İstanbul BŞB’ye bakıyorsunuz, o da hikaye.. Hani Fenerbahçe, iyi oynasa, pres yapsa, baskı yapsa, tamam... Hiçbir şey yapmazken, İstanbul BŞB de mışıl mışıl oynuyor. Bu maç uyuturken, ekrandan Trabzonspor maçnıa bakıyorsunuz, “Acaba orada neler oluyor?” diye. Orada da bir hakem faciası var. Maçı alıyor, Trabzonspor’a hediye ediyor.
Ceza alanı dışında olan bir hareket, ama bu hareket de kesinlikle penaltı değil. Ceza alanı içine taşınıyor ve bir de kırmızı kart veriliyor, Gaziantepspor aleyhine. Orada maç bitiyor. Daha sonra, Trabzonspor’a, bariz gol şansından son adamdan, bir kırmızı kart verilmesi gerekiyor. Trabzonspor’un eksilmesi gerekiyor ama Cüneyt Çakır vermiyor ya da veremiyor. Yani bir tam bir rezalet.
Göz boyuyorlarBu şunu gösteriyor; Türkiye’de ağlayana meme veriyorlar. Geçen hafta Fenerbahçe’ye, bu hafta da Trabzonspor’a. Oynanan futbola bakıyorsunuz, kötü. Seyircinin gözülerini boyuyorlar. Bahane çok; “Gerginiz, puan puana oynuyoruz. İyi futbol beklemeyin.”
İki takım için söylüyorum. Yahu kardeşim, biz sizin puan farkı olduğu dönemlerinize de bakıyorduk, yine aynı futbolu oynuyordunuz.
Federasyon dedi ki, “İki maç aynı anda başlasın.” Nerede... Alakası yok. Bu şunu gösteriyor; demek ki aynı anda oynatmak da hal çaresi değil.
İstanbul BŞB’nin teknik direktörü Abdullah Avcı açıklama yapmıştı; “Ben kupada finale kaldım, lig beni ilgilendirmiyor” diye... Gaziantepspor’a bakıyorsunuz, lig üçüncülüğüne oynuyor. Maça asılacaktı, ona da Cüneyt Çakır müsade etmedi.
Ben kimseye acımıyorum. Sadece seyircinin verdiği paraya acıyorum. Ama seyirciler mutluysa, o bizi ilgilendirmez.
BEĞENDiM
FUTBOL oynadığım yıllarda, maçlarıma tayin edilen hakem ve yardımcılarına bakardım. Çok subay ve astsubay hakem vardı. Sonralarda işin içine biraz daha girince baktım ki, astsubay hakemler olaya hakim olmuşlar. Türkiye’de hakemliği onlar yönlendiriyor. Yani iş neredeyse tekel olmuş. Orduda görev yapmak çok önemli bir faktör. Zaten işin çok zor. Nöbetin var, Türkiye konum itibariyle kritik bir yerde. İkinci bir meslek gibi hakemliği yapmak olmayacak bir işti. Nitekim Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinden sağduyu sahibi komutanlar da aynı fikirde oldu ve bu iş bitti.
Şimdi bakıyorum, astsubayların yerini polis kardeşlerimiz aldı. Temsilcilerde ağırlık onlarda. Polis hakemler de cazip hale geldiler.
Ticaret hayatıyla uğraşan insan bağımsızdır. Kolay kolay kimseye ağız eğmez. Çalışması ve başarısı nisbetinde yükselir veya bir şey olmaz. Ama devlette çalıştığınız zaman, çok yerlerde tıkanır kalırsınız. Bunun örnekleri olmuştur. Aksini iddia edecek insanlarla da sonuna kadar çarpışırım, tartışırım.
Doğruyu bulalım
Mesela eskiden bir astsubay hakem kardeşimiz bir maça gitse, soyunma odasına kolordu komutanı girse ne yapardı? Bu kolordu komutanının da mutlak tuttuğu bir takım vardır. Şimdi ters çeviriyorum, bir polis memuru hakem arkadaşımızın odasına o şehrin emniyet amiri girse ne olur? Hangisi hangisine akıl veya emir verebilir? Çünkü ikisinin de yaptığı iş önemli. Onun için bazı şeyleri çok iyi düşünelim, tartalım, tartışalım ve doğruyu bulalım. Sinirlenmeden, heyecanlanmadan küstahlaşmadan.
Polislerin başka işi yok mu?
NASIL astsubay hakemler nöbet tutuyorlardı, işleri başlarından aşkındı. Şu anda polis kardeşlerimiz de zaten diken üzerindeler. Oradan oraya koşturuyorlar, nöbet tutuyorlar. İşlerine zor yetişiyorlar. Bir de hakemlik yapmaları kendi işlerini engellemez mi? Veya diğer arkadaşlarına haksızlık olmaz mı?
Paranı alıyorsun, dalga geçme!
DAHA şimdiden başladı. Trabzonspor ve Fenerbahçe’nin maçlarının aynı gün aynı saatte oynanması isteniyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? Kimse kimseye güvenmiyor. Bunun perde önündeki masum açıklama şu şekilde oluyor: “Hem dedikodu olmasın, hem de kimse gerilmesin.” Yahu kardeşim, millet binlerce lirayı maçlara, milyonlarca lirayı yayıncı kurulaşa veriyor. Yayıncı kuruluş da milyonlarca doları kulüplerin cebine indiriyor. Peki bu paralar nasıl çıkacak? Onu soran yok.
Azrail gibilerBizim yöneticilerimiz alırken Hz.Musa’lar, Hz.İsa’lar. Ama hizmet vermeye gelince Azrail gibiler. Çünkü bizim alemin en zayıf halkası maalesef bazı yöneticiler. Hepsi değil. İşte size bir örnek; Sadri Şener. Her cümlesinde bir espri var. Her cümlesinin altı dolu. Hiç kimseye terbiyesizlik, saygısızlık yapmamış birisi. Sadri Şener gibi portreler Türk futbolunda fazla olursa zaten hiçbir şeye gerek kalmaz. Ama diğer kötü örnekler olursa, yıllardır olduğu gibi futbol kaostan kurtulmaz. Çünkü onlar kaosla beslenirler. Eğer kaos olmazsa yaşayamazlar.
Düzen değiştiOnlar her şeyi yapacaklar. Tayinleri onlar yapacaklar, disiplin, tahkim kurullarını, MHK’yi onlar kuracaklar. Futbol Federasyonları başkanları karşılarında köle olacaklar. Perdenin arkasında her türlü cambazlığı yapacaklar ama önde masumları oynayacaklar. Eskiden bu şahısları, bazı spor yazarları yazamıyor, söyleyemiyorlardı. Çünkü yazan ve söyleyen spor yazarlarını bunlar televizyonlardan ve gazetelerden kovdurmaya kalkıyorlardı. Hala da öyleler. Ama artık düzen değişmeye başladı. Sinirlenmeleri de bu yüzden.
Pozisyon yorumuyla “şerefli” olunuyor
DİYELİM ki, Türkiye’de birini size hakaret etti diye mahkemeye verdiniz. Örneğin “Şerefsiz” desin. “Şerefsiz”in lügat karşılığı aynen şöyle: “Şereften yoksun olan, onursuz kimse.” “Şerefli kim?” derseniz, o bir sıfat. Mesela “Bu adam çok şereflidir” diyebilirsiniz. Adamın isminin illa Şeref olması gerekmez. Bundan sonra mahkemeler, bu “şerefli” veya “şerefsiz” karşılaştırmalarını penaltı yorumlarına göre değerlendirecekler. Mesela hakim sanığı ayağa kaldıracak ve diyecek ki; “Şimdi sana bir pozsiyon oynatacağım. Bu pozisyondaki görüntülerin yorumuna göre, sana ceza vereceğim veya vermeyeceğim.”
Yani hakim, o şahsın şerefli mi şerefsiz mi olduğuna penaltı pozisyonu yorumuyla karar verecek. Eğer hakime göre pozisyon penaltıysa ve sanık da o yönde bir yorum yapmışsa şerefli olacak. Yoksa yandı.
Aziz Yıldırım hedef gösteriyor
TÜRKİYE’de yeni şiddet yasası çıktı. Bu yeni yasaya göre, her grup cezalandırılabilecek. Ama daha dakika bir, gol bir. F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım, hedef göstermeye başladı bile. Kimleri? Futbol Federasyonu’nu, MHK’yi, yorumcuları...
Sevgili sporseverler. Süper Lig’in kalitesizliği çok net bir şekilde gözüküyor. Ya Trabzonspor ya da Fenerbahçe’den biri şampiyon olacak. Biri direkt, diğeri elemeyi geçerse Şampiyonlar Ligi’ne gidecek. Peki size soruyorum. Bu iki takım Şampiyonlar Ligi’nde ne yaparlar? Ben söyleyeyim. Şu görüntüleriyle, nal toplarlar.
Kendi kendimize hava yapıyoruz, “Bazı maçlar heyecanlı, tempolu oynanıyor” diye ama kalite sıfır. Maçların içinden cımbızla çekseniz, 4-5 pozisyon bulamıyorsunuz. Bu nasıl bir lig?
Maçlarda ikili mücadelelerde, futbol sahtekarlığı, hakeme yapılan sportmenlik dışı hareketler, futbolcuların birbirine yaptığı inanılmaz kötü hareketler, hakemi aldatmaya yönelik davranışlar, hakemi seyircinin kucağına atan hareketler diz boyu...
Malesef bizim kulüplerin büyük büyük yöneticileri bunları yapanlara hem prim veriyorlar, hem de tonlarca eurolar ve dolarlar ödüyorlar.
Ligimiz çok kalitesiz
İki gündür, iki takım şampiyonluk yolunda maçlarını oynuyor ama biz futboldan başka her şeyi konuşuyoruz. Ne bir futbol güzelliği yazabiliyoruz, ne de pozisyon güzelliği. Öyle bir lig yaşanıyor ki, hem kalitesiz, özellikle de seviyesiz...
Peki bunları yaratanlar kimler? Malesef, bazı yöneticiler. Ama onlar hep perdenin arkasındalar. Hep başkalarını televizyon kameralarına ve basın toplantılarına çıkartarak ateş ettiriyorlar.
Alex bile gergin. Halbuki maçı döndürecek adamların başında Alex geliyor. Maçın altına Lugano hep odun atıyor. Hakemin zaten gücü yok. Hakem, adalet sağlayayım diye uğraşıyor ama bu yükü kaldıracak kapasitede değil. Düşünün, Lugano bu maçı bitiriyor. Murat Ceylan bitiremiyor. Aslında hakem açısından maçın özeti bu.
Sarı lacivertliler eskiye göre daha diriler. Ama Gaziantepspor da çok mücadeleci bir takım. Zaten Beşiktaş’la oynadıkları kupa maçında bu gözüktü. Bakmayın o maçı 3-0 kaybettiklerine. Biraz şanssızlık, biraz beceriksizlik oldu. 3-0 kazanabilecekleri bir karşılaşmayı kaybettiler.
Niang’ın sakatlığı tam bir şanssızlık. Fenerbahçe son maçlarda rakibin defans anlayışını ve oyununu kolaylaştırıyor. Çünkü hiç kenara inmeden, göbekten gidiyorlar. Hiçbir zaman özel silahlarını kullanamıyorlar. Haliyle de maç kilitleniyor.
Mağlubiyetin resmi
Son sözüm Tolunay Kafkas’a... Sevgili Tolunay, senin gibi kişilikli, yalnız işini yapan adamların Türk futbolunda yeri yok. Komisyonculuk yapmıyorsun. Futbolcu alıp, satımına girmiyorsun. Sadece takımını çalıştırıyorsun. Futbolculara ahlak dersleri veriyorsun. Sonuç da böyle oluyor. Sevgili Tolunay, Türkiye’de bu iş bazı takımlar tarafından böyle oynanıyor. Ya yiyeceksin, ya gargara yapıp yutacaksın.
Bu maç bir takımın hakem tarafından, seyirci tarafından ve rakip futbolcular tarafından neler yapılarak zorla mağlup edildiğinin resmidir. Dün gece Türk futbolu adına kötü bir gece yaşadık. Bir takımın aslanlar gibi mücadele etmesinin karşılığı bu mu olmalıydı? Yazıklar olsun bu geceyi yaşatanlara...
BEĞENDiM
Oynadığı yerde mükemmele yakın bir futbol sergileyen Dany’i.
BU SÖZLER ÇOK KONUŞULUR
“Geçen sezon Trabzonspor, son hafta Fenerbahçe’den puan alarak bizi şampiyon yaptı. Bu kez İstanbul’da biz Fenerbahçe’den puan kopardık ve onlara borcumuzu ödemiş olduk.”
HERKES diyor ki, “Bursaspor, Trabzonspor karşısında beklenen oyununu oynamaz” Bence yanlış. İyi oynamayabilir ama iyi mücadele edeceğine eminim Bursaspor’un. Hoş bazı takımlar pek de mücadele etmiyorlar ya. Sonra da bu takımların sorumluları sinirlenip, kendilerini korumaya kalkıyorlar. Niye sinirleniyorlar anlamıyorum. Niye koruma içindeler anlamıyorum. Ben işimi doğru yapıyorsam, yürür giderim.
Geçen gün Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı’ya rastladım. Sohbet ettik.
Bursa çıkar, topunu oynar
Hatta Bursaspor TV’ye de röportaj verdim. Başkan Yazıcı, enteresan bir cümle sarfetti.
“Geçen sezon Trabzonspor, Fenerbahçe’den puan alarak bizi şampiyon yaptı. Bu kez biz İstanbul’da Fenerbahçe ile 0-0 berabere kalarak onlardan puan kopararak, Trabzonspor’a borcumuzu ödedik” dedi.