Paylaş
Son dönemde dünyada yaşanan çatışmaların ve krizlerin büyük bir bölümü, Osmanlı ile Sovyetler'in yıkılması, ABD'nin güç kaybederek ağırlık merkezini Ortadoğu'dan Pasifik'e kaydırması ve bunlara eşlik eden devrimsel teknolojik değişimlerin sonucudur.
Köklü bir yapısal dönüşüm evresinde üç imparatorluğun birden "çekildiği" kesişim coğrafları ise en şiddetli sancıları yaşıyor.
* * *
Türkiye açısından Kırım ve Suriye'nin tarihinde paralellikler vardır:
Rus orduları 1783'te Kırım'ı ilhak ettikten hemen sonra, Osmanlı'nın, anavatan olarak gördüğü bir başka toprak olan Suriye'de de hakimiyeti zayıflamış, 19. yüzyıl başından itibaren Şam'ın Bab-ı Âli'den kopuşu başlamıştı.
Ve Osmanlı'nın ardından Suriye'ye hakim olan Fransa'nın bu ülkeden 1946'da çekilmesinden 8 yıl sonra Sovyetler Kırım'ı Ukrayna'ya verdi.
Bu, Ukrayna'nın (Osmanlı'dan alınıp) Rus hakimiyetine girişinin 300'üncü yıldönümü anısına Moskova'nın Kiev'e sunduğu sembolik bir hediyeydi.
Suriye ve Ukrayna'da 20. yüzyıl rejimlerini oluşturan ve koruyan, ABD ve Sovyetler arasında süren Soğuk Savaş oldu.
İki blokun (NATO ve Varşova Paktı) birbirine değdiği noktalar, özellikle Ortadoğu ve Doğu Avrupa en kritik soğuk savaş meydanlarıydı.
Soğuk Savaş 1991'de biterken, Osmanlı'nın mirasçısı olan Türkiye'nin demografisi başta olmak üzere çeşitli özelliklerle yeniden bir bölgesel güç olabileceğini, o dönemde yazıp çizen tüm uzmanlar (Çin'in yükselişini öngördükleri gibi) kolayca söyleyebiliyorlardı.
* * *
Bir diğer Afrika atasözü, "Müzik değiştiğinde, dans da değişir" diyor.
Suriye içsavaşının, Arap Baharı'nın bir uzantısı olması gibi; Ukrayna krizinin de Prag Baharı'nın bir uzantısı olduğunu, ancak, "post-Osmanlı" ve "post-Soğuk Savaş" gözlüğüyle bakarsak anlayabiliriz.
Anlayacağız da ne olacak? Niye anlamaya çalışalım ki?
"Soydaşlarımızı koruyacağız" diye, son 20 yılda artan gücümüzü abartıp, bu süreçte imparatorlukları çökse bile "mihrapları yerinde duran" iki küresel gücün arasında ezilmemek için elbette...
Suriye'de ne yazık ki tam da bu hatayı yaptığımızdan, Ukrayna'ya bakarken dış politika yapıcılarımızın o hatalardan ders aldığını umuyoruz.
Suriye halkının yanısıra, Ukrayna halkının da iradesini elbette göz ardı edemeyiz. Ancak bu iki krizin ana unsurunun dış etkenler (Batı ve Rusya'nın "vekaleten savaşı") olduğunu da yok sayamayız.
Batı'nın Ortadoğu'da Moskova yanlısı görünen anti-demokratik bir yönetimi (Esad) uluslararası hukuku çiğneyerek yıkma girişiminin ardından, bu kez Rusya, Doğu Avrupa'da Batı yanlısı görünen anti-demokratik bir yönetimi (Ukrayna) uluslararası hukuku çiğneyerek yıkma gayretinde...
"Görünen" derken boşa söylemiyorum.
Esad'ın "Rus yanlılığı" da, Ukrayna'nın yeni yönetiminin "AB'ciliği" de özünde bir görüntüden ibarettir.
Rus yanlısı denen Viktor Yanukoviç'in, Batı yanlısı denen siyasi rakibi Yuliya Timoşenko'yu, "Rusya ile doğalgaz pazarlığında fazla yumuşak davrandığı için" hapsettirdiğini unutmayalım.
Ne de bugünün ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin, 2009'da eşiyle beraber yemek yediği Beşar Esad'ı, henüz 3 yıl önce "Ortadoğu'da barış ve istikrarın önemli oyuncusu" diye övdüğünü...
Tüm bu isimler, güç dengelerindeki mevcut oynaklıktan yararlanmaya çalışan kurnaz otokratlardır ve gerektiğinde acımasız birer diktatöre dönüşebileceklerini de göstermişlerdir...
* * *
Sonuçta...
Batı'nın Suriye müdahalesi yüzünden Akdeniz'deki tek donanma üssünü (Tartus) boşaltmak zorunda kalan Rusya'nın, şimdi Karadeniz'deki en önemli donanma üssünü (Kırım) garantiye almak için pervasızca hareket etmesinde, işlevselliğin yanısıra bir simgesellik de olmalı:
"Batı, Suriye'de muhalifleri silahlandırarak uluslararası hukuku hiçe sayıyorsa, biz onların yapamadığını da yapıp doğrudan Ukrayna'ya asker göndeririz" mesajıdır bu...
Ve anlaşılıyor ki, ABD Başkanı Barack Obama'nın Suriye'de doğrudan askeri güç tehdidiyle tansiyonu yükseltip son anda parlamentoya dönerek ortamı yumuşatmasına, Rus mevkidaşı Vladimir Putin birebir aynı tepkiyi vererek intikamını almaktadır.
Bir başka Afrika atasözü, "Filler tepiştiğinde, çimler ezilir" diyor.
Türkiye bu arenada çim gibi önemsiz bir şey değildir elbette; ama fil olduğunu zannediyorsa, pekala arada ezilebilir.
Zira "Beş dakikada değişir bütün işler" gerçeği, en iyi Esad'dan ve Yanukoviç'ten öğrenilebilir.
Ve hâlâ daha "Ankara ne yapmalı" diye soruluyorsa, aklın yolu birdir:
Ne Batı'yı, ne Rusya'yı, ne de "soydaşları" cengaverce korumaya kalkmak...
Sadece uluslararası hukuku, hem de sonuna kadar, akıl ve iz'anla savunmak..
YAZININ BAŞLIĞINA DAİR NOT: Polonyalı satranç ustası Savielly Tartakower'ın (1887-1956), bir başka büyük ustayla yapacağı müsabaka öncesinde masaya bakıp her zamanki kötümserliğiyle ettiği laf meşhurdur: "Bütün hatalar satranç tahtasının üstünde, yapılmak üzere bizi bekliyor."
Paylaş