Elbet bir sosyoloji profesörünün o alandaki kitaplarından Altın Kitaplar Yayınevi’nin yayımladığı ‘Çankaya Dramı–Silahlı Ordu/Silahsız Ordu’ kitabını okudum.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e kadar yaşanan siyaseti öz biçimde okura iletmişti. Bizim gündelik siyasal, toplumsal olaylara bakışımızın temelini oluşturacak saptamalarda bulunuyordu.
Kitabı kime ithaf etmişti:
“Bu kitabımı Silahsız Ordu’nun emekçisi Eşim Fethiye Tanyol’a armağan ediyorum.”
Uzaktan kurduğum yüzeysel bir bağı yazabilirim. Ordunun yeri konusunda düşünceleri Kemal Tahir’in ‘Yorgun Savaşçı’sını anımsatıyordu. Romanda okuduklarımı Cahit Tanyol bilimsel alana taşıyordu.
İki cümlesini seçtim kitaptan: “Yeniçeriler padişahı değiştirebilir ama yeniçeri ağası padişah olmayı aklından geçirmezdi.”
Kitap aşağıdaki paragrafla bitiyor: “Oysa ne Türk devlet geleneği, ne de halk orduyu kışlanın dışında görmeye yatkındır.”
*
“Şiir öldü mü?” “Şiir ölüyor mu?” Bu sorunun sorulduğu iki kişi de şair.
Şairlerin elbet böyle bir sorudan rahatsız olduklarını biliyorum. Ne var ki gençlerin sorularını da bu bağlamda yanıtlamaları gerekiyor.
Şiir kitapları basılıyor, şiir ödülleri veriliyor ama düzyazıya olan eğilimin yükselişi dikkatimi çekiyor.
Şairle doğru orantılı olmayan bir durum var. Şiir kitaplarının satışı düzyazı kadar yüksek sayıda değil.
Şiirin, şairlerin zirve yaptığı yıllar elbet geride kaldı. Ama gene de gerek siyaset gerek sanat dünyasından konuşma yapanlar, konuşmalarını şiirle süslüyor.
Kitap fuarlarında hâlâ eski kuşak şairlere ilgi gösteriliyor.
Hangi şair büyük bir kitleyi topladı?
Genç kuşaktan
O ikisi de yıkıldıktan sonra yeniden yapılmalıydı. Venedik’te La Fenice tiyatrosu yandı, rölövelerine bakarak yeniden yapıldı. Görkemli bir açılıştan sonra. Ben de konserler için Saray Sineması’na giderdim. Türk ve Batı müziğinin tanınmış solistlerini orada dinlerdik. Şimdi İstiklal Caddesi değişti, konforlu sinemalar AVM’lerde seyirci topluyor.
Şan Sineması da, Taksim Belediye Gazinosu da konserlerin mekânıydı. İkisi de bugün yok. İki salonda da bir hafta Batı müziği konseri, bir hafta da Türk müziği konseri yapılırdı. İkisi de belediyeye bağlıydı. Semtlerin bugününe baktığımda daima onların tarihine bakarım. O tarihin yaşatılmasını beklerim.
Batı kültürünün ilk rüzgârı orada esti.
Beyoğlu Belediyesi’nin “Beyoğlu Talimhane Sahne”nin açılışına bu gerekçeyle sevindim. Bu sahnenin yalnız belediye tarafından değil özel tiyatro topluluklarına da verilmesini öneririm. Muammer Karaca Tiyatrosu ne oldu bilemiyorum. Kenter Tiyatrosu salonunun akıbetini merak ediyorum. Beyoğlu sahne bakımından yetersiz bir semt. Ödenekli tiyatrolar dışında salon sıkıntısını biliyoruz, çok kötü şartlarda perde açıyorlar, seyirci buluyorlar.
Beyoğlu’nun yeni kültür sanat alanı ‘Beyoğlu Talimhane Sahne’nin tanıtımı, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un katıldığı programla gerçekleştirildi.
Beyoğlu Belediyesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve TÜROB paydaşlığıyla kurulan ‘Talimhane Sahne’ ile Talimhane bölgesi yerel ve uluslararası kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapacak. Talimhane Sahne’nin tanıtım programında Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız, Türkiye Otelciler Birliği Başkanı Müberra Eresin ile üniversite rektörleri, başkonsoloslar, sinema ve tiyatro sanatçıları ile çok sayıda sanatsever ve kalemi ile kültür hayatına katkı sağlayan pek çok yazar katıldı. Konuşmaların ardından İstanbul Devlet Modern Folk Müzik Topluluğu bir konser verdi.
‘MİSAFİRLERİMİZİ GÜVENLİ BİR ORTAMDA SANATLA BULUŞTURMAYI HEDEFLİYORUZ’
“Müzik aracılığıyla kültürel mirası korumak, yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla yola çıkan çok yönlü müzik ve sahne sanatları sanatçısı ve İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan akademisyen Prof. Dr. Seyit Yöre, MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı piyanist ve pedagog Doç. Ayça Aytuğ’la birlikte, ‘Osmanlı’nın Yeni Müziği’ arşivinde yer alan, piyano eşlikle şarkı, marş, foxtrot, kanto ve tangolar bu albümle günışığına çıkıyor.
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin yenilikçilik hareketi kapsamında bestelenen, ancak birçoğu arşivlerde kalan eserler seslendiriliyor.”
Yöre daha önceki çalışmaları konusunda da bilgi veriyor:
“Daha önce çıkan ‘Alla Turca’ albümümüzde de Osmanlı’daki çokseslilik etkisiyle bestelenen teksesli şarkıları ve saz eserlerini, soprano vokal (Hülya Kazan), ut (Seyit Yöre) ve kanun (Serdar Yılmaz) ile yayınlamıştık.”
Ayça Aytuğ da icra ettiği yapıtlar hakkında bakın ne diyor?
“Özellikle marş formundaki yapıtlar her ne kadar orkestral bir yapılanma dahilinde dikey yazı üslubunda olsa da aynı zamanda solo piyano için bestelenmiş eserlerdir.
Bu eserleri incelikli bir şekilde işleyerek, tüm renklerini ve eser içindeki karakter değişimlerini ortaya çıkarmak icra yolunda başlıca hedefim oldu. Albümdeki piyano yapıtları çoğunluğunda kalıcı melodileriyle doluydu ve özellikle Sultan Abdülaziz ve Sultan V. Murat’ın yapıtlarını büyük bir keyif ve hayranlıkla icra etme şansım oldu.”
Hiç kuşkusuz bir ülkenin müzik tarihi, o ülkenin kültür, sanat tarihini açıklayacak en önemli sanat türüdür.
Kasaba Türkiye’nin önemli birimidir. Türk edebiyatında birçok usta kasabayı yazmıştır, özellikle siyasal tarihimizde belirleyici bir önemi vardır. Bu adların başında İlhan Tarus gelir. Gerçekçi anlayışın usta bir temsilcisidir.
Bir hukukçu olarak adalet piramidinin birçok katmanında görev yapmış, bir süre de gazetelerde çalışmıştır.
Savcı ve yargıç olarak bulunduğu görevlerde kasaba halkını yakından tanımış, onları romanlarına yansıtmıştır. İlhan Tarus’un romanları sayesinde kasabadan şehre gidişin yolunu öğreniriz.
‘Kasabanın Ruhu’, yapıtları arasında mutlaka okunması gereken bir eser.
Onun romanları iki açıdan değerlendirilmelidir: Birincisi, Anadolu’nun simgesel ve siyasal birimi kasabanın insanlarını anlatmasıdır. İkinci özelliği de adalet tarihimizden kesitler sunmasıdır.Kasabanın Ruhu
İlhan Tarus
H2O Yayınları
Kitabın başında Sunuş’u Bahanur Garan Gökşen yazmış. Yazının başlığı İlhan Tarus’a Tefrikalardan Bakmak: “Meyhanecinin bile, ‘Allah bin bereket’ dediği bir ülke burası. Kumpanyaların uğrayıp sanatı, eğlenceyi, hazzı, zevki bolca boca ettiği kasabaları meyhaneli bir diyar.
İlk saptamaları şöyle:
Bağışı neden İstanbul Üniversitesi’ne yaptı? Bir ressam için makul bağış mercii müzelerdir. Üniversiteye bağlı müzesi olan ve bağışları sergileyebilecek bir mekânı olan kurumlara bağışlanmalı. Baştan yapılan bir yanlış, üstelik bu yanlışı başkalarına da yaptırmış.
Tiraje Dikmen’in bağışını uygulamaya koyamamanın asıl nedeni, mirasçısı olması. Dava devam ediyormuş.
Bu bilgiyi verenler dediler ki, kendi adına vakıf yapacak kadar serveti vardı.
Edebiyat, sanat dünyasının birçok adı, bu hukuki engele takılıyor.
Yayınevi yöneticilerinin söylediğine göre bu engel sevgili arkadaşımız Ahmet Cemal için de geçerli. Dünya edebiyatının büyük adlarının usta işi çevirileri, telif kitapları okunamayacak.
Abdülhak Şinasi Hisar’ın da kitapları bu yüzden yayımlanamıyormuş.
Tiraje Dikmen
Dünyadaki önemli festivaller hangileridir? Bilgiyi, festivallere katılan şair Metin Cengiz’den aldım.
Kritya Şiir Festivali, Hintli şair Rati Saksena tarafından, her yıl Hindistan’ın farklı bir yerinde düzenleniyor.
Uluslararası Medellin Şiir Festivali, aynı zamanda Dünya Şiir Hareketi’nin de başkanı olan Kolombiyalı şair Fernando Rendon tarafından, uyuşturucu kartellerinin başkenti olarak tanınan Medellin şehrinin bu imajını değiştirmek için başlatılmış. Bu yıl 30’uncusu düzenlenen festivalin şehrin imajını değiştirdiğine inanılıyor. Bütçesi 1 milyon dolar. Dünyanın şu anda en büyük festivali. Beş kıtanın 103 ülkesinden 192 şair katılmış bu yıl, 22 Afrikalı şair, 41 Asyalı, 39 Avrupalı, 86 Latin Amerikalı ve 103 okyanus ötesinden (Asya, Japonya vb). 10 gün sürüyor.
Voix Vives mediterannee en mediterannee/Akdeniz’den Akdeniz’e Yaşayan Sesler, Sete Şiir Festivali. Fransa’nın güneyinde Montpellier’ye bağlı Sete kasabasında yapılmakta. 10 gün sürüyor.
Sırbistan Uluslararası Yazarlar Toplantısı, Radomil Andriç tarafından yönetiliyor. Sosyalist ülkelerde âdet olduğu üzere festivalin üçüncü gününde konuklar ülkenin diğer şehirlerinde düzenlenen festivallere katılmak üzere paylaşılır ve şehir şehir gezilir. Bir hafta sürüyor.
Asya-Pasifik Şiir Festivali, Vietnam Hanoi’de düzenlenen ve dünyanın farklı ülkelerinden şairlerin katılımıyla gerçekleştirilen bir festival. Yaklaşık 30-40 civarında şairin katılımıyla düzenlenir. 10 gün sürüyor.
Europa in Versi, Milano’nun kıyısında Como Gölü kıyısındaki Como şehrinde Laura Garavaglia ve dostları tarafından her yıl düzenlenen bir festival. Her yıl yayımlanmamış, yayımlanmış ve gençlere olmak üzere üç dalda şiir ödülü de verilir. Bir hafta sürüyor.
Trois Riviere Uluslararası Şiir Festivali, Kanada’da adını nehrin adından alan aynı adlı şehirde,
Hangilerini?
Op.13 ‘Pathetique’
Op.53 ‘Andante Favori’
Op.53 ‘Waldstein’ ve Op.111 Gülsin Onay’ın özel yorumu.
Gülsin Onay’ın iyi bir dinleyicisi olmamın en önemli nedeni, yurtiçinde ve yurtdışında Türk bestecilerinin eserlerini seslendirmesidir.
Türk Beşleri’nden A. Adnan Saygun, 2. Piyano Konçertosu’nu ona ithaf etmiştir.
Gülsin Onay’ın, 250. doğum yılında Ludwig van Beethoven’ın eserlerinin seslendirdiği CD’nin başlığı şu:
‘Gülsin Onay / Beethoven’