Erman Toroğlu

Eskişehir ne yaptı

10 Nisan 2011
HERKESİN çok zor gördüğü, “Fenerbahçe bu maçı çok zor geçirir” dediği bir karşılaşmayı, Fenerbahçe Semih’in kalçasıyla attığı 3. golle inanılmaz rahat bitirdi... Maç başladı. Eskişehirspor’da orta saha diye bir şey yok. Fenerbahçe’ye ferdi ve takım olarak önlem alınmamış. Eskişehirspor, sallapati hücum ederse, golü bulacak. Ama defans anlamında Fenerbahçe’ye en ufak bir önlem yok. Bu şunu gösteriyor; “Ben Fenerbahçe’den daha iyi kadroya sahibim.”
Böyle bir mantık olur mu? Olmaz. Çünkü Fenerbahçe, şu anda Türkiye’de hücum yapısında en iyi takım. Demek ki Bülent Uygun, Fener’i küçümsemiş. Maçı, 20. dakikada bir oyuncuyu alarak, onun üzerine yıktı. Ama Eskişehir’in yediği 3 gole bir bakın. Caner’in yaptığı verkaça, Niang’ın attığı gole ve en son Semih’in kalça ile attığı gole...

Kalite bu kadar

Spor Toto Süper Ligi’nde kalite bu, maalesef. Daha fazlasını beklemeyin. Fenerbahçe, yürüye yürüye, dalga geçe geçe, maçı 3-1 kazandı. Hak etti mi? Hak etti. Eskişehirspor, kazansaydı; adaletli mi olurdu? Kesinlikle hayır. Eskişehirspor, bundan sonraki maçlarına baksın!.. Hani diyor ya futbolcular, “Önümüzdeki maçlara bakacağız” diye.
Fenerbahçe, herkesin çok zorlanacağını tahmin ettiği bir maçı, yürüye yürüye, fındık fıstık yiyerek kazandı. Biz de bundan sonra, Türk futbolseveri olarak önümüzdeki maçlara bakacağız.
Bana hakemi sorarsanız; var mıydı, yok muydu belli değil. Böyle bir maçta doğru dürüst bir ikili mücadele yoktu. Onun için de hakemlik de bir şey yoktu.
Fenerbahçe, antrenman maçı yaptı.
Eskişehirspor ne yaptı? Onu Bülent Uygun’a soralım.

BEĞENDİM
Eskişehirspor’un sahasının zemini çok güzeldi.

BEĞENMEDİM
Futbolu ve sahadaki mücadeleyi.

DİKKAT
Bu maç, bana iki taraf için de bir ölçü olmadı.
Yazının Devamını Oku

Mezarlık bülbülleri

9 Nisan 2011
“Ben bunlara yorumcu falan demiyorum. Onlara mezarlık bülbülleri adını taktım. Ahmet Çakar benim için sıfırdır, bitmiştir. Biz başarılı bir MHK idik. Kulüpler zaman zaman aleyhte beyanat veriyorlar ama, inanın bize güveniyorlar.” GEÇTİĞİMİZ günlerde Ahmet Çakar ile girdiği polemik sonucunda Merkez Hakem Kurulu’ndan (MHK) ayrılmak zorunda kalan Yüksel Okçuoğlu ile konuştum. MHK’de iken hakem atamalarından sorumlu olan Okçuoğlu’na, birçok soru sordum; hiç çekinmeden hepsine cevap verdi...

Ahmet Çakar için ne düşünüyorsun?
“Ahmet Çakar benim için sıfırdır, bitmiştir. Olaydan sonra çektiği mesajlar telefonumda duruyor. ‘Bana ettiğin küfürleri şirkette et’ dedi. Şirkete gittim, yanımızda Bülent Yavuz da vardı. Yürekleri yetiyorsa, benim ona söylediğim cümleleri ikisi de söyler. Ben, Ahmet Çakar, Bülent Yavuz, Selçuk Dereli’ye yorumcu falan demiyorum. Bunlar mezarlık bülbülleri.
Bizim geçmişte de Çakar ile enteresan hadiselerimiz oldu. Mesela, onun yönettiği bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçında gözlemciydim. Hakem odasına girdim; Çakar, “Bu odaya nasıl girersin! Sen Beşiktaşlısın arkadaş” dedi. Beynimden vurulmuşa döndüm. “Ben Beşiktaşlıyım ama fasulye ile nohutu hiç karıştırmadım. Hep şerefimle hareket ettim” dedim. O dönemde Fenerbahçe’nin başkanı Ali Şen’di. Maç öncesi Çakar ile kapışmışlardı. Çakar o maçta büyük bir hata yaparak, ceza sahasının dışında olan Alpay’ın pozisyonunu içeri alıp penaltı verdi. Maçtan sonra Ali Şen’e sordular, o da dalga geçti Çakar ile. Zaten ondan sonra onu UEFA da klasman düşürdü ve sonrasında hakemliği bıraktı.

Geçmiş MHK’lerden daha başarılı olduk

MHK olarak kendinizi başarılı buluyor muydunuz?

Bence geçmiş komitelerden daha başarılı olduk. Sistemi ve eğitimi tamamen değiştirdik. Bunu UEFA hocaları da söylüyor. Maç dağıtımında hata oranımız son derece düşüktü. Maçların hakemlerini Oğuz Sarvan ile birlikte belirlerdik. Araştırıp, tartışırdık. Anlaştığımız an bilgisayara yazardık. Bilgisayarın kapağını kapattığımız an olay bitmiştir, bir daha hakem değişmez. Eğer hakem bir hata yapıyorsa, bir süre o takımın maçına vermiyorduk. Buna yardımcılar da dahil.

Yardımcı hakem Serkan Ok’un Fenerbahçe-Galatasaray maçına verilmesini eleştirenlere ne cevap vereceksin?
Biz bir tek derbilerde hakeme sorarız; “Yardımcıların kim olsun?” diye. Kimi istiyorsa onları veririz. Mesela, Fırat Aydınus’a Galatasaray-Fenerbahçe derbisi öncesi sorduk; Serkan Ok ve Aleks Taşçıoğlu’nu istedi. Ama iki eski hakem Selçuk Dereli ile Bülent Yavuz maçtan önce Serkan Ok için söylemediklerini bırakmadılar. Altını net çizerek söylüyorum; 3.5 yıldır takımlardan komiteye “Şu hakemi istemiyoruz” diye bir başvuru gelmedi.

İstifa ettikten sonra hakemleri toplayıp bir veda konuşması yaptın.
23 hakem vardı o son veda toplantısında. Oğuz Sarvan’ın da olduğu o toplantıda benim söylediklerim dışarı çıkarsa, o zaman tehlike var demektir. Hakem, ketum olmalı ve sır vermemeli.

Kulüplerimiz Sarvan ve ekibine güveniyor

Kulüpler bu MHK’ye gerçekten güveniyor mudur?

Kulüpler zaman zaman aleyhte beyanat veriyorlar ama, inanın bize güveniyorlar. Herhalde eski çalıştıkları MHK’ler ile karşılaştırıyorlar. Futbolcular da eskiye göre hakemlere daha saygılı. Biz disiplini öne aldık. Eskiden tolerans vardı, şimdi kalktı. Disiplin var.

Bundan sonra da camianın içinde kalacak mısın?
Federasyonda bugüne dek hep saygı sevgi çerçevesinde çalıştık. Rahmetli Hasan Doğan da, Mahmut Özgener de Lutfi Arıboğan da bana “Ağabey” derdi. Ama maalesef bu son olayda ben Futbol Federasyonu’nun kurumsal kimliğini zedeledim ve istifa ettim. Yeni MHK kuruluşunda yine olmak isterim. Çünkü ben başka iş yapamam. Gazetede yazamam, televizyonda yorum yapamam.

Hakem yorumcularını nasıl görüyorsun?
Senin dışındakilerin hepsi palavra. Yetersizler, bilgileri zayıf.

Maddi olarak hakemlerimizin Avrupalı meslektaşları ile arasında fark var mı?
Hakem paraları Avrupa ile hemen hemen aynı. Cüneyt Çakır artık son kademede. Birinin söyleyeceği “Evet” ile yukarı çıkacak.

Genç hakemler nasıl?
Bu MHK’nin süresi uzarsa, 3-4 sene sonra 10-15 yeni isim sahneye çıkar. Hakemliğimiz çok farklı boyutlara gelir. Genç kuşakta Yaşar Kemal Uğurlu, Bülent Birincioğlu, Onur Karabaş, Selim Tanyıldız, Emre Yıldırım, Murat Özcan, Deniz Ateş Bitnel ve Ali Palabıyık gibi yetenekli hakemler var.
Yazının Devamını Oku

Kocaman'ın hatası

4 Nisan 2011
AYKUT Hoca, Niang ile Semih’i yan yana oynattığı an Bursaspor’un ekmeğine yağ sürdü. Niang ve özellikle Semih, kenarlardan top geldiğinde etkili olan oyuncular.

İkisi de, Bursaspor defansının içine gömüldüler. Hem Bursaspor defansı çok rahat oynadı, hem de Niang ile Semih birbirlerine markaj yaptılar. İkisi böyle oynayınca, bu sefer orta alanda büyük zaaflar verdi. Bursaspor, bu alanda da rahat top oynadı. Bu sefer Fenerbahçe, geriden Bursaspor defansının üzerine; hem de cepheden top şişirmeye başladılar. Bu topların hepsine Bursaspor defansı çıktı, çıktı vurdu. Yani Bursaspor’un çift  stoperini A Milli yapacaklardı.
Alex’i gergin gördümBursaspor, akıllı oynadı. Fenerbahçe, bastırıyor gözükmesine rağmen, yeşil beyazlılar, iyi pozisyonlar yakaladı.
Alex’i bu maçta gergin gördüm. Bu gerginlik, diğer futbolcularda da vardı. Dünkü Trabzonspor galibiyeti, sarı lacivertlilerde bayağı bir gerginliğe sebep olmuş. Bursaspor’u bu sezon, geçen seneyi andırır mücadeleci gördüm. Bunun sebebi de basit. Ertuğrul Sağlam, 3 senelik yeni mukavele yapınca, işin şakaya gelmeyeceğini anladı. Futbolcu öyledir. Tehlikeyi görünce, kendini sıkar. Çünkü seneye hangi futbolcuların gidip, hangi futbolcuların kalacağını Ertuğrul Sağlam belirleyecek.
Fenerbahçe’nin klasik bir oyun şekli ve kadrosu vardı. Aykut Hoca, o tarz çıkacaktı. Eğer olmazsa, çift santrfora dönecekti. Ama o tam tersini yaparak 2 puanın kaybına sebep oldu.
Semih’e yapılan penaltıydıKuddusi Müftüoğlu, kötü bir maç yönetti. Bence, Semih’e yapılan pozisyon penaltı. Kullandığı kartlarda da, istikrar yok. Bir pzoisyonda, elle oynamaya kart gösteriyorsan... O zaman diğer pozisyonlarda da vereceksin, sarı kartı göstereceksin. Ama bir şeyini beğendim. “Tribünden ve sahadan çok baskı yapılmasına rağmen, zaman zaman bu baskıya direndi” diye yazacakken, 90. dakikada ceza alanının 20 santimetre içinde bir endirekt serbest vuruş yarattı ki, evlere şenlik. Kuddusi, geçen sene formdaydı, malesef bu sene formsuz.

BEĞENDiM

İki takımın mücadele hırsını.

BEĞENMEDiM

Yazının Devamını Oku

Korku filmi

3 Nisan 2011
BUGÜNKÜ Fenerbahçe-Bursaspor maçı ne olur bilemem. Bursaspor yenerse lig şampiyonluğuna 3 takım, Fenerbahçe yenerse iki takım yürüyecek. Peki bunlar nasıl yürüyorlar? İnanılmaz gergin.

Trabzonspor 2-0 yapsa rahatlayacak, belki de çok pozisyon bulacak. Ama 1-0 olunca, kemanın telleri gibi geriliyorlar.
Bizde bir mantık var, bence yanlış. Şampiyonluğa giden takım gerilir, onun için de iyi futbol oynayamaz. İyi, pek iyi de daha kaç maç var. İyi, etkili futbol oynamadan nasıl şampiyon olacaksın?
Trabzonspor seyircisi 90 dakika maç değil, korku filmi seyretti. Oynadığı rakip çok iyi takım olsa tamam. Onlar da bir yere kadar gelip, tıkanıyorlar.
Az gol yiyeceksinTrabzonspor’un en büyük özelliği, 11 futbolcu da birbirine yardım ediyor. Birinin açığını, diğeri kapatıyor. İyi defans yapmaya çalışıyorlar. Çok gol atarsanız, şov takımı olursunuz. Ama az gol yerseniz, şampiyon olursunuz. Fenerbahçe ile Trabzonspor aynı saatlerde oynamayınca, gerginlik bir gün sonraya taşınıyor.
Burak, Umut’a attırdığı golde mükemmel bir asist yaptı. Ama kendi kaçırdığı golde kaleciye fazla yanaştı. Kaleciye yanaşmasındaki ikinci etken bir başka arkadaşının, Burak’ın yardımına gelmemesiydi. Jaja alkol kullanıyormuş, gece geziyormuş... Bu hiç kimseyi ilgilendirmez. Ne zaman geziyormuş? Antrenmanın olmadığı boş günde. Bütün bunları yapan futbolcu, seyirciyi bir yönde etkilendirir. Ne zaman? Sahada ayakta duramadığı zaman. Kalitesi ne olursa olsun. Sahada ayakta duran futbolcu, iyi futbolcudur.
Sakın ola ki Alex, “Jaja iyi futbolcu” dedi diye, kimse ona kilitlenmesin. Yattara da çok kaliteli, Jaja’ya göre çok daha iyi bir oyuncuydu. Şimdi nerede? Gece, depar atmaktan sahada depara fırsat kalmadı.
Futbol çene ile oynanmıyor. Güç, kuvvet ve ayakla oynanıyor. Hem saha dışında, açarım, uçarım, koşarım hem de saha içinde. İşte bu olmaz arkadaş. Birinden biri olur. Jaja, sahada inanılmaz mücadele eden arkadaşlarına ihanet ediyor.

BEĞENDiM

Yazının Devamını Oku

Primi maça değil hedefe vereceksin

31 Mart 2011
AVUSTURYA gibi çok zayıf bir takımı, hiç futbol oynamadan yeniyoruz, sonra bazı futbolcularımız çıkıyorlar ve Federasyon Başkanı’na, “Tarih yazdık, primi arttır” diyorlar.

Peki aynı futbolcular Almanya ve Azerbaycan önünde rezalet bir oyun sergilerken ve iki maçı kaybederken neredeydiler? Şimdi de çıkıp sıkılmadan “Tarih yazdık” diyebiliyorlar. Bu futbolcuların tarih okumadıkları kesin.
Futbolcu profesyoneldir. Oynadığı oyunun karşılığını alacak. Bu, Milli Takım da olsa “Bunlara prim vermeyelim” diyemezsin. Ama sen hiçbir şey oynamadan galip geldiğin bir maçtan sonra, Türkiye’de insanlar 500 lira, bin lira için icraya düşerlerken, ev kiralarını ödeyemezken, borçları yüzünden intihar ederlerken çıkıp prim pazarlığı yapma hakkına sahip olamazsın.
Sen bunu kulüp takımında yapsan beni hiç ilgilendirmez. Ama, ay yıldızlı takımda bunu yaparsan senden sonuna kadar hesap sorarım. Ben de bu ülkenin vergi veren bir vatandaşıyım. Hem de iyi vergi veren bir vatandaşı.
Vergiye gelince yoklar
Zaten bu prim işi kökten yanlış. Avusturya maçı galibiyetine verilen 50 bin liralık prim büyük miktar. Bu iş şöyle olur. Böylesine maçlara makul primler verirsin, 5 ve 10 bin lira arasında. Eğer Avrupa ve Dünya Kupaları’na gidersen o zaman okkalı bir prim açıklarsın. Yani primi maça değil, hedefe verirsin.
Ancak biliyorsunuz, bizim milli futbolcularımız uçakla Türkiye’ye dönerken elde ettikleri başarılar için jeep istediler. Onlara son model jeepler verildi. Ama, bu jeeplerin vergilerini ödeme işine gelince ortalık karıştı. Halk vergisini versin, sizler de isteyin. Nasıl olsa karşınızda babanızın çiftliği var.

Eskileri de hatırlayın

AY yıldızlı futbolcularımız, sıradan bir maçtan sonra, 50 bin liralık galibiyet primlerinin, 100 bin Euro’ya çıkarılmasını isteyince aklıma şu anda huzurevlerine düşen ve oralarda yaşayan eski futbolcular geldi.

Yazının Devamını Oku

Kalite farkı

30 Mart 2011
“MİLLİ Takım’ın gençleştirilmesi” lafını kabul etmiyorum.

A Milli Takım, Türkiye’de ya da yurt dışında oynayan en formda oyunculardan kurulur. Burada genç veya yaşlı ayrımı yapmaya hakkınız yoktur. Kaliteye bakmaya mecbursunuz. Tek kriteriniz bu olmalı.
İki takım açısından da bu kadar çok top kaybı olan bir milli maçı uzun yıllardır seyretmemiştim. Dün gece biz de Avusturya da kötüydü. Bizim bir avantajımız vardı, 3-4 kaliteli ve tecrübeli oyuncuya sahibiz. Zaten bu farkımız ile de maçı kazandık.
Avrupa’nın zayıf takımlarıyla bile oynasak, şu eksikliğimiz net gözüküyor. Bizim futbolcular, ikili mücadelelerde vücutlarını kullanmayı bilmiyorlar. Ellerini, kollarını kullanıyorlar. O zaman da dün akşamki gibi penaltı oluyor. Aynı pozisyonlarda, rakiplerimiz vücutlarını kullanıyorlar.
Gökhan Gönül’ü hücumda yeteri kadar kullanamadık. Çünkü, Gökhan Gönül iyi bir defansın çok daha ötesinde, iyi bir hücum oyuncusu.

Arda bilmecesi

74. dakikadaki net gol pozisyonumuz, ofsaytla kesildi. Yardımcı hatalıydı. Hakem de, zaman zaman ikili mücadelelerde kararlarını lehimize kullandı.
88 dakika sahada kalan Arda, golü attıktan sonra basın tribününe dönüp, dudak okumasına göre, “Bunu yazın” diyerek sitemde bulundu.

Yazının Devamını Oku

Hagi kim kardeşim

23 Mart 2011
‘Misimovic’i Hagi istemedi’ diyorlar. Hagi kim kardeşim! Elinde sihirli değnekle takımı uçurmuş olsa, sözünü dinlerim. Ama öyle bir şey yok ki.

Ünal Aysal, Galatasaray’a 23.5 milyon dolar verdi, bir sene sonra 34 milyon dolar aldı. Başkan adayı olursa, Polat bunu koz olarak kullanır.

Rijkaard geldiğinde de haklıydı, gittiğinde de. “Ben 4-3-3 oynatırım, ona göre de futbolcu isterim” dedi. İstediklerini almaya gücümüz yetmedi.

DOĞRU ya da yanlış, Mehmet Helvacı, Galatasaray tarihinde görülmemiş bir şey yapıp; başkan Adnan Polat’a açıkça cephe aldı ve bunu da kamuoyuna ilan etti. Aylardır sarı kırmızılı kulübün en çok konuşulan ismi olan Helvacı ile geçtiğimiz günlerde The Marmara Otel’de buluşup konuştuk. Galatasaray’da yaşanan olayları ve gelinen noktayı kendi penceresinden aktaran Helvacı, tartışılmaya değer birçok şey anlattı. Giriş faslını daha uzatmadan Mehmet Helvacı’nın söylediklerini yazıyorum... Yorum sizin...
Misimovic işinden çok rahatsızımMisimovic konusu beni son derece rahatsız etti. Gelmek istemediğini duymuştum. “Doğru mu?” diye sordum; “Polat o işi halletti” dediler. Sonra bir baktım Misimovic geldi. Ama gelişi ile gidişi arasında çok fark var. “Hagi istemedi” diyorlar, orada doğruyu söylemiyorlar. Hagi kim kardeşim! Hagi gelir de elindeki sihirli değnekle takımı uçur, “Misimovic’i istemiyorum” der, sen de gönderirsin. Öyle bir şey yok ki. Ben o işten rahatsızım. Ama suçlayamıyorsunuz, çünkü evraklarda paralar maralar yazılı.
Rijkaard, Elano’yu hiç istemediFrank Rijkaard geldiği zaman da haklıydı, gittiği zaman da... Gelirken bize dedi ki; “4-3-3 oynatırım, ona göre de futbolcu isterim.” Maddiyat olarak onun istediği futbolcuları alma imkanımız yoktu. Rijkaard bir süre sonra bu konudaki rahatsızlığını dile getirince, Adnan Polat ve futbol şubesindekiler, “Biz hallederiz” dediler. Ondan sonra da Elano’yu getirdiler. Rijkaard’ın Elano’yu hiç istemediğini biliyorduk, ama bize “İkna ettik” dediler.
Bülent Korkmaz’ın başını yedik
Ben Rijkaard’ın gönderilmesini istemedim, en azından sezon sonuna kadar kalsın istedim. Fakat onlar yeni hocanın alınacağına dair karar defterini bana imzalatmaya kalktılar. Ben, “Bunu niye yazdınız?” diye sorunca da, “Galatasaray’ın menfaatleri böyle gerektiriyor” dediler. Skibbe gittiğinde de Hagi’nin adı gündeme getirilmişti. O zaman karşı çıktık, getirtmedik. Sonra Bülent Korkmaz geldi, ona da yazık oldu. Başını yedik..

Yazının Devamını Oku

Hatalar maçı

21 Mart 2011
TRABZONSPOR’da yıldız diyebileceğimiz, maça yüzde 100 etki edecek bir oyuncu yok. Hani, Alex misali...

Trabzonspor’un en büyük özelliği; takım halinde futbol oynamak ve birbirlerine yardım etmek, birbirlerinin açığını kapatmak. Daha da önemli özellikleri, sabredip, rakibin açığını beklemek.
Trabzonspor, fizik olarak rakibi zorluyor. Zaten genele baktığınızda 85. dakikadan sonra çok maç çevirdiler. Bu da onların maçın sonuna kadar diri kaldıklarını gösteriyor. Mesela, bir Jaja. Çok kaliteli bir oyuncu. Net ve sonuca giden hareketler yapabiliyor. Ama dakikalar geçikçe sahada eriyor. 90 dakika yok. Mesela Alanzinho, ufak fiziğine rağmen daha bir diri kalıyor. Ama Şenol Güneş, iki futbolcudan da yarım yarım faydalanıyor.
Trabzon’da bir şeyi merak ediyorum. Hücumdaki Burak ile Umut hava hakimiyetinde çok iyiler. Havada ne kadar iyilerse, yerde de o kadar zayıflar. Ama Trabzonspor, bu futbolcuların o özelliklerinden faydalanamıyor. Kenara inip, bunların kafalarına topu yönlendiremiyorlar. Bırakın oyun içinde, kornerlerde bile ön direğe top kullanıyorlar. Hani ön direkte adamın olur da, arkaya aşırır, öyle neticeye gidersin. Ama o da yok. Demek ki bunları çalışmıyorlar, o gözüküyor.
Hak eden şampiyon olurTrabzonspor’un yediği golle, Gençlerbirliği’nin yediği 2. golde kaleci hataları var. Duruş yerleri yanlış. Trabzonspor’un 1. attığı gol de ofsayt gözüküyor.
Hakemler, hatalarını bilmeyerek, sadece hata olarak yaparlarsa, sezon sonundaki adalet, doğru tecelli eder. Çünkü iyi niyetle yapılan hatalar, bir gün sana yapılır; bir gün ona. Artı, eksiyi hep götürmüştür. Sonunda lig şampiyonluğunu da hak eden kazanır. Bülent Yıldırım, koşuyor. Pozisyonlara da yakın olmak istiyor. Bu iyi niyeti güzel. Ama Bülent Yıldırım, FIFA hakemi olmasına rağmen, hala duracağı yeri bilmiyor. Oyuna, topa ve futbolcuları, durduğu yerle müdahale ediyor, rahatsız ediyor. Yani oyuna etki ediyor.

BEĞENDiM

Trabzonspor’un maçın son düdüğüne kadar oyunu bırakmamasını.

BEĞENMEDiM

Yazının Devamını Oku