Bu ekonomik anlayış sürdüğü müddetçe, bir-iki ay tek haneye inse de, bence çift haneli enflasyon devam edecek.
Temmuz sonunda tek haneye düşse de herkes biliyordu ki; yıllık enflasyon yeniden çift haneye çıkacak ve dalgalı bir seyir izleyecek. Ancak beklentilerin üzerinde gelen manşet rakam ve özellikle üretici ve çekirdek fiyatlarda beklenmeyen artış, biraz moralleri bozmuş görünüyor.
Peki, bu moral bozukluğu piyasaya, fiyatlamalara yansıdı mı derseniz, küçük oynamalar dışında, pek etkili olmadı.
Bence yine, birikmeye başlayan sorunlar şimdilik görmezden geliniyor. Sonuçlar daha ağırlaşınca ya da başka bir vesile ile olay patladığında bu biriken sorunların hepsi birden fiyatlanmaya başlayacak.
Başka bir gündem maddesi olmasa bile, bütçe ve orta vadeli program (OVP) hazırlıkları nedeniyle, zaten bu dönem hep ekonomi gündemde olur. Bu yıl aynı döneme Hükümetin vergi, teşvik gibi yeni kararları ekleyeceği açıklandığı için, bu yıla ilişkin beklentiler de artmış gözüküyor.
Zaten çalışmaları başlatan bürokrasi bugünden itibaren 2018 yılı bütçe ve OVP çalışmalarına ağırlık verecek. Bununla birlikte Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın açıkladığı KDV sisteminde yapılacak değişiklikler ile bazı sektörlere ilişkin kurumlar vergisi indirimlerinin de yine gündeme gelmesini bekliyoruz.
Açık söylemek gerekirse vergide, kendileri reform adını verse de, çok önemli bir şeyler yapılabileceğini pek tahmin etmiyorum. Radikal bir vergi düzenlemesi için genellikle Maliye’nin kısa dönemde gelir kayıplarını göze alması, ileriye dönük gelirini artırmak için, şimdiden fedakarlık yapması gerekir. Bunun için de marjlarınız olmalı ki; bütçeyi bozmadan bu radikal değişiklikleri yapabilesiniz.
Şu anda ise durum tam tersi. Maliye harıl harıl nereden hangi ödenekleri kısıp, bozulan bütçe dengelerini yeniden kurarız çabası içinde. O nedenle düzenleme yapılsa bile, buna reform denebileceğini sanmıyorum. Belki zaten vergi tahsilatı az olan bazı sektörler için motivasyon anlamında kurumlar vergisi indirimleri yapılabilir. KDV sisteminde de, örneğin KDV iadesinde de, yine özel sektöre katkı sağlayabilecek önemli esnekliklerin sağlanması bir hayli zor görünüyor.
Bunlarla birlikte yatırım için süper teşvik düzenlemesinin açıklanması bekleniyor. Geçen ay Başbakanın açıklayacağı söylenen ama açıklamadığı teşvik içinde neler yer alacak bilmiyoruz. Daha önce açıklanan yatırım teşvikleriyle birlikte ele alınacağı belirtiliyor ama onlardan çok önemli sonuçlar alınamadığını, yabancı sermaye yatırımlarını çekemediğini biliyoruz. Açıklanacak teşvik ne olursa olsun, artık Hükümet de bilmeli ki; Türkiye’nin mevcut siyasi algısı bu hızla bozulmaya devam ettiği sürece önemli bir yabancı sermaye yatırımının gelmesi çok zor.
BÜTÇE NEYE GÖRE YAPILACAK?
Yine bayram sonrası bakanlıkların 180 günlük icraat planlarını açıklamasını bekliyoruz. Artık ekonomiden sorumlu tek bir Başbakan Yardımcısı var ama ekonomiyle ilgili diğer bakanların da kendilerini gösterme çabaları yüksek. O nedenle icraat planlarının tek elden koordinasyonu yapılabilecek mi, yapılmazsa sonuç ne olacak, hep birlikte göreceğiz.
İşi en zor olanlar ise Maliye ve Kalkınma Bakanlığı bürokratları. Yeni dönem için bütçe dengelerini ve OVP hedeflerini çatmaları gerekiyor ama hangi varsayımlarla yaparlarsa yapsınlar, tutturmaları çok zor olacak görünüyor.
Aslında bu uzun süredir bekleniyordu. Ancak bu hükümet, eskilerin de yaptığı gibi, kötü verilerin üzerinde durmazken, iyi verileri abartarak sunmayı tercih ediyor. O nedenle de önümüzdeki hafta enflasyondan fazla söz edilmezse şaşırmayın.
Merkez Bankası bir süredir, yıl sonuna kadar enflasyonun dalgalı bir seyir izleyeceğini ama yıl sonu itibariyle yeniden tek haneye ineceğini söylüyor.
Dalgalı seyir izleyecek çünkü geçen yılın baz etkisi inişli çıkışlı. Beklenti anketlerine göre ağustosta tüketici fiyatlarında yüzde 0.2 civarında artış bekleniyor. Bu takdirde yıllık fiyat artışları yüzde 10.3’a çıkacak.
Aslında neredeyse yılbaşından beri enflasyon zaten çift hanede, yani yüzde 10’un üzerinde seyrediyor. Bu yıl temmuz sonunda yıllık artış yüzde 9.79’a inmişti. Ancak geçen yıl ağustosta yüzde 0.29 oranında azalan fiyatların bu yıl aynı ayda artıda olması bekleniyor. O nedenle yıllık enflasyonun yeniden çift haneye çıkacağı tahmin ediliyor. Geçen yıl eylülde yüzde 0.18, ekimde yüzde 1.44 oranında fiyat artışı olmuştu, bu yıl adı geçen aylarda görülecek rakamlar yıllık oranın dalgalanmasını beraberinde getirecek.
Enflasyon oranları makro ekonomik göstergelerin en kırılganlarından biri ve tüm ekonomik dengeyi değiştirebiliyor. Örneğin, bayramdan sonra yoğunlaşacak 2018 yılı bütçe çalışmalarında, yenilenen orta vadeli program dengeleri oluştururken bu rakam yine kilit rol oynayacak. O nedenle de hükümet ve Merkez Bankası yılsonunda yeniden tek haneye ineceğini söyleyerek biraz da moralleri iyi tutmak, yani beklentileri yönetmek istiyorlar.
CİDDİ BİR MÜCADELE DE YOK
Peki, enflasyon oranları dalgalanacak da, nerede oturacak, yönü nereye doğru?
Enflasyonun yeniden çift haneye çıkmasında döviz kurlarındaki artışın, bu arada körüklenen iç talebin önemli paylarının olduğu kesin. Bir süredir kurlarda bir istikrar sağlanmış gözüküyor ve o nedenle enflasyon artışı durdu denilebilir. Yani enflasyonun yönünde kurların etkisi büyük olacak. Kurlarda ne olur derseniz; orası belli de zamanlaması biraz meçhul. Trump’ın yarattığı istikrarsızlık nedeniyle ABD’de faiz artırımı geciktiği için bu bizim işimize yaradı. Sıcak para girişi devam ettiği için kurlarda nispeten bir istikrar sağlandı. Yani Fed’in faiz artışı başlayınca kurların yeniden artışa geçeceği kesin. Faiz artırmasa bile likiditeyi azaltmaya başladığında da etki yapacak. Zamanlaması değişse de kurlarda yukarı hareket kaçınılmaz gözüküyor.
Gelir vergisinde reform başlığı altında başlayan son dönemdeki vergi tartışmalarının artık kurumlar vergisi indirimleri ile sınırlandığını görüyoruz. Dikkat ederseniz vergi tartışmalarının kapsamı giderek daraldı. Maliye Bakanı’nın özellikle teknolojiye dayalı sektörlerde vergi avantajı sağlamak istemesi doğru bir görüşü yansıtıyor. Ancak bütçe disiplini kaygısı o kadar öne çıkmaya başladı ki; bazı sektörlerle sınırlı kurumlar vergisi indirimi kararı olmak bile zor olabilir. Zaten bu nedenle vergi düzenlemesi kapsamı daraldı. Bakan Ağbal da zaten gazetecilerle yaptığı son söyleşide, uzmanların tek tek sektörlere baktığını, indirimlerin ne kadar etki yaratacağını hesapladıklarını dolayısıyla vergi tahsilatında yaratacağı maliyete bağlı olarak karar vereceklerini söylemiş. Yılbaşına kadar bu indirimin uygulamaya sokulup sokulmayacağı konusundaki sorulara kesin yanıt vermekten kaçınmış.
Türkiye’nin vergi sisteminin zaten bozuk olduğunu, dolaylı vergilerin payının çok yüksek olduğunu, bunun gelir dağılımını bozduğunu herkes kabul ediyor. Bu nedenle, “gelir vergisi, kurumlar vergisi gibi doğrudan vergilerde indirim yapılsa da bütçeye maliyeti yüksek olmaz” denilebilir.
Borçlanma limitlerinin artırılması için yasa çıkarma aşamasında olduğumuzu unutmayalım. Bunun yanında 2017 yılı bütçesinden umutlar kesildi, Hükümet 2019’daki seçimler öncesi, kendine hareket alanı yaratabilmek için 2018 yılı bütçesinde disiplini yeniden sağlamayı amaçlıyor. Böyle bir ortamda gelir kaybına yol açacak bir düzenleme ise bir hayli zor gözüküyor.
VERGİ İNDİRİMİ TEK BAŞINA YETMEZ
Bakan Ağbal’ın dediği gibi; tüm dünyada yeniden bir kurumlar vergisi indirim dönemi izleniyor. Ağbal çeşitli ülke örnekleri sıralayıp, küresel anlamda rekabette ön almak için böyle bir indirimi düşündüğünü belirtiyor. İşte bu kapsamda sadece teknoloji yoğun sektörlerde bunu yapmak istemesi, buralarda zaten vergi kaybı fazla olmayacağı için makul gelebilir.
Ancak Bakan yaratacağı maliyet nedeniyle bankacılık gibi sektörlerde indirim yapılamayacağını belirtirken, enerji, sağlık gibi kritik sektörlerde de indirim yapılabileceğini de söylüyor. Çünkü kurumlar vergisinin büyük bölümü bankacılık gibi kayıtlı ve büyük sektörlerden geliyor. Enerji ve sağlık gibi büyüyen dolayısıyla maliyeti artacak sektörlerde indirimi düşünmesi ise “siyasi yönü ağır basan bu sektörlerdeki yatırımlar” için düşünüldüğü izlenimi veriyor.
Bakan Ağbal, 2006 yılında kurumlar vergisi yüzde 33’den 20’ye düşürüldüğünde ciddi yabancı yatırım geldiğini belirtirken, yine böyle bir hamle yaratılabileceğini, bunun orta ve uzun dönemde hem yatırımların hem vergi gelirlerini artıracağını söylüyor.
Ancak Bakan
Ekonomiyle ilgili hemen herkes büyümedeki havanın değişmesinde KGF destekli banka kredilerindeki patlamanın en önemli etken olduğu görüşüne katılıyor. Hem, başta KOBİ düzeyinde olmak üzere, özel sektör kuruluşları, hem kredi kullandıran bankalar, hem de Hükümet KGF desteğinin yarattığı bu büyüme ortamından memnun gözüküyor.
KOBİ’ler memnun; çünkü batma aşamasına gelen kredilerini çevirme imkânı bulurken, yeni işletme kredileri de temin ettiler. Bankalar memnun; çünkü hem batık oranlarını bu yolla azalttılar, hem kredi hacmi ve kârlılıklarını artırdılar. Hükümet memnun; çünkü oluşturulan rahatlama üzerindeki siyasi baskıyı azalttığı gibi, yapılan referandumda oy kazancı sağladı.
Son günlerde KGF kredilerinin yarattığı bu olumlu hava nedeniyle, yeni yeni KGF taleplerinden söz edildiğini görüyoruz. Bazı sektörler kendilerine özel KGF kredileri isterken, özel finans kurumları da kendi üzerlerinden yeni KGF kredi paketleri talep ediyor.
Peki, hükümet yeni bir KGF paketi ya da bu desteğin büyütülmesini gündemine alabilir mi?
Tabii ki alabilir, ama bunun yararından çok zarar vereceğini, makro dengeler açısından olumsuz algı yaratacağını düşünüyorum. Çünkü bu kredinin kaynağı zaten yeni tartışma alanları oluşturdu. Hükümet ne kadar kızsa da; mevduat başta olmak üzere kaynak maliyetlerinin artması, yani piyasa faiz oranlarının artması gibi bir sonuçla karşılaşıldı. Yani yeni paket, tasarruflar kısıtlı olduğu için, faizleri daha da artıracaktır.
İkincisi; bankalar bu kaynağı sağlamak için bir yandan mevduat yarışına girerken öte yandan yabancı kaynak bulup, bunu TL’ye çevirme yolunu seçtiler. Önümüzdeki dönem için bankacılar artık bu yabancı kaynak imkanının olamayacağını, yeterinden fazla dışborçlanma yaptıklarını kabul ediyorlar.
KAMU DESTEĞİ BURAYA KADAR
Son olarak da, verilen Hazine desteğinin ne olacağı yani ne kadarlık bir fatura çıkaracağı henüz belli değil. Türkiye’nin rating puanı ve bundan daha önemlisi, borç veren kesimler nezdindeki itibarının azalması yeni kaynak bulmayı iyice zorlaştırdı. Duyduğumuz kadarıyla; proje bazlı kamu kuruluşları kredi talebinde bulunduğu zaman bile, yabancı bankalar Hazine’nin kefaletini arar hale geldiler.
Geçtiğimiz hafta içinde Maliye Bakanlığı uzmanlarının mesailerinin büyük bölümünü bu konuya harcadıklarını öğrendik. Ankara bürokrasisinde en çok konuşulan da “mali disiplinin korunması ve bütçe açığının düzeltilmesi için yapılacaklar” konusu. Bir yandan hükümetin harcamacı eğiliminin sürdüğü gözlenirken disiplinin nasıl başarılacağı ise ayrı tartışma konusu. Bütçede kesinti yapılabilecek kalemler üzerinden teker teker geçilirken, bu kesintilerin hangisinin kabul ettirilebileceği ise yine tartışma konusu oluyor.
Maliye’nin tasarruf için en çok üzerinde durduğu harcamaların başında yine Sosyal Güvenlik ve sağlık harcamaları geliyor. Maliye’nin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bu konuda yazılar gönderdiği, bütçeden buralara aktarılan kaynakların programın çok üzerine çıktığını hatırlatıp, bu konuda kesinti yapılmasını istediği belirtiliyor.
Her zaman bütçe sıkıştığında bu harcamaların gündeme geldiğini kaydeden yetkililer, bu kez tasarruf imkanının sınırlı olduğuna dikkat çekiyorlar. Üniversite hastahaneleri başta olmak üzere ödenememiş kamu borçlarının yüksekliğine dikkat çeken yetkililer, yine ilaç şirketlerinin ödeme konusundaki şikayetlerinin büyük olduğunu hatırlatıyorlar. Hem kurun çok düşük tutulduğu hem yüksek iskontolor yapıldığı için ilaç şirketlerinin yeni nesil ilaçları getirmeye yanaşmadıklarını biliyoruz. Bu nedenle ilaç şirketleri üzerinden yeni bir kısıntı yapılması da pek ihtimal dahilinde gözükmüyor.
Buna karşılık SGK’nın ilaçtan alınan katkı payını artırıp, hastahanelerde hastaların ödediği bedelin de artırılmasına çalışacağı konuşuluyor. Yani önümüzdeki günlerde katkı payı artırımı gelirse şaşırmayalım.
YENİDEN HARCAMAK İÇİN
Disiplin açısından bu yılın bütçesinden umut kesildiği anlaşılırken, önümüzdeki yıl yapılacak kesintilerde de ciddi sıkıntılar yaşanacağı anlaşılıyor. Örneğin belediyelerden kesilmeye kalkılsa; 2019 Mart’ında yerel seçimler olduğu için 2018’in tümünde bile bu kesintiyi yapmak pek mümkün olamayabilir. Artan personel ve savunma harcamalarını kısmanız zaten mümkün gözükmüyor. Ayrıca 2018 yılı bütçesinde, son dönem artan faizler nedeniyle, faiz yükü de her zamankinden fazla olacak gibi gözüküyor.
Bütçe disiplinini sağlamak için 2018’de harcamalarda kısıntı yapsanız bile, 2019 yılında hem yerel seçimler, hem de TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimi olduğu için, yılın sonlarına doğru tekrar bütçe harcamalarını açmak gerekebilecek.
Sadece Maliye yetkilileri değil AKP’nin ekonomi kurmaylarının çoğunun bütçe disiplinini oluşturmak için çare aradıkları gözleniyor. Ancak bu yöndeki çabalar ve çözüm arayışlarında
Bu haftaki Hazine ihalesinde 2 yıl vadeli tahvilin faizi küresel kriz dönemindeki oranlara geldi. Son 1 yıl içinde 3 puan birden artan faizler yüzde 11.71’e çıktı.
Referandum öncesi yapılan harcamaların yıl ortasından itibaren kısılması, dolayısıyla bütçe açığındaki bozulmanın onarılması bekleniyordu ama öyle olmadı. Maliye Bakanı Naci Ağbal, ikinci yarıda bütçe disiplini yeniden sağlanacak diyordu ama belli ki hükümetin harcama eğilimi devam ettiği için, bunu başaramadı. Dün bir TV kanalında konuşan Ağbal, bu yıla ilişkin umudunu kesmiş gibi konuşarak, “2018 bütçesi için kamunun kendine çeki düzen vereceğini” söyledi.
Maliye Bakanı aynı programda yılın üçüncü çeyreğinde büyümenin hızlandığını belirtirken, 2017 büyüme rakamlarının revize edileceğini, orta vadeli program kapsamında 2018 ve sonrasında da hedeflerin yükseltileceğinin işaretini verdi.
Durum açık; Türkiye yine imkanlarının üzerinde büyüme tercihinde bulundu; yapısal tedbirler, büyüme kapasitesinin artırılması reformları yerine sıcak para ile büyümeye ağırlık verildi.
Önümüzde, belki öne çekilecek, 2 seçim var. Öne çekilmese bile, yaklaşık 1,5 yıl sonra 2019 Mart’ında mahalli seçim, 6 ay sonra da Başkanlık ve TBMM seçimleri yapılacak. Mevcut siyasi ve dış politika iklimi, seçimlerin zamanında olma ihtimalini azaltıyor. Böyle bir ortamda Bakanın söylediği 2018 bütçesinde kamunun kendine çeki düzen vermesi bir hayli zor görünüyor.
İşin en zor yanlarından biri; en geç önümüzdeki yıl küresel finansta eve dönüş başlayacak, bizim gibi ülkelere sıcak para girişi azalacak. Yani yüksek büyüme için, bütçe açıkları ve faizlerin daha da yükselmesi kaçınılmaz görünüyor. Yönetimin faiz tavrı açıkken, bu durum nasıl tolere edilecek, göreceğiz...
Özetle; piyasa kuralları içinde kalarak, Hazine ve piyasa faizlerinin yükselmesi kaçınılmaz.
ŞÜKRÜ HOCA’YI KAYBETTİK
Hükümet canlanmanın devam edeceğini, yıl sonu itibariyle yüzde 5.5’luk büyüme rakamına ulaşılacağını söylüyor. Oranı daha yüksek açıklayan bakanlar da var ama makul olanı yüzde 5.5 gibi gözüküyor. Mevcut iklimde bu oranın gerçekleşme ihtimali, piyasa oyuncuları tarafından da makul görülüyor.
Ekonomik canlanmada elbette, KGF’ye Hazine dopingiyle büyük ölçüde canlandırılan banka kredilerinin payı büyük. Ancak bence en büyük pay devam eden, son dönemde artan sıcak para akışında. Piyasalar da hesaplarını bu unsurların geleceğini kestirmeye çalışarak yapıyorlar.
KGF’nin mevcut büyüme oranlarının artmasında önemli pay sahibi olduğu bir gerçek. Bankacılar da bunu kabul ediyorlar ancak ne kadar süreceği konusunda tahminleri değişik. Kredilerde yaratılan ivmenin yılın tümünü etkileyebileceği ancak etkisinin giderek azalacağı bekleniyor. Daha sonra, yani işlerin kötüye gitme ihtimali ve bununla birlikte kredilerin batma riskinin büyümesiyle yaşanabilecekleri ise, piyasa oyuncuları şimdiden hesaba katmıyor. Belli ki onu 2018 yılı hesaplarında dikkate alacaklar.
Piyasa oyuncularının gidişat için de, büyüme oranları için de en fazla dikkat ettikleri gelişme sıcak para girişinde yaşanacak süreç. Şurası açık ki; piyasa oyuncuları bundan birkaç ay önce sorduğumuzda bu konuda eylülden itibaren yaşanabileceklerden çok korkuyorlardı. Bu korkuları hala var ama eskiye kıyasla daha azalmış, daha doğrusu biraz ötelenmiş durumda.
Bunun nedeni ise ABD’deki gelişmeler ve Fed’in faiz artışı hareketinin gecikmesi. Buradaki en önemli neden tabii ki yeterli büyüme ve enflasyon oranlarına ulaşılmadığının düşünülmesi. Ancak bununla birlikte Trump faktörü ortaya çıktı ve ABD ekonomisinin toparlanmasının Trump’ın tartışmalı hale gelen siyasi geleceği nedeniyle geciktiği ortada. Yani sıcak parayla ekonomisini döndüren bizim gibi ülkelere Trump tarafından ek bir süre verildi diyebiliriz.
Dolayısıyla piyasalarda sıcak para ve buna bağlı ekonomik büyümenin daralması için beklenen takvim biraz sarkmış görünüyor. Sarkmış görünüyor diyoruz çünkü herkes biliyor ki; Trump tartışmalarıyla gecikse de, ABD ekonomisinde canlanma devam ediyor. Yani eninde sonunda Fed faizleri artırmak zorunda kalacak. Sonuç kaçınılmaz, zamanlaması tartışmalı.
İÇ SİYASET ÖNE ÇIKABİLİR
Özetle; Türkiye ekonomisindeki canlanmanın süresi ABD’deki siyasi gelişmelerle yakından ilgili. ABD siyaseti ve ekonomisi normalleştikçe sıcak para daha az geleceği için bizim gibi ülkelerin büyümesini derinden etkiliyor.