DERBİ diyoruz Türkiye’nin dört büyük takımından ikisi oynuyor. 90 dakika bitiyor, futbol olarak bir görüntü var mı? İki takımın futbolcularının birbirini germek için yaptığı her türlü olay var. Peki, bunda futbolcular mı hatalı? Hayır. İki takım yöneticileri ayrı ayrı olayı bu hale getirmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar. Bu takımların başkanlarından bir tanesi devamlı Futbol Federasyonu’nu suçlamış. Diğeri hakemlerin odasını basmış, kokartları sökmüş, oralarına buralarına itelemiş. Öyle bir maç ki, bütün bu gerginlikler içinde biz futbol bekliyoruz. 90 dakika boyunca da hiçbir şey göremeden maçı bitiriyoruz.
Yazıklar olsun
Dün akşam Beşiktaş şampiyonluk şansını yitirdi. Bir takım şampiyon olacak. Ama Türk futbolundan eğer böyle maçlardan, böyle beyanatlardan, böyle olaylardan sonra eğer bir şampiyon çıkacaksa yazıklar olsun. Diyorlar ki: “Bursaspor’u şampiyon yapmazlar.” Yaparlar mı yapmazlar mı veya olur mu olmaz mı onu bilemem. F.Bahçe-Beşiktaş oynuyor, biz Bursaspor’un şampiyonluğundan bahsediyoruz. Artık Türkiye’deki aklı selim insanlar isyan ediyorlar. 88’de Ernst, Emre’ye bir hareket yaptı ve kırmızı kart gördü. Bu hareket, Emre’nin 88 dakika sahada yaptıklarının cezalandırılmamasının bir neticesidir.Hakemlerin maçın içine dinamit koyan futbolcuları seçememesi veya bu futbolculardan korkma neticesidir. Hasan’dır, Hüseyin’dir, Emre’dir fark etmez.
Dakika 90+5... Sivok’un Semih’e tabanla girişi Alex’i çıldırtıyor. Yine bir olay ama bu maçtaki görüntü bana Türk hakemliğinin namuslu ama korkak olduğunu gösterdi. Maçı kart görmeden tamamlayan Emre’nin herhalde dokunulmazlığı var.
Beşiktaş ağaçtan düştü
MAÇ başlıyor, dakika 1, gol 1. İki takımın da bütün oyun prensibi ve stratejisi bozuluyor. En az yarım saat iki takım da bu golün etkisiyle ne yapacaklarına karar veremiyorlar. Hatta devreye kadar. Ne Daum hamle yapabiliyor, ne de Mustafa Denizli. Yalnız ilk yarıda Bobo’ya bakıyorum defansına yardım etmek için 20-30 metre gelip top çıkarmaya kalkıyor. Bu olay Beşiktaş’ın ilk yarıdaki aczi. Artı Beşiktaş’ın ilk yarı defansından uzaklaştırılan bütün toplar serseri mayın gibi kendilerine dönüyor.
Beşiktaş ağaçtan düştü. Ama hakeme suç bulmasın. Neden? Tamam, iki tane penaltıdan bir tanesi verildi. Tamam, F.Bahçe’den bazı futbolcular kırmızı kart görmeden maçı bitirdi. Ama sen penaltıyı gol yap. Şunu unutmadan geçmeyelim. Kulüpler Birliği Başkanı Aziz Yıldırım. Ona teslim olan da öteki Yıldırım. Yani Demirören. Sakın ağlamasın...
Bursa’ya laf etmeyin
GALATASARAY gene sezon başındaki haline döndü. Ama hangi haline? Hem bol pozisyona girebiliyor, atıyor veya kaçırıyor. O toplar dönüyor, bu sefer kendi kalesinde bolca pozisyonlar görüyor. Hani ne demiştik? “Tarafsız bir gözle izleyen, G.Saray maçlarından zevk alır. Çünkü bol gollü ve poziyonlu geçiyor.”
Dünkü 90 dakikaya baktığımızda Manisaspor, oyun planı olarak ne yapmak istediğini bilen bir takım olarak G.Saray’a göre daha iyiydi. Ama G.Saray’daki futbolcular Manisaspor’da yoktu. Dünkü skor tamamen iki takım arasındaki kalite farkından doğan bir skor. Yani paranın gücü.
Galatasaray’da nizam yoktu
G.Saray ne defansı doğru dürüst yapıyor, ne de hücumu. Daha doğrusu ikisi arasında bağlantı yok. Yani orta sahada oyunu yönlendiren, rakip hücum ederken topyekun savunma yapan, hücuma çıkarken de orta alanda oyunu hazırlayıp ne yapacağını bilen bir takım değil G.Saray. Tamamen Keita, Baros, Arda gibi teknik kapasitesi yüksek futbolcuların şahsi becerilerine kalarak yaptıkları akınlarla golleri buluyorlar.
Manisa’da oynayan Nizamettin, bütün Manisa takımını nizama soktu. Ama G.Saray takımında orta sahada böyle bir nizam yoktu.
Topal maskeyle oynuyorsa
Tamam, bu üçüncü alanda futbolcunun kapasitesi çok önemli. Ama sezon başından beri G.Saray’ın futbol yapısında bir ilerleme yok. Tamamen bireysel yürüyorlar. Ve şu anda da hala tepedeki ilk 4 takımın arasındalar. Bu da Türkiye’deki futbolun ne kalitede oynandığının delilidir.
Seyirci Baros’u çılgınca alkışlıyor. Jo’yu da yerin dibine sokuyor. Bu tablonun yaşanacağı, gün gibi aşikar... Burada önemli olan şu. Nonda’nın gidişine, onun yerine Jo’nun alınışına bazı yöneticiler mi karar verdiler, yoksa Rijkaard’la Neeskens mi?
Dün akşamki bu oyuncu değişikliği tamamen tesadüf, tamamen oyunun gidişatına yönelik yapılmış bir değişiklik değil. Bir ders verme, hesap kesme oyuncu değişikliği. G.Saray’da bu kadro varken neden buralarda, neden daha yukarılarda değil? Veya kulübün içinde nasıl tartışmalar yaşanıyor? Onun aynası.
Şimdi yarın “Olur mu böyle şey? Bu tamamen normal değişimdi” diye La Fontaine’den masallar anlatılacak. Ancak kimse kusura bakmasın, yıllarca bu işin içinde olan bana kimse hikaye anlatmasın...
Jo, özel yaşantısıyla gazetelere malzeme oldu. Dün akşam reklam tabelalarının üzerinden sahanın öbür tarafına geçmek isteyen ve tabelaları tırmalayan bir kedi görüntüsü vardı. Bence Jo biraz onu örnek alsa, aldığı parayı helal ettirebilirdi.
Diyarbakır gerçeği
Dİyarbakırspor’un gücü belli. Rakibi de G.Saray değil. Her şey tamam da Diyarbakırspor takımına baktığında bütün oyuncular toplama. Mutlak dışarıdan oyuncu alacaksınız. Ama Diyarbakırspor’un bir özelliği var. O yöre insanını temsil ediyor. O zaman da alt yapıdan en az 3-4 oyuncuyu alıp takımda oynatacaksınız. Yoksa Meclis’e gönderdiğiniz siyasetçilerinizle takım politikalarınız ters düşer. “G.Saray takım olarak iyi defans yapamıyor” diyoruz. “Kalelerinde her maç mutlaka bir gol görürler” diyoruz. Nitekim dün akşam yine gördüler. Peki bunun sebebi ne? Çünkü topu kaptırdıkları zaman birbirlerine az yardım ediyorlar. Peki bu soruna dün akşam ne yaparak merhem olmaya çalıştılar? Top rakibe geçtiğinde taktik fauller yaparak. En fazla yapan da Caner oldu. Ama Kuddusi uyandı, üçüncü yaptığında sarı kartı yapıştırdı.
Helal olsun Kuddusi’ye
Kuddusi deyince aklıma geldi. Bu sene Türkiye Ligi’nin en istikrarlı hakemi o. Gençliğinde böyle değildi. Aferin ona, yıllanmış şarap gibi. Eskiden futbolcudan da korkardı, oyundan da. Şimdi hiçbirini sallamıyor. Bize de helal olsun demek kalıyor.
İkinci yarı başlarken herkes Mustafa Denizli’den değişiklik bekliyor ama o aynı kadroyla devam ediyor. Yusuf hiç etkili değil. Beşiktaş’ın en büyük kaybı, orta alanda topu tutacak, takımı yönlendirecek bir futbolcunun olmayışı. Denizli, Yusuf’tan çok şey bekliyor ama o hocasının isteklerini yerine getiremiyor. Delgado zaten yok. Ama Tello’nun olmaması büyük kayıp.
Aynı orta alanda Trabzon’un şansı var. Çünkü Alanzinho topla fazla oynamasına, zaman zaman da kaybetmesine rağmen topu aldığında takımının defans gücünü rahatlatıyor. Arka tarafın dinlenmesini sağlıyor.
Çift stoperi ağır
Beşiktaş, Trabzon defansının üstüne verkaçla gidemiyor. Kenar da fazla gidemiyor. Bu sefer karşıdan şişiriyorlar. O zaman da Trabzon defansının en iyi olduğu yere, yani hava hakimiyetine takılıyorlar. Aslında Trabzon’un çift stoperi ağır oyuncular. Topla bile üzerlerine gitsen slalom yapar gibi geçiyorsun. Nitekim iki-üç pozisyon böyle yakaladı Beşiktaş.
Herkes diyor ki, “Küçük takımlar şampiyonluğa oynadıkları zaman geriliyorlar.” Bursa’yı misal veriyorlar. Aynı gerginlik dün gece Beşiktaş’ta vardı. İnanılmaz bir seyirci desteği olmasına rağmen siyah beyazlılarda bir tek İbrahim Üzülmez sonuna kadar mücadele etti. Onun da pili ikinci yarının ortasından sonra bitti.
Ancak ikinciliğe oynarlarBeşiktaş eğer bu maçı alsa, haftaya oynayacağı Fenerbahçe maçını da kazansaydı şampiyonluğa ortak olabilirdi. Şimdi önlerinde bir tek yol kaldı; Fenerbahçe’yi yenmek. O zaman da ancak ikinciliğe gidebilirler.
Trabzonspor akıllı oynadı. Beşiktaş’ın üzerine çok kalabalık gitmediler. Son yarım saat bu işlemi denediler. Onda da birkaç tane iyi pozisyon yakaladılar. Hadlerini bilerek oynadılar. Maçtan 3 puanla da ayrılabilirlerdi. Ama 90 dakikanın geneline baktığınızda hangisi kazansa diğerine yazık olurdu. Girdikleri pozisyonlar, oynadıkları oyun ve maçın berabere bitmesi bence normaldi.
İstediklerini aldılar
TÜRK futbolunda muazzam gelişmeler var! Kulüpler Birliği, “Futbolumuz nasıl ilerler” diye toplantılar yapıyor! Hepsi bir komedi filminin parçaları. Çünkü herkes suratına bir maske takmış oynuyor. Özellikle bazı başkanlar. Niye?
F.Bahçe’de Emre önüne gelen saldırıyor, posta atıyor, tekme savuruyor. Sonra gidiyor yalandan gülücük dağıtıyor. Eğer mağluplarsa aynen devam ediyor. Eğer galiplerse hafif çiçek dağıtıyor. Dönüyorsunuz, aynı işleri Keita yapıyor. Top yokken gidip adamın kaval kemiğine basıyor, oyunu sinirlendiriyor. Mesela bu iki oyuncuyu teknik direktörleri atılmasın diye zaman zaman oyundan alıyorlar. Öbür tarafta Barış diye bir oyuncu var G.Saray’da. Her maç bunlara yakın işler yapıyor. Ama hesap soran yok. Nitekim, yaptığı inanılmaz bir hareketle oyundan atılıyor. Belki de maçı çevirebilirler ama takım 10 kişi kalıyor. F.Bahçe’de bu işleri yapan Lugano ve Bilica var.
Maç başlıyor, G.Saray inanılmaz pas hataları yapıyor. Ama Sivasspor bunlardan faydalanamıyor. Keita’dan santrfor yapıyorsunuz. Neden? Yanlış transfer politikası yüzünden. Keita’yı orada oynatınca onu rakibin kucağına atıyorsunuz, verimi azalıyor. Bu sefer sinirleniyor, tuhaf işler yapmaya başlıyor.
Hayalet santrfor Jo
G.Saray ilk yarım saat treni kaçıran adamın vagonun kapısına yapışması gibi hareketler yapıyor ama kontrolsüz. Sonra oyuna Jo giriyor. Jo’nun markası santrfor. Ama hayalet santrfor tipi. Ayhan’ı yok sayıyorsun, ısrar ediyorsun. Sonra denize düşünce sarılmaya kalkıyorsun, olmuyor. Zemine bahane bulamazsın, harika. Ve bu zeminin maliyeti bedava. Bir futbolcu fiyatı bile değil. Ama bizim büyük idarecilerimiz görmüyorlar veya işlerine gelmiyor.
Arda bu maçta tribündeydi, geçen maçta yedek kulübesinde. Bana kimse hikaye anlatmasın. Bir futbolcuyu eğer yedek olarak kulübede oturtuyorsan o her an oynayacak demektir. Yok eğer en ufak bir sorunu varsa oynama konusunda, yedek de soyundurmayacaksın. Ve kimsenin ağzına ciklet vermeyeceksin. Burada teknik direktör kadar futbolcunun da sorumluluğu ve hakkı vardır, yedek soyunup soyunmama konusunda.
Koca bir ikinci yarı G.Saray hücum edemiyor, hem de 1-0 önde. Sivas üzerine geliyor, arka tarafı kabak gibi açık. Gidemiyor. Çünkü G.Saray takım olma özelliğinden son 10 maçtır inanılmaz derecede uzaklaştı. Bunun sebeplerini de herhalde yöneticiler bilirler.
KAYSERİSPOR’un ahı gitmiş, vahı kalmış. Karşı kaleye gidene kadar mevsimler geçiyor. Ama dün gece ilk yarım saatte mücadele eden Fenerbahçe, mükemmele yakındı. Tam saha pres yaptılar, her topa bastılar. Bütün futbolcular birbirine yardım ettiler. Attıkları birinci gol ofsayttı tamam ama oynadıklar oyun güzeldi. Özellikle yaptıkları mücadele.
İkinci golü bulduktan sonra oyunu rölantiye aldılar. Ama ilk yarım saatteki eforu böyle harcayacaklarına 90 dakikaya yaymaları gerekir. Çünkü her rakip Kayserispor olmayabilir. O zaman da sarı lacivertliler son 15-20 dakika büyük sıkıntı çekiyorlar. Hele bir de gol yiyip, fark 1’e düşünce sahada takım, tribünde seyirci fıtık oluyorlar.
Selçuk’u zorlayan çıkmadı
Selçuk, G.Saray maçında da bu maçta da ön liberoda iyi işler yaptı. Ama iki maçta da bir Allah’ın kulu çıkıp Selçuk’u zorlayamadı. Selçuk’un iki maçta da bırakın ön libero oynamasını, arkada boşta oynasa yine aynı futbolu oynayacaktı. Çift santrfor oynayan bir takıma karşı Selçuk ne yapar? Onu bilemem. Mesela iki hafta sonra Beşiktaş maçı var. Siyah beyazlılar, ağaçtan düşmemek için ne var ne yok mücadele edip hücuma gelecekler. İşte o zaman Selçuk zorlanabilir. Ama şunu çok net söyleyebiliriz. Selçuk’un olduğu yerde Baroni tipindeki futbolculara para vermek ve yabancı hakkını kullanmak hata oluyor.Yerli futbolcuları oynatmak için illa yabancıların sakatlanması mı lazım? Dün gece Fenerbahçe’de kötü oynayan özellikle, mücadele etmeyen futbolcu yoktu. Aralarında Emre ateşleyici rol oynuyor. Takımı da ateşliyor, zaman zaman kendini de ateşliyor. İlkinde takımına yararlı, ikincisinde zararlı oluyor.
Her geçen gün de daha iyiye gidiyolar. O gözüküyor zaten. Geçen haftadaki Beşiktaş’ın görüntüsüne göre ve Ankaragücü takımını bilmeyenler, “Bu maçı siyah beyazlılar rahatlıkla kazanır” diyordu. Ama bence dün gece kaybeden Ankaragücü oldu. Bu kadar yeni bir takıma karşı oynayan takımın sakatları da olsa büyük bir takım. Kadrosu da şampiyonluğa göre kurulmuş. Sakatlanan oyuncuların yerine oynayanlar da milli takımda görev yapan oyuncular. Mesela Ferrari oynamıyor, İbrahim Kaş da milli takım oyuncusu.
Bahanesi yok
Beşiktaş’ın yedeklerine bakın, hepsi Ankaragücü’nün ilk 11’inde banko oynarlar. Yani siyah beyazlılar sakatlık bahanesine sığınmasınlar. Eğer şampiyon olacaksan, bu maçı alacaksın.
Şimdi Beşiktaş’ın Trabzonspor ve Fenerbahçe maçları var. Trabzonspor maçını alsa bile eğer Fenerbahçe maçını kazanamazsa bu galibiyetin hiçbir özelliği kalmayacak. Beşiktaş’ın şampiyonluk şansı bayağı zor. Mustafa Hoca, devamlı kafese girecek kuştan bahsediyor da, kuş ötüyor mu, ötmüyor mu ondan bahsetmiyor. Ötmeyen kuşu ben ne yapayım?
Mustafa Hoca’ya sallayamayacaklar
Beşiktaş’ın dün gece direkten dönen bir tane topu var. Kaçırdığı dediğin, o da çok iyi hazırlanmış bir pozisyon değil, tesadüf. Beşiktaş’ı yazan spor yazarlarının çoğu, Mustafa Hoca’ya fazla sallayamayacaklar. Çünkü “onun yerine bu niye oynamadı?”, “çıkanın yerine bu niye girmedi?” diyemeyecekler. Çünkü Ankara’ya gelenler zaten bunlardı.
Sakatlık tesadüf değil
Bir şeyi bana anlatamazlar. Kimse kusura bakmasın. Darbe de olsa bir takımda fazla sakatlık o takımdaki antrenman dengesizliğinden kaynaklanmaktadır. Şöyle bir bakıyorum, bazı antrenörlerin futbolcuları çok sakatlanyor, bazılarınki de az. Peki bu bir tesadüf mü? Kesinlikle değil. Çünkü profesyonel futbol takımlarında antrenman işleri, diyetisyeninden doktoruna, fizyoterapistinden masörüne kadar bir ekip halinde ve birbirlerine yüzde yüzde inanılarak yapılmalıdır. Yoksa Süper Lig’deki takımların bu topyekün sakatlıkları bana makul gelmiyor.