Erman Toroğlu

Fenerbahçe köşeyi döndü

10 Mayıs 2010
Bence Fenerbahçe bu saatten sonra şampiyonluğu vermez. Trabzon’un kupayı aldıktan sonra köfte yemekten ve horon tepmekten Fenerbahçe maçına tam hazırlanacağını zannetmiyorum. Bordo mavililer, F.Bahçe’den İstanbul’da puan alabilirse sürpriz olur. ÇOCUKLUĞUMUN, gençliğimin geçtiği Ankara’dayım. Gündüz ilk lisansımın çıktığı, genç takımında oynadığım G.Birliği’nin yavru takımı Hacettepe’nin maçına gittim. Baba memleketimin takımı Mersin İdmanyurdu ile oynuyorlardı. Hacettepe inanılmaz kötü futbol oynayarak bir alt kümeye düştü. Çok büyük paralarla kurulan Mersin İdmanyurdu ligde kaldı. Mersinliler seviniyorlardı. Ama iki takım arasındaki maliyet farkı büyüktü. Üzülmeleri gerekirdi ama burası Türkiye...

Akşam bu sefer 10 yıl oynadığım Ankaragücü takımının Fenerbahçe maçına gittim. Stada girdiğimde manzara ilginçti. Ben bu statta Gecekondu denen o Gençlik Parkı tarafındaki kale arkası tribününde büyüdüm. Bütün maçları orada seyrederdim. Hayalim, o 19 Mayıs Stadı’nda bir gün futbol oynamaktı. Fakat stada girdiğimde Ankaragücü taraftarlarının bölündüğünü gördüm. Bir grup hakiki Ankaragüçlüler vardı Gecekondu’da. Bir grup da çakma Ankaragüçlüler.

Bursalılar üzülmesin

Türkiye’de her şey bozuluyor. Futbol da bunlardan nasibini alıyor. Bence Fenerbahçe bu saatten sonra şampiyonluğu vermez. Bu Trabzonspor kupayı aldıktan sonra köfte yemekten ve horon tepmekten Fenerbahçe maçına tam hazırlanacaklarını zannetmiyorum. İstanbullu sarı lacivertliler için bu maç dönüm noktasıydı. Ya köşeyi döneceklerdi, ya da köşe başında kalacaklardı. Köşeyi döndüler. Bursasporlular üzülmesinler. Onların bildiği eski bir şarkı. Eski dostlar. Şu andaki Ankaragücü öyle. İşe biraz daha gerçekçi girelim. Sevgili Bursalılar, el elin eşeğini ıslık çalarak ararmış. Dün gecenin Bursaspor açısından en kestirme özeti bu. Dün gece lig bitti. Fenerbahçe lig şampiyonu, Trabzonspor kupa şampiyonu oldu. Eğer bu Trabzon, F.Bahçe’den İstanbul’da puan alıp veya yenebilirse. Olur mu olur. Ama büyük sürpriz olur.
Herkese hayırlı olsun...!

Ben artık eski bir A.Güçlüyüm!

EĞER bu maçı gazeteden yazma görevi olmasaydı, 15 dakika sonra o stadı terk ederdim. Çünkü sahada Ankaragücü diye bir takım yoktu. Çakma bir takım vardı...
Maçın teknik analizini yapalım desem, yazılacak hiçbir şey yok. Çünkü sahada Fenerbahçe var. Onlar da kendi aralarında pas yapıyorlar. Daha da ileri gideyim. Dün stada gelenler Fenerbahçe-Ankaragücü takımları oynayacağına, Fenerbahçe’nin A takımı ile B takımı maç yapsaydı bence daha keyifli bir maç izlerlerdi. Dün gece Ankaragüçlüyüm demekten utandığım bir gece yaşadım. Bu da benim ayıbım değil. Bundan sonra ben eski bir Ankaragüçlüyüm diyeceğim. Bu Ankaragücü takımı benim takımım değil. Ayhan Atalay denen adam benim Ankaragücümün yöneticisi olamaz.

Kerizler ve aptallar uyur

Bir adam çıkıyor Ayhan Atalay diye. İnanılmaz şeyler konuşuyor. “Akım” diyor, “okum” diyor. Televizyonlara çıkıyor başka konuşuyor, Özel hayatındaki şahıslara başka konuşuyor. Ve bu adam maalesef Ankaragücü’nde yöneticiymiş. Ama daha 1. dakikadan itibaren bu adamın konuşmalarından rahatsız olmadım. Bu, çok eski bir sistemdir. Kerizleri ve aptalları bu sistemde uyuturlar. Dikkatliler uyumaz...

Zapo atıldı, lig bitti!

Hakem dediler. Kuddusi Müftüoğlu bence bu yılın flaş ismi. Bu yılın bence en iyi hakemi Kuddusi. Bu yılın hakem ayıbı, hakem kırılma noktası, daha doğrusu ligin kırılma noktası, Zapotocny’nin sarı karttan kırmızı kart gördüğü an. Bütün lig orada başladı, orada bitti. Çok zeki ve akıllı (!) bir hakem sayesinde.

Arkalarını unuttular

Ankaragüçlü futbolcular iki tane duran toptan gol yedik diyorlar. Duranları nasıl takip etsinler. Çünkü o duran toplardan gelirken arkalarına bakmayı unutuyorlardı veya ters taraflarına.

Ankara geceleri

1- Daum gidecek
2- Güiza kiraya verilecek
3- Bir golcü gelecek

ANKARA geceleri uzun oluyor. Öyle yerlerde, öyle şahıslarla münasebete giriyorsunuz ki, değişik şeyler duyuyorsunuz. Neler mi?
- Mesela Fenerbahçe şampiyon olsa da, olmasa da Daum gidecek.
- Güiza eğer satılamazsa kiraya verilecek.
- Ve Fenerbahçe şu anda bir santrfor ile anlaşmış durumda.
Bunları söyleyenin ismini yazsanız inkar ederler. Ama bu sözler oldukça etkili bir şahsın ağzından çıkan sözler.

Yazının Devamını Oku

Fark olurdu

6 Mayıs 2010
Böylesine önemli bir kupa finalinde Fenerbahçe ne oynayacağına karar vermemiş. Görev dağılımında yetki almışlar ama herkes işi birbirine bırakıyor.

FİNAL 90 dakika sürdü. Uzatmaya gitmedi. Zaten uzasaydı yazık olurdu. Çünkü 90 dakika boyunca sahada futbol oynayan, gol için her türlü girişimi yapan, daha fazla ayakta duran ve 90 dakika oyunun direksiyonunu elinde tutan takım Trabzonspor’du. “Bu kadar gol kaçırdıktan sonra saçma sapan bir gol yer, mağlup olur” düşüncesi vardı. Hoş, Fener’in golü saçma sapan değildi, mükemmeldi. Alex, hem topu stop etti, hem kontrolüne alıp aynı anda vuruşu yaptı. Derslik bir gol attı. Ama bu gol bile, F.Bahçe’yi kımıldatmadı. Trabzonspor kalecisi Onur, yere yatmadan üstü kirlenmeden, terlemeden maçı bitirdi. Skor 3-1 geç oldu. Eğer erken olsaydı, tarihi fark olurdu.
Trabzonspor’un golleri de birbirinden güzeldi. Umut’un kafa golü, onun kafa vuruşlarına yakıştı. Engin’in golü tam bir beceri golüydü. O golü atmak için özel kabiliyetlerin olması gerek. İnşallah Engin de artık kötü taraflarını içinden atar, bu güzel taraflarını Trabzonspor’a verir.
Peki, böyle bir önemli kupa finalinde bu fark niye? Öncelikle F.Bahçe ne ve nasıl oynamaya karar vermemiş. Görev dağılımında yetki almışlar ama herkes işi birbirine bırakıyor. Buna mukabil Trabzonspor çok sakin.
Hakemlik bir iş olmadı
F.Bahçe’nin üzerlerine gelmesine izin veriyorlar. Çünkü F.Bahçe üzerine geldikçe arka tarafı yaylalar yaylalar oluyor. Araya atılan her top Lugano-Bilica ikilisini darmadağın yapıyor.  Trabzonspor topa basıp çıkınca Fener’in bütün orta sahası oyundan düştü. Fener’e karşı bu tarz oynayan bütün takımlar başarılı olurlar. 
Sarı lacivertli defans aynı hatta oyunyorlar. Ama buradaki olay esas defans değil, orta alan. Selçuk, Emre, Alex, Özer. Hiçbirisi rakibe agresif olarak basıp top alacak oyunular değiller. O zaman da rakip takım olduğu gibi defansın üstüne biniyor.
Hakem için zor maç olmadı. Çünkü maçı hak eden kazandı. Hakem de neticeye tesir etmedi.

Faturanın yüzde50'si duruyor

Yazının Devamını Oku

Kötülerin maçı

3 Mayıs 2010
ÖYLE bir maç ki, Diyarbakırspor açısından çok kötü. Beşiktaş açısından kötü. Seyredenler açısından da kötü. Seyirci yok, o da kötü.

Yani kötü oğlu kötü. Diyarbakırspor takımının seyircisi o hataları yapmasa, belki de küme düşmeyeceklerdi. Diyarbakırsporlu futbolcuların yerlerinde olmak istemezdim. Çünkü kaderlerini kendileri değil, bir grup seyirci tayin etti. Yani Diyarbakır Belediye Başkanı böyle istedi ve Diyarbakırspor düştü. Bunun başka bir yorumu yok. Onun için saf, temiz Diyarbakırsporlular sakın başka yerde hata aramasınlar. Gelelim Beşiktaş cephesine... Bu maçı kazandılar. Ama ligi ilk üç sırada bitiremeyecekler. Buradaki hata önce yönetimin. Sebebi, yapılan transferler. Yalnız buradaki ayrıntıyı şöyle belirtmek lazım. Alınan futbolcular iyidir, kötüdür. İşin bu kısmını tartışmıyorum bile. Beşiktaş, aldığı bütün futbolculara değerinin en üç katı para vererek almıştır. Yani çok kötü bir transfer politikası izlemiştir.

Mazereti yok

Mustafa Denizli’nin “Elimdeki kadro böyle. Ne yapayım?” deme hakkı yok. Çünkü bu kadro ile geçen sezon iki kupayı birden aldı. Bu sene takviyeler de yapıldı. Haa geçen sezon Galatasaray’la Fenerbahçe şampiyonluk potasındalar mıydı? Yoklardı. O zaman şampiyon olduktan sonra atınca mangalda da kül bırakmayın. Gelelim maça... Zaten bu kadar ayrıntıyı yazdıktan sonra maç hikaye. Tam yazdık, halı saha maçı gibi oldu. İki takım da futbol oynamadılar, top oynadılar. Biraz koşuşturdular, arada birkaç top direkten döndü. Biri kendi kalesine dört tane gol. Maçın geneli ninni gibi. İnsanı uyutan cinsten. İki takım futbolcuları da, seyreden bizler de maç bir an önce bitse de bu eziyetten kurtulsak dedik adeta. İki takım da bu seneden ders alırlar mı bilemem ama alacaklar gibi gözükmüyorlar.Sezon bitecek,gelecek sene gene parlak parlak cümlelerle göz boyamalarla sahte transferlerle ligimiz gene başlayacak.
Kaldık sadece Bursa ile F.Bahçe’nin maçlarına...

Yazının Devamını Oku

Sezonun en iyisi

2 Mayıs 2010
Sarı lacivertliler ilk 25 dakikada öyle bir pres yaptı ki, rakip kafasını bile kaldıramadı. Eskişehirspor ne defans yapabildi, ne de hücum. Bu maç sabaha kadar oynansaydı, Fenerbahçe’nin hakkıydı. Çünkü sarı lacivertliler sezonun en doğru topunu oynadılar.

MAÇ başlıyor, seyirci desteğini de arkasına alan F.Bahçe ilk 25 dakika Eskişehir’e öyle bir pres yapıyor ki, rakip kafasını bile kaldıramıyor. Resmen Eskişehir’i yaptığı presle dövüyor. F.Bahçe’nin bu temposu biter diyorsunuz. Tamam, ikinci yarı biraz azalıyor ama pek de bitmiyor. Bunun iki sebebi var. Birincisi, orta alanda Özer, Emre ve Mehmet Topuz çok iyi pres yapıyorlar. Aldıkları topları da Alex’e verince o da güzel kullanıyor. Yani geçen yıllar olduğu gibi oyunun yükü tek başına Alex’in sırtına binmiyor.
Mehmet Topuz, bu dörtlünün fizik olarak en fazla mücadele eden adamı. Diğer üçü de çok iyi top kullanan oyuncular. Haliyle F.Bahçe’nin oyun farkı belirgin biçimde gözüküyor. Rakip ne yapıyor? F.Bahçe’nin yaptığı bu presi üst üste 5-6 top yaparak kırıyor mu? Veya kaptığı topla rakibe hücum edip kalesini zorlayıp onları yoruyor mu? İkisi de hayır. Yani Eskişehir ne defans yapabiliyor ne de hücum. Eskişehirspor’un görüntüsü Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan emekli futbol takımı gibi. Düşmekten kurtulmuşlar, vakit öldürüyorlar.
Semeresini gördüler
90 dakika boyunca F.Bahçe hiç zorlanmadı. Eskişehir, kaleci Volkan’ı bir defa olsun zor duruma düşürmedi, düşüremedi. Ama Volkan tek başına tek pozisyonla kendini çok kötü durumlara düşürdü. Onda da şansı vardı. Eskişehirspor’un yediği ilk gol, Bülent Yıldırım’ın F.Bahçe’ye 1 Mayıs hediyesi. Yedikleri ikinci gol kaleci Ivesa’nın hediyesi. Şimdi bu ikisini yazınca diyeceksiniz ki; “Yahu kardeşim bu iki gol de dandik olduğuna göre, demekki Fenerbahçe bir şey oynamadı.” Şurada net bir şey söyleyelim. Bu maç sabaha kadar oynansa Fenerbahçe’nin hakkıydı. Eskişehirspor’un pozisyonu yok. F.Bahçe belki de bu sezonun en doğru futbolundan birini oynadı. En ileriyle geriyi fazla açmadan blok halinde gidip geldiler. Sonunda da semeresine gördüler.

F.Bahçe’nin ihtiyacı yoktu

Maç başlıyor, Eskişehirspor kalecisinin formasıyla F.Bahçeli futbolcuların forması neredeyse aynı. Ama hakem farkında değil. Bak sevgili Bülent Yıldırım, bu maçı kazanması için F.Bahçe’nin sana ihtiyacı yoktu. Öyle bir hava yarattın ki, Eskişehirspor’a “Ben “buradayken siz bu maçı zor alırsınız” der gibiydin. Ama Eskişehirspor seni bile zorlayamadı. Maçın bence daha açık farklı bitmesi gerekirdi. Bazı pozisyonlarda topu Ivesa’nın üstüne vurdular, bazılarında da topu yanlış kullandılar.

Eskişehir’in seneye işi zor

Eskişehirspor eğer bu kadroyla seneye de devam ederse ligde işi zor olur. Çünkü bu sene alt tarafta düşenler zayıftı. Bir de Ankaraspor olayı onları rahatlattı. Ama seneye bu böyle olmaz. Düşünün, 90 dakika boyunca Eskihirspor’un pozisyonu yok. Bunda pay Fener’in iyi oynaması mı? Bir parça evet. Ama F.Bahçe’nin oyununu kırıp kırmızı siyahlılar biraz top yapabiler mi? Kesinlikle hayır. Ne yaptılar? Ellerini kaldırıp teslim oldular.  Sevinsinler, maç 5-0 ya da 6-0 bitmedi.

Yazının Devamını Oku

Bir hakem raporu nasıl değişir

29 Nisan 2010
FENERBAHÇE-Beşiktaş derbisinin hakemi Hüseyin Göçek’in gözlemcisi Hamdi Kutval. Hamdi Kutval kimdir? Eski bir hakem.

Düzgün bir insan mıdır? Evet. Ama, Hamdi Kutval şimdi ne iş yapıyor. Türkiye Futbol Federasyonu İzmir Bölge Müdürü. Peki, Futbol Federasyonu Başkanı, Genel Sekreteri veya yönetim kurullarından biri Kutval’ı karşısına alsa, bir şeyler söylese, Kutval’ın, “Hayır” deme şansı var mı? Bence kesinlikle yok. Yani Hamdi Kutval’ın gözlemcilik yapması son derece yanlış.
Kutval, derbi bitiminde soyunma odasına gidiyor ve Hüseyin Göçek’e, “Çok iyi maç yönettin. Aferin. Bizce iki hata yaptın. Emre ile Güiza’ya sarı kart göstermen gerekirdi” diyor. Buna göre de hakemin maç puanı 8.2 ile 8.3 olması lazım.
Ama, bu Hamdi Kutval ertesi gün raporunu bir türlü gönderemiyor federasyona. Araya kimlerin girdiğini biliyorum ama “Bilemiyorum” diyorum. Çünkü, yazarsam inkar edecekler. Onu da çok net biliyorum. Ve bu içeride bir rahatsızlık doğuruyor. Beşiktaş’ın baskısından da çekinen Federasyon, Hamdi Kutval’ı şöyle bir rapor için yönlendiriyor: “Dün maçtan sonra hakemi soyunma odasında tebrik ettim. Ama sonra televizyondan pozisyonları seyrettiğimde hakemin çok önemli hatalar yaptığını gördüm.”
Sakın ağlamayın
Hamdi Kutval bunları belirtiyor ve Hüseyin Göçek’e 7.2 veriyor. Ertesi gün akşamüstü. Futbol Federasyonu, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın baskılarına dayanamayarak içeriden, dışarıya haber gönderiyor. MHK, Disiplin ve Tahkim Kurulları’nın görevden alınacağına dair. Yani kelleler verilecek, koltuklar sağlamlaştırılacak. “Bu Federasyon iyi şeyler yapıyor” diyordum. Eğer bu üst kurulların da işine son verip, kulüplerin istediği kurulları yaparlarsa zaten kelleyi giyotine uzatmış olurlar. Merkez Hakem Komitesi çok doğru işler mi yapıyor? Hayır. Yaptıkları hatalar var. Ama bunu içeride çözersin, “Daha iyi nasıl oluruz, nasıl gideriz” ona bakarsın. Zaten kolunu, bacağını, omuzunu kaptırırsan yarın senin kelleni de isterler. O zaman da ağlamayacaksın.

Diyarbakır sadece iki maçta yenik ilan edilir

DÜN Fanatik gazetesi kendisine göre bir yorum yaparak, Diyarbakırspor’u küme düşürüp bütün maçlarında da 3-0 yenik ilan etmiş. Ankaraspor’u da misal göstermiş. Bu yorum yanlıştır. Sebebi basit. Ankaraspor, Federasyon tarafından küme düşürülmüştür ve bütün maçları 3-0 yenik tescil edilmiştir. Ama, Diyarbakırspor son iki maçına çıkmazsa, iki maçta da ayrı ayrı 3-0 yenik sayılır. Daha önceki maçlarının skorları kabul edilir. Bu yorum da çok nettir.

Büyük takım baskısı

Yazının Devamını Oku

Gezer ligin kaderiyle oynadı

26 Nisan 2010
Sevgili Bünyamin, 74. dakikada gösterdiğin kırmızı kartla bir sezonun emeklerini alıp götürdün. Hiç suçu yokken Zapotocny’yi attın. Bursa maçı 11’e 10 tamamlayacakken tatlı su kurnazlığı ile oyuna tesir ettin. Benim için artık eksidesin. Çünkü eziliyorsun.

MAÇIN kırılma noktası 74. dakika. Belki de Türkiye Süper Ligi’nin şampiyonluğunu etkileyecek. Ey Bünyamin Gezer, sen Neill’ı çok doğru bir şekilde ikinci sarı karttan ihraç ediyorsun. Ama o saniyeden sonra senin şeytanlık dakikan başlıyor. Bursaspor bir vuruş kullanıyor. Keita ile Zapotocny eşleşmişler. Burada faul yapma riski fazla oyuncu kim? Defans yapan. Peki Keita-Zapotocny eşleşmesinde etkili olabilecek oyuncu kim? Zapotoncny. Keita ne yapıyor? Zapotocny’yi engellemeye kalkıyor. O da kurtulmaya bakıyor. Bizim cin olmadan şeytan olmaya kalkan hakemimiz Bünyamin Gezer, hakem eskilerinin tabiriyle durumu eşitlemeye kalkıyor, “Ondan attım, bundan da atayım” diye. Burada Zapotocny’ye ikinci sarıdan kırmızı kart göstererek net bir biçimde maça etki ediyor. Yani bu maçın neticeye tesir eden bir numaralı ismi Zapotocny’ye eyyam kartı gösteren Bünyamin Gezer’dir.
Sevgili Bünyamin, F.Bahçe-G.Saray derbisinden sonra bu maçta da yaptıklarınla lige tesir ettin. Ve hiç suçu yokken Zapotocny’yi attın. Bursa maçı 11’e 10 tamamlayacakken tatlı su kurnazlığı ile oyuna tesir ettin. Kusura bakma Bünyamin. Bundan sonra hangi maçları idare edersin ama benim için artık eksidesin. Çünkü eziliyorsun Bünyamin. Belki birkaç cümle daha yazabilirim. İstersen onu daha sonraya bırakayım...
Emekler boşa gitti
Gelelim maça... Gündüz oynanan Kasımpaşa-F.Bahçe ağır çekim mahalle maçından sonra bu maç hakikaten futbolseverlerin gönlünü hoş etti. Hem G.Saray kazanmak istiyor, hem Bursaspor. İki taraf futbolcuları da iyi niyetle mücadele ediyorlar. Daha da güzeli, iki tarafın teknik adamı da saçma sapan defans yaptırmayıp kim güçlüyse o bitirsin fikrindeler. G.Saray da kazanabilirdi, Bursaspor da. Bu sezonun en güzel maçlarından birini seyrettim. Nereye kadar? 74. dakikaya kadar. Bu dakikadan sonra koca bir yılın emeklerini çalan bir sarı ve kırızı kart oldu. Neyse... O beni ilgilendirmez. Ama hep şuna takılmıştım ve onun mücadelesini yapıyordum. Hakemler dürüstler ama korkaklar..

Üçünü de korkuttu

BURSASPOR iyi defans yapıyor. Daha da önemlisi panik yapmıyorlar. İleride Sercan çok kabiliyetli bir oynucu. Ama nedendir bilinmez bu kabiliyetini bu yaşında yeşil sahaya yansıtamıyor. Biraz daha diri olması gerekir. Zaten o zaman iş bitirir. Niye diri değil, o da onun sorunu! G.Saray takımı sezon başından beri belki de ilk defa ideal kadrosuyla sahneye çıktı. Zaten bu G.Saray sezon başındaki bu kadroyu sakatlanmadan ve bazı olaylar yaşamadan şu ana kadar koruyup oynatabilseydi, belki de şu anda ne Fener’in, ne Bursa’nın ne de Beşiktaş’ın esamesi okunurdu. O da onların sorunu. Ama dedim ya, F.Bahçe sorunlu, G.Saray sorunlu, Beşiktaş sorunlu. Bir Anadolu takımı çıkıyor çok makul paralarla, çok genç ve alt yapıdan çıkardığı oyuncularla şampiyonluk mücadelesi veriyor, milyon dolarlar harcayan diğer üçünü korkutuyor.

Bursa’yı şampiyon yapmazlar

BİR başka cümleye daha takılmıştım; “Bursa’yı şampiyon yapmazlar.” Bu iğrenç cümle için şunu söylüyordum; “Bursa kadro olarak daha tecrübesiz. Bursa kadro olarak daha bir amatör. Onun için şampiyon olmazsa tamam.” Ama 74. dakikadaki Zapotocny’nin kırmızı kartından sonra hiç kimse kusura bakmasın şahsi mi yoksa genel mi onu bilemem. Ümidimi kaybettim.

Yazının Devamını Oku

Horozlar öttü ama...

25 Nisan 2010
DÜN geceki maç küfürle başladı, küfürle bitti. Spor hayatım boyunca hep küfürle mücadele ettim ve hep küfüre karşıydım. Herhalde artık birileri gerçek mücadeleye girerler.

Perdenin arkasında ayrı, önünde ayrı oynamazlar. Böyle yaptıkları müddetçe de bu küfürün önüne geçilmez... Yayıncı kuruluş, küfür duyulmasın diye mikrofonların sesini kısıyor. Ama gelen ses spikerin mikrofonundan. Onu da kesersen bu sefer spikeri duyamayacaksınız. Neyse. Bu bizim değil, başkalarının işi...
Beşiktaş gergin. Sivasspor daha rahat gözüküyor. Ama gözüken net bir şey var. Beşiktaş takımının kimyası bozulmuş. Zaten F.Bahçe ile oynayan her takımın kimyası bozuluyor. Çünkü F.Bahçe ile oynarken bir şeyleri fark edemiyorlar. Maç geçiyor, bakıyorlar ki tuzağa düşmüşler. Akılları başlarına sonra geliyor ama malı alan treni kaçırıyor.
Siyah beyazlılarda gene orta saha iş yapmadı. Ne hücuma yardım edebiliyorlar, ne de defansa destek verebiliyorlar? Topu alan aynen Beşiktaş’ın ikinci yediği goldeki gibi ceza alanına girebiliyor. Hiçbir darbe görmeden. Holosko çok gol kaçırdı denildi. Tamam, kaçırıyor. Ama bütün gol pozisyonlarına da o giriyor. Pozisyona girmesi önemli, kaçırması değil. Ama bence F.Bahçe maçı dahil Mustafa Denizli, Holosko’dan yeteri kadar faydalanamadı. Çünkü çok değişik bir oyuncu. Enteresan işler yapabiliyor. Bazen rakiplerini de şaşırtıyor, arkadaşlarını da.
Hatada şampiyonlar
Mustafa Denizli’nin bazı maçlarda horozları ötmüyordu, gol atamıyorlardı. Dün gece horozlar öttü ama bu sefer kafesin dibi çıktı. Bu neticeden sonra Beşiktaş’ın bağlantısı tamamen kesildi. Peki bu kesilmede bütün sorun hakemler mi? Kesinlikle hayır. Önce Mustafa Denizli, sonra futbolcular. “Yöneticileri nereye koyalım?” derseniz... Bu kadroyu yüksek paralarla kurduklarına göre onları hatada şampiyonluğa oturtmak lazım.
Sivasspor, kazanabilir miydi? Evet. Ama görüntü eski Sivasspor değil. Beşiktaş öne geçmesine rağmen bu Sivasspor’u yenemiyorsa, kimseye kabahat yüklemesin. Sivasspor da eskiye bakıp ayaklarını yerden kesmesin, uçmasın, yere bassın.
Kuddusi Müftüoğlu iyi niyetle maç yönetmeye kalktı. O da bir yere kadar. Ne yapsın çocuk? Büyük kulüp başkanları soyunma odasını basıp onlara bağırıyorlar. Onlar da bu kadar idare ediyorlar. Süper Ligimiz maaşallah çok güzel gidiyor. Saygı değer kaliteli bir lige sahibiz. Allah herkesi bulunduğu mevkide mesut etsin.

Yazının Devamını Oku

Alex'in arkadaşına penaltı attırılır mı?

20 Nisan 2010
Bobo’nun hafta içinde “Penaltı olursa ben atacağım” demesi ve sürekli penaltı çalışması biraz tuhaf geldi. Bobo Brezilyalı. Tıpkı takım arkadaşı Nobre gibi. F.Bahçe’nin Brezilyalı kaptanı Alex’le de ailece görüşürler.

GALATASARAY maçından önce Baroni’nin ateşlediği olaylar. Beşiktaş maçında da Bilica’nın... Bir de Bobo’nun penaltı kaçırması. İsterseniz tersten başlayalım. Mustafa Denizli’nin maçtan sonraki beyanatlarını dinlemedim. Daha sonra Hürriyet’teki yazımda sevgili Mustafa’ya seslendim. Dedim ki: “Penaltıyı Brezilyalı Bobo’ya değil, Şilili Tello’ya attırırdım.” Dün bu konuda çok sayıda telefon geldi. Söyleyeceğim çok açık ve nettir. Bobo Brezilyalıdır. Beşiktaş’ta oynayan yine Brezilyalı arkadaşı Nobre vardır. Fenerbahçe’nin Brezilyalı kaptanı Alex bunlarla çok samimi arkadaştır. Bunlar ailece görüşürler, gece gündüz beraberlerdir.
Karar verememiş
Öncelikle Bobo’nun kasıtlı bir şey yapacağı fikrinde değilim ama Mustafa Denizli’ye hafta içinde “Penaltı olursa ben atacağım” demesi ve sürekli penaltı çalışması biraz tuhaf geldi. Mustafa Denizli de bu konuda rahatsız olmuş ki, “Önce karar veremedim, sonra çalıştırdım” demiş.
Kendi ipinle asıl
Mustafa’ya şunu söylerim. İnsan hayatta her gün yeni bir şeyler öğreniyor, ders alıyor. Tecrübeli bir hocasın ama kararsızsan yapmayacaksın. Ne dersin sevgili Mustafa. Başkasının ipiyle kuyuya düşmektense kendi ipinle asılmak daha iyi. Bakınız size iki tane maçtan bahsettim. Hep assolist Brezilyalılar. Baroni ve Bilica. Arsene Wenger’in o sözü müthiş: “Bir Brezilyalı yarar, ikisi karar, üçü zarar...”

Hakem dediğin erkek gibi olmalı

Türkiye’de bazı futbolcular hakemleri şamar oğlanı yaptılar. Onlarla top gibi oynuyorlar. Hakem o maça tayin edildiğinde adının altında herkes ezilmeli.

SONRADAN çıkan görüntülerden pilot ve aktüelden görülüyor ki, hakem Hüseyin Göçek, Bilica’ya sarı kartı penaltıdan dolayı değil, Bilica’nın yeri kazdığı için gösteriyor. Peki, Bilica’ya penaltı pozisyonunda niye kart göstermiyor? Çünkü bu oyuncu resmen rakibine karate yapıyor. Rakip futbolcu belki de gol vuruşu yapacak. Herkes Hüseyin Göçek’ten normal kararlar bekliyor. Yani Bilica’nın penaltı pozisyonunun sarı kart olması lazım. Ama burada yanılıyorlar. Çünkü Hüseyin Göçek 50 ve 60. dakikalarda sahada atılabilecek futbolcuları tutuyor, diğerlerini atıyor. Yani sahada hakem yok, adalet yok. Penaltıyı verirsin vermezsin. Faulü verirsin vermezsin ama disiplin konusunda bu hale düşersen sonun kötü olur. Altını çizerek söylüyorum Türkiye’de bazı futbolcular hakemleri şamar oğlanı yaptılar. Onlarla top gibi oynuyorlar. Sonra da hakemlere tribünlerden bilmem ne hakem diye bağırıldığı zaman hakemler kızıyorlar. Hakem dediğin erkek gibi olmalı. Adam gibi olmalı. Heykel gibi olmalı. Hakem o maça tayin edildiğinde daha sahaya çıkmadan adı stadın üzerinde gezmeli. Kulüp başkanları ve futbolcular o ismin altında ezilmeli.

Yazının Devamını Oku