Reuters haber ajansı, Türkiye Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına dayandırdığı haberinde, Türkiye'nin Somali'ye nakit yardımının 2013 sonundan beri Ankara'nın kararıyla durdurulduğunu bildirdi.
Bu kararın gerekçesi ne?
Ankara, 29 Ekim'deki Marmaray açılışında özenle ağırladığı Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un bir yanlışını mı gördü?
Öyle görünüyor ki, soru Ankara'nın çalıştığı yerden çıkmış: Yolsuzluk.
2000-2012 yılları arasında Finlandiya Cumhurbaşkanı olan Tarja Halonen, geçen ağustosta başkent Helsinki'de bir çöp kutusunu karıştırırken görüntülenmişti:
Halonen, "Harika bir keşif. Bunu alacağım," deyip çöpteki kullanılmış tencereyi evine götürdü.
Ben bunu Fin bir gazeteci arkadaşımdan öğrendim.
Çünkü haber ve fotoğraf birkaç sitede paylaşılmış, ama büyük Fin gazetelerine yansımamıştı bile...
Zira Halonen'in hareketi Finlandiya gibi görece eşitlikçi bir toplum için sıradandı.
Başbakanı da markette tek başına alışveriş yaparken görebileceğiniz bu ülkede "
Yunan felsefesinin kurucularından olan, Batı'nın "düşünsel ata" kabul ettiği Sokrates’e bir tanıdığı sormuş:
“Öğrencilerinden biri hakkında söylenenleri duydun mu?”
“Bir saniye,” demiş Sokrates, “Bana bir şey söylemeden önce sana küçük bir test yapacağım. Üçler Testi…”
Tanıdığı şaşırmış, ama Sokrates teste başlamış:
Dün Anadolu Ajansı’na düşen haberde, Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in, tüm gelir ve malvarlığını denetlemesi için Bulgaristan Ulusal Gelirler Ajansı’na (NAP) şahsen talepte bulunduğu bildiriliyordu.
Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Plevneliev’in aile üyeleri ve ailesine bağlı üçüncü şahısların maddi durumunun dolaylı veya dolaysız olarak aylardır araştırıldığı, bu araştırmaların eksik sonuçlar verdiği, bu nedenle Cumhurbaşkanı’nın bizzat daha kapsamlı bir denetim talep ettiği belirtiliyordu.
Peki, bir Cumhurbaşkanı, neden “Müfettişler benim malvarlığımı iyi denetleyemedi, en iyisi devletin bu alandaki en yetkili kurumuna talimat vereyim de her şeyim ortaya dökülsün” der ki?
Bu soruyu yanıtlamak için Bulgaristan’da geçen yıl boyunca yaşanan gösterilerin nedenlerini ve sonuçlarını bilmek gerekiyor. O yüzden gelin, filmi biraz başa saralım.
‘SİVİL DARBE’ ALGISI
Ukrayna’daki hükümet karşıtı gösterilerle Gezi Parkı eylemleri arasındaki benzerlikleri, yahut Yunanistan, Japonya, İspanya ve Uruguay'dan art arda gelen haberleri gören dikkatsiz bir okuyucunun, ilk bakışta bir uluslararası komplodan şüphelenmesi normaldir.
Oysa bu benzerlikler, 2013 yılı içinde dünyada yaşanan toplumsal ve siyasal gelişmeleri daha geniş ve derin bir bakışla inceleyenlerin gözüne küresel bir komplo gibi değil, doğal bir sonuç olarak görünür.
* * *
2008'de başlayan Büyük Resesyon'un yarattığı dip dalgalarının yakında kıyıları dövmeye başlayacağını Mayıs 2012'de yazmıştım.
Gezi Parkı protestoları sırasında iktidarın söylemselleştirdiği komplo teorisi neydi?
"Faiz lobisi" veya "küresel güçler" gibi muğlak tanımlanan bir takım (Batılı) odaklar, gelişmekte olan ülkelerin yükselişini durdurmak için harekete geçmişti!
Türkiye ve Brezilya başta olmak üzere bir dizi ülke bu yüzden "karıştırılıyordu!"
Akademisyenleri dahi komplo teorilerine pek meraklı olan ülkemizde şimdi iktidarda bulunan bu zihniyet, yolsuzluk soruşturmaları sürerken son üç gün içinde dünyada yaşanan dört gelişmeyi de pekala "küresel tezgahın yeni unsurları" olarak sunabilir.
1)
ABD’deki Boston Dynamics firmasının ürettiği “insansı” ve “hayvansı” robotlardan daha önce bahsetmiştim.
Teknoloji devi Google işte o şirketi geçen hafta sessiz sedasız satın aldı. Ödenen para açıklanmadı.
Boston Dynamics, ABD ordusu için de üretim yapan ve danışmanlık hizmeti veren bir şirket. 2000 yılından beri ABD Savunma Bakanlığı bu kuruluşa 140 milyon dolar ödemiş.
Mesela LS3 adlı robotun parasını ABD verdi. Robot, yakıt ikmali yapmadan 32 km boyunca 180 kg yük taşıyabiliyor. Yakında ABD Deniz Piyadeleri askerlere yük taşıtmak yerine, bu robotu kullanacak:
Cheetah adlı robotları, Usain Bolt’tan bile hızlı:
Hürriyet yazarı Sedat Ergin, hafta boyunca yayınlanan beş yazısında, Anayasa Mahkemesi kararının anlamını ve önemini tüm detaylarıyla anlattı.
Bu beş yazıyı da okumanızı tavsiye ederim. (Birinci yazı, ikinci yazı, üçüncü yazı, dördüncü yazı, beşinci yazı)
Haberal-Balbay kararının ardından aynı tutarlılıkla benzer hükümlere vararak sağlam bir içtihat oluşturma yoluna giren AYM’nin, son yıllarda Türkiye'de demokrasiye yapılmış en büyük katkıya imza attığını düşünüyorum.
Bu kararı takiben, bir terör davasında bile 3 yıl 11 ay tutukluluğu çok bulan AYM, "uzun tutukluluk rejimini" sadece milletvekillerini değil, hapisteki gazeteciler de dahil tüm vatandaşları etkileyecek şekilde yıkıyor.
Bu kararın hükümet-cemaat çekişmesinden kaynaklandığını savunanların argümanları zayıf, vizyonları kısır kalıyor.
Kaldı ki, böyle bile olsa, siyasi çekişmeler eninde sonunda biter, ama ülkenin en yüksek karar merciinin içtihat haline gelen kararları hayatımızı etkilemeye devam eder.
Bu etki açısından bakıldığında, AYM'nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ölçütlerini yakalama yolunda attığı bu adımlar, tüm ülke ve hatta dünya için dahi hayati derecede önemli olabilir.
* * *