19 Mart 2011
ÖNCELİKLE yeni stadın zemini tam oturmamış. Televizyondan görüldüğü kadarıyla öyle dümdüz değil. Bazı yerleri yumuşak. Peki, bu zemin kime yarar? Bu zemin, agresif oynayan, rakibe basan, ilk topa giden takıma yarar. İlk 45 dakikada bu tarz oynayan takım da G.Saray’dı. Haliyle de bu zeminin avantajını kullandılar.
Peki G.Saray zemini kullanırken rakibi kullanmadı mı? Kullandı. Nasıl? F.Bahçe iki ön libero ile oynuyor. Yani Baroni ve Selçuk. Ama ikisini alt alta yan yana üst üste toplasan en fazla bir futbolculuk oynuyorlar. O zaman biri lüks. Böyle olunca orta alanda yük, Özer’le Alex’e biniyor. Alex zaten 35 metrede tam markaja giriyor. Koca alan bir tek Özer’e kalıyor. O da sinirlenip sarı kartı görünce orta alanda ilk 45 dakikada G.Saraylı futbolcular at oynattı. Aslında onlar da biraz dikkatli olsalar farkı artırabilirlerdi. Ama zeminin azizliğine onlar da uğradılar. Toplar bazen istedikleri yere gitmedi. G.Saray’ı bu sezon ilk defa bu kadar agresif ve hırslı oynarken gördüm. Sebebi basit. Kaybetecek hiçbir şeyleri yok. Yani en tehlikeli adam tipi. Her şeyini kaybetmiş.
Çok istikrarlılar
İkinci yarıda G.Saray’ın temposu yavaş yavaş düşmeye başladı. Herhalde sakatlıktan olsa gerek Selçuk da oyundan çıkınca, orta sahaya denge gelmeye başladı. Girenlerle çıkanlar F.Bahçe’ye artı verirken, G.Saray’a eksi verdiler. F.Bahçe’nin en büyük avantajı, oyun disiplininden hiç kopmadılar. Dün gece özellikle Gökhan Gönül, maçı hiç bırakmadı. Her dakika takımını itti, mücadele etti, G.Saray’ın üzerine yolladı. Bu oyuncu, Alex’le beraber büyük övgüyü hak ediyor. Çünkü çok istikrarlı.
Beraberlik doğru olurdu
İki takıma baktığınızda F.Bahçe daha oturmuş bir takım. G.Saray takımında taşlar çok oynuyor. Böyle olunca da bu sonuçlar kaçınılmaz oluyor. F.Bahçe’ye bakıyorsunuz, duran toplardan leblebi gibi goller atıyor. G.Saray’a bakıyorsunuz, duran toplardan hiçbir avantajı yok. Maçın geneline baktığınızda, beraberlik doğru sonuç olurdu. Ama F.Bahçe daha oturmuş takım olduğu için aradaki bu farkla maçı kazandı. Haliyle Gökhan Gönül’le Alex gibi iki oyuncun varsa işin kolaylaşıyor.
G.Saray’ın çift stoperi Servet’le Gökhan Zan. Boylarına bakın, G.Saray’ın yediği iki kafa golüne bakın. O zaman mağlup olman normal. Hakem Fırat Aydınus, aynı faulleri ayrı ayrı çaldı. Bence Baros’un Gökhan Gönül’den çalıp götürdüğü pozisyon faul değildi.
BEĞENDİM
Seyirci ve atmosferi beğendim.
BEĞENMEDİM
Sahaya atılan yabancı maddeleri hiç beğenmedim.
DİKKAT
G.Saray artık karar versin. Mesela Baros gitmek için kendini bile bile attırdı.
Yazının Devamını Oku 16 Mart 2011
MERKEZ Hakem Kurulu Başkanvekili Yüksel Okçuoğlu’na yazık oldu. Pazar akşamı “Telegol” programında Ahmet Çakar, Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçının yardımcı hakemi Nihat Mızrak ile ilgili bir şeyler söyledi. Önce anlatılanlar bana da tuhaf geldi. Ama sonra işin aslını öğrendiğimde, Yüksel Okçuoğlu’nun, “Ne şehit, ne gazi” olduğunu anladım.
Haklıyken, haksız oldu
Türkiye’de namuslu adam olmak biraz zor. Çünkü namuslu adamlar, cesaretli oluyorlar. Olayların üzerine üzerine gidiyorlar. Kaçak dövüşenler, kalçası, başı oynayanlar, sağdan ve soldan ateş ederek bu tür insanları sonunda yıpratıyorlar. Bu tür insanlar da kontrolsüz hareket edince karşısındakiler, “Bak gördünüz mü, bunlar ne haldeler” diye ikinci suçlamayı yapıyorlar.
Yüksel Okçuoğlu İstanbul, ben ise Ankara bölgesi hakemiydim. Dernekte yıllarca kader birliği yaptık. Yüksel, inanılmaz derecede düzgün bir adamdır. Lafını da yemez. Bu konuda zaman zaman kendisiyle kavga ettiğimiz ve küstüğümüz de olmuştur. Ama bu son olayda kendi hatası yüzünden haklıyken, haksız duruma düştü. Bizler televizyonda ve gazetelerde yorumlar yaparak olayların üzerine gidiyoruz.
Ben bilgim, görgüm, deneyimim çerçevesinde kamuoyuna yararlı olmaya çalışıyorum. Hiçbir zaman afaki ve tahmini yorum yapmadım. Bunun için de çok dikkat ettim. Mümkünse, telefon açıp taraflarla konuşmayı tercih ettim.
Pazar akşamı Telegol programında Ahmet Çakar’ın yorumundan amiyane tabirle, “Nihat Mızrak, Yüksel Okçuoğlu’nu ele geçirmiş. Ona istediğini yaptırıyor” manası çıktı. Ama dün öğrendiğim olayın aslı ise çok basit...
Nihat Mızrak havaya girmiş
Yüksel Okçuoğlu, Diyar-bakır’daki hakem derneğiyle ilgili bir olaya takılmış ve Nihat Mızrak’a da demiş ki, “Sen burayı toparla.” Mızrak da “Bana Yüksel Okçuoğlu emir verdi. Buraları toparlayacağım” diye sağa, sola hava atmış. Yoksa, Mızrak telefon dinleterek, Okçuoğlu’nu tabiri caizse kendine gebe bırakmamış. Bu hakem dernek ve komiteleri arasında her zaman olabilecek bir olay.
Disipline uyacaksın
Şunun altını kırmızı çizgiyle çizerek yazıyorum. Süper Lig’de mücadele eden hakem ve yardımcılarının toplanıp, gerektiğinde beyanat verip tavır koymaları gerekir. Bunun başına da illa ki bir eski hakemin gelmesi şart değil. Bir avukat olabilir veya güvenilir bir insan olur.
Ama faal hakem olmamalıdır. Bugün bakıyorum da bizim kurduğumuz dernek ile şimdiki arasında dağlar kadar fark var. Okçuoğlu, bir internet sitesi tarafından dolduruluyor, oraya “Telegol” programındaki yorumlar üzerine küfürlü konuşuyor, sonra da Kanaltürk’e kadar geliyor.
Eğer Yüksel Okçuoğlu’nun sağı solu oynasaydı oraya gelmezdi. Düzgün bir adamdır. Hatası ise şu. Birincisi, küfürlü konuşuyor. İkincisi, özellikle Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener kendisine izin vermediği halde konuşuyor.
Yani oyun disiplininden uzaklaşarak, takımdan ayrı hareketler yapıyor. Hücuma kalkıyor. Federasyon işi, bir takım işidir. Öncelikle disipline uyacaksın.
Eğer sana, “Beyanat verme” diyorlarsa, vermeyeceksin. “Televizyona sakın gitme” diyorlarsa, gitmeyeceksin. Daha da önemlisi, seni sinirlendirip kuyuya çekiyorlarsa, o kuyuya düşmeyeceksin Yükselciğim. Bunları yaparsan, kaçınılmaz son da beraberinde gelir.
Sarvan’a güvenirim
Ben, MHK Başkanı Oğuz Sarvan’a da güvenirim, Yüksel Okçuoğlu’na da. Yüksel, Oğuz’dan daha fevridir. Bir tanesi gitti. Şimdilik diğeri kaldı. O da gittikten sonra sağı, solu oynayanların bir kısmına, yani şu anda ellerini ovuşturarak görev bekleyenlere gün doğacak. Zaten, Okçuoğlu’nun altını oyanlar da onlar. Yeri gelirse ileride daha açık bir yazı yazabilirim...
NOT: Hepimiz elhamdülillah Müslümanız. Ama şunu sakın unutmayın. Kul hakkı yersen, bu senden misli misli çıkar. Haksız yere kul hakkı yemek, günahtır ve yazıktır. Müslümanlığın da baş şartlarından biri kul hakkı yememektir.
Yazının Devamını Oku 14 Mart 2011
FENERBAHÇELİ futbolcular 6-7 maçtır, bayağı bir hücum pres yapıyorlar.
Mümkün oldukları kadar, topla kendi kaleleri arasına giriyorlar. Bu onların artı meziyeti oldu. Çünkü zaten, teknik kapasiteleri diğer takımlardan fazla. Biraz da koştukları zaman, iş çabuk halloluyor.
Dün gece karşılarında inanılmaz derecede hücuma çıkarken top kaptıran bir Konyaspor vardı. Süper Lig’de ben, hücuma çıkarken bu kadar çok top kaptıran bir başka takım görmedim.
Fenerbahçe’nin bütün pozisyonları, böyle pozisyonlardan geldi. Peki bunda, Konyasporlu futbolcuların beceriksizliği mi vardı, yoksa Fenerbahçeli oyuncuların rakibe yaptığı baskı mı? Önce ikincinin hakkını vereceğiz. Yani, baskının. Baskıyı yiyince Konyasporlu futbolcuların, bu baskıyı çözebilecek, ayağa çabuk top yapıp, yön değiştirecek kapasiteleri yoktu. Bütün topları kaptırdılar, Fenerbahçe’ye pozisyon verdiler.
Kaliteli kulübe
Sarı lacivertliler, Galatasaray derbisini düşünerek çok da fazla tempoyu yükseltmediler. Ama böyle maçlarda ikinci golü bulamazsan, yiyeceğin sürpriz bir golle berabere de kalırsın, mağlup da olursun. Onu da Semih çözdü. Yaptığı temiz vuruşla ve ofsayta düşmeyerek. Yani durduğu yerle.
Hakem için fazla zor maç olmadı. Ama Bülent Yıldırım’a şunu söylemek lazım; FIFA hakemi hiç bir zaman topla çarpışmaz. Ondan uzak durur.
Konyaspor takımının bu kadar futbolcu almasına rağmen, bulunduğu yerle oynadığı futbol paralel görüntüde. Fenerbahçe yedek kulübesi, kim girerse girsin oynayabilecek durumda. Hem de hepsi etkili olabilecek isimler. Zaten böyle olunca da, rakiplerinden farklı oluyorlar.
Yazının Devamını Oku 10 Mart 2011
Müneccim değilim. Sadece ortamı ve insanları çok iyi tanıyorum. Kişiliklerini, karakterlerini, hangilerine güvenilir, hangilerine güvenilmez çok ama çok iyi biliyorum. Yine söylüyorum, bu kafayla bu alemin düzelme şansı yok.
TÜRK futbolu hasta. Daha da öteye gideyim, ağır yaralı. Peki, Türk futbolunun iyi olma şansı var mı? Net olarak söylüyorum, yok. Peki, sebebi ne? Yani teşhis ne?
Kulüp yöneticilerinden kimse doğruyu söyleyemiyor. Hepsi perdenin önünde ayrı oynuyorlar, arkada ayrı. Peki bugünlere nasıl gelindi?. Anlatmaya başlayalım.
1. PERDE: Rakamı yukarılara Yıldırım çekmedi
NAKLEN yayın ihalesi yapıldı, miktar yukarılara çekildi. Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz, İstanbul BŞB Kulübü Başkanı Göksel Gümüşdağ ve Kayserispor Başkanı Recep Mamur’un pompalamalarıyla ihalede Fenerbahçe ve Kulüpler Birliği Başkanı Aziz Yıldırım tarafından rakamın yukarılara çekildiği söylendi. Bu son derece yanlış bir yönlendirmeydi.
İhaleden aylar önce Digitürk ile Türk Telekom anlaştılar. İhaledeki rakamın miktarı bile belliydi. Ama, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ihaleye üç gün kala bu beraberliğe karşı çıktı ve Türk Telekom’un ihaleye girmesini istedi. İhale bu sefer telefon savaşına dönüştü ve Digitürk de miktarı yükseltti.
2. PERDE: Kelle istendi ve o kelle verildi
TÜRK futboluna dinamit koyan, yaptığı yorumlarla kulüpleri birbirine düşüren ve Türk futbolunun ilerlemesini durduran Erman Toroğlu’nun Digitürk’ten kovulması gerekiyordu. Bu pazarlıklar Digitürk Genel Müdürü Ertan Özerdem’in odasında Aziz Yıldırım, Ali Yıldırım ve İstanbul BŞB Kulübü Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın olduğu toplantıda konuşuldu. Kelle istendi ve verildi.
Yazının Devamını Oku 8 Mart 2011
FENERBAHÇE skora baktığında net kazandı gözüküyor. Ama şunu çok net söyleyebiliriz; üstüne basa basa, yardımcı hakem Nihat Mızrak ile hakem Özgür Yankaya’nın omuz vermeleriyle net kazandı.
Daha da enteresan, Fenerbahçe’nin attığı gol net ofsayt. Hem de kabak gibi denilen tabirden. Süper Lig’de, bu kadar net bir pozisyona ofsayt bayrağını kaldırmayan ya da kaldıramayan bir yardımcı hakem, acemi desem değil, kör olması lazım. Tecrübeli dersen, bu Mızrak, eski mızraklardan... Eski kulağı kesiklerden... Yani, kulağı kesik derken, eski tecrübeli isimlerden birisi.
Penaltı pozisyonu derseniz, uzaktan yakından ilgisi yok. Yankaya, Mızrak’a baktı. Mızrak gibi penaltıyı gösterdi. Ve bir anda maç 2-0 oldu.
Gençlerbirliği’nin eti budu belli. Sesi de fazla çıkmaz. Ondan sonra nasıl çevirirsin, çok zor. Nitekim 2-2 oluyor ve Fenerbahçe çok kötü oynuyor ama G.Birliği’nin karşısındaki takım tecrübeli oyunculardan kurulu. Bir yere kadar mücadele edersin. Aslında, G.Birliği gibi olan takımların futbolcularına, hep üzüldüm. Hep içim sızladı ama maalesef, maalesef diyorum, bu iş böyle oynanıyor. Kurallarına göre...
Türkiye’yi öğrenmişlerZemin bembeyaz. Sahada sarı bir top var. Tribünlerden nasıl gözüküyor bilemem ama televizyon çekiminden seyredenler çıldırıyorlar. Neden sonra, kırmızı top sahneye çıkıyor. Sezon başı, toplar yok deniyordu ama Nike, 200 tane kırmızı topu, 3 ay önce federasyona teslim etti. Demek ki, ihmal var.
Santos, iyi şeyler yaptı. Mehmet Topuz çalıştı. Ama benim en fazla beğendiğim oyuncu Özer’di. Hem orta saha oynadı, hem santrhaf, hem sağ hem sol bek oynadı. Çok tehlikeyi başta hissederek, kale sahası içine bile girdiğini gördüm. Alex fazla gözükmedi, Emre “eh işte.” Niang ile Dia Türkiye’yi iyi öğrenmişler. Her pozisyonda yerdeler.
BEĞENDiM
Hava şartlarında 19 Mayıs Stadı’nın zeminini beğendim. Hem de bu saha suni değil. Tabii çim oldu.
BEĞENMEDiM
Yazının Devamını Oku 7 Mart 2011
HEYECANI yüksek, bu oranda kalitesi düşük bir maç seyrettik. Trabzonspor, takım olarak daha bir oturmuş görünümde. Beşiktaş, yıldızlarının hepsini beraber oynatamıyor. Çünkü o kadar generalin arasına asker koyması lazımdı ve Schuster böyle yapmaya başladı. Serkan’ın atılması tam bir acemi işi. Ama Serkan’a şöyle sahip çıkabiliriz, onu Simao’nun karşısında çok tek bıraktılar. Serkan zaten hücuma gitmeyi seven bir oyuncu. Ama futbol maalesef tek başına oynanmıyor ve Serkan, aşırı hırsının kurbanı oluyor.
Maçta kırmızı kartlar var bence doğru. Verilmeyenler de var. Kasıtlı hareketler de var hakemin atladığı. Ama Rüştü’nün, Burak’a yaptığı net bir penaltı var. Hakem bu penaltıyı verse, Rüştü’yü kırmızı karttan atmış olacak. Beşiktaş’ın attığı gol var ofsayt diye sayılmayan, bence tartışılır.
Trabzonspor eğer bu maçı kazandıysa, oyun disiplinine borçlu. Beşiktaş, 10 kişi kalan Trabzonspor’dan faydalanamadı. Eğer 10 kişi kalan Trabzonspor’u hırpalayamıyorsan, 10’a 10 kaldığında zaten mağlup olacaksın, demektir.
Bence sahanın en iyisi Burak’tı. Bugüne kadar ki, en iyi Burak’ı seyrettik.
Bu kafayla olmaz
Beşiktaş yönetimi, yine hakemle ilgili beyanat verecek mi bilmiyorum ama Beşiktaş’ın bu neticelerinin hakemlerle kesin ilgisi yok. Tamamen teknik direktör sorunuyla ilgili. Hani belli bir süre beklersin takımı, çevreyi tanıyacak diye. Schuster’den beklenecek bir şey kalmadı. Bu kafayla giderlerse, kupadan da elenirler.
Tolga Özkalfa, Şenol Güneş’i tribüne gönderdi. Ama Şenol Güneş’in ne dediğini bilemiyorum. Bütün takımların yöneticilerine ve teknik direktörlerine söyleyeceğim tek cümle var, Aykut Kocaman çıkıp o basın toplantısını yaptıktan sonra topyekün konuşacaktınız. O gün konuşmadınız, şimdi de ebediyen susmalısınız. Bakın Fenerbahçe’den hiç ses var mı? Yok.
BEĞENDİM
Futbolcuların mücadele hırslarını.
BEĞENMEDİM
Sarı kartları olan futbolcuların, acemice ikinci sarıları görmelerini.
DİKKAT
Beşiktaş kötü netice alsa bile seyircisi maça geliyor. Güzel bir mantık. Ya gelmezlerse, o zaman ne olur?
Yazının Devamını Oku 5 Mart 2011
ABD’den döndüğüm gün Galatasaray kupadan elenmiş, Adnan Sezgin istifasını vermişti.
Yani, hikaye. Adnan Polat 20 gün önce "Kupadan elenirsek, ne Adnan Sezgin, ne de Hagi kalır" dediğinde ikisinin de bırakıp gitmeleri gerekirdi. Şimdi gitseler ne yazar, gitmeseler ne yazar. Hagi, pansumanlık yapmaya devam ediyor. Peki nereye kadar? Fenerbahçe maçı öncesine kadar mı yoksa lig sonuna kadar mı? Eğer Hagi yollanırsa, Fenerbahçe maçına Tugay ile çıkacaksın. Değişik bir hava olur mu? Olur. O maç için şekil değişir mi? Değişebilir. G.Saray’da ne şu anki yönetim, ne de Polat’a ateş eden muhalefet grupları kulüp için çalışmıyorlar. Bu kulübü düşünen yok. Herkes şov peşinde. G.Saray bahane, kavga şahane.
Yazının Devamını Oku 21 Şubat 2011
İLK 45 dakikadaki görüntü Fenerbahçe lehine. Hem Fenerbahçe defansından dönen toplar, hem de Beşiktaş savunmasından dönen topların hepsi, sarı lacivertli futbolculara gidiyordu.
Peki, Fenerbahçeli futbolcular mıknatıs mı var ki, top hep onlara gidiyor, Beşiktaşlılara gitmiyor? Sebebi basit; Ferarri ve İbrahim Toraman, sadece 2 kere rakipten önce topa gittiler. Hep daha arkada kaldılar.
Böyle olunca da, forvetle kendileri arasındaki mesafe arttı. Peki neden hep arkada kaldılar? Çünkü Niang’la, Dia’yla kafa kafayı mücadele etmeyi yediremediler. Zaten Niang ile Dia ne zaman topu alıp Beşiktaş defansının üstüne gitse, hep beraber ailece siyah beyazlı ceza alanına girdiler. Darbe almadan ve mücadele etmeden.
Burada bir tek Ekrem’e üzüldüm. Tek başına mücadele etti. Hem ileriye çıktı hem geriye geldi. En sonunda sinirlenip, hırsını toptan aldı. O da gitti, gol oldu. Aslında bu 45 dakikada Fenerbahçe’nin skoru artırması gerekirdi.
Hakem maçtan korktuİkinci yarı, Beşiktaş’ın morali yerinde öne geçmiş; Fenerbahçe, yiyebileceği bir üçüncü golle havlu atacak. Sahneye Ferrari çıkıyor... Ve öyle bir şey yapıyor ki... Parayla bu maçı satsa, yapamaz. Lugano’ya bir dirsek; bir kırmızı kart ve penaltı. Maçın bütün şekli, seyri değişiyor. Fenerbahçe de bundan sonuna kadar faydalanıyor. Fizik olarak hazır olmazsan, kafa olarak hazır olamazsın ve Ferrari’nin gördüğü kırmızı gibi kart görürsün. Beyne oksijen gitmeyince, galipken mağlup olursun.
Cüneyt Çakır, ufak takımların maçlarında futbolculara hiç nasihat etmez, kartlarını hep gösterir. Dün gece de nasihat etti. Mesela Gökhan Gönül’ü ikinci sarı karttan atmaya gücü yetmedi. Ama Aykut Kocaman daha atik davrandı, onun yapamadığını yaptı; Gökhan’ı kenara aldı.
Cüneyt Çakır, 3 Beşiktaş atağında “avantaj” uygulamayarak 3 önemli akını kesti. Yani, malesef Türkiye’nin 1 numaralı hakemi dediğimiz hakem, maçtan korktu.
İki tarafa da gidip gelen bir maçtı. Eksilen kaybetti.
BEĞENDiM
Yazının Devamını Oku