Paylaş
Başta Sunay Akın olmak üzere vatandaşların, bölge halkının, yani o küçük, şirin istasyonu kullananların "milli iradesine" bu "tuzağı" kim kurdu bilmiyorum.
Belediye mi? Ulaştırma Bakanlığı mı? Anıtlar Kurulu mu?
Ama şunu biliyorum:
Başbakan yarın çıkıp "Yıkılmak eski istasyonların fıtratında var. Bakın 1963'te ABD'de de tarihi bir istasyonu yıkmışlar," dese kimse yadırgamaz.
Hatta Göztepe'de oturmayan, o istasyonu hayatında hiç kullanmamış milyonlarca kişiden yıkım kararı için destek de alabilir.
İşin ilginci, gerçekten de ABD'de 1963'te öyle olmuş.
"New York'un Haydarpaşa Garı" denilebilecek 53 yıllık devasa Penn İstasyonu o tarihte yıkılmış.
Modern havalimanlarını andıran bugünkü yapı hiç şüphesiz New York'un ihtiyaçlarını çok iyi karşılıyor.
Fakat selefinin mimari kalitesine sahip değil. Hatta 1968'de yer altına alındığı için, dışarıdan görülemiyor bile...
Beaux-Arts stili mimariye sahip 1910 yapımı eski Penn İstasyonu'nun yerinde artık gökdelenler var.
1963'te ilkin birçok protesto yapılsa da, istasyonun yıkımına karşı organize bir direniş düzenlenmemiş.
Dolayısıyla, siyasi ve ticari ortamın yanısıra, kamuoyunun tutumu açısından da 1963'ün New York'u ile bugünün İstanbul'unu benzetebiliriz.
Aradaki fark ise şurada:
Penn İstasyonu yıkıldıktan sonra New Yorklular yapılan hatanın farkına varıyor.
New York Anıtları Koruma Kurulu 1965'te tam da bu nedenle kuruluyor.
Ve o kurul, Grand Central Terminali'nin yıkımını, Penn İstasyonu'ndan çıkarılan dersle engellemeyi başarıyor...
ABD Yüksek Mahkemesi "tarihsel koruma" konulu ilk kararını bu terminal için vermiş ve Penn Central şirketinin kendisine ait binayı yıkma kararını New Yorkluların iradesine dayanarak engellemiş.
(Beklediği büyük ranta kavuşamayan bu şirket kısa süre sonra batıp ABD tarihinin en büyük iflaslarından birinin aktörü olmuş.)
İşte, bu nedenle modern demokrasilerde hem şirketleri, hem de birbirini denetleyen kurumlar kilit önemde...
Çünkü tarih, gelip geçici şahıslarla değil, böyle kalıcı kurumlarla korunuyor.
Paylaş