Paylaş
Anksiyete, yani kaygı, korku, endişe, evham, vesvese çocuklarda çok yaygın. Yapılan bir araştırmaya göre 8-13 yaşlar arasındaki çocukların yüzde 70’i zaman zaman okul başarısı, ölüm, sağlık, zarar görme ve sosyal durumlarla ilgili kaygılar yaşamakta.
Çocukların kaygıları genellikle gelişim düzeyine, içinde bulunduğu yaşa göre değişiklik gösterebiliyor.
Örneğin küçük bir çocuk yüksek sesten ve karanlıktan korkarken, ergenlik döneminde toplum içinde konuşmak, sosyal ortamlara girmek gibi korkular gelişebiliyor.
Endişeler, yaş ilerledikçe somuttan soyuta doğru değişiyor.
Normal kaygı ile normal olmayan kaygı arasındaki farkın en önemli belirleyicisi ise yoğunluğu, süresi ve engelleyici olup olmadığı.
Anksiyete bozuklukları günlük, normal anksiyeteden şu özellikleriyle ayrılırlar:
1- Daha yoğundurlar
2- Daha uzun sürerler
3- Hayatınızı olumsuz etkileyen kaçınmalara sebep olurlar
10 ÇOCUKTAN 1’İNDE ANKSİYETE GÖRÜLÜYOR
Kaygı normal bir duygu iken hayatı olumsuz etkilemeye başladığında psikolojik bir bozukluk olarak ele alınır.
Kaygı bozuklukları çocuklar arasında görülen en yaygın psikolojik bozukluktur.
Yaklaşık olarak 10 çocuktan 1’ine çocukluk döneminde anksiyete bozukluğu teşhisi konur.
Bu bozukluklar evde yalnız kalmaktan korkmak, hayvanlardan korkmak, panik atakları ve insanların önünde konuşamamaya kadar çeşitli davranışlar içerir.
Anksiyete bozuklukları şikayetleri, ortaya çıkış şekilleri bakımından sınıflandırılıyor:
* Ayrılma Kaygısı Bozukluğu
* Seçici Konuşmazlık
* Özgül Fobi (hayvan, doğal çevre, kan, iğne, uçak, asansör vs.)
* Toplumsal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi)
* Panik Bozukluğu (beklenmedik panik atakları)
* Agorafobi
* Yaygın Kaygı Bozukluğu
Neden bazı çocukların daha kaygılı olduğu ve bunun bazen “psikolojik bozukluk” derecesine vardığı konusunda araştırmalar devam ederken, temel olarak, biyolojik (genetik), çevresel (aile, öğrenme) ve bireysel faktörlerin (mizaç) kaygı bozukluğunda beraber rol oynadığı biliniyor.
EBEVEYN TUTUMU SORUNU TETİKLİYOR
Bununla beraber, anne-babaların genetik olarak altyapı hazırlamaları bir tarafa, çocuk yetiştirme tutumlarının çocuklarda görülen kaygı bozukluklarına önemli katkıları olduğu birçok araştırmada ortaya çıkarılmış.
* Özellikle aşırı kontrolcü anne-babaların çocukları daha kaygılı oluyor. Ebeveynlerin çocuğun hayatına sürekli müdahale etmesi, düzeltmesi, uyarması, çocukların problemlerle baş etme becerilerinin gelişmesini engeller, kendi kendine yetme duygusunu kısıtlar.
* Problemlerle baş etmede limitli tecrübesi olan çocuk, olaylarla veya durumlarla kendi başına baş edemeyeceğini var sayarak kaygılanır.
* Anne-baba, kaygı duydukları durumlardan kaçındıklarında, çocuklarının da kaçınmalarını teşvik etmiş olur, bunun sonucunda çocuklar korku duydukları durumlarla baş etme becerilerini geliştirme ve olumlu bir öğrenme tecrübesi edinmekten mahrum kalır. Baş etme becerisi geliştiremeyen çocuk da kaçınma yolunu seçer. Oysa kaçınma, korkuyu besler.
* Araştırmalar, aşırı eleştirel, olumsuz, çocuğa uzak ve duygusal anlamda soğuk duran ebeveynlerin çocuklarının daha kaygılı olduğunu belirtiyor. Böyle anne-babaların çocukları dünyayı zor ve tehlikeli algılar ve tehdit olarak algıladıkları durumlara karşı daha hassas olur.
* Aşırı eleştirel anne-babaların çocukları “yanlış” yapmaktan daha fazla korkar, yanlış yapmaktan korktuğu için çeşitli durumlarda hiçbir şey yapmamayı tercih edebilir.
* Anne-baba kaygılı olduğunda, dünyayı çocuğa “çok tehlikeli” bir yer gibi sunar. Çocuğu korumak adına kısıtlarken, sürekli olarak dışarıdaki “tehlikeleri” vurgular. Bu durumda çocuğun dış dünyayı “çok tehlikeli” olarak algılaması kaçınılmaz olur.
* Dünyayı çok tehlikeli olarak algılayan çocuk, kontrolün hiçbir şekilde elinde olmadığına ve tehlike karşısında çaresiz olduğuna inanır.
KAYGININ TEDAVİSİ
Çocuklarda eğer teşhis edilmiş bir kaygı bozukluğu varsa mutlaka tedavi edilmeli.
Çünkü çocukluk çağında tedavi edilmeyen kaygı bozuklukları, çoğu zaman yetişkinlikte devam eder.
Ayrıca, başka psikolojik sıkıntıları da beraberinde getirir.
Kaygı bozukluğuna eşlik eden psikolojik sorunların başında depresyon gelir. Gençlik çağında buna alkol kullanım bozukluğunun da eklendiği sıklıkla görülür.
Gençler, sosyal, akademik veya iş ortamlarında kendilerinden beklenenler arttığında, sorumluklardan kaçmanın artık mümkün olmadığı durumlarda sakinleşmek için çareyi alkolde aramaya başlar.
Oysa kaygı bozukluğunun tedavisi mümkün ve çoğu kaygı bozukluğu çok kısa sürede tedavi edilebilir.
Bilişsel (Kognitif) Davranışçı Terapi’nin çocuk ve ergen anksiyete bozuklukları tedavisinde, diğer tedavi yöntemlerine kıyasla daha başarılı olduğu birçok araştırma tarafından desteklenmiştir.
Bunun yanında terapi sürecine anne-baba mutlaka dahil edilmelidir.
Anne-babanın davranışı değişmediğinde terapi başarılı olmayabilir.
Anne-baba terapiye değişik şekillerde katılabilir; bu, çocuğa yardımcı olmak için yeni beceriler edinmek de olabilir, kendi problemleri ile baş etmeyi öğrenmek de... Anne-babanın dahil olmadığı terapiler ise genellikle başarısızlıkla sonuçlanır.
Paylaş