polis ruhu ve kimliği öne çıkmış. Ölülerden, yaralılardan, olaylardan bahsetmiş.
Bünyamin polislik yaparken, hakemliği işine karıştırıyor musun? Ankara Emniyet Müdürü’nün karşısında düdük çalıp, kırmızı ve sarı kart gösterebiliyor musun? İçişleri Bakanı’nın yanına gittiğinde hakem kıyafetiyle mi, polis kıyafetiyle mi gidiyorsun?
Fırsatı kaçırdın
Tarihi bir fırsatı kaçırdın Bünyamin. Bugünlere çalışarak geldin, Allah da sana bu fırsatı altın tepside sundu ve sen onu elinin tersiyle ittin. Belki de milat olacaktın. Ama o milat da ortadan kalktı. “Ahh, keşke” diyeceğin günler çok olacak ama sen bu maçı kaybettin Bünyamin. Neden mi?
Bak Bünyamin kardeş. Benim hakem olmama sebep hakemlerdi. Neden biliyor musun? Benim futbolculuğumda düdük çalan hakemler Diyarbakır’da, Ankara’da, İzmir’de ve İstanbul’da aynı düdüğü çalmazdı. Ben de derdimki, “Sen hakem olarak beni ezdiriyorsun. Benim ağzımdaki lokmayı haketmediği halde karşımdakine veriyorsun. Bir gün ben de hakem olacağım.”
Bünyamin, hangi düşüncedeydim biliyor musun? Aynen Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki Keita’nın. Çünkü, sen o maça çıkan Galatasaraylı futbolcuların hak ve hukuklarını koruyacak hiçbir şey yapmadın. O Galatasaraylı futbolcular bu atmosferin içinde ezilirlerken, sen buna çanak tuttun. Gücünün yetmediğini sen de anladın, Galatasaraylı futbolcular da anladı, Fenerbahçeli futbolcular da anladı, seyirci zaten anlamıştı. Sana yoklama macunu attılar Bünyamin. Sen de o macunu Arda-Baroni olayında yedin. Diyelim ki pozisyonu görmedin. Peki ondan sonraki arbedeyi niçin protokol tribününde maç seyreder gibi seyrettin Bünyamin. Daha oracıkta Arda, Baroni ve Bilica’yı oyun harici yapabilirdin. Yapamadın. O dakikadan sonra zaten senin yardımcının da kafası yarılmıştı. Aslında kafası yarılan yardımcı değildi. O kan akan kafa Türkiye Futbol Federasyonu’nun kafasıydı. Sen onu çözemedin Bünyamin. Sonra ne oldu biliyor musun?
HAKEMLiK DEĞiL POLiSLiK YAPTIN
KEİTA’ya atılan maddede bu oyuncu tedavi gördü. Ve o tedavi görürken şunları düşündü: “Ben Türkiye’ye geleli 3 ay oldu. Böyle bir atmosferi de ilk defa görüyorum. Şu ana kadar gördüklerimden sonra ne bu hakemin, ne de yardımcıların, ne de dördüncünün beni koruyacaklarına inanmıyorum. Atılan maddeyi de alıyorum. Topu da alıyorum. Federasyon temsilcisine gidip malları önüne koyuyorum.”
Sen dönüp Keita’ya sarı kart gösteriyorsun. Bak Bünyamin o ana kadar bir şey yapamadın ki Keita’ya sarı kart gösteriyorsun. Aslında Keita’nın yaptığı hareket senin bu maçta ne kadar otoritersiz ve güçsüz olduğunun belirtisi. Ne yapacaktın Bünyamin? 4 hakem santraya gelecektiniz. Temsilciyi çağıracaktın diyecektin ki, “Maçın gidişatı kötü. Anons mu yaptırırsın, yetkililerle konuşur musun. Anlamam.”
Temsilci ne yapacaktı? Gidecekti o maçın emniyetiyle sorumlu kimselerle konuşacaktı. Fenerbahçe kulübü yetkilileriyle konuşacaktı. Seyircilere teker teker telefon veya mail atamayacağına göre, anons yapılacaktı. Seyirci ikaz edilecekti ve maç tekrar başlayacaktı. Aynı hareket olunca da soyunma odasına gidilip, bir daha gelinmeyecekti.
Bunu çok iyi biliyordun. Sen santraya gidip oturamadın. Niye? Temsilci yetkilileri çağıracaktı ve yetkililere anons yaptıracaktı. Yani sen bombayı gereklilerin eline verecektin. Ama yine sahaya bir şeyler atılacaktı ki atıldı, birinin kafasına da gelse soyunma odasına gidecektin. Bunların hepsini yapamadın. Neden? Polisliğini düşündün. Polis ruhuyla hareket ettin. O zaman polislik yapacaktın, hakemlik yapmayacaktın. Şimdi yarın bir hakem senin yapmadıklarını uygularsa ne olacak? O da “tu kaka” olacak. Yazık oldu Bünyamin.
SEN MAÇI DEĞiL, MAÇ SENi iDARE ETTi
FUTBOLCULAR sana güvenmiyorlar. Devre bitimine doğru dördüncü hakem tabelayı kaldırıyor, 2 dakika gösteriyorsun. Bak Bünyamin. Saniye, saniye tutturdum. Maç senin saniyenle 9 dakika durdu. Bu 9 dakikayı oynatmaya mecburdun Bünyamin. Neden? O maça parayı veren ve tribünde olanlardan, yayıncı kuruluşa o parayı veren milyonlarca insandan, restaurantlara ve cafelere milyonlar bırakan insanların cebinden bu paraları almaya hakkın yok da ondan. 7 dakika çok uzun süre Bünyamin. 2 gol Galatasaray atabilirdi veya 3 gol Fenerbahçe atabilirdi. O kimseyi ve seni ilgilendirmez. Niye oynatamadın? Sordun mu kendine? Oynatamazdın.
Bünyamin maçı idare edemiyordun, maç seni idare ediyordu. 90 dakika bitiminde 4 dakika verdin. Galatasaray 10 kişi, Fenerbahçe 2-1 galip. 20’de verirdin 30’da. Verdiğin dakikalarda Fenerbahçe bir gol daha attı. Sen ne yaptın? Kolayı seçtin. Kolayı herkes yapardı, sana büyük ikramiye geldi ama sen polis kaldın Bünyamin. Hakemlik yapamadın. Bundan sonra ne yaparsın bilemem ama işin çok zor. Allah yolunu açık etsin.
Uzun lafın kısası. Pazar akşamı Saraçoğlu’nda yaşananların benzeri yine aynı statta ama bir Avrupa maçında yaşansaydı sonuç ne olurdu?
NOT: Bünyamin. Şimdi bundan sonraki maçlarında bırak yardımcının kafasının yarılmasını, senin de kafan yarılsa dikiş attırıp maça devam etmeye mecbursun.
BEN BİLMEM
FENERBAHÇE Şükrü Saraçoğlu Stadı tribünlerinden herşey atıldı. Lig TV kameramanının boynuna votka şişesi bile atıldı. Bu votkayı tribünde portakal suyuyla mı içtiler, nar suyuyla mı içtiler, enerji içeceğiyle mi içtiler? Onu bilemem. Ne oldu? Sahadaki görevliler atılan votka şişesini alıp yok etti. Bizim kameraman yediği şişeyle kaldı. Çocuk hazırlıklı olsa belki de o votkayı alır içerdi. Hiç olmazsa acısını dindirirdi.
Özel güvenlikçilerin bazıları seyirciler tarafından dövüldüler. Peki, Türkiye’nin en modern stadında bütün bu atılan cisimler ve dövülmeler güvenlik kameraları tarafından kayıt edildi mi? Edildi. 360 derece dönen ve adamın neredeyse burnundaki kılları bile zoomlayan bu kameraların görüntüleri ortaya çıkarılamaz mı? Onu bilemem. Onu, Başkan Aziz Yıldırım ve İstanbul Valisi Muammer Güler bilir.
Peki, Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda sahaya atılanlar ve sahaya sokulanlardan Fenerbahçe yönetiminin haberi var mıdır, yok mudur? Statlarında kayadan kuş uçsa, Aziz Yıldırım buna müsaade eder mi, etmez mi? Bunları bilemem. Sahaları kaç maç kapanır onu da bilemem. Galatasaray’a 5 maç kapama vermişlerdi.
Güçleri yeter mi?
Bazıları diyorlar ki, “Bu maçlar oynansın, öyle cezalar verilsin ki ders olsun.” Peki derslik bir ceza çıkar mı? O işten de anlamam. Peki, Fenerbahçe evinde bundan sonra ilk maçını hangi takımla oynayacak? Kasımpaşaspor. Onu da bilemem. Peki, bütün bunları halledecek olan kim? Türkiye Futbol Federasyonu.
Soruyorum o zaman? Bütün bunları halletmeye Türkiye Futbol Federasyonu’nun gücü yeter mi? Onu da bilemem. Eskiden bildiğimi zannediyordum, şimdi “Bilemem” diyorum.
NOT: Kulüp başkanı görevini yapan gazeteciyi tokatlıyor. Federasyon’dan çıt yok. Eleştiri oluyor, Federasyon Başkanı’ndan mektup geliyor, “Açıkla” diye. Aynı mektubu Federasyon kulüp başkanına yollayabiliyor mu? Bir şarkı vardır çok severim, “Dönülmez akşamın ufkundayım, vakit çok geç” diye. Ama benim gönlüm bunu istemiyor. Çünkü ben geçen sezon, “Bu lig şaibesiz, dürüst oynanmıştır” diyen bir adamım. Kendi lafımı kendim yersem ve özür dilersem, bu özürden dolayı en çok ben üzülürüm. Bu lafı de yemek istemiyorum. Eğer, bu lafı bana yedirirseniz de günah benden gider.
GÖKDENİZ HANGİ YÜZLE KONUŞUYOR
GÖKDENİZ Karadeniz, Barcelona’yı yendikleri ve gol attığı maçtan sonra beyanat vermiş, “Beni şimdi mi hatırladınız” diye. Gökdeniz bunu hangi yüzle söylüyor anlamak mümkün değil. Sen, şikenin içine boğazına kadar batacaksın. Trabzon ve civarında millet leblebi gibi senin yüzünden etrafa kurşun sıkacak. Kulüp başkanları yaralanacak. Sen de hala daha “Milli Takım’da niye oynamıyorum” diyeceksin. İyi futbolcu olman yalnızca bu iş için yetmez. Eğer seni Milli Takım’a alıp ay yıldızlı formayı giydirirlerse hata yaparlar.
Paylaş