Doğan Hızlan

Oktay Akbal adına ödül verilecek

28 Ağustos 2020
Sözlük çalışmalarıyla tanınan Hikmet Altınkaynak’tan bir e-posta aldım:

“Oktay Akbal Edebiyat Ödülü ile ilgili yönetmeliği ve Oktay Akbal biyografisini güncelleyerek ekte gönderiyorum.

Ayla Hanım’dan (Akbal) öğrendiğim kadarıyla, Oktay Akbal için 28 Ağustos Cuma günü (bugün) saat 11.00’de mezarı başında kendiliğinden gelen dostlarıyla bir anma olacakmış.”

Gazeteci, öykü, roman, deneme yazarı, çevirmen Oktay Akbal (20 Nisan 1923 İstanbul-28 Ağustos 2015 Muğla-Ula, Akyaka) ile aynı gazetede yıllarca çalıştım.

İyi bir edebiyatçı olduğu kadar iyi, güvenilir bir dosttu. Edebiyat polemiklerinden her zaman uzak durdu. Başka edebiyatçıları da sevgiyle yazdı.

TYS 2003’te 80. yaş gününü çeşitli etkinliklerle kutladı.

 ‘Suçumuz İnsan Olmak’la Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü,

 ‘Berber Aynası’ kitabıyla da 1959 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı.

 2005 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülü’nü aldı.

Yazının Devamını Oku

Yazılmayan Türkçenin izinde

25 Ağustos 2020
Elginkan Vakfı, 5. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Kurultayı’nın ana konusu ‘Geçmişten Günümüze Yazılmayan Türkçe’ olarak belirlendi. Bundan önceki dört toplantıda edebi dili, yazı dilini konu alan bildirilerin sunulduğu kurultayda bu kez de yörelerimizde canlı bir biçimde konuşulan Türkçenin ağızlarını, Türk argosunu, meslek dillerini bilimsel yönden ele alacak bildirilere yer verilecek.   

Standart dil, kuralları sözlüklerde ve kılavuzlarda belirlenmiş, yerel izler taşımayan, eğitim, hukuk, basın yayın vb alanlarda, resmi yazışmalarda kullanılan, işlevi, geçerlik alanı geniş iletişim aracıdır. Bu özellikleriyle standart dil durağandır, resmidir.

Standart dille birlikte hayatın her alanında farklı boyutları, türleri, kapsamları, özellikleri bulunan canlı bir dil daha vardır. Doğallığıyla, içtenliğiyle, gayriresmiliğiyle yaşayan bu dil yaratıcılığa, değişime, etkileşime daha açıktır.

Zamana, mekâna ve toplumsal nedenlere bağlı olarak sürekli değişen canlı dilin eşzamanlı olarak farklı biçimleri, dilbilimi adlandırmasıyla değişkeleri oluşur. Dilbilimcilerin sınırlı sayıdaki eşzamanlı araştırmaları dışında toplumsal değişkeler Türkiye Türkolojisinde ihmal edilmiş bir alandır. Toplumsal değişkelerin artzamanlı incelenmesi ise yok denecek kadar azdır.

Ana hatlarıyla yazı dili ve konuşma dili diye de adlandırılan dilin bu iki cephesinin birbirinden kopuk olması söz konusu değildir. Romanlarında, hikâyelerinde bölge ağızlarından örnekler veren, argoyu ustaca kullanan yazarlarımız bulunmaktadır.

Türkçenin bu yönünü konu edinen kurultayın başlıkları şöyle belirlenmiştir:

Türkçenin Ağızları: Bölge ağızlarımızın dil özelliklerinin yanı sıra deyim, atasözü gibi kültür zenginliklerimizin işlenmesi de beklenmektedir. Evliya Çelebi, Nedim gibi eski Türk edebiyatının,
Karacaoğlan, Dadaloğlu gibi Türk halk edebiyatının, Reşat Enis, Yaşar Kemal gibi yeni Türk edebiyatının yazarları, şairleri halk dilini eserlerinde ustaca kullanmışlardır. Kurultayda Türkçenin ağızlarının edebiyatımızdaki yansımalarını inceleyen bildiriler de sunulacaktır.

Türk Argosu: Bir tür gizli dil olan argo, daha çok kaba dil olarak algılanmaktadır. Oysa öğrenci, şoför gibi çok çeşitli türleri olan argoyu dilbilimi bakışıyla ele alacak bildirilerin yanı sıra

Yazının Devamını Oku

Bir piyano ikilisi

23 Ağustos 2020
İki sanatçı ayrı ayrı ülkelerde yaşıyorlar, biri Stuttgart’ta, diğeri Eskişehir’de.

Yudum Çetiner&Selin Şekeranber’in yeni CD’lerinin adı: ‘Outside’, Blanc&Noir.

İki enstrümanda iki kişiliğin çokkültürlülükte buluşması.

İlk albümlerinin adı: ‘The Essence of Piano Duo’.

Konserlerinde klasik Batı müziğinin daha az bilinen iki piyano için yazılmış eserlerine yer verdiler.

Yurtdışında birçok ödül aldılar.

Türk piyano ikilileri arasında kardeş ya da ikiz olmayan bir ikili.

Bu albüm, üçüncü albümleri. Almanya’da çıkan albüm dijital platformlardan da dinlenebiliyor.

İkilinin birlikteliği Bilkent’teki öğrencilik günlerinde başlamış.

Yazının Devamını Oku

‘Aman beyim niçin düşeceksiniz!’

22 Ağustos 2020
Türk cumhuriyetleriyle ilgili siyasi haberleri gazetelerde okuyor, televizyonlarda seyrediyoruz. Birçok siyasetçimiz o ülkelere gidiyor, oralardan da siyasetçiler ülkemizi ziyaret ediyor. Peki onların kültür, edebiyat, bilim dünyası hakkında ne biliyoruz? Anlatılanlarla, görülenle yetiniyoruz. Oysa aramızda sağlam kültür bağları var. İnci Enginün, kitabında dünden bugüne bu tarihi inceliyor.

Orhon Yazıtları’ndan Bugünkü Türk Dünyasına, İnci Enginün, Dergâh Yayınları

İnci Enginün ‘Orhon Yazıtları’ndan Bugünkü Türk Dünyasına’ isimli kitabının ‘Önsöz’ünde çalışmasının niteliği hakkında bilgi veriyor: “Türk dünyasının bütünlük taşıdığını, tıpkı kocaman bir ağacın birbirinden uzak düşen dal uçları gibi, birbirinden habersiz yaşadıklarını çok düşündüm. Hatta zihnimde o dallarla ilgili ne çok hikâyeler tasarladım. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okurken dil hocalarımızın ikisi Reşid Rahmeti Arat ve Ahmet Caferoğlu hayli farklı açılardan bizi, zamanda ve mekânda yayılmış büyük bir milletin varlığından, zaferlerinden, yenilgilerinden, sevinç ve kederlerinden haberdar ediyorlardı.”

Hakaret değil şive farkı

Arat bir anısını anlatırken güler ve güldürürmüş. İstanbul’a yeni geldiği bir gün tramvayda vatmana, “Durakta düşeceğim” demiş, bunu duyan vatman “Aman beyim, niçin düşeceksiniz” demiş. İnmek istediğini şive farkı yüzünden anlayamamış. Özbek dilinde ‘alçak adam’ kısa boylu anlamına gelirmiş ama bu bilmeyen için bir hakaret sayılabilir diyorlar.

İnci Enginün iyi bir Cengiz Aytmatov okuru. Ben de onunla tanıştım, hatta Frankfurt Kitap Fuarı’nda çekilmiş, birlikte fotoğrafımız var.

Kitap dört bölüm başlığından oluşmuş:

Özellikle ilgimi çeken bir bölüm, ‘Cumhuriyet sonrası Türk şiirinde Kıbrıs ve Kıbrıslı şairlerin yeri’. Ben de Kıbrıs’a çeşitli üniversitelerinde konuşmalar yapmaya gittim; bazı şairlerle, yazarlarla, üniversite hocalarıyla tanıştım. Oradaki tanınmış bir kitapçıdan Kıbrıs’taki edebiyat üzerine bazı kitapları aldım. Ne yazık ki kitap getirtmenin zorluklarından söz etmişti kitabevi sahibi. Kıbrıs’ı ve Kıbrıslıyı, adadaki edebiyatı tanımak için sanırım bu yazıyı okumak gerekir. Kıbrıs’ta öğretmenlik yapan ve memleket edebiyatı kolunda şiirler söyleyen İbrahim Zeki Burdurlu (1922-1984) bu adayla ilgili birçok şiir yazmıştır.

Kıbrıs’ı tanımak için...

Yazının Devamını Oku

Kırtasiye üzerine

20 Ağustos 2020
Pandemi günlerinde birçok sektör zarar gördü. Özellikle bu durum kırtasiyeyi etkiledi. Sözgelimi her yıl yapılan Kırtasiye Fuarı bu yıl yapılamadı.

Oysa okul gereçlerini alanlarla kırtasiye tutkusu olanlar da bu fuarı gezerlerdi. Önemli bir yanı da gerek İstanbul’dan gerek Türkiye’nin bütün illerinden gelenler, okulların açılmasında satılacak çantaları, kalemleri alırlardı. Ben bile yenilikleri buradan takip ederdim. Sadece okul açısından bakmamak gerekir kırtasiye fuarına. Okul malzemesi dışında dolmakalem, roller, tükenmez, kurşunkalem üreten firmalar da alıcıyla burada temas ederlerdi. Tanıtım yaparlardı. Yalnız ithal malzeme değil, yerli üretim de bu fuarda ivme kazanırdı.

Kırtasiye sanayiinin kalbinin attığı yer fuardı. Ayrıca gezip dolaşma kısıtlaması başka açıdan da kırtasiye sektörünü vurdu. Birçok dükkâna alıcı uğramaz oldu. Görüştüğüm kırtasiyeci dostlarım, gerekli malzeme alımı ile satışların kısıtlı ve sınırlı olduğunu söylediler. Çünkü meraklısı bilir, kırtasiyeciye uğrayarak onunla sohbet ederek başta dolmakalem seçersiniz. Size sunarlar, sonra da beğendiğinizi alıp gidersiniz. Çünkü kırtasiye dükkânları aynı zamanda danışma mercileridir. Size bilgi verirler, o dükkânlar dışında AVM’lerde bu muhabbeti bulamazsınız.

Online eğitimde de ben kalem-kâğıdı gerekli buluyorum. Bunların alınması şartını koruyorum.

TUKİD (Tüm Kırtasiyeciler Derneği Başkanı) Mehmet Helvacıoğlu, 2020–2021 eğitim–öğretim dönemine sayılı günler kala velileri uyarıyor. Merdiven altı, üreticisi ya da ithalatçısı belli olmayan ürünler alınmamalı diyor.

*

TUKİD’in açıklamasından bazı bölümleri aldım. Sektörün durumunu açıklayan:

“Tüm dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını nedeniyle 2019-2020 eğitim-öğretim döneminin 2. yarısında öğrencilerimiz eğitimlerine evlerinden devam etmek durumunda kaldı. Bu süreçten kırtasiye sektörümüz de elbette olumsuz etkilendi. Sektörümüz bu süreçten, devletimizin perakende mağazalarına sağladığı desteklerle ve ürün gruplarındaki çeşitlilik sayesinde çıkmaya çalıştı. Sektörümüz sokağa çıkma kısıtlamalarından kaynaklı evlerinde kalan halkımıza eve servis, online sipariş gibi geliştirdikleri alternatif yöntemlerle hizmet etmeye devam etti. Bununla birlikte aklımızda hep sektörümüzün bayramı dediğimiz okul sezonu vardı. Sektör olarak bu döneme çok iyi hazırlandık, ürünlerimizi raflarımıza keyifle dizdik, sağlıklı, güvenilir ürünlerimizi öğrencilerimizle buluşturacak olmanın heyecanına büründük. Ancak okulların açılışının ertelenmesi kararı sektörümüzde olumsuz bir havanın yaşanmasına neden oldu. Elbette sağlık birinci önceliğimiz ve sektörümüz uzun yıllardır bu bilinçle mücadele veriyor. Bizler hem öğrencilerimizin sağlığını koruyacak önlemler alıyor hem de sektörümüzün yeni normalimizde de etkin faaliyetlerine heyecanla devam edebilmesi için çok çalışıyoruz.

Tüketiciler kırtasiye alışverişi yaparken nelere dikkat etmeli?

Yazının Devamını Oku

Oktay Tuncer’in ardından

18 Ağustos 2020
Oktay Tuncer’i (1936–2020) bir yıl okuduğum İstanbul Erkek Lisesi’nde tanıdım. Benim birçok arkadaşım da o lisede okuyordu. İnce bir ironi ile süslediği konuşma tarzını çok severdim.

Pertevniyal’e döndükten sonra az görüşür, az karşılaşır olduk. Daha sonra sık görüştüğüm arkadaşlarım İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdiğinden orada da ahbaplığımız devam etti.

Kendini öğretmenliğe adadı, şiirlerini yazsa da yayımlamadı.

2009 yılında Kabataş Lisesi mezunu İhsan Yılmaz’ın aracılığıyla lisede Kütüphane Haftası için bir konuşma yaptım.

Okulun bahçesinde, binanın girişinde büstler vardı. Ömer Seyfettin ve Behçet Necatigil’in büstlerinin yanına Oktay Tuncer’in de büstü konulmuştu. Lisede öğretmenlik yapmış büyük ustaların arasına büstü daha yaşarken konmuştu.

Kabataş Erkek Lisesi’ne ilk kez Behçet Necatigil’i görmek için gitmiştim.

Kuşağımın şairleri arasında yer alan Oktay Tuncer’i orada andım, ardından da gençlik anılarım sökün etti.

Edebiyat öğretmenliği benim gözümde öğrencisinin hayatını biçimlendiren, ona kişilik veren, belleklerde iz bırakan bir meslektir.

Bugünün nice önemli şairi, yazarı yetiştiren öğretmenler

Yazının Devamını Oku

Attila Özdemiroğlu’nun anısına

16 Ağustos 2020
Besteci Attila Özdemiroğlu’nun bestelerini Türk popunun ünlü sanatçılarının sesinden dinleyebilirsiniz.

Onun adına hazırlanan iki CD’de bestecinin 30 bestesi icra edilmiş.

Anısına hazırlanan CD’lerin vefa yanı beni her zaman etkilemiştir. CD’lerde yer alan parçaları zamanında dinlemişsinizdir, gün geçer unutulur. Tek tek toplamak olanağı bulamazsınız. Üstelik besteleri değişik icralardan dinlemek, bir dinleyici olarak o parçaları yeniden yorumlama kapısını açar bana.

Dinlerken, bazılarını filmlerden, bazılarını konserlerden, CD’lerden hatırlayacaksınız.  

Albümün kitapçığında Tolga Meriç, ‘Duyguların Kâşifi’ yazısında Özdemiroğlu’nun yaşamını ve sanattaki yükselişini anlatıyor:

“Adını ölümden çok, ölümsüzlükle anmak istediğim Attila Özdemiroğlu, 200’ün üzerinde şarkı, 7’si Altın Portakal Ödülü’ne layık görülmüş 42 film müziği, 14 müzikal ve 3 bin reklam müziğiyle yer etti içimizde.

Duygularımızı ilk günkü saflıklarına, sözlerimizi en eski masumiyetlerine kavuştururken, hatıralarımızı da ölümsüzleştirdi. Kimimizi çocukken ‘Firuze’yle kucakladı, kimimizi de evde masanın üzerinde ‘Petrol’le dans ettirdi. Bu şefkatli sarılışlar, dokunuşlar ya da coşturmalarla, hayatın ve yaşamanın ruhunu üfledi kalplerimize ve bedenimize.

Yeri geldi ‘Yedi Kocalı Hürmüz’le ‘Ey Tanrım, tek başına bırakma kullarını’ dedik, yeri geldi kalbimizi Ege’de bıraktık, onun müziğiyle.

Yazının Devamını Oku

Atatürk’e dair yeni bilgiler, yeni fotoğraflar

15 Ağustos 2020
Tarihi kişilikler hakkında bilgileri çeşitli kaynaklardan okumak, karşılaştırmalı okumalar yapmak onların gerçek kimliklerini daha iyi anlamamızı sağlar. Hiç kuşkusuz bunların başında Atatürk gelir.

Semih S. Tezcan’ın “Mustafa Kemal’den Atatürk’e” kitabının editörlüğünü Aytaç Demirci yaptı. Rahmetli Tezcan’ın  ithafı şöyle: “Halil İbrahim Göktürk’ün aziz hatırasına ithaf olunur.”

Mustafa Kemal Atatürk, 25-26 Ocak 1923’te bakın ne diyor: “Arkadaşlar! Bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zafer süngü zaferleri değil, iktisat ve ilim ve irfan zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar istihsal ettiği muzafferiyetler memleketimizi  halâsı hakikiye sevk etmiş sayılamaz. Bu zaferler  ancak müstakbel zaferimiz için kıymetli bir zemin hazırlamıştır. Muzafferiyatı askeriyemizle mağrur olmayalım. Yeni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım.” Kapaktaki fotoğrafta Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin ilk kamusal sanat müzesi Resim ve Heykel Müzesi’nin açılışında manevi kızı Ülkü’yle birlikte (20 Eylül 1937).

Bir liderin yükseliş öyküsünü okurken çevresiyle yaptığı mücadeleyi de göreceksiniz. Bazı bölümlerin altını çizdim; bir mücadeleyi, yeniden bir devlet kurmayı anlatan satırlar... Bölüm 13, mücadelenin yol ayrılıklarına değiniyor. Başlığı şu: ‘Silah Arkadaşları Onu Anlamakta Zorluk Çektiler’. Kimler var: Fevzi Paşa, Halide Edip Adıvar, Mazhar Müfit Kansu, Kâzım Karabekir. Kitapta savaştan kültüre, milliyetçiliğe, inkılapçılığa kadar cumhuriyet devriminin anatomisi irdeleniyor. Önemli bir başlık da ‘Dil ve Tarih çalışmaları’. Mustafa Kemal’in anladığı şekliyle Türk milliyetçiliği bilimsellik, dil ve tarih temelleri üzerinde yükselmeliydi. ‘İnkılâpların Yapısı’ bölümü de bazı temel değişikliklere bakış için gerekli malzemeyi içeriyor. Kitaplığınızda yer almasını salık veririm.

Mustafa Kemal’den Atatürk’e
Semih S. Tezcan
Yüksek Öğretim Eğitim ve Araştırma Vakfı Yayını

Yazının Devamını Oku