YOL ayrımına geldik... Yolun biri sağa, biri sola gidiyor. Sola giden yolda; kara kaplı kitap var, kurallar var, UEFA var. Eldeki delillere, UEFA’nın verdiği yetkiye, senin çıkarttığın yönetmeliğe göre; hata yapanlara mahkeme kararını beklemeden cezalarını verirsin, yoluna devam edersin.
Ne UEFA, gelip seni suçlayabilir, ne de yurt içinde vıdı vıdı olur. Daha da kestirmesi ahlak denen kavram ağır basar. Neye ağır basar? Para kavramına ağır basar. Belki 1 yıl, bir sallantı geçirirsin ama bundan sonra Türk futbolu 50 yıl kazanır ve süratle yukarı çıkmaya başlar.
Gelelim ikinci yola, yani sağ tarafa... Buraya saparsan, hata yapanları affetmeye kalkarsan, bunlar için kılıf hazırlamaya başlarsan, daha da öteye gidip; bırakın maç oynanırken, maç oynandıktan sonra geriye dönüp atılan golleri veya yenilen golleri değiştireceğin yönetmeliklere sığınarak silmeye kalkarsan, kendini aldatırsın. UEFA’yı da aldatmaya kalkarsın, o zaman da UEFA sana gelip, “Pardon arkadaş” diyebilir. Yani para kavramı, ahlak kavramına galip gelir.
Enteresan işler
Enteresan işler duyuyoruz. Neymiş, yapılan işler şahısları bağlarmış, kulüpleri değil... Bağlarmış... Veya bağlasınmış... Peki bu şahıslar, şampiyon olan kulüplerde veya kümede kalan kulüplerde başarılı eylemler yapmışlarsa, bu kulüplerin yerine başkaları şampiyon olamamışsa veya başkaları küme düşmüşse..?
Bu şahısların yaptığı eylemler neye karşı yapılmış olur? Kime karşı yapılmış olur? Mağdur olanlara karşı. Yani biz, şimdi polisin gece gündüz demeden çalışıp ulaştığı belgeleri hiçe sayarak bunları temizlemeye veya hiçe saymaya kalkarsak, 80 milyon Türk insanını aptal yerine koymuş oluruz. O zaman polisin verdiği bu emeğe de yazık. Savcının verdiği emeğe de.
DAHA seçime girmeden Futbol Federasyonu Başkanı’nın kim olacağı ortaya çıktı. Bunun net anlamı şudur; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ezici bir üstünlükle seçimi kazandı. Aziz Yıldırım’ın yanına aldığı Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz, Kayserispor Başkanı Recep Mamur, daha da önemlisi Başbakan’ın yakın akrabası, eşinin yeğeni ile evli olan Göksel Gümüşdağ... Aziz Yıldırım akıllı adam. Kendisini fazla göstermez, başkalarını konuşturur. Çok zorda kalırsa kendi çıkar ateş eder. Göksel Gümüşdağ farkında olmadan heyecanlı ve genç olmasıyla maalesef bu dümen suyunun içine girdi.
Yıldırım kendini düşünüyor
Ama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan futbolu çok seven birisi. Çok da yakından ilgileniyor. Kimin ne olduğunu çok iyi biliyor. Mesela tam seçim gezileri yapılırken, canı burnundayken o karambolde sırf kendini düşünen Aziz Yıldırım, Alex’i Başbakan’a çıkarıyor ve ortalık karışıyor. Çünkü Yıldırım sadece kendini düşünüyor. Ama şimdi Başbakan her şeyin farkında ve futbol konusunda başının ağrımasını istemiyor. Aynı Aziz Yıldırım, Mahmut Özgener’i götürmek için her şeyi yaptı. Mahmut Özgener’in yanındaki(!) bazı isimleri de kullanarak sonunda ona havlu attırdı.
Aziz Yıldırım’ın operasyonu devam ederken devreye net bir biçimde Başbakan girdi. “Bundan sonra sorun istemiyorum” dedi ve Mehmet Ali Aydınlar’ı işaret etti. Şunu da söylemeyi ihmal etmedi; “Hiçbir şekilde çatlak ses istemiyorum.” Özellikle Aziz Yıldırım’ın çıkışlarından çok rahatsız olduğunu ima etti. Göksel Gümüşdağ’ın da federasyon başkanı olmasını istemedi.
Peki şimdi ne olacak? Mehmet Ali Aydınlar aldığı bu sonsuz destekle eğer başarılı olamazsa, şemsiye tersine dönecek. Sağdan soldan gelen telkinlerle kurumlarını ve yönetim kurulunu kurarsa sonu olur. Aziz Yıldırım’ın bu konuda rahat duracağını zannetmiyorum.
MHK’nın başına güvenilir birinin geçmesi lazım
Mesela Merkez Hakem Komitesi (MHK) burada çok önemli. Altını çizerek söylüyorum; MHK’nın başına düzgün, güvenilir birisinin gelmesi lazım. Mehmet Ali Aydınlar 3-4 isimden birini bulabilir. Ama altına yazacağı o kadar ismi MHK için bulabilir mi? Bence zor. MHK’nın 5 kişiden oluşması lazım. Daha da önemlisi, MHK Başkanı’nın Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nda olması lazım. Federasyon yöneticileriyle eşit yetkide olmalı, hesap sormalı. Kimden mi? Yönetim kurulu üyelerinden. Hem de yönetim kurulu üyeleri ondan hesap sorabilmeliler.
Türk futboluna kimlerin zarar verdiğini Özgener net olarak ortaya koydu. Maalesef bizim ülkemizde primi, seyircilerinin arkasına saklanarak ateş edenler yapıyorlar. Bu şahıslar Türk futbolundan gitmediği sürece, Türk futbolu her geçen gün kan kaybetmeye devam edecektir.
TÜRKİYE Futbol Federasyonu’nun yeni başkanı, yönetimi ve kurulları ay sonunda yapılacak seçim sonrası belli olacak. Mantık olarak Merkez Hakem Kurulu’nun içinde yalnız hakemlerin değil en az iki tane kulüplerin seçtiği futbol adamının olması daha iyi olur diyorum. Denetleyici vazifesi yaparlar ve artniyetli olanların rahatça at oynatmalarını engellerler. Tabii ki bu şahısların kulüp formalarını, toplantılarda çıkarmaları şartıyla.
Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener gitti. Ama kapıyı açık bırakarak gitti. Göreceksiniz aynı Mahmut Özgener’i, en fazla 6 veya 10 sene zarfında tekrar Federasyon Başkanlığı için spor alemi zorlayacak. Neden mi? Düzgün adam olduğu için. Dik durduğu için.
Artık kimse aptal değil
Mahmut Özgener’in hataları olmadı mı? Tonla. Ama sadece hata yaptı. Mahmut Özgener başkanlık döneminde kimin adam olduğunu ve kimlerin orasının, burasının oynadığını daha net biçimde gördü. Bu cümlelere kendi yönetiminden bazıları da dahildir. Daha da ötesi Mahmut Özgener, Türk futboluna kimlerin zarar verdiğini düzenlediği basın toplantısında net bir biçimde ortaya koydu. İşin enteresan tarafı bu şahıslar kendi üstlerine hiç alınmadılar. Alınmayacaklar da. Onlar hep başkalarını suçlayacaklar, “Türk futboluna zarar veriyorlar” diye.
Ankara’nın havası farklıdır
Şunun altını net bir biçimde çizerek hem de üç tane renkli keçeli kalemle çizerek söylüyorum. Bazı şahıslar Türk futbolundan gitmediği sürece, Türk futbolu her geçen gün kan kaybedecektir. Yine özellikle söylüyorum, bunlardan bazıları siyasileri ve hatta Başbakan’ı da yanlış yönlendirmektedirler. Onları kullanmaktadırlar. Başbakan’ı da rahatsız etmektedirler. Başbakan da artık kimin, neyin, ne olduğunu net bir biçimde görmüştür umarım. Çünkü, öğrenmenin yaşı yoktur. Toplumda artık kimse aptal değil.
Hasan Doğan’ın vefatının ardından federasyon başkanlığına gelmesi onun için bir handikaptı. Biraz zorlandı. Ama, çok zaman dik durdu. Yapabileceğinin azamisini yaptı. Bundan fazlasını yapabilir miydi? Yapamazdı. Çünkü, toplantılarda yüzüne başka konuşan ama toplantılardan çıktıktan sonra tribüne oynamak için taraftarına ayrı konuşan başkanlarla çalıştı. Bence, yönetiminde de ikili oynayanlar vardı.
Şimdi bazı başkanlar diyorlar ki, “Mahmut Özgener kalsın.” O zaman toplarsınız Kulüpler Birliği’ni. Çok istiyorsanız topluca bir açıklama yaparsanız. Belki o zaman Özgener’i döndürürsünüz. Ama bu toplantıyı yapamazsınız, yapmazsınız. Neden? Çünkü, Özgener’in gitmesi bazılarının işine yarayacak. İstedikleri yönetim kurulunu kuracaklar. İstedikleri disiplin ve tahkim kurulunu getirecekler. Daha da önemlisi ellerinde oynatacakları Merkez Hakem Kurulu’nu seçecekler.
Özgener dik durdu
Çok net söylüyorum, Mahmut Özgener’in hataları vardır. Ama sevapları, hatalarından fazladır. Mahmut Özgener bence dik durmuştur. Şu son Bursa olayında bile tribüne oynayan siyasetçi çoktur. Bence cezayı az bile vermiştir. İşte bunun için Mahmut Özgener gidiyor. Çocukları ve ailesini İzmir’de bırakan, 5 gün istanbul’da tek başına yaşayan bir adam hiç olmazsa arkadan vurulmasaydı. Belki o zaman devam edebilirdi.
Peki onun yerine kim gelecek? İki aday gözüküyor. Mehmet Atalay ve Göksel Gümüşdağ. İkisi de iddialılar. Ama geldiklerinde ne yaparlar? Bence çok az şey. Burada bir başka önemli nokta daha var. Acaba, Hasan Doğan rahmetli olduktan sonra Mahmut Özgener, “Ben bir dönem başkanlık yapayım, sonra giderim” diyerek bir vaadde bulundu mu? Onun için mi, gitmek de ısrar ediyor.
Satranç başladı
Bazı şeyleri ve pusuda bekleyen gruptakilerin kimler olduğunu Mahmut Özgener gittikten sonra göreceksiniz. Ses çıkarmadan izliyorlar. Çünkü, o grup şu anda devreye girip kendini yıpratmak istemiyor. Yani Futbol Federasyonu için satranç başladı. Benim korkum Türkiye’de çok az kalan özerk kurumların da bağımlı hale düşmemesi. Futbol adamı olarak çok uğraştık ama gidilen yol, girilen yörünge doğru değil. Umarım yanılırım.
NOT: Mahmut Özgener kesin “Çekileceğim” diye bir basın açıklaması yapmıyor. Tahmin ediyorum, bunun siyasi bir şova dönüşmesini istemiyor. Herhalde seçimlerden sonra resmi açıklamayı yapacak. Bence de doğru olan bu.
“Hiddink, ‘Özgener Federasyonu giderse ben de giderim’ demesin. Chelsea’nin, sözleşmesi devam edenleri ayartma konusunda zaten sabıkası var. Yine aynı şey olursa, Hiddink’e ödediğimiz bütün paraları dosyalayıp, FIFA’ya gideriz.”
DÜN akşam üstü Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı (TFF) Mahmut Özgener’le dertleştik. Sesi yorgun geliyordu. Bazı şeylere üzgündü, kırgındı ama, “Huzurluyum” diyordu. Kesin olarak ailesinin huzuru için ayrılık kararı aldığını söyledi.
“Milli takımı kötü yerde değil, iyi yerde bıraktık. Türk futbolu için çok önemli kararlar aldık ve bu kararların arkasında durduk. Bence bu, gelecek federasyonlar için büyük avantaj oldu” dedi.
Bahane aramasın
Konu Milli Takım Teknik Direktörü Guus Hiddink’e geldiğinde, benim de kafamda geçirdiğim çok soruyu her zaman olduğu gibi net biçimde cevapladı:
“Biz Hiddink’le Türkiye Futbol Federasyonu olarak anlaştık. ‘Mahmut Özgener Federasyonu ile anlaştım, Özgener Federasyonu giderse ben de giderim’ bahanesinin arkasına sığınırsa büyük hata yapar. Ben, Türkiye Futbol Federasyonu’nun başkanıyım ve de neferiyim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir etkinliği ve duruşu vardır. Futbol Federasyonu’nun da Hiddink konusunda kesinlikle bir duruşu olacaktır. Tamam, Hiddink’le Futbol Federasyonu arasında mukavele bitiminde karşılıklı olarak cezai bir şart yok. Ama eleme maçları devam ederken İngiliz gazetelerinin yazdıkları, televizyonlarının söyledikleri, aynı şekilde Türkiye’deki gazete ve televizyonların işledikleri konu, ‘Hiddink’le Chelsea’nin anlaştıkları’ yönünde idi. Ve Hiddink de Türk Milli Takımı’nı bırakıp Chelsea’ye giderse, o zaman Hiddink’in Türkiye’de çalıştığı sürede aldığı ücretler, yapılan masraflar hepsi toparlanıp bir dosyayla FIFA’ya gönderilir, şikayet edilir.
Ceza almışlardı
İşin daha kötüsü, Milli Takım ruhunu kaybetmiş. Sanki futbolcuları toplamışsın oynadıkları milli maç değil, angarya bir maç. Daha da kötüsü öyle bir havalardalar ki, zannedersiniz ki İspanya Milli Takımı’nda oynayacaklar ama Türk Milli Takımı onlara ufak geliyor. Çünkü sahadaki hareketleri öyle. Ne geriden orta alana, ne orta alanda geriye en ufak bir bağlantı yok. Bazen göstermelik top yapıyorlar, onlar da ya yana, ya geriye. Öncelikle çabuk çıkamıyoruz. Yan top yaparken de rakip pres yaptı mı, telaşlanıp uzun vuruyoruz. Top aynen duvara vuran tenis topu gibi geri geliyor.
Bir tane doğru dürüst akın yaptık. Onda da gol attık. Adamlar üzerimize dalga dalga geldiler. Son yarım saat sahadaki Milli Takım da, tribündeki seyirci de, maç berabere bitsin diye dua etmeye başladı. Top, Emre’ye geldiği zaman birşeyler yapmaya çalıştı o kadar. Kazım, ilerde yalnız adamı oynadı. Yanına giden yok. Burak birşeyler yapmak için çabaladı. Olmadı. Anlayacağınız herkes ayrı telden çaldı. Bu beraberlik, bu oyuna göre bence fazla.
Hakemden de kötüydük
Hiddink’le nasıl anlaşıldı bilemem ama eğer aldığı paranın karşılığında bunu veriyorsa, bence Hiddink’te fazla ısrar etmeye gerek yok. Zaten bu maçtan önce konuşmalarıyla ve davranışlarıyla, hem seyirciyi hem de futbolcuları oyundan düşürdü. Hiddink’in bence alınması yanlıştı. Çünkü Hiddink uzun vade hocası değil. Daldan dala uçup, kısa vadede başarı kovalayan bir hoca tipi. Şansı yaver gidip, bu kötü oyunla finallere gidersek, herhalde kalır. Tersinde bırakıp gider. Sırtında yumurta küfesi yok. Hakem iyi değildi. Kötü bir yönetim sergiledi. Ama bir gerçek var. Bizim takım, hakemden de kötüydü.
BEĞENDiM
Seyircinin 90 dakika takımını ateşleme isteğini.
BEĞENMEDiM
Milli Takım futbolcularının yardımlaşmamalarını.
KARABÜK maçına geliyoruz. Akıllarda şu sorular var: “Emenike Fener’e gidecek mi, Emenike oynayacak mı?” O Emenike, Ankaragücü maçının 44. dakikasında oyundan çıkıyor. Nedeni, kaburgasına aldığı bir darbe. Doktorlar röntgen çekiyorlar, Fenerbahçe maçında oynayıp oynamayacağı konusundaki fikirlerini beyan ediyorlar; “Hafif bir ezik var. Lokal bir uyuşturucu ve ağrı dindirici ile oynar.” Teknik direktörü Yücel ildiz maçtan önce Emenike’ye üç defa soruyor, “Oynar mısın?” diye. Emenike “Oynamam” diyor.
Bülent Ataman’ı doğruluyor
O günlerde çok tepki çeken Emenike’nin yakın arkadaşı kaleci Bülent Ataman bir beyanat veriyor. Ama en sonunda Fenerbahçe’ye giden Emenike, Bülent Ataman’ın bütün söylediklerini doğruluyor. Emenike’nin Fenerbahçe’ye gitmesi etik mi? Yıllardır bu alemin içindeyim. Bütün bu görüntülerden sonra Fenerbahçe’nin Emenike’yi alması bence etik değil. Emenike bana karşı oynayıp gol atsa, şampiyon da olmasam o zaman Emenike’ye alsam bence doğru olurdu. Ama siz bana o zaman “Sen de amma hıyar ve safmışsın Erman Toroğlu” diyebilirsiniz. Sonunda ben mi haklıyım, onlar mı haklı kamuoyu değerlendirecektir.
Ağlamaya hakkınız yok
PİYASADA yerli oyuncu sıkıntısı var. Böyle olunca da fiyatlar el yakıyor. Mesela Selçuk İnan. İyi oyuncu, profesyonel, efendi bir insan ama bu parayı eder mi? Bence etmez. Ama G.Saray mecbur kaldığı için bu parayı ödedi. Parayı sokağa mı attı? Hayır. Bu işlerin önümüzdeki yıllarını merak ediyorum. Yıldırım Demirören’in ve Ünal Aysal’ın - Fatih Terim de dahil- bu olaylara girmesiyle bayağı hareketli bir sezon yaşanacak önümüzdeki yıl. Ama özellikle Aziz Yıldırım’ın televizyonlarda “Spor programları yapılmasın. Görüntüleri hiçbir televizyon almasın. Bizim aleyhimize konuşan televizyonlara oyuncularımı göndermem. Lehimde yayın yapanlara gönderirim” mantığıyla bu iş nereye varır bilemem.
“Ben yaptım, oldu” mantığı
Ama aynı Aziz Yıldırım son yıllarda bu konuda G.Saray’ı da, Beşiktaş’ı da, Trabzonspor’u da esir aldı. Ve onları avucunun içine alarak top gibi oynadı. O zaman da ne G.Saray’ın, ne Beşiktaş’ın, ne de Trabzonspor’un hiçbir şekilde ağlamaya hakları yoktur. Çünkü Aziz Yıldırım “Ben yaptım, oldu” mantığında yürüyen bir insan. Hangi televizyonda hangi görüntüler var. Olanlar da konuşabiliyorlar mı? Hayır. Neden? Çünkü Aziz Yıldırım her türlü yasaklamayı onlara yapar. Mantığa bakın, 3 dakikalık haber amaçlı görüntüleri bile devlet kanalıyla yasaklamaya kalkıyorlar. Ne de olsa burası demokratik bir ülke!
Şenol Güneş tuzağa düştü