Paylaş
TÜRK futbolu hasta. Daha da öteye gideyim, ağır yaralı. Peki, Türk futbolunun iyi olma şansı var mı? Net olarak söylüyorum, yok. Peki, sebebi ne? Yani teşhis ne?
Kulüp yöneticilerinden kimse doğruyu söyleyemiyor. Hepsi perdenin önünde ayrı oynuyorlar, arkada ayrı. Peki bugünlere nasıl gelindi?. Anlatmaya başlayalım.
1. PERDE: Rakamı yukarılara Yıldırım çekmedi
NAKLEN yayın ihalesi yapıldı, miktar yukarılara çekildi. Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz, İstanbul BŞB Kulübü Başkanı Göksel Gümüşdağ ve Kayserispor Başkanı Recep Mamur’un pompalamalarıyla ihalede Fenerbahçe ve Kulüpler Birliği Başkanı Aziz Yıldırım tarafından rakamın yukarılara çekildiği söylendi. Bu son derece yanlış bir yönlendirmeydi.
İhaleden aylar önce Digitürk ile Türk Telekom anlaştılar. İhaledeki rakamın miktarı bile belliydi. Ama, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ihaleye üç gün kala bu beraberliğe karşı çıktı ve Türk Telekom’un ihaleye girmesini istedi. İhale bu sefer telefon savaşına dönüştü ve Digitürk de miktarı yükseltti.
2. PERDE: Kelle istendi ve o kelle verildi
TÜRK futboluna dinamit koyan, yaptığı yorumlarla kulüpleri birbirine düşüren ve Türk futbolunun ilerlemesini durduran Erman Toroğlu’nun Digitürk’ten kovulması gerekiyordu. Bu pazarlıklar Digitürk Genel Müdürü Ertan Özerdem’in odasında Aziz Yıldırım, Ali Yıldırım ve İstanbul BŞB Kulübü Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın olduğu toplantıda konuşuldu. Kelle istendi ve verildi.
Artık Aziz Yıldırım’ın önü açılmıştı. Kulüpler Birliği Başkanı’ydı ve Futbol Federasyonu’na baskı yapıyordu. Eğer Federasyon baskıyı yemezse, “Bu Futbol Federasyonu gitsin. MHK de gitsin” diyordu.
Ama, ne olduysa Aziz Yıldırım ve ekibi bu işten vazgeçti. Bir anda özellikle, “Bu MHK kalsın” demeye başladılar. Peki ne değişmişti?
3. PERDE: Marka değerini yükselttiler mi?
KULÜPLER Birliği ve kulüpler, Digitürk’e net bir şekilde ihanet ettiler. Digitürk’ü arkadan vurdular ve bıçakladılar. Neden? “Marka değerini yükselteceğiz” dediler. Bunu engelleyen Erman Toroğlu (!) zaten devre dışıydı. Peki, bu kadar paraya rağmen o zaman işler eskisinden daha kötü neden oluyordu? Hani kulüplerin statlarına kameralar kurulmuştu. Hem de bunların çoğu üst düzey teknolojiye sahipti. Ama hala hakem soyunma odaları basılıyordu, hakemlere ana avrat küfürler ediliyordu, hatta istediklerini yazmayan gazetecilere bile telefonlar açılıp küfürler ediliyordu.
Görüntüler Federasyon’un elinde olmalı
BU olaylar nasıl çözülür? Çok kolay. Statlara kameralar yerleştirirsiniz, koridorlara da yerleştirirsiniz, soyunma odalarının girişlerine de yerleştirirsiniz. Ama, bu görüntülerin hepsini Futbol Federasyonu’ndaki bir merkezde toplarsınız. Kayıtları oraya yaparsınız ve bütün veriler kulüplerin değil, Federasyon’un elinde olur. Ama, hiçbir kulüp buna razı olmaz. Olmayacaklar da. Peki, günah değil mi Digitürk’ün o kadar verdiği paralara. Sizin her istediğinizi yaptılar. “Bütün maçları naklen yayınlayın” dediniz, Digitürk bunu yaptı ama bir ay sonra “Yayınlamayın” dediniz. “Maçlara seyirci gelmiyor” dediniz. Bir dediğiniz, bir dediğinizi tutmadı. Digitürk ile top gibi oynadınız. Digitürk Genel Müdürü’ne, “Allahaısmarladık” demek için gittiğimde yanımızda Kadir Kardaş da vardı. Bugünleri onlara söyledim mi, söylemedim mi çıkıp anlatsınlar.
Peki ben müneccim miyim? Hayır. Sadece ortamı ve insanları çok iyi tanıyorum. Kişiliklerini, karakterlerini biliyorum. Hangilerine güvenilir, hangilerine güvenilmez çok ama çok iyi biliyorum.
Bunlar yöneticilerin yaptıklarının bir kısmı. Ama aynı yöneticilerin bakmayın siz televizyonlarda birbirlerine salladıklarına. İş para cezalarına, vergi indirimlerine yani yaptıkları trilyonlarca hatalı transferin günahlarını Türkiye’deki vergi veren gariban vatandaşlara yüklemelerine gelince, önce Maliye Bakanı’na gidiyorlar, sonra da Başbakana çıkıyorlar. Neden? “Affedin bu cezaları” diye.
Bizim milletimiz de koyun gibi, kuzu gibi ve her zaman olduğu gibi kaderlerine razı oluyorlar. Hiç tepki gelmiyor kamuoyundan, “Kardeşim bizim de vergi cezalarımızı affedin” diye.
Bu Mızrak’tan rahatsız oldum
PAZARTESİ günü oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçındaki birinci yardımcı hakem Nihat Mızrak’tan son derece rahatsız oldum.
Çuvala sağdan soktum olmadı, soldan soktum yine olmadı. Nereden sokarsam sokayım, Mızrak çuvalı delip çıktı. Sonra Mızrak’ın karnesine bir baktım ki... İşte dünkü Hürriyet’te herşey ortaya serildi. Önümüze konan rakam ise çok enteresan.
MHK’ye soruyorum. “Kör gözüm parmağına” pardon “Kör gözüm Mızrak’ına” soka soka bu adamı son iki yılda neden 11 kez Fenerbahçe maçına veriyorsunuz?
Mızrak, Diyarbakırlıymış. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım da Diyarbakırlıymış. O beni ilgilendirmez. Olabilir. Böyle bir suçlama bana son derece garip geliyor. Ama, sen bu kadar ısrarla bu Mızrak’ı, Fenerbahçe maçlarına verirsen o zaman da tuhaf geliyor. Bu kadar olayı farkedemiyorsanız çok acemisiniz demektir. O zaman bu işi yapmayın. Eğer, ısmarlama yapıyorsanız zaten o zaman söylenecek bir laf da yok. Sözün bittiği yerdeyiz.
O gün susanlar simdi konusmasın
GENÇLERBİRLİĞİ Başkanı İlhan Cavcav, Fenerbahçe maçından sonra karşılaşmanın hakemleri için “Onları, Allah’a havale ediyorum” dedi. Hem de ellerini iki yana açarak.
Peki İlhan ağabey, iki ay önce sen değil miydin, “Bu hakemlere laf söyletmem” diyen.
Aziz Yıldırım’ın, “İlk golümüz ofsayt, ikinci golümüzde de pozisyon penaltı değil” dediğini sen söylüyorsun. Ama, Aziz Yıldırım’dan kaç gündür tık yok. Ne “Evet”, ne de “Hayır” diyor. Ama o sizin Kulüpler Birliği Başkanı’nız.
Yalan rüzgarı
Bakın ey başkanlar, ey Kulüpler Birliği üyeleri. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın, Teknik Direktörü Aykut Kocaman’a söylettiği, “Trabzonspor’un penaltıları irdelenmeli” lafı Hürriyet’te manşet olduğu gün hep birden ayağa kalkıp, itiraz edecektiniz. Sizi o günlerde uyardım. Hem sözümle, hem de yazımla. Ama, sizler sağ tarafınıza yattınız. Belki de yaptığınız işlerden dolayı, bazı başkanlarla aranız iyiydi. Onu bilemem. İş menfaatleriniz de olabilir. Onu da bilemem. O gün sustuysanız, ebediyen susacaktınız. Şimdi ne yapıyorsunuz? Bağırıyorsunuz. Yaptığınız yalan rüzgarı. Artık, kimse hiçbirinize inanmaz.
Paylaş