Erman Toroğlu

Güzel ve çirkin

12 Temmuz 2010
ÖNCE Dünya Kupası finalinin 90 dakikasını yazalım. Uzatmalara sonra geçeriz. Normal sürenin özetinde üç faktör var. İyi futbol oynamaya, futbolu güzelleştirmeye, futbol topuna estetik bir güzelik vermek için özen gösteren İspanya. Hep güzeli yapmak isteyen İspanya. Öbür tarafta rakibi ve futbolu bozmak isteyen bir Hollanda. “Önce bozayım, yakalarsam atayım” diyen bir Hollanda. Daha da önemli bir faktör, çok kötü bir hakem...
90 dakikada, 9 sarı kart var. 6’sı Hollanda futbolcularına. İlk 16 dakika içindeki iki kartın sarıyla ilgisi yok. Pembe bile göstermezsin. Ardından Hollandalı oyunculara sarı çıkarıp, göstermediği iki tane kırmızı var ki inanılmaz. İlk yarı bittiğinde Hollanda’nın net bir şekilde 9 kişi soyunma odasına gitmesi gerekirdi.
Allah müsaade etmedi
Bizde yabancı hayranlığı var ya İngiliz, Alman, Fransız olunca, herkese verilen kararlar doğru geliyor. Finalin 90 dakikası 0-0 bittiyse bu finalin hakemi İngiliz Howard Webb’in eseridir. Maçın net pozisyonlarını yakalayan kim? Robben ile Hollanda. 90 dakika boyunca Hollanda’nın her türlü kazanmasına İngiliz hakem müsaade etti ama Allah müsaade etmedi.
Robben’in karşısındaki defansları anlamak mümkün değil. Bu oyuncunun en tehlikeli olduğu yer sağ açık ve sağ iç mevkii. Topla dripling yapıyor, ayağının içini gösterip, soluyla dışına doğru gidip topa vuruyor. Artistliği de çok iyi biliyor. 90 dakikanın sonunda güzeli yapmaya çalışan İspanya, çirkini oynayan ise Hollanda. Çok çirkin olan ise finalin hakemi. Bakalım, uzatmalar da ne olacak...
İnsanı karısı bilir
* UZATMALARDA da görüntü değişmedi. İyi olan İspanya yine iyiydi. Kötü olan Hollanda ve çok kötü olan hakem yine devam ettiler. Çok fazla teknik ve taktik yazılacak bir maç değildi. Çünkü, dünkü maçta uzun yıllardır seyrettiğim Dünya Kupası finallerindeki en kötü hakem idaresi vardı. Onun için de denge sağlanamadı. İngiliz hakem finale tayin edilince, karısı enteresan bir yorum yapmıştı. “Evde çocuklarını idare edemiyor, finali nasıl edecek” diye. Bence hakemin karısı haklı çıktı. Ne de olsa onunla en fazla yaşayan o.
İşte Yeniköy Kasabı
* DEL BOSQUE. Beşiktaş onu kovdu. 6 ay boyunca İspanyol hocanın, “Gelin masaya oturalım” ikazlarını bile gözardı etti. Hatta bazıları çıktı ona “Yeniköy kasabı” dedi. Dün akşam hakemin karısından sonra ikinci haklı adam Yeniköy Kasabı Del Bosque’ydi. Aslında biz yarı final oynayan Löw’ü de yollamıştık. Ona da “Çamaşır makinesi markası gibi ismi var” demişlerdi.
Yazının Devamını Oku

Tek çözüm 6 hakem

30 Haziran 2010
Yeşil sahadaki mücadele artık hızlandı. Hakem hataları da bu yüzden arttı. 6 hakem birçok yaraya merhem olabilir. Kamera sistemi ise sahadaki hakemin ve yardımcıların otoritesini zayıflatır. FUTBOL hızlı oynandıkça hakem hataları artıyor. Bu da doğal. Kuralları ona göre değiştiriyorlar. Bırakın 11 kişiyi, futbol 10’ar kişi bile oynansa artık sahanın boyutları dar geliyor. Zaten onun için de sarı ve kırmızılar kolaylaştı. Oyun kuralları hakemleri zorluyor “Oyuncuları atın” diye.

Peki, böyle bir durumda teknolojiye müracaat etmek doğru mu? Bence son derece yanlış. Eğer iyi kullanılırsa 5. ve 6. hakem çok yaraya merhem olabilir. Ama, iş kameraya kalırsa hiçbir şeyi halledemezsiniz. Çünkü, hakemin ve yardımcıların sahadaki otoriteleri zayıflar. Futbol oyunu da Play-Station’a döner. Eğer, teknolojiyi devreye sokarsanız o zaman maçta bir tane hakem yeter. Ofsaytı da çok rahatlıkla çözersin, topun girip girmediğini de teknolojiyle belirlersin. Ama, bu dakikadan sonra ne pasif ne de aktif ofsayt kalır. Ne hakem yorumları ve ne de seyirci. Hep beraber göreceğiz. Çünkü, kamera ile bir defa delerseniz işin sonu Turgut Özal’ın anayasasına benzer. Ne demişti rahmetli, “Ne var yani bunda. Anayasa bir defa delinse ne olur.” Ne olduğunu gördük. Anayasamız kevgire döndü.

Kabul edilmesi zor

Bu yazı kaleme alındığında saat 14.30’du. Şenes Erzik’i telefonla aradım. Uçağa binmek üzereydi. Şunları söyledi: “FIFA, hakem konusunda kesinlikle insandan yana. Kamera konusu International Board’un önüne gelecek ama Board’un bunu kabul etmesi çok zor. FIFA, UEFA’ya 5. ve 6. hakem uygulamasını Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi’nde uygulayabilirsiniz. Üst düzey milli maçlarda da uygulayabilirsiniz tavsiyesinde bulundu” dedi.

Bence de doğru yaptılar. “Hatalardan nasıl kurtuluş yolu bulunur” derseniz merak etmeyin, herşeyde olduğu gibi burada da Allah’ın adaleti önünüze çıkıyor. Yine İngiltere-Almanya maçı yine top girdi mi, çıktı mı. 40 sene evvel çıkan, 40 sene sonra girdi.

Önce kendi kapının önünü temizleyeceksin

TÜRKİYE Spor Yazarları Derneği Ankara Şubesi’nde 571 bin liralık fatura borçlarının maliye ile olan uzlaşma toplantısı yapıldı. Uzlaşamadılar. Bu konudaki geçen yazımda bu faturaların bir kısmının sahte, bir kısmının usule aykırı olduğunu yazmıştım. Şimdi iş daha da uzayacak, mahkemeye gidilecek ve bu miktar belki de 1 milyon TL’yi geçecek. Bu parayı devlet bırakmaz. Çatır çatır alır. Kimden alır? Türkiye Spor Yazarları Derneği’nden alır. Peki sonra ne olur? Bu derneğin üyeleri derneği mahkemeye verip, “Ankara’nın yaptığı yolsuzlukta bizim işimiz ne” diyerek haklarını ararlar. İş daha da büyür. Peki, bütün bu olaylardan sonra Genel Merkez ne yaptı? Esat Yılmaer ve Ahmet Çakır imzalarıyla derneğin Ankara Şubesi’ni istifaya davet etti. Buna karşılık Ankara’da “Sizin isteğinizle biz istifa etmeyiz. Kendimiz istersek istifa ederiz” dediler!..

Ama bu işin böyle olmasını istemeyen yönetim kurulu üyeleri de var. Ankara’nın oylarıyla seçilenler. Peki iş ne olacak? Hikaye. Burada önemli olan Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin prestijidir. Ben bu derneğin üyesi değilim. Ama bu spor yazarları eğer kendi içlerindeki bu pislikleri temizlemezlerse sporun hiçbir kanadına yorum yapma hakları yoktur. Ahkam da kesemezler. Ne demişler, “Önce kendi kapının önünü temizle bakalım kardeşim.”

Açıklayın şu hesabı

ÖNCE Aragones, sonra da Daum. Yalnızca bu iki hocadan F.Bahçe Kulübü’nün zararı 14 trilyon. Bunların hesabını kim verecek merak ediyorum. F.Bahçe kongre üyeleri herhalde soramıyorlar. F.Bahçe Yönetimi de zaten bu konuda gerekli açıklamayı yapmıyor. Arada sırada çıkan haberlerle ilgili yalanlama yapıyorlar. Şu hesapları bir açıklasalar da Fenerbahçe taraftarı öğrense.
Yazının Devamını Oku

Yerli farkı

28 Haziran 2010
1966 Dünya Kupası finali... Dakika 88: İngiltere 2-1 önde. Dakika 89, Almanlar maçı 2-2 yapıyorlar. Maç uzuyor. İngilizler’in santrforu Hurst, yandan gelen ortaya kafayı çakıyor. Top üst direkten çizgi mi içerisi mi belli değil çıkıyor. Yardımcı hakem Behramov (Şimdi ülkesi Azerbaycan’da adına stat olan hakem) gol işareti veriyor. Ama o günkü pozisyonla, Behramov’un olduğu yerle dünkü pozisyonun yardımcı hakeminin bulunduğu yer çok farklı. Uruguaylı, Behramov’a göre daha dezavantajlı. Ama yine de görmesi gerekirdi. Bu, şunu gösteriyor. Avrupa’da Kupa 2’de uygulanan 5’inci, 6’ncı hakem sistemi bence doğru ve faydalı.

Skor 2-2 olsaydı, değişir miydi? Bence hayır. İşte nedenleri...

Öncelikle milli takımları çalıştıran teknik direktörlerin o ülke insanından olması gerekir. Bu benim yıllardır saplantım ve sonuna kadar da savunurum. İkincisi İngilizler’in yediği ilk golle, üçüncü gole bir bakın. Türkiye’de Süper Lig’de bir takım böyle iki tane gol yesin, o takımı da teknik direktörünü de oyarlar. Sonunda da bir kenara koyarlar.

Bastonla bile oynar

İngilizler’in bir kalecisi var, toptan korkuyor. Ve topa nereden çıkılır bilemiyor. 40 yaşındaymış hala oynuyor. Eyyam yapıp sahte pozisyonlardan kaçarak oynarsan 40 değil, 60-70 yaşına kadar da bu kaleci oynar. Hatta bir eline baston verirsin, öbür eliyle de oynar.

İngilizler’in oynadığı futbolla teknik direktörlerinin kafası aynı değil. Daha doğrusu teknik direktör İngiliz gibi düşünmüyor. Peki karşıdaki takım nasıl? O da aman aman değil. Ama onlar Alman gibi düşünüyor. Dün gece aradaki fark buydu. Bir tarafta Almanya vardı, bir tarafta İngiltere yoktu. Yabancı teknik adamla aşı yaparsan sonunda olay domuz gribi aşısına benzer. Yani olmayan bir şeyin ilacı.

İngilizlere çanak tuttu!

Devre arası oldu. Hakem ve yardımcıları da, İngiliz ve Alman futbolcular da pozisyonun gol oduğunu net bir biçimde öğrendiler. Hakem, ikinci yarı bu eziklikten dolayı İngilizlere çanak tuttu. Bunu İngiliz futbolcular da fark ettiler, Almanlar da. Ama İngiliz takımın hakemin bu çanak tutmasına rağmen gücü ve kapasitesi yoktu. Sakın o pozisyonun arkasına sığınmasınlar.

Maçta bir pozisyon daha vardı. 3. dakikadaki Rooney’nin poziyonu net olarak ofsayt değil. Çünkü top Alman futbolcuya çarpmıyor. Oyuncu topla oynuyor ve topu Rooney’e atıyor.
Yazının Devamını Oku

F.Bahçe'yi böyle tuzağa düşürdü

24 Haziran 2010
Çıkış noktası kalmayan Aziz Yıldırım, mecburen “evet” dedi. Ve Daum 30 Haziran 2009’da 3 yıllık sözleşmeye imza attı. TAKRİBEN 1,5 yıl önce, bir Maraton programında “Aziz Yıldırım’ın F.Bahçe’deki futbol misyonu bitmiştir” dediğimde çok kimseye tuhaf geldim. Ama ben o cümleyi tesadüfen söylemedim.
/images/100/0x0/55ea53e8f018fbb8f878b5f1
Türkiye’de 7 yıldızlı, 5 yıldızlı oteller var. İnşaatlar çok güzel yapılmış. Sorun bitiyor mu? Hayır. Çünkü bunları çalıştıran insanların da 7 yıldız, 5 yıldız kapasitede olması lazım. 7 yıldızlık otelde, 2 yıldızlık, 3 yıldızlık insanlar hükmetmeye kalkarlarsa sonuç kötü olur. Müşteriyi tatmin edemezsiniz.

Aziz Yıldırım ve ekibinin F.Bahçe’ye tesis açısından yaptıkları güzel şeyler var. Ben onların yerinde olsam, kongreye bir dilekçe verir, F.Bahçe Kulübü’nü; F.Bahçe Spor İşleri ve F.Bahçe İnşaat Müteahhitlik adı altında idari olarak ikiye ayırırım.
Bu ekip inşaat ve müteahhitlik işlerini yaparlarsa çok başarılı olurlar, oldular da. Ama futbol işinde hala son derece kötü gidiyorlar. Artık kötü gitmek de bir yana geri vitesteler. Onlar ileri gittiklerini zannediyorlar ama yanlarında gidenler onları aldatıyorlar.

Nasıl hazmediyorlar

Franz Beckenbauer geçen hafta F.Bahçelilerin tepkisini çeken bir açıklamada bulundu. Dedi ki; “Löw 2. tura çıkaramasa da Alman Milli Takımı’nın başında kalacaktır. Türkiye’ye gidip F.Bahçe sirkinde mi görev alacak?” Beckenbauer’in bu sözleri yenilir yutulur gibi değil. F.Bahçe’nin imajının yerle bir olduğu nokta. Yani bundan daha kötüsü olamaz. F.Bahçe’yi dünyada bundan daha kötü bir noktaya getiremezsiniz.

Daum kendi konusunda son derece haklı. F.Bahçeli yöneticiler, geçen yıl Daum’u almak için gittiklerinde, Alman hocanın Köln Kulübü ile 1 yıllık mukavelesi daha vardı. Ve orada yıllık 2.2 milyon Euro alıyordu. F.Bahçe Kulübü, Daum’a 3.3 milyon Euro teklif etti. Daum, 3.3 milyon Euro için 2.2 milyon Euro aldığı Köln’den niye ayrılsın? En az iki ya da üç yıllık mukavele yapacaksın ki adam sana gelsin.

Peki Aziz Yıldırım ve ekibi ne yaptılar? Son ana kadar sağa sola antrenör bulmaya saldırdılar. Her zamanki gibi geç kaldılar ve kovdukları Daum’a mahkum oldular.

Kale kapısı gibi

F.Bahçe Kulübü’nün Daum’a hazırlayıp da imzalatmaya kalktığı ilk mukavele 1 yıllıktı. Daum bunu görünce, “Bu şartlarda gelip, antrenmana çıkmam” dedi. Ve ekledi: “Bunu 3 yıllık yapacaksınız.”

Çıkış noktası kalmayan Aziz Yıldırım da mecburen “evet” dedi. Ve sonunda bu günlere gelindi. Yani F.Bahçe imajının marka değerinin perişan olduğu yerlere. Ben bir Türk vatandaşı olarak Beckenbauer’in söylediklerini hazmedemiyorum, içime sindiremiyorum. Herhalde F.Bahçe yönetimi sindiriyor ki, bu konuda hala çıt yok.

Bir araştırma yaptım; Daum’un İsviçreli avukatı müthiş biriymiş, “Adamı ipten alır” diyorlar. Ve Daum’un mukavelesi için de “Kapı gibi filan değil. Kale kapısı, hazine kapısı gibi sağlam” diyorlar.

Sütten ağzı yandı

Peki Daum niye kendi inandığı bir hastaneye gidip de tahlil yaptırdı? Bu konuda Daum’un Almanya’da belki de başına bir şeyler gelmiştir. Belki de orada kendi memleketinde bile idrar tüplerini değiştirmiş olabilirler.

Bazı şeyler şeytanın aklına gelmez ama insanoğlu yaşadıkça tecrübeleniyor. Onun için de sütten ağzı yanınca, yoğurdu üfleyerek yiyordur. Bu da Daum’un en tabii hakkıdır. Ben de olsam belki öyle yapardım. Güven meselesi. Çünkü FIFA’da ve UEFA’da en fazla dosyası olan ülke biziz. Bizi bu hale düşürenler de anlı şanlı kulüp yöneticilerimiz.

Köln’den son anda ayrıldı

Daum, Türkiye’ye zaten son anda geldi. Köln’den de son anda ayrıldı. Çünkü Almanya’da 6 ayda bir o şehrin belediyesine çıkış kağıdı vermezsen 6 ayda oradan çıkamazsın. Daum, Köln’deki görevlilere 30 Haziran’da ayrılış kağıdını verdi. Zaten bunun için de Köln takımı ona inanılmaz derecede bozuldu. Bütün bunları yapan adam bir sene için F.Bahçe’ye niye gelsin?

Hakemler Acun’un takımına yenilirse

SIKI durun; size bir halı saha maçından bahsedeceğim. Takımlardan birinin kaptanlığını Acun Ilıcalı yapıyor. Ekibinde de abisi ve arkadaşları gibi tamamen amatör oyuncular var. Yani keyif için oynuyorlar. Rakibi kim biliyor musunuz? Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus, Süleyman Abay, Bahattin Duran, Alparslan Dedeş, Tarık Ongun ve Oktay Biçer’den oluşan hakemler.
Habertürk Gazetesi’nde “Dünya Kupası’nda Afrika’da niye Türk hakemi yok?” diye tartışma başlatılıp, futbol adamlarına sorular yöneltilmiş. Ama işin aslı yukarıdaki maç. Bir saat halı sahada oynanan, hakemliğini de Sinan Engin’in yaptığı maç kaç kaç bitmiş biliyor musunuz? Acun’un takımı, hakemlerin takımını 7-3 yenmiş!
Bu şunu gösteriyor. Hakemler açısından rezaletin son perdesi. Futbolu bilseler ve biraz kabiliyetli olsalar, yalnız aralarında toplansalar Acun’ları yenerler. Hadi bunu yapamadın, sen Turkcell Süper Ligi’nde maçlar idare ediyorsun. Futbolu da bilmeseniz, tamamen fiziğe dayalı koşsanız Acun’ları gene parçalarsınız. Ama sizde ikisi de olmadığı için Acun’lara parçalanmışsınız. İşte Türkiye’de hakemler niye zorlanıyor, futbolcuların karşısında zavallı duruma düşüyorlar? Yukarıdaki maç işin aynasıdır.
Yazının Devamını Oku

Muazzam yönetim

18 Haziran 2010
FENERBAHÇE muazzam (!) idare ediliyor... Sonra da Fenerbahçe Başkanı çıkıyor, “Biz dünya kulübüyüz” veya “Olacağızzz” diyor... Benim bildiğim dünya kulüpleri dünya kupalarından, Avrupa şampiyonalarından önce teknik direktörlerini belirler. Zico, Aragones, Daum dünya kulübü Fenerbahçe’ye ne zaman geldiler? Neredeyse 90 artı uzatma dakikalarında... Peki, sportif direktör mü teknik direktörü getirir, yoksa teknik direktörü alır sportif direktör mü getirirsin başına? Kimlerden bahsediyorum, tabii ki Daum ile Aykut Kocaman’dan.
Daum’a bu yapılanlardan sonra (Murat Özaydınlı’nın ‘Seyirci seni parçalar’ diye hedef göstermesi, ki Türkiye’de henüz hiçbir savcı bu konuda takibata geçmedi) bu organize olayın içinde olmadığını zannettiğim Aykut, Fenerbahçe’de ne yapar? Eğer o teknik direktörlük makamına gelirse çocuk ölü doğmuş demektir.
Peki Daum bütün bunların ardından ve bugün gireceği sağlık kontrolünden sonra acaba aniden çıkıp görevinden istifa eder mi?
Bir soru daha... Aykut’un altında çalıştırılacak olanlar Aykut tarafından mı istendi, yoksa zorlandı mı?
İşte büyük F.Bahçe böyle idare ediliyor sevgili okuyucular.
Yazının Devamını Oku

Terim istedi ben görüştüm ama o Almanya’yı seçti

15 Haziran 2010
“Önce Mesut’a telefon açtım ardından babasıyla konuştum. Babası, oğlunun Almanya adına oynayacağını söyledi.”

ASLINDA Mesut Özil olayı, Türkiye’nin yıllardır kanayan yarasıdır.  Türkiye’de yeni futbolcuların bulunması, Avrupa’daki Türk futbolcuların taranması gibi olaylar hikaye olmuştur. Nerede eş dost var, kendi tarafında antrenörler var, Milli Takım alt yapılarında onlara görev verilmiştir.
Avrupa’da da temsilciliklerde aynı olaylar yaşanmıştır. Ben bir bizzat Almanya’ya giderek 20’den fazla Türk kulübünde görüşmeler yaptım. Şehir şehir dolaştım. Hürriyet gazetesi, bu işe önayak oldu. Oradaki randevularımı aldı. Ve duyduğum bütün şikayetler, yukarıda anlattığım noktalarda sonlanıyordu. Avrupa’da daha ne Mesut Özil’ler var. Şimdi gelelim Mesut Özil’e. “Fatih Terim, Mesut’u aldı mı almadı mı? Mesut, Türk Milli Takımı’na gelecek mi gelmeyecek mi?” tartışmaları sürerken, Mesut’a telefon açtım.
Babası menajeri gibi
Önce onunla, sonra babasıyla konuştum. Bana ilk söylenen kendileriyle yeteri kadar ilgilenilmediği yan çizildikleri, bu konuda kırgın olduklarıydı. Fatih Terim’in değişik açıklamlarını okudum, o da başka şeyler söylüyordu. Sonra Mesut’un babası Mustafa Özil’le bir kez daha konuştum telefonda. Babası menajeri gibiydi ve kesin cümleler kullanmıyordu. Suçlamalar yapıyordu. O zaman anladım ki, baba-oğulun niyetleri Türkiye değil. Ama Türkiye’de basında tam tersi yorumlar çıkıyordu.
Tam bu sıralar bir gün beni Fatih Hoca aradı; “Erman” dedi ve ekledi: “Bu Mesut Özil konusunda n’olursun bize yardımcı ol. Çünkü konu Türk Milli Takımı. Mesut Özil’e ihtiyacımız var ve onu Milli Takım’da görmek istiyorum. Sen Mesut ve babasıyla görüşüyormuşsun. Aracı olursan çok sevinirim.” Ben de haliyle “Seve seve” diye cevap verdim ve Mesut’un babasını bir kez daha aradım.
Hocaya haksızlık etmeyin
Bu sefer kıvırtacak hali yoktu. Çünkü Fatih Hoca beni elçi tayin etmişti. Net cevaplar vermeye mecbur kaldı. Ve oğlunun Alman Milli Takımı’nda oynayacağını, tercihini o yönde yapacağını söyledi. Yukarıda Allah var. Ben de rahatlamıştım. Çünkü olay sürüncemede kalmaktan çıkmıştı. Ama o sıralar ve daha sonra Fatih Hoca bu konuda suçlanmaya devam edildi. Ben de bu sıralar bu olayı fazla dillendirmedim. Çünkü gazeteciydim, Fatih Hoca da beni bir arkadaşı olarak aramıştı. Bunu sütunlara taşıyamazdı. Şimdi bakıyorum, Fatih Hoca suçlanacak hem de haksız yere. Bu konuda Fatih Hoca’nın ne düşündüğünü ve neler yaptığını bilen birisi olarak şimdi bunu yazmak zorunda kaldım. 

Yazının Devamını Oku

Sonunu hazırlıyor

21 Mayıs 2010
Başkanın, misyonunun bittiğini bir yıl önce söylemiştim. Zaman aleyhine çalışıyor. Basın toplantısı düzenliyor. Benim bildiğim basın toplantısı sorularla devam eder, sorulardan kaçarak değil! AZİZ Yıldırım’ın yaptığı basın toplantısını başından sonuna kadar dikkatle izledim. Benim bildiğim basın toplantısı, konuşmacı konuşmasını yaptıktan sonra basın mensuplarının sorularıyla devam eder ve biter. Bu tek taraflı bir toplantı oldu. Yazılı verselerdi yine aynı olurdu. Ben onların yerinde olsaydım, yazılı verirdim. Çünkü, Aziz Yıldırım ve diğer yöneticilerin yüzlerinden okunan ifade onların ne kadar kötü ve zor durumda olduğunu yansıtıyordu. Maalesef ve maalesef çaresiz durumda olduklarını da gösteriyordu.

Fenerbahçe büyük bir çınardır. Ne başkanlar, ne yöneticiler geldi, geçti. Fenerbahçe büyük kulüptür, bunu kimse inkar edemez. Seyircisi de çok etkilidir. Bunu da kimse inkar edemez. Ama Fenerbahçe tek büyük değildir. Aziz Yıldırım ve bu yönetim kurulunun yaptığı en büyük hata işte buradadır. Yaptıkları eylem ve konuşmalarla bütün kamuoyunu kendilerine karşı bir sevgisizliğe itmektedirler.

Başarı istemeyen Fenerbahçeliler var

Fenerbahçeli olmayanlar, Fenerbahçe’nin başarısını istemezler. Bu da çok doğaldır. Ama, şu anda iş öyle boyutlara geldi ki bunu çok net söylüyorum bazı Fenerbahçeliler, Fenerbahçe başarılı olsun istemiyorlar. Sebebi de Aziz Yıldırım. “Fenerbahçe başarılı olursa bu adam bizim başımızda kalmaya devam edecek. Mağlup olalım” diyorlar. Ben halkın içinde gezen birisiyim. Kahveye de girerim meyhaneye de. Ama yönetim olayın hala farkında değil. Allah’tan ligin ikinci yarısında bir televizyonda görev almadım. Eğer alsaydım, Aziz Yıldırım mutlaka yangın ihalesinin bir kısmını bana yüklerdi. Benim olmadığım bir yerde de yangının nasıl arttığını bütün kamuoyu ibretle görüyor. Hele bazı yetkili ve etkili kimselerin şu anda kulakları çınlıyordur. Ve yatağa da kimlerle girdiklerinin farkına varmışlardır!..

Gündem değiştireceklerdi akıllarınca değiştirdiler

Aziz Yıldırım ve ekibinin yaptığı basın toplantısında, Türkiye’de herkes suçlandı ve nasibini aldı. Normal. Gündem değiştireceklerdi, akıllarınca değiştirdiler. Ama artık son yüz metreye çıktılar. Bakınız, Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’deki misyonunun bittiğini bir yıl önce söylemiştim. O zaman bu karambole gitti. Aziz Yıldırım sonunu süratle hazırlıyor. Fenerbahçe Başkanlığı’nda kaldığı her gün kendisinin aleyhine olacaktır.

Maşrapa bile yok

AZİZ Yıldırım ve ekibi bu kadar büyük paralar harcayarak son üç yılda hangi kupayı aldı? Bırakın kupayı teneke maşrapa bile alamadı. Bazı Fenerbahçeli taraftarlar, “Yeter artık” diyorlar ve ekliyorlar, “Aziz Yıldırım bizim cebimize el attı. ‘Gelin Feneriumlara onu alın, bunu alın, şunu alın’ diye akıl veriyor. Bizim cebimizden hep para almaya kalkıyor. Bizi banknot olarak görmeye başladı. Biz sağılacak bir meta değiliz. Biz taraftar olmak istiyoruz. Maça gelip çatır çatır mücadele ederek futbol oynayan takımımızı izleyip, tezahürat yapmak
istiyoruz.” Bunları diyenler Fenerbahçeli, başkaları değil.

Devletle işin varsa istifa edemezsin

TRABZONSPOR maçının bitiminde, futbolculara söylediği cümleyi Aziz Yıldırım çok iyi biliyor. Soyunma odasındaki futbolcular bunu dışarıda da telafuz ediyorlar. Ve aynı Aziz Yıldırım istifa etmediğini söylüyor. Bence ne Aziz Yıldırım ne de yönetimindeki şahıslar istifa edebilir. Herşeyi bir kenara bırakın devlet ihalesi alan, devletle iş yapan hiçbir kimse büyük takımların yönetim kurullarından kolay kolay istifa etmezler.
Fenerbahçe’deki mali portre ne kadar şeffaf, girdiler çıktılar nasıl kağıda dökülüyor ve bunu Fenerbahçe yönetiminden kaç kişi biliyor. Veya Avrupa’dan bir denetim ekibi gelse bu Fenerbahçe’deki bilançoya artı puan mı, eksi puan mı verir? Başkanın ve yönetimin istifa etmemesinin nedenlerinden biri de bu olsa gerek.
Devam edelim. Diyorlar ki Fenerbahçe tek büyük. Kendilerine göre olabilir. Peki, bu Türkiye’de tek büyük olan Fenerbahçe son şampiyonluğundan sonra bazı futbolcularına hala niye şampiyonluk primlerini ödemedi veya ödeyemedi? Futbolcu başına ödeyeceği rakamlar belki de Fenerbahçe’nin elektrik su parasıdır. Büyüklük böyle mi oluyor? Basın toplantısında “Top çizgiyi geçmedi. Geçseydi bunlar olmayacaktı. 15 pozisyonumuz var” diyorsun. Daum’u ve futbolcuları tebrik ettiğini söylüyorsun. Sonra da kalkıp tebrik ettiğin hocayı yolmaya, takımı da değiştirmeye kalkıyorsun. Eğer onlar başarılıysa, niye bunları yapıyorsun? Yok değillerse, başarısız kim? Onlar mı, sen mi?

“Hanginizi dövdüm” diyebilecek cesareti buluyorsun helal olsun

AZİZ Yıldırım daha da ileri gidiyor ve basın mensuplarına bir soru yöneltiyor. Diyor ki, “Ben hanginizi dövdüm. Var mı gören?” Aziz Yıldırım’ın yıllarca ekmek parası için çalışan, kameraman ve muhabirlere nasıl eziyet ettiğini ve nasıl muamele gösterdiğini biliyoruz. Bu cümleyi hangi cesaretle söyleyebiliyor, ona helal olsun. Sen kimsin arkadaş, basın mensubuna “Hanginizi dövdüm” diyecek. Aslında bu cümleyi söylediği an gazeteciler orayı terkedecek ve ne çekecek, ne yazacak. Bakın o zaman neler oluyor. Peki, Aziz Yıldırım kaç muhabirin ekmeğiyle oynadı? Onun çetelesini tuttular mı? Bu kadarına da pes. Bir tek şey kalıyor bana söyleyecek. Bütün yollar helal olsun sana Aziz Yıldırım. Yolun da açık olsun.

Kadıköy Belediyesi’nden arazi alıp tesis yapan kim?

AZİZ Yıldırım’a göre, Melih Gökçek suçlu. Peki. Gökçek Ankaraspor’a belediyeden para aktarıyormuş. Ona da peki. Ankaraspor için alınan yardıma bir şey diyemem. Çünkü belediyenin takımı olmaz. O konuda Aziz Yıldırım haklı. Ama aynı Aziz Yıldırım, Ankaraspor’a konuşurken, İstanbul BŞB’ye niye konuşmuyor? İstanbul BŞB, İngiltere Premier Lig takımı mı? Peki, belediyeler bulundukları şehirlerin takımlarına yardım etmeliler mi? Kesinlikle evet. Ankaragücü’ne de Ankara BŞB’nin yardım etmesi çok doğal. Peki aynı Aziz Yıldırım, Kadıköy Belediyesi’nden arazi alıp tesis yapmıyor mu veya yardım almıyor mu?

Hesap soran yok

FENERBAHÇE Şükrü Saracoğlu Stadı’nda bir anons yapıldı. Yapan suçlandı. Peki, Kadıköy’de ondan haber almadan bir kuş uçar mı? Uçmaz. Anons olayında bir atlama olmuş olabilir. Ona da peki. O zaman yayıncı kuruluşun tepeden başlayarak, sahanın zeminine kadar kablolarını kim kestirdi? Hem de çok ritmik biçimde. Bunun cevabını veren hala çıkmadı. Peki bunun hesabını soran var mı? O da yok. İşte Türk futbolu için en büyük tehlike de burada başlayıp, burada bitiyor.

Masa başını da saha içini de anlatacaksın

AZİZ Yıldırım üç sene önce Denizli’de maç kaybedilirken, Denizlispor inanılmaz derecede tavır koyarak dirençli bir futbol oynarken ve karşılaşma bitip Fenerbahçe şampiyonluğu kaybederken niye sustu. Acaba bunun sebebi neydi? Rakiplerden gelen teşvik primi mi? Hayır. Geldi mi, gelmedi mi bilemem. Günahları boynuna. Aziz Yıldırım bu maçtan bir sezon evvel yine Denizli’de oynanan Fenerbahçe maçında şeref tribününde otururken maç öncesi hangi cümleyi söyledi? Ve o cümle bir sezon sonraki maça tesir etti mi? Kendisi açıklarsa sevinirim. Yok eğer açıklamazsa ben yazarım. Çünkü şahitler de var.
Aynı Aziz Yıldırım değil mi, “Ben Türkiye’deki maçların sahada oynanıp, sahada kazanıldığını zannediyordum. Artık öğrendim” diyen. O zaman aynı Aziz Yıldırım’ın masa başını da sahayı da çıkıp anlatması gerekir.
Helal olsun Bursa’ya. Şampiyon oldu, şapkalar düştü ve kel göründü. Türk futbolunun temiz yüzünü herkes görmeye başladı. İleriki günlerde daha fazlaca göreceğimizi de zannediyorum. Ama bu işte başından beri sakata girenler, çırpına çırpına gömülecekler. Sizler de buradasınız, ben de. Biraz tecrübem varsa hep birlikte bunu göreceğiz.

Tablo hiç değişmiyor

FENERBAHÇE-Galatasaray derbisi. Yer Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı. Olaylar var. Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi. Yer yine Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı. Yine olaylar ve stadın garajında Beşiktaşlı futbolcular dövülüyor. Yani, Saracoğlu’nda hep olaylar var. Bazıları diyorlar ki, “Erman Toroğlu, televizyonda oynanan maçtan çok olayları anlatıyor.”

Aziz Yıldırım’ın son basın toplantısına göre herkes suçlu. Federasyon, hakemler, rakip takımlar, basın. Kendileri ise sütten çıkmış ak kaşık. Daha son Trabzonspor maçında bile aynı Aziz Yıldırım, hakem Yunus Yıldırım’la konuşuyor. Hem de devre arası manalı manalı. Aynı Aziz Yıldırım, Şenol Güneş’le de konuşuyor. Yine devre arası ve hem de tuhaf cümleler kullanarak. Zaten Aziz Yıldırım bunları hep yapıyor. Yıllar önce de Selçuk Dereli’nin FIFA kokartını 26 Nisan 2007’de Beşiktaş’a yenildikleri kupa maçı sonrası bir yerlere sokmaya çalışmıştı!..

Rüştü’yü kim dövdürdü

GELELİM Rüştü’ye. Bu konuda Fenerbahçe de haklı olabilir, Rüştü de. Aziz Yıldırım net bir şekilde Rüştü’nün, Bursaspor’a karşı oynamadığını söylüyor. Aziz Yıldırım ayrıca Rüştü’nün, kendi oynadıkları rakip takımlardaki bazı futbolcularla mesajlaştığını ve telefonlaştığını söylüyor. Benim yıllardır Rüştü konusunda takıldığım bir şey var. Pendik faciasından sonra Rüştü, tesislerden çıkarken dövüldü. Rüştü’yü dövenler belli. Peki dövdürenler kimler? Rüştü’den böyle bir açıklama yıllarca gelmedi. Rüştü hiç bir gün çıkıp çok net şekilde, çok konuda görüş bildirmedi.

Sporcu net durur, net ölür

Aklıma gelen başka bir şey daha var. Mesela son şampiyonluktan sonra Rüştü hala Fenerbahçe Kulübü’nden 75 bin Euro tutan parasını alamadı. Bu konuda da hiçbir girişimde bulunmadı. Hadi oradan parayı alamayan Rüştü, büyük satış suçlamasından sonra ne yapacak merak ediyorum. Rüştü, Fenerbahçe’de yaşadığın günler ve bu basın toplantısı dahil hergün senin cımbızla kıllarını çekiyorlar. Senden ses seda yok. O zaman aklıma şu geliyor. Aziz Yıldırım ve ekibi haklıdır. Ses ver Rüştü. Artı veya eksi bir ses ver. Sporcu net durur ve net ölür. Ve bir defa ölür. Eğer sporcuysa.

Ey Türk milleti. Ey Türkiye’deki savcılar. Fenerbahçe Kulübü Başkanı çıkıyor, eski Fenerbahçeli Rüştü’yü maç satmakla suçlayıp Fenerbahçe seyircisinin önüne kurbanlık koyun gibi atıyor ve açık hedef gösteriyor. Bir anlık hırsla Şükrü Saracoğlu Stadı’nı yakanlar Rüştü’ye ve ailesine bir hesap kesip onlara tecavüze yeltenirler mi? Peki, bu suçlamayı yapanlar Rüştü’yü Fenerbahçe taraftarı karşısında boy hedefi yapmıyorlar mı? Hiçbir savcı çıkıp bu konu hakkında bir soruşturma yapmayacak mı? Rüştü evine girerken ve çıkarken veya özel hayatında nasıl bir sıkıntı yaşayacak. Bundan sonra bunun hesabını yapan var mı? Ama maalesef bunlara sebep olanlar yıllarca ağızlarına bir etik değer cikleti aldılar, çiğneyip durdular. Ne zamana kadar. Ben televizyondan ayrılana kadar. Haklılar. Şimdi, istedikleri gibi at oynatıyorlar.
Aziz Yıldırım iki yıl önce beni de hedef gösterdi. “Büyük Fenerbahçe taraftarı senden gerekli hesabı soracaktır” diye. Ama hiçbir savcıdan tepki gelmedi. “Ey Aziz Yıldırım kaldırımda yürürken kafamı düşüp kırarsam, hesabı sen verirsin. Onun için adamlarına söyle bana çok iyi baksınlar” diye espri de yapmıştım. Çünkü Türkiye bu noktada. Bakalım Rüştü ne yapacak?

NOT: Bütün bu olayların sonunda Futbol Federasyonu kayıtsız kalacak mı? Yoksa bir ciddi soruşturma açacak mı? Bütün bu olanlardan sonra zararı görecek maalesef o büyük vefakar ve cefakar Fenerbahçe taraftarı olacak.
Yazının Devamını Oku

Bursa'yı alkışlıyorum

17 Mayıs 2010
Bursaspor şampiyonluğu sonuna kadar hak etti. Fenerbahçe mi? Bir tarafta Fenerbahçe, diğer tarafta bütün Türkiye vardı. Bu antipatiyi yaratan Aziz Yıldırım bunun hesabını vermelidir. ALLAH’ın adaletine inananlardanım. Çünkü o, faturayı aylarca, yıllarca uzatmıyor. Çok kestirmeden kesiyor. İtiraz süresi de yok. Yorum şansı da yok...

Bursaspor bu şampiyonluğu sonuna kadar hak etti. Her şeyden önce alt yapıya yöneldiler, artı profesyonel yaşlı gençlerle bu başarıyı sağladılar. Bursa’nın futbol kültürü vardır. Bu başarı tesadüfi değil. Aynı cümleyi Eskişehirspor için de söyleyebiliriz, Ankaragücü için de, Göztepe için de, Karşıyaka için de, Altay için de. Bunlar futbol kültürü olan takımlardır. Ama bu takımlardan bazılarının yöneticileri için aynı şeyleri söyleyemeyiz. En başta Ankaragücü!

Galatasaray çıktı, aslanlar gibi oynadı. Bursa ile berabere kaldı, rakibine çelme attı. Orada bir hakem vardı şeytan olmadan cin olan. Alakasız bir sarıdan kırmızı yapıp Bursa’yı durdurdu.

Dün gece Trabzonspor’dan bu tarz bir mücadele beklemiyordum. Sebebi, kupayı aldıkları için köfte partileri, mangallar, vapur sefaları derken biraz dağılmışlardı. Ama maalesef bu işler Trabzon’un dün geceki futboluna tesir etti. Yine de tamamen defans yaparak hiç hücum etmeyerek F.Bahçe’yi şampiyonuktan ettiler.

Bu antipati niye?

Peki bu kadar tek yönlü oynayan rakibe karşı F.Bahçe niye başarılı olamadı? Onu da Daum’a sormak lazım.
Dün gece çok önemli bir olay yaşandı. F.Bahçe takımı ve seyircileri bir tarafa, bütün Türkiye diğer tarafı oynadı. Neden? Bu bir F.Bahçe düşmanlığı mıydı? Kesinlikle hayır. Peki, F.Bahçe’ye bu kadar antipati niye...
Ben dün gece F.Bahçe seyircisi namına üzüldüm. Çünkü bu takımın peşinde uçaklara bindiler, otobüslere bindiler, vapurlara bindiler gittiler. Bilet bulamadılar, karaborsadan aldılar, maçlara gittiler. Yağmur çamur demeden takımlarını desteklediler. Ölümüne takımlarını desteklediler. Ama başarılı olamadılar. Hem kupayı kaybettiler, hem ligi. Peki neden?

Aziz Yıldırım’a sorun

Bunun bir tek hesap verecek mercii var. O da Aziz Yıldırım’dır. Çünkü eylemleriyle perde arkası ve önü yaptıklarıyla maalesef ve maalesef bu büyük F.Bahçe’yi Türk toplumuyla karşı karşıya getirmiştir.
Eğer bir işi yaparsanız herkes sizin yanınızda olmayabilir. Karşınızda da olabilir. Ama burada önemli olan şudur. 10 kişiden 10’u karşınızda ise hata yapıyorsunuz. Bu 10 kişiden 10’u yanınızdaysa gene hata yapıyorsunuzdur. Ama 6’da 4, 5’te 5, 3’te 6 oluyorsa bu doğrudur. Ama dünkü görüntü gibi bütün Türkiye’deki taraftarlar bir tarafa, F.Bahçe bir tarafa oluyorsa burada bir hata vardır. Bunun cevabını ancak bir tek kişi verebilir. O da Aziz Yıldırım. Verir mi vermez mi bilemem...

İşine geldiklerine veriyor, işine gelmediklerine es geçiyor, Fransız oluyor.

Ama o güzelim F.Bahçe taraftarına yazık oluyor. İşte işin aslı bu.

Daum, Aykut, yöneticiler, hepsi hikayedir, hepsi figürandır. Nasıl başarı bir kişiye aitse bu sonuç da bir kişiye aittir.

Ama yarın göreceksiniz gene La Fontaine’den Masallar dinleyeceksiniz.

Bu daha acı oldu

BU maç Denizli’de oynanan ve şampiyonluğun kaybedildiği maç gibi de değildi. O deplasmandı. (O maçın neden kaybedildiğinin esas sebebini bir gün okurlarımla paylaşacağım.) Dün gece tam tersiydi. Kendi evinde elinle verdin. Yazık oldu F.Bahçe taraftarına.

Bursaspor ihtilal yaptı
/images/100/0x0/55ea0c71f018fbb8f8672be2
BURSASPOR, maç kadrosuna yazdığı 18 kişilik isim listesinin 7 veya 8 tanesini alt yapısından doldurarak bu şampiyonluğu köküne kadar hak etmiştir.
Dört büyük dediğimiz takımlar bırakın 7-8 futbolcuyu bu 18 kişilik kadroya bir kişi ilave etmek için zorlanıyorlar. Hatta bazıları unutuyorlar, 50 bin lira ceza veriyorlar.
Yani Bursaspor’u düşünürsek 8 kişiyi yazmasa 400 bin lira ceza verirdi.
Bu takımın şampiyon olması Türk futbolu için bir ufuktur. Bu Türk futbolunda bir ihtilaldir. İnşallah devamı gelir. Bu konuda da özellikle Futbol Federasyonu’nu kutlarım. Bazı konularda dik durduğu için.

Şenol Güneş faturayı kesti

FUTBOLDA intikam olmaz. Ama Şenol Güneş o meşhur Trabzon’daki şampiyonluğu kaybettiği maçtan sonra uzunca bir tatile çıktı. Yurt dışı deneyimleri yaptı, döndü ve F.Bahçe’ye inanılmaz bir fatura kesti. Yüzde 50’sini kupada halletmişti. Bu ikinci kestiği tam bir business class bileti gibiydi. Trabzonlu F.Bahçe’yi yenmekten büyük keyif alır. Hele böyle hem kupayı Fener’den alıp, hem de lig kupasını Fener’e kaybettirirse bu Trabzonlu için en büyük mutluluktur. Bu maçı Trabzonspor, Bursa için değil kendisi için oynadı. Ve başarılı oldu.

Sadri Şener’i şimdi anladınız mı?

SADRİ Şener, iyi arkadaşımdır. Çok esprilidir. Dünya adamıdır. Çok güzel bir espri yaptı ama çok gerizekalı bunu anlayamadı. Anlayamadılar veya işlerine gelmedi. Şimdi gördünüz mü Sadri Şener’in ne demek istediğini?
Biz futbol camiasında 40 kişiyiz. Birbirimizi iyi tanırız. Dışarıda kalırsanız bilemezsiniz.
Bursaspor çatır çatır şampiyon oldu. Ligi aldı. Diyorlar ki; “Avrupa’ya çıksa ne olur?” Diğerleri yıllarca çıktı da ne oldu kardeşim?

Adalet doğru tecelli etti

ÇOK tartışmalara rağmen, çok vıdı vıdıya rağmen geçtiğimiz yıllara göre düzgün bir lig oynandı. Düzgün ama korkak hakemler vardı. Ama sonunda adalet bence doğru tecelli etti.
Ligi alan Bursaspor’u, kupayı alan Trabzonspor’u da canı gönülden kutlarım.
İnşallah üç büyük dediğimiz takımlar milyon Euro’lar harcayarak, saçma sapan transferler yaparak, televizyonları kullanarak, gazeteleri kullanarak bu işin daha fazla gidemeyeceğini anlamışlardır. Dün gece beni en fazla sevindiren de budur.
Yazının Devamını Oku