Enis Berberoğlu

Sınırda cazibe dengesi

1 Temmuz 2007
<b>ANKARA</b><br>KÜRTLERİ ayıran sınırda cazibe dengesi çok önemli. Yıllarca Kuzey Iraklı Kürtler, Türkiye’deki soydaşlarına özendi, demokrasi ve refahı kıskandı. Ama ABD işgaliyle işler değişti. Kuzey Irak, Amerikan parasıyla adeta PKK’nın siyasi hamisi ve Güneydoğu’nun işvereni haline geldi. Türkiye’nin Diyarbakır’ı bir gecede suni teneffüsle ayakta tutulan Erbil seviyesine çekmesi tabii ki mümkün değil... Ama kimse unutmasın ki Türkiye ile açık veya örtülü sıcak çatışma Erbil’i bir gecede Diyarbakır’ın çok altına itebilir, ABD miladı hatırlanmaz olur. Sermaye ürkektir kaçar, açılan diplomatik temsilcilikler kapatılır, geriye yine Türkiye’ye muhtaç bir coğrafya kalır.

Barzani, PKK’yı tepelemek için kıyamet alametleri bekliyorsa... Haberi olsun sınırın bu yakasında yazdıklarımızı ciddi olarak düşünenler var.

Mayını renginden tanımak

GÜNEYDOĞU’da her ölüm kalleştir ama askerin içini en çok mayın kurbanları sızlatır.

O yüzden Türk Silahlı Kuvvetleri, teknolojik seferberlik ilan etti desek yeridir.

Mayın ve ev yapımı patlayıcıları erken tespit ve imha amacıyla TÜBİTAK’la ortak çalışma sürüyor. TÜBİTAK’ın ürettiği ilk dedektörler kullanımda, sırada kokuyla çalışanlar var.

NBC gazlarının lazerle uzaktan tespit edilebildiği zaten biliniyor. Mayın ve diğer patlayıcıların da buharından renk tayfı çıkartmak mümkün. Yani patlayıcı uzaktan ve renginden tanınacak, önlemi erken alınacak.

Diğer taraftan Aselsan üretimi jammer (frekans karıştırıcı) polisin de ilgisini çekti. İç güvenlik harekát bölgesinde görev yapan özel polis timleri bu araçtan sipariş etti.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üniversite ile yürüttüğü diğer bir proje kamuflaja dönük.

Biliyorsunuz, komando araziye çıkarken elini ve yüzünü boyar. Mevsimine göre en uygun kamuflaj renkleri için Süleyman Demirel Üniversitesi ile birlikte bir el kitabı hazırlandı. Ayrıca yine üniversite yardımıyla belirlenen desende elbiseler diktirildi, birliklere dağıtılıyor.

Tıbbiye’den Mühendis Okulu’na kadar birçok asırlık okul, önce askeri amaçla kuruldu.

Şimdi sıra akademik dünyanın askere borcunu ödemesine geldi.

Başer’in koltuğu da yolcu

BAŞBAKAN Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e soruyoruz:

- Edip Başer gitti, General Ralston’un da rahatsızlığı var...

- Evet öyle duyuyoruz.

- Peki, ABD ile terörle mücadele konusundaki koordinasyon nasıl işliyor?

- Çok işe yaradığını söyleyemem. ABD’nin daha fazla çaba göstermesi lazım.

- Bu mekanizma tamamen kaldırılabilir mi?

- ABD’de siyasi iradenin Ralston’a destek vermesi gerekiyor. Yoksa başarı beklentisi azalır.

- Yani Terörle Mücadele Koordinatörlüğü kaldırılabilir mi?

- Beklenti azaldıktan sonra kaldırsanız ne olur, kaldırmasanız ne olur... Asıl önemlisi, ABD’nin terörle mücadelede kimseye muhtaç olmadığımızı bilmesidir.

Orhan Doğan’ın ardından

ÖLÜM haberini alınca yitip gidenle ilk kez ne zaman tanıştığımı düşünecek yaşa geldim artık.

Orhan Doğan’ı 1989 Nevruzu’nda Cizre’deki olaylar sırasında tanıdım. İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı idi. Şerafettin Elçi ve Haşim Haşimi ile birlikte olayların büyümemesi ve daha fazla kan dökülmemesi için samimi olarak çırpındığına tanıktım. İlerleyen yıllarda siyasi kariyerinde benimsemediğim, hatta çok sert karşı çıktığım kilometre taşları oldu. Ama ben Orhan Doğan’ı, Cizre’deki barış ve huzur çabalarıyla hatırlamak isterim. Dünkü hatıralar ve güzel yarınlar adına.
Yazının Devamını Oku

Senaryo İran’ı şaşırttı

26 Haziran 2007
ANKARAİRAN Büyükelçisi Gholam Rıza Bagheri ile tanışıklığımız 20 yılı aşıyor. Dün öğrendim, Milliyet’in Ankara Temsilcisi Fikret Bila ve Abdüllatif Şener ile okul arkadaşıymış.

Dolayısıyla çilov kebaplı öğle yemeğinde sohbet gayri resmi konularda odaklandı.

Büyükelçi Bagheri, önceki gece Alman TV’sinde izlediği bir programı aktardı:

Almanya’da istihbarat örgütleri tarafından yetiştirilen bir gencin PEJAK’a (PKK’nın İran kolu) katılımı ve İran’a karşı kullanılmak üzere seferber edildiğini gösteren bir haber programdı... Şaşırdım kaldım, hiçbir detayı gizlememişler, hepsi açık ortada.

Bagheri’ye göre ABD ve AB’nin, PKK’ya desteği çifte standart ürünü:

Bakın Afganistan’da Taliban döneminde uyuşturucu üretimi 180 tondu. Bugün 8 bin 500 tona çıktı. PKK sadece terör örgütü olmakla kalmıyor. Finansmanını uyuşturucudan sağlıyor. ABD hem terörist, hem uyuşturucuya bulaşmış bu örgütle neden savaşmıyor?

Bagheri ile daldan dala atlayarak konuşurken söz Bingöl’de yakalanan silahlara geliyor:

Silahlar İran’a ait değil, zaten açıkladık. Ama Hudson Enstitüsü’ndeki hayali senaryoyu okuyunca yakalanan trenin metne girdiğini gördük, sürpriz oldu. Malum senaryoda patlama İstanbul’da olacak deniliyordu, Ankara’da yaşandı. Acaba senaryoyu değiştirmek zorunda mı kaldılar?

İran Büyükelçisi ile sohbete Alman TV’si ile başladık, çok izlenen bir dizi ile noktaladık:

Biliyorsunuz Polat Alemdar, nükleer bilgileri için İranlı Askeri’yi kaçırdı. Hayrettir, ne zaman bu iş unutulmaya başlasa mutlaka hatırlatıyorlar. Bu arada gerçek Askeri ne oldu, bilen yok. Başka ülkeye sığındı ve bilgi verdiyse mutlaka İran’a karşı kullanılırdı. Sustu veya yok edildiyse o da anlaşılırdı. Demek ki anlatacağı fazla bilgi yoktu, onu hep birlikte meşhur ettik.

Türk şemsiyesi aranıyor

GEÇEN haftaki yoğun gündem nedeniyle gözünüzden kaçmış olabilir: Önce Irak Başbakanı, ardından Dışişleri Bakanı, aralarında MİT’in de bulunduğu 8 ülkenin istihbarat servisini meşru hükümete karşı komplo kurmakla suçladı. Ankara dahil hiçbir başkent, bu sözleri ya ciddiye almadı veya yanıtlamadı.

Maliki ve Zebari’nin yakındığı istihbarat zirvesi 6+2 olarak anılıyor. Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, BAE ve Kuveyt’e, yani altı ülkeye, ABD ile İngiltere ekleniyor.

Bu zirve düzenli aralıklarla olmasa da, genellikle üç ayda bir toplanıyor. Katılımcıların tamamının Sünni olması, konu Irak’a gelince tedirginlik yaratıyor. Servislerin Irak seçimleri öncesinde mali ve siyasi nüfuzlarını Sünnilerin seçime katılımı sağlama yönünde kullandıkları söyleniyor. Ama şimdi seçilmiş Şii hükümeti devirmek için gayret harcarlar mı, açıkçası makul gözükmüyor.

Bölgeyi iyi bilen bir diplomat, şu yorumu yapıyor:

Türkiye’nin Iraklı Şiileri ve İran’ı hedef alacağını düşünmem için sebep yok. Bu amacı güdenler Türkiye’yi işe katmak, Türk şemsiyesi altına girmek isteyebilirler, o ayrı bir mesele.
Yazının Devamını Oku

O arsaya neden indi?

24 Haziran 2007
<b>ANTAKYA</b><br>CHP Lideri Deniz Baykal’ı taşıyan helikopterin kazasına yol açan uçuş 75 dakika sürdü. Baykal’ın Antakya mitingine gitmek üzere özel uçakla Adana’ya giden heyeti, pistte eski bir Rus helikopteri bekliyordu. Parti yönetimi, Ankara’da 8 kişilik helikopter bulamadığı için İstanbul’dan kiralamıştı. Yolculuğun 45 dakikası sorunsuzdu.

Antakya’nın varoşlarına gelindiğinde, yerle koordinasyon kesildi.

CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen cep telefonuyla miting alanındaki Fuat Çay’ı aradı, nereye inileceğini sordu. Çay ve yanındaki polis şeflerinin tariflerine rağmen pilot ineceği alanı bulamadı.

Sonuçta mesele, Sevigen, "Bizi görüyorsanız yolu tarif" edin dedi.

"Düz uç", "sağa dön" gibi yer talimatları da işe yaramayınca, kent üzerindeki yarım saatlik zorunlu tura rağmen soğukkanlılığını yitirmeyen Deniz Baykal işe el koydu. Stadyuma inilmesi talimatını verdi. Ne var ki 25 yıllık pilot Cüneyt Biçer, Atatürk Stadyumu’na tekerlek koyduktan sonra vazgeçti. Havalandı, stadın yanındaki top sahasını geçti, bitişik arsaya kondu. Bir gün önceden koordinatları almasına rağmen sorunsuz uçuş yapamayan helikopter ekibi, yere iner inmez, Deniz Baykal ve yanındakilerden özür diledi.

Muhtemeldir ki, telaşla inilen arsadan kalkmanın zorluğunu yere konunca fark eden ekip, mitingi fırsat bilerek yer değiştirmeye çalıştı ve kazaya yol açtı. Baykal ve heyetine kaza, önce "pervane duvara çarptı" diye haber verildi. Vakit yitirmek istemeyen Baykal, seçim otobüsü ile Adana’ya devam etmeyi yeğledi. Ölü ve yaralı haberi, Baykal’a, İskenderun kavşağında ulaştı. CHP liderinin keyfi kaçtı. Telefonla temas kurduğu yaralı yakınına, "Keşke gelmeseydik, bunlar olmasaydı" demek ihtiyacını duydu. Ardından heyetteki herkes, yakınlarını arayarak sağlık durumları hakkında bilgi verdi. Başbakan’ın geçmiş olsun telefonuysa Baykal’a sürpriz oldu. Son derece çoşkulu başlayan Antakya gezisi kederli bitti.

Köylüyü soyma bitecek

Deniz Baykal ile Başbakan Erdoğan arasındaki ucuz mazot polemiği büyüyor. CHP lideri, 2005 yılından itibaren programa aldıkları mazot projesiyle ilgili hesabını ayrıntısıyla anlatıyor:

Türkiye 11 milyon ton mazot kullanıyor.

Tarımda bu rakamın yüzde 20’si harcanıyor.

CHP iktidara gelirse mazotun rafineri fiyatı değişmeyecek.

CHP mazotta KDV’yi kaldırmayacak (MHP’den farklı) ÖTV almayacak.

Bu sayede, bugünkü fiyatla mazot 2.2 YTL’den 1.2 YTL’ye inecek.

4 milyon çiftçi ailesine, 20 milyon kişiye desteğin maliyeti 2 milyar dolar.

Baykal, Meksika ve Fransa’da benzer uygulamaya işaret ederek, "Kamu açığını çiftçiye ödettirme, köylüyü soyma bitecek" diyor.

Kesici’nin yeni kartı

CHP Hatay mitingine katılan İlhan Kesici, Deniz Baykal’a yeni kartını gösteriyor.

Sadece İlhan Kesici’nin ismi ve CHP amblemi yer alan karttan 200 bin adet basılmış. Kesici yeni pozisyonunu tarif ederken, "Yeni CHP’li ezelden Atatürkçü" diyor. Baykal yakın tarihten referans vererek, Kesici’ye destek çıkıyor: "İsmet İnönü’nün, partiye katılım vesilesiyle söylediği bir sözü çok beğenirim. Partiye en son katılanla kurucusu aynı hak ve hukuka sahiptir."
Yazının Devamını Oku

Emeklilik töreni heyecanı

23 Haziran 2007
<b>ANKARA</b><br>BU aralar başkentte herkes ziyaret trafiğine bakarak fal açıyor.ABD Büyükelçisi’nin dünkü Genelkurmay ziyareti de heyecan yarattı. Oysa Ross Wilson’un ziyaretinin masum bir gerekçesi vardı: Başkentteki ABD askeri heyetinin komutanı Peter Sutton, dün gece emekliye ayrıldı. Bu törene katılmak üzere Almanya’dan Ankara’ya uçan, ABD’nin Avrupa’daki Hava Kuvvetleri’ne komuta eden General William Hobbins, Genelkurmay’a nezaket ziyaretinde bulunmak istedi. Wilson bu randevuları ayarladı.

Basit bir emeklilik töreninin yol açtığı telaşı görünce uyarmak istedim.

Türkiye son günlerde Irak yönetimi ve ABD’ye kararlılık gösterisinde bulunuyor. Sınırın öte yanında nasıl algılanıyor bilemem ama bu yakasında beklenti artıyor. Seçimden sonra işbaşına gelecek hükümetin üstünde operasyon baskısı kuruluyor.

Dileriz yanlış kararlara yol açmaz, zemin yaratmaz.

GP think tank olsun

DİNDE cennet vaadi, cehennem korkusu vardır. Siyaset de farklı değildir.

Seçmeni vaadine ikna edemeyen, başkasından korkmasını sağlayamayan oy alamaz.

Bana göre, bu seçimin vaat şampiyonu açık ara Genç Parti. Vaatleri (örneğin 1 YTL’ye mazot) diğer partiler tarafından benimsenince inandırıcılığı artıyor. Son olarak önceki gün partinin İstanbul adayı eski Yargıtay Genel Sekreteri Uğur İbrahimhakkıoğlu’nun, "Kapkaç zanlıları tutuklu yargılansın" önerisini duyunca çok beğendim.

Gerçekten polisin ve mağdurun ortak isyanı belli: Zanlı yakalansa bile o kadar çabuk serbest kalıyor ki, adeta yeni bir suça teşvik ediliyor.

Ne var ki fikir zengini Genç Parti, örgüt sorunu çekiyor. Geçen seçimde seferber olan Telsim bayileri, çimento işçileri, İmarbank personeli meydanlarda gözükmüyor. Gazetesi ve TV’sini kaybettiği için alıştığı medya desteğini bulamıyor.

Dolayısıyla Genç Parti’nin, siyasete vaat üreten "think tank"e (düşünce kurumuna) dönüşmesini öneriyorum. Zaten gözlediğim kadarıyla başka seçeneği de yok.

CHP kapılarını açıyor

CHP yönetimi, seçim nedeniyle boşalan il örgütlerine atamayı sürdürüyor.

Geçen hafta 45 ilde boş koltukları doldurdu, bu hafta sıra muhtemelen İstanbul’a gelecek.

İstanbul İl Başkanlığı’na atanması beklenen Gürsel Tekin’in ilk işi kapıları açmak olacak. Çünkü Bahçeşehir, Büyükçekmece ve Taşdelen’in Anavatanlı belediye başkanları CHP’ye geçmek istiyor.

CHP İstanbul ataması sadece önümüzdeki ayki seçim açısından önem taşımakla kalmıyor.

Yeni İl Başkanı’nın teşkilatını 2 yıl sonraki yerel seçime hazırlaması gerekiyor. Çünkü CHP, 1994’te Refah-Fazilet-AKP çizgisine kaptırdığı başkanlığı 15 yılın ardından geri almayı hedefliyor.

Çeteci haracını yükseltmeyin

DANIŞTAY saldırısında bomba kardeşliğinin esrarı çözülmeye çalışılıyor. Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombayla Ümraniye’de ele geçenler aynı mı araştırılacak?

Hiçbir itirazımız olamaz. Ama sonuç alınması şartıyla.

Çünkü çeteler için en başarılı kariyer planı, hapse düşmemek kaydıyla nam yaymaktır.

Adını dahi anmak istemediğim sokak serserileri bu sayede mafya babalığına terfi etti. O yüzden uyarıyorum, çetenin üzerine yürümek, haraç miktarını artırıyorsa yanlış yoldasınız demektir.
Yazının Devamını Oku

İktidar bağımsıza bağlı

19 Haziran 2007
<b>ANKARA</b><br>İŞ dünyasının gönlünden geçen iktidar seçenekleri belli: Ya AKP iktidarı veya AKP-DP koalisyonu. Meclis’e kaç partinin gireceği daha belli değil. Üç parti olabilir, belki de dört.

Üzerine bir de çoğu Güneydoğu’dan gelecek bağımsız milletvekillerini ekleyin.

Demek ki 2002 seçiminden farklı olarak ilave iki, bağımsızlarla ikibuçuk parti girecek.

Denklem bu kadar karmaşık hale gelince, kestirme yolu denemek de mübahtır:

Oranı boşverin, sandalye sayısına odaklanın. Her gazete seçim sayfasında il il vekil tahmini yapıyor. Hepsini toplayın bakalım nasıl bir iktidar modeli çıkacak.

Zor geldiyse CHP kaç milletvekili çıkartır, MHP ne alır diye varsayımda bulunun.

Üstüne 20 kadar bağımsızı ekleyin, toplamını 550’den düşün. AKP 276’yı geçer mi anlayın.

CHP ile MHP’nin rakamını toplayıp "koalisyon mümkün mü?" diye kafa yorun.

Daha da önemlisi, ne AKP, ne de CHP-MHP toplamı çoğunluğu elde edemezse, Türkiye’yi hangi iktidarın yöneteceğine bağımsızlar karar verecek. Hayali bile zor öyle değil mi?

2004’e göre tek parti

AKP’nin de çalıştığı kamuoyu araştırma şirketi ANAR’ın sahibi İbrahim Uslu’yu havaalanında buldum.

Eşi Zeynep Karahan Uslu ile birlikte Sn. Petersburg’a hareket etmek üzereydi. Hemen sordum:

Bu seçimde AKP eskisi kadar oy alsa da aynı sayıda vekil çıkartamaz deniliyor.

2004 yerel seçimine göre dört parti Meclis’e girebiliyor. Üzerine bağımsızları da ekleseniz, eğer AK Parti yüzde 40’ı aşarsa tek başına iktidara gelir.

Ne kadar milletvekili çıkartır?

En temkinli tahminle 300-330 çıkartır, koalisyon ihtimali yok.

Tek tek illere bakıldı mı, bu rakamı nasıl hesapladınız?

AK Parti aday listelerini belirlemeden 81 ilde anket yaptırdı, nereden kimin kaç milletvekili alabileceğini araştırdı.

Adliye taşınırsa kurtulur

İSTANBUL Eyüp Adliyesi’nde yıllardır süren bir dava var: İGDAŞ dosyası.

Davanın karar duruşması yaklaşırken ilginç bir talep gündeme geldi.

Adliye’nin Eyüp’ten Bakırköy’e taşınması için Ankara’ya başvuru yapıldı.

Eğer taşınma izni çıkarsa 11 Temmuz’daki duruşma da ertelenecek.

Araya seçim girecek ve davada yargılanan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın en yakınındaki ünlü bir isim dokunulmazlık kazanacak.
Yazının Devamını Oku

Seçime kadar bekleyin

17 Haziran 2007
ANKARATÜRKİYE sınır ötesi operasyonu o kadar şeffaf tartışıyor ki... Düşünce kuruluşları rapor yayınlamaya başladı bile. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’nun (USAK) raporunda operasyonun yaratacağı siyasi risklere ve istismar ihtimaline işaret ediliyor, "Teknik olarak mümkünse operasyonu seçimden sonra yapın" deniliyor. Diğer riskler şöyle sayılıyor:

Tampon Bölge: Güvenlik şeridi PKK’ya yeni eylem alanı yaratır. Terör örgütü bugüne kadar Kuzey Irak’ta saldırıdan kaçındı. Ama Türk askerinin bölgeye girmesi eylem derinliği sağlar.

İç savaş riski: PKK, Kuzey Irak’a giren Türk askerini mümkün olduğu kadar güneye, ülke içine çekmeye çalışacak. Eğer Türkiye bu tuzağa düşerse Şii-Sünni savaşının tarafı haline gelebilir.

Sivil hedef: PKK asla cephe savaşına girmeyecek. Zaten şimdiden sivil halka karıştı. Türkiye yanlışlıkla sivil hedefe zarar verirse dış itibarı ciddi yara alır.

En çok alkış alan vaat

MHP Lideri Devlet Bahçeli, seçim beyannamesini tam 1 saat 5 dakikada okudu. 121 sayfalık beyannamede ekonomi politikaları 53 sayfa tutuyor. Beyannamede polise, öğretmene, işsize dönük çok vaat var. Ama Bahçeli konuşurken parti disiplini sadece bir kez bozuldu ve salon partililerin alkışıyla inledi. Bakın Bahçeli’nin hangi vaadi alkış aldı: "Makam ve mevkii ne olursa olsun AKP döneminde merkezi ve yerel yönetimlerde vurgun, talan ve yolsuzluğa bulaşan herkesten Türk adaleti önünde hesap sorulacaktır. MHP bunun amansız takipçisi olacak."

Bu sözlere gösterilen teveccüh AKP iktidarının ilk gününden itibaren koruduğum inancımı teyit ediyor: AKP zaman zaman şehit cenazeleri veya laiklik tartışmaları ile yıpratılabilir. Ama asıl yumuşak karnı yolsuzluk dosyalarıdır.

Baykal: ABD taraf tutsun

BAŞBAKAN ile CHP lideri arasındaki polemiğin dozu yükseliyor, üslup sertleşiyor.

Sesler yükselirken, arada ciddi bazı tespit ve öneriler de gözden kaçıyor.

CHP Lideri Deniz Baykal, ABD ve Kuzey Irak yönetimine haklı öneride bulunuyor:

- ABD, Türkiye ile PKK arasında seçim yapmalı. Kuzey Irak yönetimi, Türkiye ile PKK arasında seçim yapmalı... Kimin yanında durduklarına karar vermeli.

Peki Baykal iktidar olursa Kuzey Irak’a girmek istiyor mu? Sanmıyorum.

Ama caydırıcılık açısından girmeyeceğini söyleyeni eleştiriyor, o kadar.

Karşı görüş ve katkı

YAZA yaza anladım ki... Yazdıkların kadar yazmadıkların da önemli. Ve ancak yazdıklarınla yazmadıkların bir arada okununca anlam ifade ediyor. İster karşı görüş olsun veya katkı yaratsın. O yüzden fırsat ve yer buldukça sizden geleni de yazıya ekleyeceğim. İlki bugün.

"Yazılarınızı okumaya İtalyanların bacak kopartan diye tabir edilen mayınlarının PKK’nın elinde ne işi olduğunu sorguladığınız yazıyla başlamıştım. Ama zaman içinde o kadar değiştiniz ki şimdi bu gibi olur olmaz konuları tartışıyorsunuz. İnşallah kış ayları geldiğinde PKK ateşkesi ya da terörle mücadelede ABD desteği üzerine tezlerinizi okumayız. Bunlardan medet ummak en kibar tabiriyle size yakışmıyor." (M.B)
Yazının Devamını Oku

ABD PKK’yı ateşkese zorlar mı?

16 Haziran 2007
<b>ANKARA</b><br>ABD Başkanı George Bush ile Mesut Barzani arasındaki telefon trafiği ilginç zamana rastladı. Ama Türk Başbakanı, "Bu telefondan haberim yok" dedi, ne konuşulduğu tahmininde bulunmadı.

Dikkat edin, Bush ile Barzani’nin telefon sohbetinin ardından yüz yüze temas da kuruldu.

Bağdat’ı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Con Negroponte Barzani’nin ayağına gitti.

Bush ve Barzani arasındaki konuşmada PKK’nın gündeme gelmemesi mümkün mü? Düşük ihtimal.

Peki acaba ABD PKK’yı ateşkese zorlamak için Barzani’ye bastırıyor olmasın...

Hatırlayın terör örgütünün mayıs ayına kadar süren ateşkes ilanı yine ABD ile irtibatlıydı.

ABD sözcüsünün PKK örgütünün ismini anması, bu camiada "iltifat" olarak algılandı. ABD’ye şirin gözükmek isteyen PKK Türkiye’ye ateşkes ilan etti, İran’a saldırdı.

Peki bir kez daha ABD zoruyla ateşkes ilan edilirse ne olur?

Hemen söyleyeyim Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güvenlik operasyonları durmaz. Ama PKK’nın intihar bombacıları, mayın tuzakları azalır ve hatta belki de tamamen kesilir.

Şehit cenazelerinden bunalan AKP’nin eli en azından seçime kadar rahatlar.

Son not: 1999 yılında ABD’nin Apo’yu teslimi Bülent Ecevit’i iktidara getirdi, ama daha önemlisi MHP’nin yükselişini frenledi. Acaba bu seçimde aynı senaryo tekrarlanacak mı, az kaldı göreceğiz.

Habur kapanırsa terör azar

TÜRKİYE Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla önüne çıkan fırsatı kullanamadı.

O yüzden dağlarda, kentlerde şehit veriyor, aynı önerileri ısıtıp yeniden tartışıyor.

Kuzey Irak’a askeri harekát, tampon bölge, Habur’un kapatılması ve diğerleri.

1999 felaketiyle deprem uzmanı, 2001 krizinde para taciri kesildik...

Şimdi de can acısıyla harita üzerinde terörist avlayıp, ülke işgal ediyoruz.

Bir süredir sınır ötesi operasyonla, Habur kapısı arasında irtibatı kim kuracak diye merak ediyordum. Sınırın öte yakasından ses geldi. Otonom Bölge’nin Ticaret Bakanı Muhammed Rauf;

Habur’un Türkiye’ye 2005 yılında 8 milyar dolar gelir sağladığını,

Sınır ötesi operasyon halinde Türk müteahhitlerinin işlerinin duracağını,

Habur’un alternatifinin İran ve Ürdün kapıları olduğunu anlattı.

(Kaynak PUK sitesi, aktaran ANKA)

Kürt Bakan’ın söylediklerinde gerçek payı var.

Türkiye Habur’dan yapılan transit ticaretten ciddi kazanç sağlıyor.

Çoğu Güneydoğulu müteahhit ve ihracatçı Kuzey Irak’la çalışıyor.

Ama daha da önemlisi, binlerce kamyoncu geçimini sınır ötesinden çıkartıyor.

Bu kamyonların güzergáhında servis veren esnaf ve sanatkár da kazanıyor.

Türkiye Habur’u kapatmadı değil...

1991 Körfez Savaşı’nda kapatılan kapı on binlerce yoksul yarattı.

1992 Nevruzu ile başlayan kalkışmanın bastırılması yıllar aldı.

Ve bizzat dönemin askeri yetkililerinin talebiyle kapı 1994’te yeniden açıldı.

O yüzden diyorum ki, Habur kapısının açılması-kapanması önemli değildir.

Meselenin özü, aynı etnik nüfusu bölen sınırın iki yakasındaki cazibe farkıdır. Kürtler açısından cazibe merkezinin yeniden Türkiye ve Ankara olması sağlanmalıdır.

Gerisi kusura bakmayın ama boş laftır.
Yazının Devamını Oku

Camide şehit mitingi

12 Haziran 2007
ANKARAKOCATEPE Camii’nde hava hem sıcak hem de kurşun gibi ağırdı. Camiiye giden yollar güvenlik nedeniyle kesikti.

Yine de namaza saatler kala avlu tıklım tıklım doluydu.

Kocatepe’deki şehit cenazelerinde protokol değişti.

Devlet erkanı ve aile özel bir tribüne alınıyor.

Halk musalla taşından uzak balkona yerleşiyor.

Avlu ise dün olduğu gibi şehidin silah arkadaşlarına kalıyor.

Dikkat ettim, hükümete dönük protestolar sadece halktan gelmedi.

AKP’li bakanları yuhalayan MHP’li eylemcilere avludan da katılan oldu.

Avluyla bakanların buluştuğu seyrek anlar sadece cenaze namazında yaşandı.

Avludaki subayların neredeyse yarısı şehitlerine son görevi ihmal etmedi.

Başbakan belki de tepkiyi kışkırtmamak veya Bakanlar Kurulu nedeniyle gelmedi.

Ama üç yardımcısı oradaydı: Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Mehmet Ali Şahin.

Üçünün de suratı asıktı, atılan her slogan kurşun misali canlarını yaktı.

Başka illeri bilemem, ama gözüken o ki, artık Kocatepe’deki her şehit cenazesi mitinge dönüşecek. AKP, "Dindar cumhurbaşkanı seçtirmediler" şikáyetiyle topladığı oyu camide kaybedecek.

Onurlu bakansınız sadece sizin elinizi sıkıyorum/images/100/0x0/55eaee12f018fbb8f89fcca0

22 Temmuz seçiminde aday olmayan Abdüllatif Şener’i halk da ayrı yere koyuyor.

Dün cami avlusunda dikkat ettim, şehit eşi Nilgün Armutçuoğlu elini sadece Şener’e uzattı.

Cenaze töreninden sonra Muharrem Sarıkaya ile birlikte Şener’e rastladığımızda sorduk.

Canı çok sıkkındı, ancak ısrar üzerine şehit eşinin ne dediğini aktardı:

Dedi ki: "Onurlu bakansınız, sadece sizin elinizi sıkıyorum."

Ancak Abdüllatif Şener’in bu sözleri nasıl algıladığı da önemli. Bence, "Gördünüz mü haklı çıktım" hissine kapılmıyor, aksine partisi için üzülüyor. Belki de o yüzden, "Ortamı nasıl görüyorsunuz" diye sorunca, "Böyle gitmez" yanıtını veriyor.

Abdullah Gül’e ek sorular

KUZEY Irak konusunda hükümet askere istediği yetki/direktifi verdi mi?

İki basit sorunun yanıtını tartışırsak, bu bilmecenin çözümünü de yaklaşırız:

1) Hükümette yetki var mı?

Bakanlar Kurulu Meclis’ten yurtdışına Türk askeri yollamak için yetki istedi mi, tezkere yolladı mı? Daha açıkçası hükümette yetki var mı ki, askere devredebilsin. Hayır.

2) Siyasi direktif tamam mı?

Genelkurmay Başkanı açıkça soruyor, "Kuzey Irak’a girdiğimizde PKK’nın yanı sıra Barzani ile bir şeyler olabilir mi? Ayrıca orada ABD de var." Hükümet bu soruların yanıtını verdi mi? Hayır.

O yüzden Başbakanlık’taki asker-sivil zirvesini işlevli kılmak için üç şart var:

a) Olağanüstü MGK toplantısı, b) Cumhurbaşkanlığı başkanlığında Bakanlar Kurulu c) Yine Çankaya’da siyasi parti liderleri zirvesi.

Türkiye daha önce de benzer tehditlerle baş etmeyi bildi. Bu kez de aşarız, korkmayın.

Yeter ki devletin zirvesindeki çatlak onarılsın.
Yazının Devamını Oku