Bunlar çok kestirmeden yazdığım cümleler. Peki, Galatasaray bu maçı kazanmayı hak etti mi? Kesinlikle hayır. Bursaspor çok mu muazzam oynadı? O da hayır. Ama Bursaspor, oyun planı, Galatasaray’ı çözmesi ve hakemin oyunu doğru idare etmesiyle galip geldi.
Türkiye’de hakemler adam gibi maç idare etseler, çok şey değişecek. Dün Bülent Yıldırım, adam gibi maç idare etti. Bir hakem hata yapabilir. Penaltıyı, faulü veremeyebilir. Onun görüşüdür. Ama disiplin konusunda “şamar oğlanı” olamaz. “Şamar oğlanı” olan hakemleri, kamuoyu zaten görüyor. Bir müddet götürüyorlar. Sonra da o yağcılık yaptıkları kulüplerin mağduru oluyorlar...
Esas kaptan nerede?Bursaspor, sahanın her yerinde basıyor. Hücumlarının bittiği yerden, defansa başlıyorlar. Ve bunda da kısmen başarılı oluyorlar. Düşünün, Ozan İpek 66. dakikada bir hücum pres yapıyor, kapılan topta Bursa golü yapamıyor ama karakterini gösteriyor.
Galatasaray’a bakıyorsunuz, yalandan bir defans, yalandan bir hücum. Takım kaptanı Ayhan bir kırmızı kart görüyor. Evlere şenlik. Ama hakem açısından değil, kendi açısından evlere şenlik. Bülent Yıldırım’ın kararı doğru. Peki esas kaptan nerede? Yani Arda. Tribünde. O da, arada sırada heyecan yapıyor kameralara. Sahada yok. Başka yerlerde var.
Miller doğru tercihHagi, ne kadar mücadele eder bilemem. Adnan Polat ona ne kadar sahip çıkar? Onu da bilemem. Arda ne kadar kaptandır? Onu da bilemem. Ama Ertuğrul Sağlam ile İbrahim Yazıcı, hatalar da yapsalar, bazı transferlerde karavana da atsalar, şu andaki görüntüsüyle Galatasaray’dan iyiler.
İskoç Miller, iyi bir transfer. Sercan’ın da, Volkan’ın da doğru yolu bulmalarını sağlayacaktır bu İskoç.
Bülent Yıldırım için ne yazabilirim... Doğru ve güzel bir maç yönetti. Gördün mü Bülent? Kuvvetliden yana olmak, doğruyu göstermiyor. Ne görüyorsan, onu çalacaksın. Eyyam yapan hakem, yok olmaya mahkumdur.
BEĞENDiM
Herkesin merak ettiği soru; bu Beşiktaş takımı ne yapar? Schuster istediği futbolcuları aldırdı tamam da şimdi bunları nasıl monte edecek? Oynatacağı diğer futbolcular kimler olacak? Çünkü futbolcu almakla başarı gelmiyor. Takım olmakla geliyor.Bir defa şu kesin; bu Beşiktaş takımı Türkiye Ligi’nde her takıma gol atar. Golsüz maçı da olmaz. Peki atarken ne kadar yer? Attığından fazlasını mı yoksa eksiğini mi? Dün gece Bucaspor takımına karşı çok rahat oynadılar. Çünkü Bucaspor toplama bir takım. Beşiktaş’ın yıldız denilen oyuncuları top almak için mücadele ediyorlar, gayret ediyorlar. Bucalı oyuncular yürüyorlar. Yani bu maç bence Beşiktaş için ölçü değil. Çünkü Beşiktaş 5 gol atmasına rağmen kalesinde net 4 tane daha pozisyon gördü. Bucalılar atamadılar. Giden keyif alırBeşiktaş orta alanıyla forveti, defans yapmayı düşünmüyorlar, akılları tamamen hücumda. Beşiktaş defansındaki oyuncular zaten ağır. Aralarına atılan her topta rakip kaleciyle karşı karşıya kalıyor. Schuster sezon başından beri bu olayı çözemedi. Nasıl çözer bilemem. Bu Beşiktaş takımı deplasmanda biraz kapanırsa, İnönü Stadı’ndan daha fazla iş yapar. Şu bir gerçek, Beşiktaş takımının her maçı hareketli olacak, bereketli olacak. Gollü olacak. Beşiktaş attığından fazla yerse yanacak. Peki Türkiye’de Beşiktaş’a bu golleri atacak kaç takım var? 6’yı 7’yi geçmez. Ama şu bir gerçek; Beşiktaş’ın maçlarına giden futboldan keyif alacak. Güzel hareketler görecekler, artı veya eksi futbol namına keyif alacaklar. Bu da Türk futbolu için güzel bir olay. Bucaspor, Süper Lige amatör bir ruhla geldi ama yönetim anlayışı bu ruhu götürdü. Yerine tuz ruhunu getirdi. Onun için de Buca takımı heyecan vermiyor. Toplama bir takım görüntüsünde, lejyonerler ordusu gibi.Tek yönlü bir maçtıBeşiktaş takımında da generaller fazla ama o generaller Avrupa’da bile başarılı olmalarına rağmen zaman zaman Bucalı futbolculardan daha fazla mücadele ettiler. Bu maçta penaltıydı, fauldü tartışılmaz. Çünkü tek yönlü oynanan bir maçtı.
BEĞENDiM
Sahadaki futbolcular son derece centilmendi
BEĞENMEDiM
Beşiktaş seyircisi maçın temposuyla rakiple hakemle oynayamıyor
DİKKAT
Beşiktaş dün gece de berabere kalabilirdi
Tam konuşma yapılırken TRT’nin kabloları, birileri tarafından çekilsin. Bu kabloları çekenlerin sonu ne olur?
Şimdi dönüyorum, Digitürk, Fenerbahçe Stadı’nda oynanan Denizlispor maçını yayınlıyor. Ve yayıncı kuruluşun kabloları, tepeden başlayarak, aşağı doğru muntazam şekilde kesiliyor. Ve bir tek kale arkasındaki kamera kalıyor. Peki, bu kamerayı kesenler ve kestirenler ne oldu bilen var mı...
Bu örneği size niye, neden verdim? Diyorlar ki; bu yasayla bazı şeyler yapamayız, yeni yasa çıkaralım. Siz bu kafayla gittiğiniz müddetçe, bin tane daha yeni yasa çıkarsanız, hiçbir haltı çözemezsiniz. Havanda su döversiniz. Neden?
Kimse kimseyi aldatmasın. Antrenörler toplandılar, eğitim aldılar, birbirlerine bilgi kattılar, kendilerini yenilediler. Hakemler deseniz onlar da öyle. Futbolcular zaten çalışıyorlar. Masör, doktor kendini yenilemeye uğraşıyorlar. Spor yazarları da kendilerini yeniliyorlar, bilgileniyorlar. Peki soruyorum sizlere...
Bu yöneticiler ne yaparlar? Bunlara kim eğitim verir? Eğitim düzeyleri nedir? Kulüp başkanlığı yapacak veya yöneticilik yapacak kariyerleri var mıdır?
Tekrar soruyorum; o statta kabloyu çekenler ve çektirenler ne oldu? Türkiye Cumhuriyeti’nin savcılarından hangisi veya hangileri bu işe baktıysa; bilgilendirirse eğer, bu sütunlardan kamuoyuna aktarırız.
Yıldırım gibisini ben de görmedim
MEVCUT Sporda Şiddet Yasası ile, elde imkan olmasına rağmen bazılarına ceza verilemiyor. Neden? Çünkü onlar araya adam sokuyorlar. Sporda şiddeti azaltmak mı istiyorsunuz? Bir tek çareniz var ama bir tek çare...
AZİZ Yıldırım son 5 sezondur 10 kez Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu’na gönderildi. Toplam 21 ay hak mahrumiyeti cezası aldı. 105 bin lira da para cezasına çarptırıldı. Cezaların tamamı federasyonlara ve hakemlere karşı şuç işlemeye yönelikti. 2007 yılında Beşiktaş ile oynanan kupa maçı sonrası hakem Selçuk Dereli’nin soyunma odasını bastı, 1 yıl ceza aldı. Geçen sezon da aynı eylemi Gaziantepspor maçında Kuddusi Müftüoğlu’na yaptı. Bu sefer de Sivasspor maçının devre arasında Yunus Yıldırım’a. Son olarak da 21 gün ve 30 bin lira para cezası aldı.
Aziz Yıldırım bu işleri devamlı yapıyor. Ama ondan sonra da çıkıyor ve etik değerlerden bahsediyor. Kulüpler Birliği Başkanı olarak çok konuda ahkam kesiyor. Başbakan nerede, hemen yanına yaklaşıyor oralarda hep masumu oynuyor. Yaptıkları ise meydanda...
Durup dururken Aykut Kocaman çıktı, Trabzonspor’un 3 penaltısından bahsetti. Bana göre bu pozisyonlardan ikisi penaltıydı. Başkalarına göre de bu durum değişik olabilir. Aykut Hoca’nın söylediği 3 penaltıyı hakem veya futbol adamı olan ve yüzde yüz futbolun içinde olan kişilere soralım, hemen hemen aynı cevabı alırız.
Zihniyet hep aynı
Peki bunu çıkıp Aykut Kocaman mı söyledi? Bence hayır. Aziz Yıldırım istedi Aykut Kocaman konuştu. Aykut Hoca’nın buradaki konuşma dili kendi diline hiç benzemiyor. Sonra ne oldu? Aziz Yıldırım, Sivasspor maçının devre arasında hakemin soyunma odasını ziyaret etti!.. Ondan sonra da kupa maçı geldi. Fenerbahçe, Bucaspor’a yenildi.
Buradaki hedef ikinci yarıda 19. hafta Kadıköy’de oynanacak Fenerbahçe-Trabzonspor maçı. O maçı Trabzonspor alırsa veya berabere kalırsa Fenerbahçe’nin şampiyonluk şansı azalacak. Fenerbahçe kazanırsa az da olsa şampiyonluk şansı devam edecek. Yani yapılan eylem planlı.
Aziz Yıldırım açıklama yapıyor. Fenerbahçe’nin geçen sezon kaçırdığı şampiyonuğu Yunus Yıldırım’a bağlıyor. Koca lig şampiyonluğunu Yunus Yıldırım’ın yönettiği maçtaki “Top hareketliydi, top duruyordu” tartışmasına bağlayan bir zihniyet bu.
Schuster geldiği günden bugüne kadar Beşiktaş takımına ‘özel’ ne verdi ve Beşiktaş bu özel durumlardan neler kazandı, birisi bana anlatsa. Ama puan cetveli çok şey anlatıyor. Liderle arasında 14 puan fark var.
Trabzonspor büyük hata yapmazsa işi bitirecek gibi. Diğerlerinin, özellikle de Beşiktaş, Fenerbahçe ve Kayseri’nin ikinciliği hedeflemeleri lazım.
Beşiktaş hababam transfer yapıyor, Nobre de sakatlansa santrforu yok. Nasıl bir zihniyet anlamak mümkün değil.
Küçükler ukalalık yapmıyor
Ligde büyükler mi kötü, küçükler mi iyi, diye baktığımızda küçüklerin de aman aman iyi olmadığını görüyorsunuz. Küçüklerin büyüklerden bir tek farkı var; sahanın içinde herkes birbirine yardımcı oluyor ve ukalalık yapmıyorlar.
Schuster yedek kulübesinden maça tesir edemeyince veya oynayamayınca içerideki taşların yerlerini değiştirerek oynuyor. Yalnız bu hafta takımlarda şu da gözüktü; ‘şu ligin ilk yarısı bitse de seyahatlerimize çıksak biraz dinlensek’ havasındalar. Ligde oynanan futboldan seyirciler zaten memnun değil, ama futbolcuların suratlarına bakıyorum, onlar da memnun değiller. Onlar da iyi hizmet veremediklerini biliyorlar.
Bakınız, bu maç İstanbul’da 30 bin kişinin önünde oynanacak iken Antalya’da seyircisiz oynanıyor. Bunları yapanlar kimler? ‘Besleme’, eli bıçaklı bazı mikroplar. Ama bunlar yaptıklarıyla hem çoğunlukta olan seyircinin hem de kulübün ipini çekiyorlar. Tabii yöneticilerin de çıkıp bu mikropları deklere etmeleri lazım. Edebilirler mi? Bence hayır. Yoksa daha çook böyle seyircisiz maçlar oynanır.
Oynadığı takım Sivasspor, önde hücuma çıkmadan arkaya çok kapanarak ve arkadan fazlaca uzun uzun toplara vurarak çıkmak isteyen bir takım. Bu cümleyi niye yazıyorum? Hani Sivas ayağa top yaparak çıkan bir takım olsa, F.Bahçe’ye ters gelecek. Yani Fener’in istediğini yapıyor Sivasspor. Fazla hücumu düşünmüyor.
Peki, Fenerbahçe’deki transferleri kim yaptı? Sahadaki teknik direktör Aykut Kocaman.
Peki o transferler neler yapıyorlar? Hiçbir şey...
Yetki kimde? Aykut’ta...
Zaten Aykut’un bu hafta içinde Hürriyet’e verdiği beyanat ne kadar çaresiz olduğunu, ne kadar güçsüz ve korunmasız olduğunu gösterdi. Tekrar Milat’tan Önce Taş Devri’ne dönmüş Aykut Hoca... Hakemleri ve penaltıları bahane ediyor. Rakiplerine hakemlerin bonkör davrandığını, buna karşın kendilerine cimri olduğunu söylüyor. Bu konuşmadan sonra kendi futbolcusu ‘ceza alanına gireyim kendimi bırakayım’ havasında.
İyi futbol oynamıyorlar
Hakem kesinlikle baskı altında. Seyirci, “Demek Aykut Hoca haklı, bizim penaltılar verilmiyor” havasında.
CEMAL Aydın-Melih Gökçek kavgası, A.Gücü’nü içinden çıkılmaz noktaya getirdi. Cemal Aydın, kulübü istediği gibi idare etti, borçlandırdı. Melih Gökçek aldıktan sonra başka borçlar çıkardı. Melih Gökçek kulübü aldı, baktı ki götüremeyecek, kulüp mahkemelik... Bu sefer o da borç çıkarmaya başladı. Ve A.Gücü bu hale geldi. İnsan üzülüyor. Sanki A.Gücü bir orta malı, herkes bir tarafından bir şey koparmak istiyor. Bu neden oluyor? Türkiye’de kulüpler, Dernekler Kanunu’na göre yönetiliyor. Ben çıkıyorum, “A.Gücü Kulübü’nden 1 milyon 600 bin lira alacağım var” diyorum. Bunu diyorum ama benim hakkımda Maliye çıkıp da “Ya kardeş, sen senelik ne vergi verdin? Senin kazancın nedir? Bu parayı nereden buldun da A.Gücü’ne verdin?” demiyor. Öyle olunca da afaki senetler havada uçuşup duruyor. Yani hesap soran yok. Başbakan el atsa çözerŞimdi diyeceksiniz ki; “Başbakan el atsa bunu çözer.” İnanıyorum kesin çözer. Neden? Çünkü Başbakan korkusuyla herkes bir şeyler yapmaya başlar da ondan. Bu dakikadan sonra ne yapmak lazım? İki tarafın oturup bir orta yol bulmaları gerekir. Bulamazlarsa bu A.Gücü küme düşer. Oradan da amatör kümeye gider. Gördüğüm kadarıyla iki tarafın da A.Gücü’nün böyle bir duruma düşmesinden rahatsız olacak hali yok. Onlar sadece kendilerini düşünüyorlar. Futbol Federasyonu bir şey yapabilir mi? Çok zor. Onlar ancak, alacakları olanlar kendilerine müracaat ederlerse televizyon gelirlerine temlik koyarlar. Türkiye’deki kulüplerin mali disiplini olsa, yani UEFA kriterleri uygulansa, Ankaragücü veya başka kulüpler bu durumlara düşmezlerdi.
Turuncu toplara ne oldu!
Kar yağdı, saha bembeyaz... Televizyonları başındakiler topu göremiyor. Peki karda rahatlıkla seçilebilen turuncu toplar nerede?
BURSASPOR-Kasımpaşa maçında kar yağıyor, saha bembeyaz... Televizyon başındakiler topu göremiyor. “Marka değeri yükselsin” diye televizyonlarda “Top nerede?” oyunu oynatıyorlar. Bilene herhalde hediye olarak sonunda araba verecekler. Bu turuncu toplar sezon başında kulüplere verilir mi? Verilir. Peki geçen sene verildi mi? Verildi. Bu sene henüz verilmedi. Geçen sene verilen toplara ne oldu? Futbolcular turuncu topla antrenman yapmadıkları için maçta oynamak istemiyorlar. Kulüpler de bunları alt yapılarına gönderiyor “çocuklar oynasın” diye. Peki çok sıkıştığın zaman bu toplardan Futbol Federasyonu’ndan istersen var mı? Var. Hatta bu topların üzerinde arma yok. Neden? Alt liglerde de ihtiyaç olunca oynatılsın diye. Hakem de yazık, sarı topla oynatıyor, raporuna yazıyor. Federasyon en fazla bunlara para cezası kesiyor. Hadi onu da geçtik. Bazı takımlar yer kar olmasına rağmen beyaz forma ile oynuyorlar. Ona ne demeli? Cevap basit; “Yuh olsun sizlere. Arkadaşını bile göremezsin be!”
Ya Alex ya da Emre, birini tercih et!
Arabayı ya da uçağı bir kişi kullanır. Yardımcısı vardır ama otorite tektir. Bir takımda iki başlılık olmaz.
EMRE geldikten ve özellikle Aykut Kocaman teknik direktör olduktan sonra Alex’in kimyası bozuldu. Fenerbahçeliler’in önümüzdeki sene bir karar vermeleri gerekir. Emre-Alex ikilisi yalnız teknik olarak değil, saha içi ve saha dışındaki takım otoritesi açısından da takıma rahatsızlık vermeye başladı. Arabayı, uçağı bir kişi kullanır. Yardımcısı veya yardımcıları vardır ama otorite tektir. Takımlarda bu iş daha da önemlidir. İki başlılık olamaz. Onlar istediği kadar “bizde yok” desinler. F.Bahçe’nin şu anki görüntüsü öyle. Karar verecekler. Ya Alex’li ya da Alex’siz. Emre’li ya da Emre’siz. Çünkü iki futbolcu arasında karakter olarak da fark var. Yapılarını değiştiremeceğine göre sorunu halletmek için futbolcuları değiştirmek gerekiyor. Aykut’un bu konuda fazla bir çabası olmadı. Çünkü o jokerlerini Emre’den yana kullandı.
Çakır için kulis yapın