Doğal ekosistemleri tehdit eden, zarar veren sorunların üzerine gidilmeli, önerilen çözüm ve uygulamalar disiplin içerisinde yerine getirilmeli.
Gelecek nesillerin sağlıklı, huzurlu ve mutlu yaşaması için çevrenin ve doğanın korunmasını basit bir insanlık görevi olarak görmeliyiz.
*
Geleceğimiz, dünyanın geleceği için basit ama kararlı adımlar atılmalı.
Örneğin;
- Daha az atık üretmeli.
- Kaynakları daha az tüketmeli.
İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, tüm canlılar yaşamları süresince birbirleriyle etkileşir, ilişki kurarlar.
Bu etkileşmeye tabii ki cansız varlıklar da dahil olurlar.
Yapılar, binalar, dağlar, yaylalar, denizler, göller, akarsular, mağaralar, köprüler, geçitler... Daha niceleri...
Bu yüzden çevrenin tanımı tek satırla yapılamıyor, biyolojik yapının ötesine geçiliyor, fiziksel, kültürel ve sosyal bir ortamdan da bahsediliyor.
Her akşam kıyısında yürüdüğümüz ya da üzerinde güneşlendiğimiz kumsal
Bizleri ısıtan güneşimiz
Balık avladığımız dere
Bunlardan birisi, 16 Mayıs’ta İstanbul’dan hareket ederek Karadeniz’in azgın dalgalarıyla boğuşup, 19 Mayıs günü, sabah 08:15’de Samsun’a yanaşan, içerisinde 9. Ordu Müfettişi Tuğgeneral (Mirliva) Mustafa Kemal Paşa ve kurmaylarının olduğu Bandırma vapuru.
Diğeri de, 17 Kasım 1922 tarihinde, sabah 04:00’de Başkent İstanbul’daki Yıldız Sarayı’ndan atlı arabaya binerek çıkan ve Dolmabahçe Sarayı’nın önündeki iskelede, onu bekleyen İşgal Kuvvetleri Komutanı general Harrington ile buluşan Osmanlı Devlet Başkanı Sultan Vahdettin’in Malta’ya gitmek üzere bindiği İngiliz Malaya zırhlı gemisi...
İKİ GEMİ DEMEMELİ
Atatürk Bandırma Vapuru ile ilk adım Samsun’a, vatanın bağrına geldi, Vahdettin Malaya zırhlısıyla Türk yurdundan uzaklara, Malta ülkesine gitti.
Bu iki gemi geleceğimizi etkiledi.
Bandırma vapurundan inenler memleket topraklarını işgal eden ülkeleri, buralardan söküp atmayı, Türk milletinin bağımsızlığını ve egemenliğini yeniden tesis etmeyi amaçlıyordu.
Bu amaç, bir ailenin devleti yönettiği saltanatı değil, halkın birlikte idareye katıldığı Cumhuriyeti içeriyordu. Milletin, saray ve padişahın kulu olması değil, devletin yurttaşı olması kararlılığını hedefliyordu.
KUVAYI MİLLİYE YAŞIYOR
Hayırlısıyla, sağlıkla, sıhhatle sandık başına gidip vatandaşlık görevimizi yerine getireceğiz.
Akşam saatlerinde de sandıkların açılmasını gözleyip, sonuçları tartıp milletvekili seçilen dostlarımızı tebrik edeceğiz, partileri kutlayacağız. Cumhurbaşkanına da hayırlı olsun diyeceğiz.
BEKLEYECEĞİZ
Seçmen olarak beş yılda bir gün güçlü oluyoruz.
Bu gücü de sandığa gidip milletvekillerine devrediyoruz. Haliyle, onlar güçlü, itibarlı ve dokunulmaz oluyorlar. Bizler de gücünü devrederek zayıflayarak gündelik yaşama dönüp, geçim derdine düşüyoruz...
Sade vatandaş için seçimlerin özeti bu kadar olur!
Ne durumdayız?
Yapılan çalışmalara rağmen beklenen sonuçlar niçin alınamıyor?
*
Uzun zamandan beri...
- Cinsel saldırı
- Kadına şiddet
Aylardan beri sıkıntı ve stres içerisindeydik.
Barajlarımız boşalmış, su kuyuları kurumuş, yer altı su kaynakları tükenmiş, kötü senaryolar kapıyı çalmıştı.
SUSUZLUK BÜYÜK SORUN
Susuzluk, kuraklık, iklim değişikliği, dolaysıyla tarım ve gıda ürünlerinde yetersiz üretim, meyve, sebze ve tahılda pahalılık, yetersiz beslenme gibi konuları irdeliyor, tartışıyor ve yeni yeni çareler arıyorduk.
Akla gelen ilk husus;
“Ey vatandaş! Suyu israf etme” oluyordu.
‘İkisi bir arada’nın yarattığı talep daha sonra, özellikle hazır kahve sektöründe ‘üçü bir arada’ akımına dönüştü.
Belki de bu akım ilk olarak tıraş bıçakları alanında başladı, bilemiyorum.
İkili, üçlü derken şimdi, beşli tıraş bıçaklarını konuşuyoruz.
Altı üstü sakal, bıyık, kıl...
5’liyle belki de yüzünüz kesilmez, tam bir sinekkaydı tıraş olunur. Hiç denemedim...
*
Pazarlama politikalarında sınır yok...
Bugünlerde başka şeyler de oluyor.
Memleketimiz seçim sürecine girdi.
14 Mayıs’ta sandık başına gidip cumhurbaşkanımızı seçeceğiz.
Cumhurbaşkanı seçimiyle birlikte 650 milletvekilini de belirleyeceğiz.
TBMM ‘i de yenilenecek.
Sanırım, halen milletvekili olan 200‘e yakın vekil yeni mecliste de görev yapacak.
*