Polisiye edebiyatımıza bir dedektif daha katıldı: Metin Çakır. Hercule Poirot kadar zeki, Sherlock Holmes kadar dikkatli, Mike
Hammer kadar çapkın, James Bond kadar yakışıklı, Philip Marlowe kadar pervasız. Yaratıcısı da Armağan Tunaboylu.
Polisiye edebiyatı seven biri olarak mahallenin içinden çıkan bu alçakgönüllü dedektifi sevdim doğrusu. Girişte adını andığımız dedektiflerin yaşama seviyeleri yüksektir. Onun evine gelince... İki odadan ibaret, direkt salona giriliyor.
‘Konsey Cinayetleri’ kitabını okumaya başladığınızda, bazı kavramların kofluğunu, abartıldığı gerçeğini kabulleniyorsunuz. Metin Çakır konsey üyesi. Ama nasıl bir konsey? Konsey nerede toplanıyor? Gökdelenlerin birinde zannetmeyin. Kitaptaki kahramanlardan birinin, Sadullah Amca’nın kahvesinde.Oğlak Yayınları
Dedektifimiz ne diyor? “Konseyin en genç ve gariban üyesi bendim.”
Yer yer ünlü yönetmen Fassbinder’in sinemasını anımsadım. Ayrıca Osman Cemal Kaygılı’nın, Sermet Muhtar Alus’un kitaplarını da...
Size bir hatırlatmada bulunmalıyım. Yazarın günlük konuşmalardan ürettiği bir argosu var, kitabın sonundaki sözlük size yardımcı olacak.
Aynı seriden bayram tatili için salık vereceğim diğer kitaplar: Karakol Cinayetleri, Yıldız Cinayetleri, Park Cinayetleri, Resim Cinayetleri.
Bir kentin tarihi mekânlarından ne kaldı. İyi ki saraylar, camiler, başka kutsal mekânlar var. Ama bir konser salonu, bir tiyatro salonu, bir opera salonu yok. Yerel yönetimler büyük salonlar inşa ediyorlar ve çok amaçlı damgasını vuruyorlar. Yani her işe yarayan ama bir özelliği olmayan yerler.
Ben ikiye ayrılan kentleri severim eski şehir, yeni şehir olarak. Oranın tarihini mukayese edebileyim.
Bizde sokak adları, yer numaraları o kadar çok değişiyor ki, Demirtaş Ceyhun’u anarak söylemeliyim galiba göçebe bir yanımız hâlâ yaşıyor.
Goethe’nin evi aynı adreste, Gutenberg’in de adresi değişmedi.
Çocukluğumdan bir yer kaldı mı.
İstiklal Caddesi bünye ve kimlik değiştirdi.
Tatile gitmeyenler İstanbul gibi bir yerde can sıkıntısı yaşamazlar, zengin tarih insanın merakını doyurur.
Yaşadığınız mahalleden çıkın, eski semtleri ziyaret edin.
Ne yazık ki, pek çok önemli etkinlik belirsiz bir tarihe ertelendi. Salgının seyri kaderlerini belirleyecek.
Yurtdışındaki büyük kitap fuarları, başta Frankfurt Kitap Fuarı olmak üzere, büyük ihtimalle küçük ölçekte yapılacak.
Yaz aylarında yapılan etkinliklerde doğal olarak kapalı alanlar tercih edilmiyor.
İKSV’nin Film Festivali, Sabancı Müzesi’nde yapıldı.
Şimdi de müze başka bir etkinliğe hazırlanıyor.
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM), Sabancı Vakfı’nın katkılarıyla başlattığı ve büyük bir ilgiyle takip edilen Müzede Sahne etkinliğinin dördüncüsü 7-15 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşiyor.
Emre Koyuncuoğlu’nun sanat yönetmenliğini üstlendiği ve her yıl belli bir tema üzerinden gösteri sanatları alanındaki işlerden bir seçki sunan Müzede Sahne’nin bu yılki başlığı özellikle pandemi döneminde daha da artarak şiddet gören, zorlanan, tehdit altında yaşayan ve hayatını kaybeden kadınların sesi olması amacıyla ‘Adı Sanı, İsmi Cismi’ başlığıyla topyekûn kadın olarak belirlendi. Bu yıl, mesleki alanda özel tiyatroları temsilen tiyatro sektöründeki üretim ve uygulama süreçlerinin iyileştirilmesi ile profesyonelleşmesini hedefleyen Tiyatro Kooperatifi’ni destekleyen Müzede Sahne’nin programı, salgının ağır etkilerini yaşayan sahne sanatlarıyla dayanışmanın önemine dikkat çekiyor.
Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Dr.
MÖ 510 yılında Batı Anadolu’daki site devletleri içinde yer alan Klazomenai’da (bugünkü Urla) doğmuş olan filozof Anaksagoras’ın (Anaxsagoras) yaşamını ve öğretisini konu alan belgesel filmin çekimleri Urla’da yapıldı.
Senaryosunu gazeteci-yazar Uğur Pişmanlık’ın yazıp yönetmenliğini üstlendiği ‘Rasyonel Bir Filozof Anaxagoras’ adlı belgesel filminin kameramanlığını Umut Çınkır yaptı. Belgeselde Anaksagoras’ı Feridun Hamarat, öğrencileri ise Sevinç Öztürk ve Gültekin Çavga antik dönem kıyafetleriyle canlandırdı.
Ege’de antikçağın önemli kentlerinden Klazomenai doğmuş ve düşünce tarihine adını yazdırmış olan Anaksagoras’ın yaşamı ve onun felsefesini işleyen belgesel film, İzmir’in Urla ilçesinde ve bölgenin Efes, Priene, Miletos ve Didim Apollon Tapınağı gibi antik yerleşimlerde çekildi.
Danışmanlığını Mersin Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Zehragül Aşkın’ın yaptığı belgeselde, Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Prof. Dr. Doğan Göçmen ve felsefeci Prof. Kamuran Elbeyoğlu da Anaksagoras’la ilgili görüş bildirdiler.
‘Filozof Anaxagoras’ belgesel filminin yönetmeni Uğur Pişmanlık, konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Antikçağın Anadolulu filozoflarından biri olan Anaksagoras, Batı Anadolu’daki site devletleri içinde yer alan Klazomenai doğumludur. Anaksagoras antik dünyanın ilk gerçek bilginlerinden biridir. Anaksagoras felsefe yapmak için Anadolu’dan Atina’ya giden ilk filozoftur. Anaksagoras, içinde bulunduğumuz evreni ve hareketlerini tanrısal olan üzerinden değil maddenin yapısı ve iç dinamikleri ile onu harekete geçiren şeylerden yola çıkmıştır. Anaksagoras’ın ortaya koyduğu düşünceler, duyularımız aracılığıyla maddi varlıkları akıl yoluyla kavramayı, deney ve gözlemlerle anlamayı seçtiğini ortaya koymaktadır. Bu onun rasyonel dediğimiz akılcı bir düşünür olduğunu gösterir. Urla’da çekeceğimiz Anaksagoras belgeseli ile Anadolu felsefe tarihinde yer almış bu düşünürü Türkiye’nin felsefe ve kültür yaşamına kazandırmış olacağız. Bu işin beni en mutlu eden yanı da budur, bu topraklarda felsefe adına bir şey üretmiş olmak” diyor.
‘Rasyonel Bir Filozof Anaxagoras’ adlı belgeselin bu yılın sonunda TV’de gösterime gireceği belirtildi.
Aratos Tarih Felsefe, Kültür Sanat dergisi özel dosyaları söyleşileri ile de tanınıyor. Rahmetli, sevgili arkadaşımız
Albümdeki Tasavvuf ve Musikî yazısında, bu müzikle ilgili bilgi veriliyor:
“Tasavvuf, taassup düşüncesine göğüs geren, beşeri zevki ilahi zevk derecesine çıkaran, bu iki zevkin imtizacını sağlayan bir düşünce... Bir düşünce olmaktan çok bir yaşayış, bir hayat tarzıdır.”
Tasavvufun müziği de yine hayatın akışı içindedir.
Solist ve Genel Yönetmen: Ahmet Özhan
Yönetmen: İhsan Özer
Tonmaist Koro: Sıtkı Acim
Koro: Erhan Engin, Faruk Erdemsel, İsmet Olgaç, Kenan Verdemir, Korkut Samancı, Mert Ataman, Mustafa Özoruç, Suat Ulutaş.
Romancı, felsefeci Önay Sözer, 1970’ten bu yana sanat eleştirisi konusunda da önemli yazılar yayımladı.
Değerlendirdikleri isimler şunlar: Martin Heidegger, Melanie Klein, Edmund Husserl, Bin Kimura, Roman Jakobson, Jacques Derrida, Eugen Fink, Georg Simmel, Pieter De Houch, Pablo Picasso, Mondrian, Joseph Koudelka, Jörg Reckenrich, İlya Kabakov, Sarkis, Komet, Ömer Uluç, Cihat Burak, Mehmet Güleryüz, Biles Öcal, Hakkı Anlı, Sevil Gürler ve Mürşide İçmeli.
Sanata hem kendi türünde hem de felsefi bağlamda yeni bir perspektiften bakıyor. Bu tür çalışmalar bizim bakış açımızı zenginleştirir, yüzeysel bilgileri katmanlaştırır.
Yeni kitabı ‘Sanat: Görünendeki Görünmeyen’ de görünenin ardındaki görünmeyeni nasıl keşfedeceğiniz konusunda rehber bir eser.
Kitap altı bölümden oluşuyor: Birinci Bölüm: Ne İçin Sanat?/ İkinci Bölüm: Resmin Aralanması / Üçüncü Bölüm: Ara / Dördüncü Bölüm: Şema ve İlişki / Beşinci Bölüm: Ressamlar ve Etkinlikler / Altıncı Bölüm: İki Söyleşi.
İstanbul üzerine değişik türlerde çok yazı okudunuz ama değişik bir bakış açısını, ‘İstanbul’a Disiplinlerarası Yaklaşım’da bulacaksınız.Derleyen: Mukadder Özgeç
Türkiye İş Bankası Yayınları
‘EV HALİ’ BÖYLEDİR
Segili dostum Ertuğ Karakullukçu’nun yazısından bölümler aktarmaya karar verdim.
Sevgili Ertuğrul Özkök, Z kuşağı üzerine eğilince, ben de bizim kuşağa bu yazı iyi gelir diye düşündüm.
Yazı Britanyalı siyasetçi William E. Gladstone’a ait.
“Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir.
Yıllar cildi buruşturabilir ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur.”
Burada Cenap Şahabettin’in bir sözünü ekleyeceğim.
“Akıl yaşta değil baştadır, aklı da başa yaş getirir.
İnsan kendine olan güveni kadar genç.
“İstanbul’da 1 Mayıs ve bilinmeyen başka şiirleri”.
“Bir Mayıs İstanbul bizim olmuş gibidir”.
Gültekin Emre’nin “Akrostiş Şair Portreleri”. Oruç Aruoba.
Ressam ve şair Komet’ten bir şiir: W.S. Burroughs’la.
İyi şair Gülten Akın hikâye yazdı mı?
Erol Gökçen ‘Şairin Hikâyesi: 1’ yazısında Akın’ın hikâyesi üzerine değerlendirme yapıyor:
Şair Gülten Akın’ın 1973 yılında yazdığı ‘Çift Atlı Araba’ isimli bir hikâye Türk Dili dergisinde yayımlanır. Bir kız çocuğunun bakış açısıyla yazılan hikâyede bir ailenin yanında yaşayan bir adamın günün birinde eşyalarını atlı bir arabaya koyarak taşınması konu edilir.
Büyükanne ve büyük babasının yanında büyüyen kız çocuğunun, onlardan kopmak istememesi ve sürekli onları düşünmesi anlatılır.