Yeşil sahadaki mücadele artık hızlandı. Hakem hataları da bu yüzden arttı. 6 hakem birçok yaraya merhem olabilir. Kamera sistemi ise sahadaki hakemin ve yardımcıların otoritesini zayıflatır.
FUTBOL hızlı oynandıkça hakem hataları artıyor. Bu da doğal. Kuralları ona göre değiştiriyorlar. Bırakın 11 kişiyi, futbol 10’ar kişi bile oynansa artık sahanın boyutları dar geliyor. Zaten onun için de sarı ve kırmızılar kolaylaştı. Oyun kuralları hakemleri zorluyor “Oyuncuları atın” diye.
Peki, böyle bir durumda teknolojiye müracaat etmek doğru mu? Bence son derece yanlış. Eğer iyi kullanılırsa 5. ve 6. hakem çok yaraya merhem olabilir. Ama, iş kameraya kalırsa hiçbir şeyi halledemezsiniz. Çünkü, hakemin ve yardımcıların sahadaki otoriteleri zayıflar. Futbol oyunu da Play-Station’a döner. Eğer, teknolojiyi devreye sokarsanız o zaman maçta bir tane hakem yeter. Ofsaytı da çok rahatlıkla çözersin, topun girip girmediğini de teknolojiyle belirlersin. Ama, bu dakikadan sonra ne pasif ne de aktif ofsayt kalır. Ne hakem yorumları ve ne de seyirci. Hep beraber göreceğiz. Çünkü, kamera ile bir defa delerseniz işin sonu Turgut Özal’ın anayasasına benzer. Ne demişti rahmetli, “Ne var yani bunda. Anayasa bir defa delinse ne olur.” Ne olduğunu gördük. Anayasamız kevgire döndü.
Kabul edilmesi zor
Bu yazı kaleme alındığında saat 14.30’du. Şenes Erzik’i telefonla aradım. Uçağa binmek üzereydi. Şunları söyledi: “FIFA, hakem konusunda kesinlikle insandan yana. Kamera konusu International Board’un önüne gelecek ama Board’un bunu kabul etmesi çok zor. FIFA, UEFA’ya 5. ve 6. hakem uygulamasını Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi’nde uygulayabilirsiniz. Üst düzey milli maçlarda da uygulayabilirsiniz tavsiyesinde bulundu” dedi.
Bence de doğru yaptılar. “Hatalardan nasıl kurtuluş yolu bulunur” derseniz merak etmeyin, herşeyde olduğu gibi burada da Allah’ın adaleti önünüze çıkıyor. Yine İngiltere-Almanya maçı yine top girdi mi, çıktı mı. 40 sene evvel çıkan, 40 sene sonra girdi.
Önce kendi kapının önünü temizleyeceksin
TÜRKİYE Spor Yazarları Derneği Ankara Şubesi’nde 571 bin liralık fatura borçlarının maliye ile olan uzlaşma toplantısı yapıldı. Uzlaşamadılar. Bu konudaki geçen yazımda bu faturaların bir kısmının sahte, bir kısmının usule aykırı olduğunu yazmıştım. Şimdi iş daha da uzayacak, mahkemeye gidilecek ve bu miktar belki de 1 milyon TL’yi geçecek. Bu parayı devlet bırakmaz. Çatır çatır alır. Kimden alır? Türkiye Spor Yazarları Derneği’nden alır. Peki sonra ne olur? Bu derneğin üyeleri derneği mahkemeye verip, “Ankara’nın yaptığı yolsuzlukta bizim işimiz ne” diyerek haklarını ararlar. İş daha da büyür. Peki, bütün bu olaylardan sonra Genel Merkez ne yaptı? Esat Yılmaer ve Ahmet Çakır imzalarıyla derneğin Ankara Şubesi’ni istifaya davet etti. Buna karşılık Ankara’da “Sizin isteğinizle biz istifa etmeyiz. Kendimiz istersek istifa ederiz” dediler!..
Ama bu işin böyle olmasını istemeyen yönetim kurulu üyeleri de var. Ankara’nın oylarıyla seçilenler. Peki iş ne olacak? Hikaye. Burada önemli olan Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin prestijidir. Ben bu derneğin üyesi değilim. Ama bu spor yazarları eğer kendi içlerindeki bu pislikleri temizlemezlerse sporun hiçbir kanadına yorum yapma hakları yoktur. Ahkam da kesemezler. Ne demişler, “Önce kendi kapının önünü temizle bakalım kardeşim.”
Açıklayın şu hesabı
ÖNCE Aragones, sonra da Daum. Yalnızca bu iki hocadan F.Bahçe Kulübü’nün zararı 14 trilyon. Bunların hesabını kim verecek merak ediyorum. F.Bahçe kongre üyeleri herhalde soramıyorlar. F.Bahçe Yönetimi de zaten bu konuda gerekli açıklamayı yapmıyor. Arada sırada çıkan haberlerle ilgili yalanlama yapıyorlar. Şu hesapları bir açıklasalar da Fenerbahçe taraftarı öğrense.