Başta Sunay Akın olmak üzere vatandaşların, bölge halkının, yani o küçük, şirin istasyonu kullananların "milli iradesine" bu "tuzağı" kim kurdu bilmiyorum.
Belediye mi? Ulaştırma Bakanlığı mı? Anıtlar Kurulu mu?
Ama şunu biliyorum:
Başbakan yarın çıkıp "Yıkılmak eski istasyonların fıtratında var. Bakın 1963'te ABD'de de tarihi bir istasyonu yıkmışlar," dese kimse yadırgamaz.
Hatta Göztepe'de oturmayan, o istasyonu hayatında hiç kullanmamış milyonlarca kişiden yıkım kararı için destek de alabilir.
İşin ilginci, gerçekten de ABD'de 1963'te öyle olmuş.
"New York'un Haydarpaşa Garı" denilebilecek 53 yıllık devasa Penn İstasyonu o tarihte yıkılmış.
Modern havalimanlarını andıran bugünkü yapı hiç şüphesiz
İnsan zihni tembeldir; olayları ve olguları daha kolay kavrayabilmek için benzerlikler, örnekler, şablonlar, modeller arar.
Oysa Soma faciasında, kazanın detaylarından, facia sonrası yaşanan olaylara dek, bugünün dünyasında yaşayan bir yabancının benzerlik kurarak kavrayabileceği pek örnek yok.
Sanki son 10 günü gerçeküstücü bir kurgu yazarının hayalgücünde yaşadık ki bu ancak biz Türklere "normal" geliyor.
Ve şu yaşananları bir yabancıya başlık başlık özetlemek dahi, konuyu kavramasını sağlamak bir yana, onu daha da yabancılaştırıyor Türkiye'ye:
- Başbakan Erdoğan'ın kaza sonrası 19. yüzyıl İngiltere'sinden örnekler vererek hükümeti savunması...
- Soma'da, siyasi kariyerinde hiç yaşamadığı bir şekilde kaydadeğer bir kalabalığın doğrudan tepkisine hedef olması...
- Protestocularla birebir tartışmaya girip kimisine "Gel benim yanımda yuh çek" ve kimisine de "Sen bu ülkenin başbakanına yuh çekersen tokadı yersin" demesi...
- Ardından bir süpermarkete girip
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nü Türkiye'de bu yıl da buruk kutluyoruz.
Hükümetin önde gelen isimlerinin, Türkiye’nin dünyada basın özgürlüğünün en gelişmiş olduğu ülkeler arasında yer aldığı iddialarına karşın, acı gerçekler bize hâlâ karanlık bir tablo sunuyor.
Gazetecilere Özgürlük Platformu'nun son verilerine göre 26'sı tutuklu olmak üzere toplam 43 meslektaşımız hapiste.
Toplumsal olaylar sırasında görev yapan gazetecilerin engellenmesi, zaman zaman doğrudan hedef alınarak yaralanmaları devam ediyor.
Ankara, Twitter ile yapılan görüşmeleri bir başlangıç olarak görüyor ve gelinen noktadan tatmin olmuş durumda. Bir yetkili, dört noktada Twitter ile "ortak zemin" sağlandığını vurguladı:
1) Bu toplantılarla Ankara ve Twitter arasında "pozitif bir gündem" oluştu.
2) Twitter Türk mahkemelerinin kararları konusunda "daha hassas olacağı ve daha hızlı cevap vereceğini" bildirdi.
3) Türkiye, AB üyeleri ve Avustralya dahil 6-7 ülkenin Twitter ile "iletişim modellerini" harmanlayarak bir model önerdi. Twitter cevap vermek için süre istedi.
New York Times Magazine'de 31 Ocak'ta yayınlanan bir makalede, "House of Cards" dizisi ve yaratıcıları ele alınırken, "umut sonrası siyaset" kavramı ortaya atılıyordu.
ABD Başkanı Barack Obama'nın "umut" söylemiyle iktidara gelmesinden altı yıl sonra Washington DC'nin siyaset koridorlarında pek bir şey değişmiş sayılmıyor.
Söz konusu dizi, halkın "var olmasını istediği değil, var olduğundan gizlice korktuğu" bir Amerikan hükümetini karanlık bir dille resmediyor.
İkinci sezonunun tüm bölümleri şubatta Netflix'ten yayınlanan (ki bu açıdan geleneksel televizyonu sarsan bir devrim de yaratan), özellikle başroldeki Kevin Spacey'nin döktürdüğü bu büyük prodüksiyonu sanki günümüzün Machiavelli'si yazmış, Shakespeare'i yönetmiş gibi...
AK Parti’nin “sosyal medya alanında aktif yer alacak 6 bin kişilik ekip oluşturduğunu” geçen kasımda Anadolu Ajansı duyurmuştu. Partinin Ar-Ge Başkanlığınca yürütülen çalışmada gençlik örgütleri üyeleri görev almıştı.
AK Parti, Twitter’ın dünyada “trend” konu (TT) olan, yani en çok konuşulan etiketler (hashtag) listesine “merkezin” belirlediği başlıkları sokmak için neler yapılacağını bir yılı aşkın süredir üyelerine aktarıyordu (Bir örnek görmek için tıklayın).
AK Parti üyesi olmamakla birlikte “muhafazakarlıkları” ile tanınan bazı “sosyal medya uzmanları” da geçen yazdan beri kampanyaya destek veriyordu.
17 Aralık operasyonunun ardından gündemi değiştiren ses kayıtları ve belgelerin internete sızdırılması üzerine AK Parti’nin, Twitter’da nüfuzunu artırmak için reklam ve halkla ilişkiler şirketlerinden de yardım almaya başladığı iddia edildi
Radikal gazetesinde geçen kasımda yayınlanan bir araştırmada, "Dershanelerin kapatılmasına karşı çıkan Cemaat mensuplarının da, sayısı az bile olsa sahte hesap yöneten gruplara sahip olduğu" bildirilmiş, bu kullanıcıların sadece bir günde 10 bine yakın tweet attığı saptanmıştı.
Son dönemde dünyada yaşanan çatışmaların ve krizlerin büyük bir bölümü, Osmanlı ile Sovyetler'in yıkılması, ABD'nin güç kaybederek ağırlık merkezini Ortadoğu'dan Pasifik'e kaydırması ve bunlara eşlik eden devrimsel teknolojik değişimlerin sonucudur.
Köklü bir yapısal dönüşüm evresinde üç imparatorluğun birden "çekildiği" kesişim coğrafları ise en şiddetli sancıları yaşıyor.
* * *
Türkiye açısından Kırım ve Suriye'nin tarihinde paralellikler vardır:
Rus orduları 1783'te
Bir yanda Türkiye ile birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) en çok yaptırım uyguladığı ülke olan Rusya; bir yanda o mahkemenin kurucusu Avrupa...
Bu iki blok arasında kalan Ukrayna'da son günlerde yaşananlar Avrupa hukukunun komşu ülkeler üstündeki etkisi açısından da ilginç bir örnek vaka oluşturuyor.
İstanbul Üniversitesi'nin insan hakları uzmanı hukukçusu Doç. Dr. Burak Gemalmaz ve Araş. Gör. Dr. İzzet Mert Ertan ile bu konuda yazıştık. İki akademisyen konuyu şöyle açıklıyor:
AİHM’in Ukrayna siyasetine etkisi nedir?
AİHM, Ukrayna iç politikasına çeşitli temel hak ihlalleri açısından zaten doğrudan müdahale etmişti. Hatırlanacaktır, “turuncu devrim” sonrasında iktidara gelen, yüzü AB ve ABD’ye dönük eski başbakan Timoşenko’nun yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanması, kötü muamele görmesi de AİHM tarafından insan haklarının ağır ihlali olarak nitelendirilmişti. Hatta AİHM, Timoşenko’ya yapılan muamelelerin politik bir baskı aracı olarak kullanıldığına karar vermişti (No. 49872/11, 30 Nisan 2013). Aslında AİHM’in bu tip kararları nadirdir. Böyle örnek kararlardan bir diğerinin Rusya’ya karşı olduğunu söylersek, sanırız şaşıran çıkmayacaktır (Gusinskiy v. Russia, 19 Mayıs 2004).