Erman Toroğlu

Leblebi mideye oturdu

28 Eylül 2009
LEBLEBİ gibi takımlar çıkınca, G.Saray da yeniyor, F.Bahçe de... Ama biraz dişli bir takım çıkınca o leblebiler mideye oturuyor.

10:41 28.09.2009Aslında Eskişehirspor fizik olarak iyi bir takım. İyi mücadele ediyorlar ama maça fazla hücumcuyla başlamalarına rağmen istedikleri hücumları yapamadılar. Çünkü Burak Yılmaz’la Ümit Karan ne hücum pres yaptılar, ne de top tuttular. İkisi de tarihleriyle oynadılar. Aslında bu maç onlar için iyi bir şanstı.

Bunları yazmama sebep, G.Saray’ın nasıl bir takımla oynayıp puan kaybettiğini göstermek için. Keita ne yaparsa o kadar. Diğerleri ona gerekli yardımı gösteremediler. Özellikle Kewell’ın etkisizliği G.Saray’ı tek yönlü hücuma itti. Hücumlarda yön değiştirebilselerdi, Eskişehirspor defansının dengesini bozabilirlerdi. Ancak bozamadılar.

Arada büyük fark var  

Eskişehirspor da Keita’nın karşısına iki-üç adam koydu. Birini geçse diğerine takılıyordu. Zaten Keita öyle bir çalım attı ki, taç çizgisi kenarında bir kişiyi değil, bütün Eskişehirspor defansını oyundan düşürdü. Arda da fazla top tuttu. Defansın kapanmasını sağladı. Aslında Eskişehirsporlular özellikle ilk yarı defansta topları fazlaca uzun uzun ileriye oynadılar. Her vurdukları geriye geldi. Biraz daha ayağa top yapabilseler, G.Saray defansının arkasına daha etkili gideceklerdi. Ama gidemediler.

G.Saray’la özellikle Ali Sami Yen’de mücadele etmek ve puan çıkarmak kolay değil. Bence Eskişehirspor önce kendi kalesine gol atarak puan çıkardı. Kırmızı siyahlıların hücumda biraz daha etkili olmaları gerekirdi. Onun için de haksızlık yapmayalım para lazım. Çünkü iki kadro arasında kalite olarak büyük fark var.

Avrupa’da biletini keserler   

Cüneyt Çakır zaman zaman iyi şeyler yaptı ama 56’da bir avantajı kesti. Eğer buna benzer bir avantajı Avrupa kupası maçında kesersen senin de biletini keserler. Zaten onun için de bizden Avrupa’ya giden hakem adedi az.

Yedikleri gole Eskişehirsporlular çok itiraz ettiler ama

Yazının Devamını Oku

Şimdi de öpsene!

27 Eylül 2009
TÜRKİYE Süper Ligi’nde, hiç kusura bakmasınlar ama bazı takımların yeri yok. Bunlardan bir tanesi Antalyaspor. Sağa sola koşturan futbolcular... Ne hücumda organizasyon var, ne de defansta bir organizasyon var. Böyle bir takıma karşı Fenerbahçe de hiçbir şey oynamıyor ama, onların da tesadüfen üç topu direkten dönüyor, Güiza iki tane yüzde yüz pozisyonu kaçırıyor. Her şey tamam ama böyle bir takım bunlara rağmen maçı 1-1 berabere bitirecek... Bir korner atışı kazanıyor, kaleci hariç bütün futbolcuları rakip 30 metreye giriyor. Yanlış okumadınız; rakip 30 metreye giriyorlar. Arkalarında 3 veya 4 Fenerbahçeli kalıyor, Antalya kalesine daha yakın. Bu görüntüyü alın, bu hafta dünya televizyonlarına verin, bütün komedi filmlerini geride bırakır, reyting rekorları kırar. Ve futboldan anlayanlar, kusura bakmayın ama ağızlarıyla gülmezler...
İnanılır gibi değil...
İşte böyle bir ligde 7’de 7’ler, 8’de 8’ler gırla gidiyor. Valla ben size bir şey söyleyeyim mi; bu ligde 15’te 15’ler de olur, 30’da 30’lar da olur.
Yok böyle bir gol!
Antalyaspor kötü oynadığında ‘kötü’ diyoruz, ama Mehmet Özdilek her defasında, “Futbolcularımın gözlerinden öperim, alınlarından öperim” diye konuşuyor. Şimdi aynı Mehmet Özdilek kapıda beklesin, bütün futbolcularını alınlarından gözlerinden öpsün! Çünkü bütün Türk halkı bu Antalyasporlu futbolcuları alınlarından öpeceklerdir!.. Böyle bir golü dünyada başka bir takımın yiyeceğini zannetmiyorum.
F.Bahçe iyi değil. Ama onlar da iyi olmadıklarını kabul etmiyorlar. Özellikle de Daum... Ama başkan Aziz Yıldırım üç sene üst üste şampiyonluk sözü verdi. Antalyaspor’un ilk yarıdaki net bir gol pozisyonunu 2 no’lu yardımcı ‘ofsayt’ diye durdurdu. Ama aynı yardımcı F.Bahçe’nin 90. dakikada attığı Demokles’in Kılıcı gibi olan pozisyonu devam ettirdi ve gol oldu. Gol pozisyonunda devam kararı doğruydu, ama aynı gözler Antalyaspor’un pozisyonunu nasıl öyle değerlendirdi, anlaşılır gibi değil.
Keyifsiz bir maç izledik. Futbol namına bir şey yoktu. Antalya seyircisine bedava biletin su yolu da kesilince onlar da maça gelmemişler. Zaten Türkiye Ligi’ndeki çok seyirci takımını falan sevmiyor, parayı seviyor, avantayı seviyor.
Önceki günkü Gençlerbirliği-Trabzon maçını seyrettikten sonra bu maç bana yavan geldi.
Maalesef bu sene böyle kötü yazılar yazmaya, iç karartıcı yazılar yazmaya devam edeceğiz herhalde. Ama yazana değil yazdıranlara bakın. Ve bizi uyutanlara kızın.
Yazının Devamını Oku

Bizim memlekette, spor ile ahlak birbirine uzak

23 Eylül 2009
ANKARASPOR ve Ankaragücü olayı hala devam ediyor. Ankaraspor Başkanı Ruhi Kurnaz, televizyona çıkıp ağlıyor.

Ama aynı Kurnaz, geçtiğimiz dönemlerde başkan olmadan önce sade Türk vatandaşıyken, Futbol Federasyonu’nun Ankaraspor’un maçlarını oynadığı ve yaptırdığı stattaki, “Işıklandırmalar yapılsın yoksa oraya maç vermeyiz” uyarısında öyle bir noktada devreye giriyor ki hem de sadece taraftar olarak haftanın son iş günü paydos saatinden yarım saat önce dilekçe veriyor. Federasyonu kıstırmaya kalkıyor. Federasyon da uzun tartışmalardan sonra kararını açıklıyor. Ve aynı vatandaş Ruhi Kurnaz, Hilmi Gökçınar’ın istifasından sonra bir gecede Ankaraspor’a başkan olabiliyor.
Dönüyoruz Ankaragücü, Antalya’ya maça gidiyor. Takımlar sahaya çıkıyor. Temsilci Ankaragücü’nün doktorunu farkedemiyor. Ama 4. hakem dikkatli. Geliyor, akredite kartına bakıyor. Ankaragücü’nün sahaya çıkardığı doktor Ankaraspor adına akredite edilmiş doktor. 4. hakem diyor ki, “Sen Ankaragücü’nün doktoru değilsin.” “Olsun ben Ankaraspor’un doktoruyum” cevabını alıyor. “O zaman kulübede oturamazsın, tribüne çıkman lazım” deniyor kendisine ve doktorumuz tribünün yolunu tutuyor. Ve Ankaragücü bunu ne zaman yapıyor biliyor musunuz? Futbol Federasyonu’nun, Ankaraspor’a verdiği 3 günlük süre içinde.
Naylon faturalar          ve tecavüzcüler
Sayın Maliye Bakanı’nı bazı kulüplerin denetlenmesi için göreve davet etmiştim. Haddim olmayarak. Peki, kamuoyuna şunu söylüyorum çok net bir biçimde. Bazı kulüplerin gelir ve giderlerinde, naylon faturalar var mı? Bakın altını çizerek yazıyorum. Naylon fatura... Veya bazı kulüplerin yönetim kurullarında karşılıksız çekten hüküm giyenler veya tecavüz suçundan hüküm giyenler var mı? Ne kadar acı değil mi? Bir araştırın bakalım altından neler çıkacak.
Spor ile ahlak yan yana anılır. Ama Türkiye’de maalesef karşı karşıya anılıyor.

5 lira 88 kuruşluk insanlar

ADNAN Polat diyor ki, “Bu zihniyetle futbol idare edilmez.” Sevgili Adnan, hangi zihniyetten bahsediyorsun. Türk insanının aptallığından mı, kültürsüzlüğünden mi, bilgisizliğinden mi?

Yazının Devamını Oku

6x6= 36

22 Eylül 2009
FENERBAHÇE ve Galatasaray da 6’da 6 yaptılar. 6x6=36. Türk futbolu yolda kaldı. Oynanan futbola bakınca, 6’da 6 ancak böyle anlatılır.

Sonuncuyla, birinci oynadı. Ama birinci, lider olduğunu maçın sonuna doğru hatırladı. Kasımpaşaspor golü attıktan sonra maçı öyle bitireceğini sandı, yanıldı. Şöyle bir baktığınız zaman gücü de o kadar. Peki, bu takımlar, Süper Lig’de nasıl oynuyorlar?

Maça gittim. Recep Tayyip Erdoğan Stadı’na. Kasımpaşa seyircisi kendi idarecisine, “Yönetim istifa” diye bağırıyor. Peki neden? Kasımpaşaspor yönetimi sezon başında bu stattaki kombine biletleri 100 liradan satışa çıkarmış. 100 liraya bu kombineyi alırsanız, Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor maçlarını, diğerlerine gitmezseniz 25 liraya getirip, seyrediyorsunuz. Kasımpaşaspor yönetimi de kombine almayanlar için dün geceki maçın bilet fiyatını 120 lira olarak açıklamış. Hem Galatasaray, hem de kendi seyircisi için. Kasımpaşaspor seyircisi de bunun için yönetimine “İstifa” diye bağırıyor.

Bence bu zihniyetteki seyircinin takımı Süper Lig’de oynamamalı. Üçüncü Lig’de oynamalı. Utanmadan, sıkılmadan bir de “Bu bilet fiyatlarını söyle” diye yönetimlerini bana şikayet ediyorlar.

Galatasaray iyi değil. Dün geceki 3-1’e aldanmasınlar. Bundan sonra her takım Kasımpaşaspor olmayacak. Bazı oyuncular biraz fazla havalanmışlar. Rakibe yandan ve üstten bakıyorlar. Öncelikle Mustafa Sarp ile Mehmet Topal’dan birisi orta alanda fazlalık. Ya birini, ya diğerini oynatacaksın. Aynı işi iki kişiyle yapıyorlar. Defansın ortasında gene zaaflar var. Caner, 90 dakika boyunca etkili olamadı. Ne defansta, ne de ofansta. Bir de Kasımpaşaspor gibi hücumda etkisiz bir takım karşısında bu haldeydi.

İki büyük hata

Nonda, Galatasaray için önemli bir oyuncu. Öncelikle topu saklıyor. Topu rakibe hemen vermiyor, kaptırmıyor. Böyle olunca da orta alanın ve defansın rahatlamasını sağlıyor. Ve en önemlisi gol noktalarında da çok akıllı. İyi yerlere giriyor.

Hakem İlker Meral çok büyük iki hata yaptı. Birincisi, 8. dakikada Ali Güneş mükemmel bir planjonla topu çizgiden çıkardı. Hem penaltıyı çalması, hem de kırmızı kartı yapıştırması gerekirdi. Bunun yorumu yok. Kesin.

Aynı Ali Güneş bu sefer ikinci yarıda Kewell gole giderken, arkadan çekip indirdi. Bence bariz gol şansıydı. Bir kırmızı daha gerekirdi. Herhalde Ali Güneş, İlker Meral’in dayısının oğlu ki maça devam etti.

Yazının Devamını Oku

Mazereti yok

21 Eylül 2009
FENERBAHÇE Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, “Öyle transfeler yaptım ve öyle bir hoca getirdim ki bu takım üç sene üst üste lig şampiyonu olacak” dedi.

Dün geceki Fenerbahçe’yi seyrettikten sonra bu takımın üç sene üst üste şampiyon olacağını düşünmek bana hayal gibi geliyor. Ama bakarsınız bu kötü oynayan Fenerbahçe sonradan Arap atı gibi açılır mükemmel futbol oynayarak üç sene şampiyon olabilir. Veya Fenerbahçe’nin şampiyon olacak bütün rakipleri inanılmaz kötü oynarlar o zaman gene şampiyon olurlar. Ya da Aziz Yıldırım’ın bildiği bir şeyler vardır üç yıllık şampiyonluk için.

“Maç tenkidine neden böyle başladın? Seni bu düşünceye iten sebepler ne derseniz?” derseniz şu cevabı veririm: “Seyrettiğim maçta hiçbir şey da onun için bunları yazdım.”

F.Bahçe’nin rakibi çatır çatır top oynar, müthiş işler yapar o zaman tamam. Ama istanbul Büyükşehir Belediyespor da çok kötü futbol oynadı. İnsan güzel şeyler yazmak istiyor, pompalamak istiyor. Çünkü herkes bundan ekmek yiyor. Bunlar güzel olacak ki, seyirci artsın, heyecan olsun. Kalite artsın, mücadele artsın. Seyirci fazla gelsin, gazete okunsun, televizyonlar iş yapsın.

Böyle rakip bulamazdı

Düşünün, 90+2 oynanıyor, Alex faulün atılmaması için bile bile sarı kart görecek halde maçı çomaklıyor. Neden? Güçsüzlükten. F.Bahçe 6’da 6 yaptı ama bu Türkiye ligindeki diğer takımların güçsüzlüğünden. Yoksa F.Bahçe’nin çatır çatır oynayıp yaptığı 6’da 6 değil. Tuhaf bir lig yaşıyoruz. “Belki de milli maçlardan verilen aradan veya Avrupa kupalarından havaya giremedik” diyoruz. Ama diğer liglerdeki maçları seyredince moralimiz bozuluyor. Çünkü Avrupa’daki liglerde oynayan takım adedi bizden fazla.

Milli takımlarına bakıyorsunuz, bizden iyi durumdalar. O zaman nerede hata yaptığımıza bakacağız. Hakeme sığınmayacağız, “rakip takım sert oynadı” demeyeceğiz. Dün gece helva gibi bir İstanbul BŞB. vardı ama F.Bahçe ondan da faydalanamadı. Diyecekler ki, “Twente maçı oynadık.” Onu da kabul etmiyorum. Çünkü Twente maçında Twente oynadı, Fener oynamadı. 

“Hakem nedir?” diye sorarsanız. Düşünün böyle bir maçta hakemlik bir şey olmadı.

Not:

Yazının Devamını Oku

1-0’a dua etsin

20 Eylül 2009
BÜNYAMİN ne oluyor g... başın oynuyor... Eyyamcı Bünyamin. Cangele, Cangele k... annene... Yere yatsana yere yatsana Bünyamin Gezer yere yatsana... Süleyman Hurma, Bünyamin’i pazarla... Seni hakem yapanın a.. k... Beşiktaş seyircisi 90 dakika boyunca önce bunları söyledi, 90. dakikadan sonra döndü yönetimi istifaya davet etti.

Peki, niye önce bu küfürleri yaptı da sonra yönetimi istifaya davet etti?
Dün İnönü Stadı’nda Bünyamin Gezer’den başka bir hakem tipi olsaydı, belki de çok anormal işler olurdu. Belki de bu maç aylarca konuşulurdu. Ama Bünyamin hiç ödün vermedi. Seyirci küfür ettikçe, koşarak maçın üstüne gitti. Pozisyonları daha yakından takip ederek öncelikle futbolcunun itirazını önledi. Çünkü futbolcu yere yattığında başında bekleyen hakemi görünce itiraz etme fırsatı bulamadı. Peki, bütün bunlar olurken, Beşiktaş ne yaptı? Hiçbir şey yapmadı. Yani Mustafa Denizli ve ekibi G.Saray, Manchester United ve Kayseri maçlarında sınıfta kaldı. Ne fizik olarak, ne de taktik ve teknik olarak bu üç maça hazırlanmadıkları ortada.
Burada yönetim mi, Mustafa Denizli mi, yoksa futbolcular mı suçlu?  Bu onları ilgilendiriyor. Yalnız bizi ilgilendiren şu. Dün akşamki maç sahada çatır çatır oynandı. Ve daha da enterasanı, Kayserispor öyle ahım şahım bir futbol oynamadan tamamen Beşiktaş’ın zaaflarından faydalanarak Beşiktaş’ı sahanın ortasında kalabalığa sokarak sanki Beyoğlu’nda yürür gibi çatır çatır yendi.
Böylesini beklemiyordu
İnanamazsınız, maç koca futbol sahasının 6’da 1’inde oynandı. Bu 6’da 1’i de Kayseri ceza alanı ortası ile santra yuvarlağı arasıydı. Beşiktaşlılar karşı cepheden topu şişirdiler, Kayserisporlular da bu şişirilen topları patlattılar. Bir defa Kayseri kalecisi Souleymanou cepheden gelen topta zamanlama hatası yaptı, o top da direkten döndü.
Beşiktaş bundan sonra da iyi olmaz. İyi olmayacağı kesin. Zannediyorum Kayserispor kolay bir Beşiktaş bekliyordu ama bu kadar kolayını da beklemiyordu herhalde.
Cangele ile Makukula hiçbir pozisyonda hücum defans bile yapmadılar. Ve en az üç veya dört, hatta beş Beşiktaşlı futbolcuyla oynadılar. Şampiyonluğa gitmek isteyen Beşiktaş, beş futbolcuyla rakibin iki hücumcusunu durdurmaya kalkıyorsa, bence 1-0’a dua etsin.

Yazının Devamını Oku

Tuttuğu altın oldu

18 Eylül 2009
ÖNCELİKLE şunu söylemek lazım ki, olimpiyat statlarında kesin olarak futbol maçı oynanmıyor.

Atina’daki stat şehrin çok uzağında. 20 dakikalık yolu, taksiyle 1.5 saatte ancak gidiyorsunuz. Tribünler de sahaya hakim değil.

Dün akşam iki takım da kötü futbol oynadı. Maçın neticesine bakan, eğer seyretmemişse aldanır. Hani bir laf vardır; “Bir şey kısmettten çıkınca uçkur dokuz yerden koparmış” derler. Panathinaikos’un durumu da aynen öyle.  Galatasaray’ın vurduğu gol oldu. Yani tuttuğu altın oldu. Onlarınki de cacık...

Maç 2-0 dan 2-2’ye dönecekken, inanılmaz bir şans golüyle 3-0 oldu.

G.Saray lider çıkar

Maçın geneline baktığınız zaman Panathinaikos, Galatasaray’ın rakibi değil. Bizimkiler her hatlarıyla onlardan daha iyiler. Anlaşıldı ki, G.Saray büyük hata yapmazsa bu gruptan lider çıkar. Ondan sonraki maçlarda da esas rakipleriyle boy ölçüşür. Dün karşısında çok rahat bir rakip olmasına rağmen atılan toplarda çok pozisyon verdiler. Kim oynarsa oynasın, Galatasaray’ın yumuşak karnı bu sene arka ortası. Hücumda mutlaka bir şeyler yapıyorlar. Baros’a zamanlaması doğru top atıldığında ilk çıkışta bütün defansı oyundan düşürüyor. Ama 10 saniye geç kalırsanız haliyle ofsayta düşüyor.

Dünkü maçlarda ilk defa çizgi hakemi uygulaması yapıldı. Aut çizgisindeki hakem, bulunduğu yerdeki takım hücum ettiğinde ceza alanında rahat rahat geziyor. Yani neredeyse orta hakemin vazifesini yapıyor. Top geldiği zaman kendini ceza sahası dışına atıyor. Başarılı olur mu bilmem. Benim ümidim yok. Çünkü bu işlerde nerde çokluk orda b..luk...

Şimdi bu hakemler kulaklıkla maçın hakemine penaltıyı bile üfleyebilecekler. Yani hakemin aklını karıştıracaklar. Ancak bir avantajı var. Yeni uygulama hakemin koşu yönünde göremediği pozisyonlarda, elle oynamalarda, itmelerde çekmelerde ve ceza alanında kendini atan futbolcular konusunda avantaj olabilir. 

Yazının Devamını Oku

Fark var

16 Eylül 2009
TELEVİZYONDAN nasıl gözüktü bilmiyorum ama maçı canlı seyredince biraz da dikkatli bakınca, insanın morali bozuluyor. Öncelikle futbolun temel ilkelerine göre iki takım arasında büyük fark var. Hem de dağlar kadar. Manchester United sahaya mükemmel yayılıyor. İleriye doğru 10 metre koşuyorlar, öne veya yana depar atıyorlar, 6-7 futbolcuları boşa çıkıyor. Topu kaptırdıklarında geriye ve yana 5-6 metre depar atıyorlar. Bu sefer de rakip için bütün alanlar kapatılıyor. Diyeceksiniz ki, “Bu kadar kolay mı?” Değil tabii ki. Çok çalışma isteyen, dikkat isteyen, özveri isteyen, futbol tekniği isteyen, oyun anlayışı isteyen bir olay bu. Adamlar sanki son iki yılın arabası gibi. Bizim Beşiktaş ise eski model. İtiyorsun, itiyorsun gitmiyor. Giderse gelmiyor, gelirse gidemiyor.

Yusuf Şimşek top tekniği yüksek bir oyuncu. Ama tek yönlü bir oyuncu. Ernst de mesela çok mücadele eden bir oyuncu ama o da tek yönlü bir oyuncu. Beşiktaş takımında böyle en az 8-9 oyuncu sayabiliriz. Peki, rakipte tek yönlü kaç oyuncu var? 1-2 zorlasan, çıkaramazsın.

İki takım arasındaki fark büyük dedik.

1-0’lık netice de bu farkın karşılığı değil. Peki bu neden oldu? Manchester United, “Körün taşıyla, kazaya gitmeyeyim” diye son derece kontrollü oynadı. Ne çok fazla kendi ceza alanına girdi, ne de çok çabuk hücuma çıktı. 60’tan sonra biraz kımıldadılar. Zaten o zaman da golü buldular. Peki bu kımıldamada Beşiktaş’ın rolü var mıydı? Vardı. Yusuf ve Tello oyuna girince Beşiktaş’ın defans gücü otomatik olarak zayıfladı. Manchester United da anında görüntüyü yapıştırıverdi.

Beşiktaşlı kendini tatmin ediyor

Beşiktaş seyircisi bağırıyor. Allahları var iyi de bağırıyorlar. Ama, kendilerini tatmin ediyorlar. Ne rakibe, ne kendi futbolcularına, ne de hakeme en ufak bir etkileri yok.

Beşiktaş’ın gruptaki rakibi Manchester United değil. Ben Mustafa’nın yerinde olsaydım kulağımı tıkardım. Madem mücadele eden bir kadroyla çıktım sahaya, maç da ortada geçiyor. Aynen devam ederdim. Ne Yusuf’u kullanırdım, ne de Tello’yu. Maçı berabere bitirirdim. Çünkü bir puan bile bu grupta ileride çok işe yarayacak. Beşiktaş, CSKA Moskova’yı geçmeye çalışıp, rakip olarak Wolfsburg’u seçmeli. Yani, onlarla Almanya’da berabere kalmalı, burada yenmeli. İngiltere’deki Manchester United rövanşına kayıp bakacaksın. Yani dolmuşa gelip, burada üç puan bırakmayacaktın.

Dün gece Manchester United golü daha erken bulsaydı Beşiktaş için daha kötü olurdu. Mecburen gol atmaya gideceklerdi ve daha fazlasını da kesin olarak kalelerinde göreceklerdi. Ama, madem oyunu böyle götürüyorsun bırak öyle gitseydi.

Bizim hakemlerimiz hakemlik görsün

İtalyan hakem ve yardımcıları zaman zaman ters işler yaptılar. İngilizler zaten itiraz etmiyorlar ama bizim futbolcularımız haklı dahi oldukları pozisyonda, hakem yabancı olunca ağızlarını dahi açamadılar. Fenerbahçe-Bursaspor maçında Fenerli oyuncuların hakeme yaptıkları hareketlerin bir tanesini Avrupa arenasında yapın da boyunuzun kaç santim olduğunu o zaman göreyim.

Düdükleri yanlış da çalsa, doğru da çalsa İtalyan hakem tarz ve hareketleriyle ödün vermedi. Kendisini tribüne şikayet eden İbrahim Kaş’a da ne yaptığını hep beraber gördük. Hakemlik tavırdır, kişiliktir, şahsiyettir. İnşallah bizimkiler de bu kavramları öğrenecekler.

NOT: Mustafa Denizli maç 0-0 giderken Alex Ferguson’un sinirlendiğini görseydi, tahmin ediyorum o değişiklikleri yapmazdı. Teknik direktörler sahanın içinde yalnız futbolcuları değil, komşu kulübeyi de kesecekler.
Yazının Devamını Oku