Bordo mavililer kafa olarak da, beyin olarak da belli ki bu lige hazır değildi. Dün gece ilk 45 dakikada orta sahada top çevirdiler, sadece kalelerini korudular. Hücumu hiç düşünmediler. Daha doğrusu düşünemediler. Inter’in üzerine gitselerdi, geriye dönebilecekler miydi? Herhalde bunu düşündüklerinde hücuma
fazla çıkmadılar. Ama ne olursa olsun Şampiyonlar Ligi ön elemesi oynayan bir takımın, ilk 45 dakikada daha etkili olması gerekirdi.
Vittek ve Sapara
Aynı Trabzonspor Şampiyonlar Ligi’ne alındığını duyunca, bu sefer A.Gücü’nden Vittek ve Sapara’yı aldı. Bence doğru da yaptı. Nitekim dün bu iki oyuncunun
oyuna girmesi, Trabzonspor’un hücum gücünü artırdı. Defansı rahatlattılar. Yalnız şu da var. Inter iki inanılmaz pozisyonu gol yapamadı. Bunda sahanın en iyisi Tolga’nın da rolü vardı. Yalnız 1 no’lu yardımcının yaptığı büyük bir hata vardı. 45. dakikadaki Inter hücumu ofsayt değildi, Allah’tan Tolga o pozisyonu
kurtardı. Yalnız pozisyonla kalmadı, 1 no’lu yardımcıyı da kurtardı. Futbolda kaleci yarım takım demektir unutmayın. Kalecin kötüyse takımın istediği kadar olsun yanarsın.
Çok iyi oynamadılar
Yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim Trabzon 1-0 kazandı ama takım çok iyi futbol oynadığını zannetmesin. Zokora, Colman, Halil bayağı iyi oynadı Ama Trabzon defansı ofsaytta kontrolsüz kaldı. Bu hataları yaparlarsa, Şampiyonlar Ligi’nde başları ağrır. Zokora hem oyunu kuruyor, hem arkadaşlarını idare ediyor, hem de teknik olarak yaptığı sakatlanmalarla rakibini oyundan düşürüyor. Hakem mükemmele yakın maç yönetti. Fiziği de iyiydi, kimyası da,
Fenerbahçe daha tecrübeli, daha hazır bir takım. Orduspor, belki de bütün kadroyu değiştirmiş. Böyle olduğu halde bile iki takım arasında, oynanan futbol yönünden bir farklılık yok.
Ordusporlular, ‘mağlup da olsak bir şey farketmez, Fenerbahçe ile İstanbul’da oynuyoruz’ havasındalar, rahatlar. Alex eski Alex değil sahaya çıkıp oynuyor ama eski heyecanını ve hırsını kaybetmiş bir görüntüde. Haklı da ‘Avrupa’da olmayınca Türkiye oynasak ne olur’ havasında. Alex Fenerbahçe’yi idare edemedi. Fatih Tekke de Orduspor’u idare etmek için sahaya çıkmış; ama o da takımını idare edemedi. Bir de kaçırdığı gol var; dışarı atmak daha zor.
Alex’in duran topları ve kornerleri Fenerbahçe’de çok önemliydi. Ne zaman? Lugano olduğu zaman... Şimdi aynı etkinlikte değil.
Dün gece iki takım futbolcuları da formsuzdu. Yunus Yıldırım da ters kararlar verdi. Kararlarda paralellik yoktu, 77’nci dakikada Caner’e yapılan net penaltıyı atladı. İlk hafta maçları diyelim, takımlara ve futbolculara biraz pembe bakalım ama, futbolcular da daha iyi olacaklar mı onun için de ‘inşallah’ diyelim. Eğer iyi olurlarsa da ‘maşallah’ deriz.
İlk hafta maçları diyelim, takımlara ve futbolculara biraz pembe bakalım ama, futbolcular da daha iyi olacaklar mı onun için de ‘inşallah’ diyelim.
SON derece sıkıntılı, keyifsiz, şaibeli başlayan ligde futbol da kötüydü... “Futbol konuşacak” diye zorla ara gazı veriyorlar ama malesef bu sene futbol konuşulmayacak. Play-off dediler, play’i tamam da sonu off, off bitmesin.
Bazı kulüplerin nasıl kötü idare edildiğinin en büyük örneklerinden birisini Beşiktaş verdi. Beşiktaş yönetimi, gidiyor Amerika’ya NBA’den Kobe Bryant’ı almak için uğraşıyor. Ey Beşiktaş yönetimi, bırak Kobe Bryant’ı! Sen önce sağ bek bul kendine, Türkiye’den. Veya NBA’den Kobe değil ama sağ bek getir.
İbrahim Toraman iyi niyetli bir futbolcu. Santrhafta da iyi bir adam. Ama sağ bek değil. Gelelim sol beke. İsmail Köybaşı oynuyor, sakatlanırsa alternatifi yok. Oynamasına gelince, çocuk iyi niyetli ama önünde Quaresma var veya bir başka yabancı. Ama kim oynarsa oynasın, hiçbiri İsmail’e yardım etmiyor.
Orta sahada fazla oyuncu varmış. İleride az. Ama bu varlar ile yokların arasında bir şey net bir şekilde gözüküyor Beşiktaş’ta. Beşiktaş, takım değil. Toplama oyunculardan kurulu, zaman zaman tek tek futbolcuların oynadığı bir takım. Yani iyi bir orkestra değil... Bu kafayla düzelirler mi? Bence zor. Eskişehirspor topu kapıyor. Hücuma kalkıyor. Beşiktaş forvetindeki ve orta sahasındaki bütün oyuncular, Eskişehirsporlu oyunculara müdahale edeceklerine yanlarında koşuyorlar. Yani refakatçiler, müdahaleci değiller. Bakın böyle en az 30 tane pozisyon görürsünüz. Eskişehirspor, 90 dakika boyunca aman aman bir futbol oynamamasına rağmen, hiç olmazsa takım olarak oynama yönünde Beşiktaş’tan başarılıydılar.
Q7 atılmalıydı
Beşiktaş’ın attığı golde de bir yaratıcılık yoktu. Eskişehirspor defansının futbol ukalalığı ve laubaliliği veya şımarıklığı Beşiktaş’ın gol atmasını sağladı. Bu play-off olayına ben biraz şüpheliyim. Çünkü sezonun sonundaki bu 4 takımın 4 büyük olmasını istiyor, futbol büyüklerimiz... Türkiye’de futboldaki para, ahlakın önüne geçti. Futbol büyüklerine sordular, “hangisi” diye. Onlar parada karar kıldılar. Onun için de play-off’u 4 büyük takım oynasın istiyorlar. O zaman da benim kafam karışıyor. Mesela, dün gece bunun bir misalini gördüm. 39. dakikada Quaresma’nın 2. sarı karttan kesinlikle atılması gerekirdi. O pozisyonun yorumu yoktu. Ama hakem atmadı, atamadı. Yoksa daha 1. maçtan play-off mu düşünülmeye başlandı?
Bunun üzerine aynen Fenerbahçe Kulübü’nde haysiyet divanına verildi ve üyelikten atıldı. Tahir Kıran’ın bu konuda mahkeme yolu da kapalıydı.
Sadettin Saran, Sabah Gazetesi’ne bir röportaj verdi. Fenerbahçe’nin o dönemki yönetimini eleştirdi. Onu da aynen gönderdiler.
Hakan Bilal Kutlualp, Fenerbahçe bilançolarının üyelere gönderilen kısmında oynanma yapıldığını söyledi. Üç yıl ihraç edildi.
Fenerbahçeli kimliğinden kimsenin şüphesinin olmadığı ve insanların suratına karşı artıyı da eksiyi de söyleyen bir insan olarak bilinen, çok da cesaretli bir insan olan Aziz Yılmaz, Aziz Yıldırım için “Benim hayatımda tanıdığım en ihtiras sahibi kişi. Bırakın istifa etmeyi, gelip tekrar ömür boyu başkanlık yapmak isteyecektir” dedi.
Aziz Yılmaz bununla da kalmadı ve “Fenerbahçe’yi soydu, Fenerbahçe’yi batırdı, bitirdi. Bildiğim öyle şeyler var ki açıklarsam utançlarından hiç bir yerden çıkamazlar. Ben bunları mahkemeye verdim, maliyeye de şikayet edeceğim. Bunların çok acayip yolsuzlukları var. Benim daha bildiğim öyle şeyler var ki en uygun zamanda konuşacağım” diye devam etti.
Mahkemeye bile veremedilerFenerbahçeli genç taraftarlara da seslenen Aziz Yılmaz, “Sakın harçlıklarınızı bunların kendi paralarını kurtarmak için harcamayın” uyarısında da bulundu.
Peki, aynı Aziz Yıldırım ve ekibi Aziz Yılmaz’a bir şey yapabildiler mi? Onu kulüpten ihraç edebildiler mi? Edemezler. Peki, Aziz Yılmaz’ı mahkemeye verebilirler mi? Bildiğim kadar şu ana kadar veremediler. Neden? Çünkü, Aziz Yılmaz mantıklı ve sapına kadar Fenerbahçeli de ondan. Her şeyden önemlisi kulübünü çok seven bir Fenerbahçeli.
Şu son Şampiyonlar Ligi olayı bile işleri nasıl yanlış yaptığımızın bir göstergesi.
Arkadaşlar bir işi sevmek başka gerçeği görmek başka şey. Düşünün. UEFA diyor ki, “Fenerbahçe şike yapmıştır. Onun için de şampiyonluğunu kabul etmiyorum. Onu, Şampiyonlar Ligi’ne de almıyorum. Onu yerine Türkiye’de şampiyon kabul ettiğim Trabzonspor’u Devler Ligi’ne alıyorum. Paraları da ona veriyorum. Beşiktaş’ı yoluna devam ettiriyorum.”
Beşiktaş’ın yoluna devam etmesinin sebebi, bu işlere karışan yöneticisinin tutuklandıktan sonra görevinden istifa etmesi. Tutuklanan teknik direktörünün yerine yeni bir hoca getirmesi. En önemlisi de kazandıkları kupanın iş aydınlanana kadar federasyona iade edilmesi. Bütün bu yaklaşımlar UEFA’nın gözünde Beşiktaş adına iyiniyet göstergesi olarak görülüyor.
UEFA’nın gözü üzerimizdeydi
Düşünün, Fenerbahçe’nin başkanı, iki yöneticisi, avukatı ve muhasebecisi içeride. Metris Cezaevi’nde yatıyorlar. UEFA böyle bir takımı Şampiyonlar Ligi’ne almaz. İşte marka değeri bu.
Bizim marka değeri anlayışımız ile UEFA’nın marka değeri anlayışı tamamen zıt. Bizde marka değerine değil, para değerine bakılıyor. “Fenerbahçe düşerse, gelirlerimiz azalır” diyorlar.
Birileri Türkiye’den şikayet etmiş, evrak göndermiş, mail atmışlar. UEFA’da bunlar üzerine Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi dışında tutma kararı almış.
UEFA beynimizin ortasına yumruğu vurdu. Bizi kıç üstü koltuğa oturttu. Tabiri caizse UEFA bize, kapak oturtma yaptı.
Niye biz kendi işimizi yapamayız? Bunu çözemedim. Biz koyun muyuz da, birisi yolu gösterecek? İlla bir çoban köpeği mi lazım?
Bizim 1 aydır halledemediğimizi İtalyan savcı 1 günde halletti. Ama tabi o bir günde değil. Onun bayağı bir takip dönemi vardı. Adamlar, karpuzu ortadan kestiler. Biz karpuzu soyup, yemeye kalktık. Karpuz yiyeceğimize, ayvayı yedik.
Düşünün şampiyonumuz, Şampiyonlar Ligi’nden reddediliyor. O zaman bu Futbol Federasyonu’nun çok iyi düşünüp, önümüzdeki yılları kurtarması için radikal kararlar alması gerekir. Alabilir mi? alsa, daha önceden alırdı, bu duruma düşmezdi.
Türk futbolunun para değeri vardı, marka değeri yoktu. Şimdi para değeri de, marka değeri de, futbolu da yerlerde sürünüyor. Bu dakikadan sonra, yerden kazısan da temizleyemezsin.
Türk futbolunu bu duruma düşürenler, utanırlar mı acaba? Bence, hayır.
UEFA’nın bu kararından sonra TFF’nin de, F.Bahçe yönetiminin de istifası gerekir. Olan, büyük F.Bahçe oluyor. Hem de çok yazık
TÜRK futbolu için tarihi bir fırsat gelmişti, maalesef kaçırıldı. Bazı kulüplerin hakkı yendi, şampiyon olamadılar, küme düştüler. Sesini yükselten kazandı. Spor disiplin hukuku bağımsız bir süreçtir. Ceza davası beklenemez. Suç veya teşebbüs varsa, küme düşürme dışında opsiyon yoktur. Yöneticilerle kulüpleri burada ayıramazsınız. Hangi kulübün yöneticileri bu işlemlere girmişse o kulüpler düşerler. Şimdi burada beş dakika duralım. Diyorlar ki; “Savcının mütalaası lazım.” Yani iddianame. Hayır, böyle bir şeyi beklemeye hakkınız yok. Çünkü eldeki veriler, aynen Etik Kurulu’nun size söylediği gibi kanaat uyandırıyor. Vereceğiniz karara kanaat yeterlidir.
Ama siz ne yapıyorsunuz? Polisin gece gündüz çalışıp önünüze koyduğu o enteresan, muazzam görüntüleri ve tapeleri elinizin bir ucuyla itiyorsunuz. Savcıyı hiçe sayıyorsunuz. Siz böyle yaptıkça, şu anda Metris’te bulunan Aziz Yıldırım cesaret alıyor, Cumhurbaşkanı’na mektup yazıyor. Kimi şikayet ediyor? Soruşturmayı yürüten özel yetkili Cumhuriyet Savcısı’nı.
Utanmıyorlar, sıkılmıyorlar
Eğer Aziz Yıldırım bu kadar karıştığı işten sonra hala daha Cumhurbaşkanı’na mektup yazabilme cesaretini gösterebiliyorsa, ona helal olsun. O zaman bu Futbol Federasyonu’ndan ve bu işe çanak tutanlardan bir ricam var. Bu işe karışan, bu şike ve teşvik görüntülerini gece gündüz demeden meslek aşkına Türk sporu için yapan polisler dahil bu işi son derece dürüstçe götüren ve adam gibi duran savcı dahil, benim gibi bu işte konuşan yazan Türk basınındaki birkaç kişiyi içeri atsınlar, demir parmaklıklara koysunlar. O içeridekilerin hepsi çıksın. Hatta Aziz Yıldırım, Federasyon Başkanı olsun. İki idarecesinden biri Tahkim Kurulu, diğeri Disiplin Kurulu’na başkan olsun. Diğer adamlarına Futbol Federasyonu’nun çeşitli kademelerinde görevler versinler. Yalnız benim ufak bir ricam olacak. Kabul ederler mi bilmiyorum. Sayın savcı ve sevgili polislerle vaktin geçmesi için tavla ve konken kağıdı ve iki de okey takımı rica edeceğim. Çabuk vakit geçsin diye. Çünkü Türkiye’de utanmadan sıkılmadan işi o noktaya götürmeye kalkıyorlar.
Daha ne bekliyorsunuz?
TAHKİM’e anayasa garantisi verildi. Buradaki hedef, futbolu mahkemelerden kurtarmak, sporun doğası gereği çabuk ve hızlı karar almaktı. Ey milletvekilleri, sporu yönetenler, size geldiler. Siz gereğini yaptınız ama onlarda gereğini yapacak yürek yok. Polisin çalışmaları, görüntüleri ve tapeleri, savcının iddiaları kulüplerin şike ve teşvike karıştıklarını ortaya koyuyor. Siz, sadece bunlara bakarak ihlali yapan kulüpleri, futbolcuları, teknik adamları net bir biçimde cezalandırabilirsiniz ve hiçbir zaman da suçlanamazsınız. Kimseyi aldatmayın, bu yetkiyi anayasa size veriyor.
Taraf Gazetesi’ni okuyun
AZİZ Yıldırım için her şey mübah. Son derece doğru ve dürüst hareket eden savcıya dişini geçiremeyeceğini anlayınca, Cumhurbaşkanı’na şikayete gidiyor. Çok fazla uzağa gitmeyin. Zahmet edin, 18 Ağustos 2011 tarihli Taraf Gazetesi’ni bulun, “Sözün bittiği yer yoksa burası mı?” adlı yazıyı bir okuyun. Yan sütunda bir bölümü yer alan yazının bitiminde Aziz Yıldırım’ın yüzünün kızarmayacağı kesin. Ama geçen Futbol Federasyonu’nun yüzünün kızaracağı, utanacakları kesin. Bu Futbol Federasyonu’nun da gerekli kararı almadıkları için gene yüzlerinin kızaracağı kesin.
Bir tarafta da yuvarlak bir laf var; “Adalet karar vermeden, kimse suçlu veya suçsuz kabul edilemez.” Şimdi bu cümleyi final kabul ederek, gerisin geriye filmi oynatalım.
Burada Futbol Federasyonu’nu düşünelim, acaba ne karar verebilirler diye. Ve beyin cimnastiği yapalım...
UEFA’nın kara kaplı defterine göre, “Deliler yeterliyse mahkemeyi beklemeden federasyon karar verir. İşe karışan kulüpler küme düşer, yöneticilerine çeşitli cezalar verilir” der. Ama iş uygulama safhasına gelince; kitabın yazdığı mı uygulanır, yoksa kitabın her sayfası incik cincik karıştırılır mı?
Komşu Yunanistan ne yaptı? İki takıma ceza verdi, küme düşürdü. FIFA ve UEFA, iki takımı Avrupa kupalarından 5 yıl dışarı attı. Bundan da en büyük dersi bizim Futbol Federasyonu almış oldu. Peki o zaman Futbol Federasyonu nasıl bir karar açıklayabilir?
Bütün bu vıdı vıdılardan sonra benim aklıma şu geliyor:
A) Dondurulacaklar.
B) Yol verilecekler.