Ağar, Hürriyet için de geniş kapsamlı bir yazı dizisi hazırladı.
Ağar, eski bir asker. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden doğrudan bilgi alabilen ve onları deneyim süzgecinden geçirip sağduyulu yorumlar yapan nadir uzmanlardan biri.
Üslubunu fazla abartılı bulmakla beraber, dizi içeriğinin Fırat Kalkanı ile ilgili en geniş kapsamlı ve doğru bilgilerle dolu olduğunu söyleyebilirim.
67 Mehmetçiği şehit verdiğimiz Fırat Kalkanı Harekâtı’nın hangi zorluklar altında gerçekleştirildiğini görmek için, Hürriyet’teki yazı dizisini ve kitabı okumanızı öneririm.
2 BİN 15 KİLOMETREKARE ALAN KONTROL ALTINDA
20 Ağustos 2016 günü başlayan
Fırat Kalkanı Harekâtı’nın tamamlandığı, 29 Mart 2017 günü yapılan MGK toplantısından sonra açıklanmıştı.
Fırat Kalkanı Harekâtı çerçevesinde, Suriye topraklarında ne kadar alanın IŞİD’den temizlendiğini ve kontrol edildiğini merak ettim. Resmi kaynaklarda en son 24 Şubat günü 1.975 kilometrekarelik alanın kontrol altına alındığı belirtiliyordu.
Konuşmalarından Başbakanlık koruma ekibi olduğunu anladım.
Başbakan Binali Yıldırım’ın iki gün sonra, 31 Mart 2017 günü Kars’ta yapacağı mitingin öncü koruma ekibiydi.
Aynı uçakta Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan da vardı. Havaalanında devlet protokolü ve kalabalık bir partili grup tarafından karşılandılar.
Kars’ta kalacağımız otele yerleştik. Başbakanlık ekibinin bir bölümüyle aynı otelde kalıyorduk.
Otel biraz şehir dışındaydı. Şehir merkezinde başka bir otele geçmek istedim. Hiçbir otelde yer kalmamıştı. Belli ki Ankara’dan gelen ekip hayli kalabalıktı.
Sokakta yürürken, turist olarak gelen bazı vatandaşlarla karşılaştık. Başbakan’ın ziyareti nedeniyle gelen ekiplere yer açmak için otellerinin değiştirilmesinden yakınıyorlardı.
İlçelere yolcu taşıyan taksi ve minibüs esnafının takıldığı bir kahvehanede oturdum bir süre. Onların yakınma konusu da kaymakamlıkların, valiliğin kendilerinden Başbakan’ın mitingi için şehir merkezine insan taşımak amacıyla araba istemesiydi. Bazı toplu taşıma araçlarına da ‘evet’ afişlerinin asılması talep edilmişti. “Ne yaptınız” diye sordum. Sorumu tuhaf bulduklarından olsa gerek, yüzüme bakıp gülümsediler...
***
Yavuz Ağabey gibi sokakta, restoranda, kahvede, bekleme salonlarında insanlarla diyalog kurmak, bölgenin siyasi dengelerini onlardan aracısız dinlemek başka bir keyif...
İki gündür Kars’tayım.
Önce burada bulunmamıza vesile olan konuyu anlatayım.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Telekom, UNDP ve Habitat Derneği, muhteşem bir sosyal sorumluluk projesine imza atmış. 40 yaş üstü -çoğu kadın- yüzlerce insana internet kullanımını öğretmekle kalmamış, kenti de ‘akıllı kent’e dönüştürecek kritik adımlar atmışlar.
Bu soruyu kendime ne zaman sorsam, aklıma evimizin önünde, yörede ‘hayat’ denen, açık alana kurulmuş tahta bir barakada olduğumuz o an gelir.
Zeminine serilmiş bir yün yatağın üzerinde oturtulmuş birkaç çocuktuk.
Dışarıda yağmur yağıyordu ve tahta barakanın üzerindeki teneke çatıda her damlanın sesi duyulabiliyordu.
Hayal meyal hatırladığım başka bir şey de içinde olduğumuz tahta barakanın karşısında kurulmuş beyaz Kızılay çadırıydı.
Herkes ‘Yer sallandı’ diyordu. (Yazıyı yazarken araştırdım. Büyük ihtimalle 25 Mart 1975 günü bizim ilçenin merkez üssü olduğu 5.1 büyüklüğündeki depremin sonrasıydı. Kayıtlarda 2 kişinin öldüğü, 26 kişinin yaralandığı yazıyor.)
Kimse eve girmiyordu. En fazla 3 metrekare genişliğinde olan o tahta baraka, günlerce evimiz olmuştu. Biz çocuklar için değişik bir oyuna dönmüştü ama kadınların tahta baraka ile Kızılay çadırları arasındaki çilesi aklımdaki bu eski fotoğrafın en net bölümüydü.
* * *
Eskilere gitmemin, tahta barakadaki o anı bir kez daha hatırlamamın bu seferki nedeni, Posta gazetesinin dünkü sayısında yer alan
Bakın son 6 ayda Rusya-PYD/YPG ilişkisinin nasıl geliştiğini gösteren bazı kritik gelişmeleri sıralayayım:
- 17 Eylül 2016 günü bir Rus uçağı, Suriye’deki Rus askeri üssü Hmeymim’e indi. İçinde Moskova’dan bir heyet vardı. PYD’nin çatısı altında bulunan ne kadar Kürt grup varsa hepsinin temsilcisi üsse giderek bu heyetle görüştü. Ruslar, rejim güçleri ile “iyi niyet anlaşması” imzalamaları halinde yeni Suriye’de özerklik vaat ettiler.
- 18 Eylül günü Rus üssündeki toplantıya Esad’ın adamları da katıldı. Rusya’nın hakemliğinde rejim ile PYD arasında 5 maddelik bir iyi niyet mutabakatı sağlandı.
- 19 Ekim’de YPG, Rusya ve Esad’ın vizesi ile Afrin’i Menbiç ile birleştirmek için harekete geçti ve birkaç köyü aldı.
- 20 Ekim günü, Türk Hava Kuvvetleri YPG unsurlarını vurdu. O gün Ankara’da Fırat Kalkanı Harekâtı’nın bu koridoru kesecek kritik yer olan El Bab’a uzaması kararlaştırıldı.
- 21 Ekim günü, Rusya harekete geçti. PYD’liler Moskova’da ağırlandı. Şubat 2017’de Moskova’da bir PYD temsilciliği açılması kararlaştırıldı.
- 24 Kasım 2016 günü, bir Suriye uçağı El Bab’a girmeye hazırlanan TSK birliğini bombaladı ve 4 Mehmetçiği şehit etti. İran destekli Suriye ordusu da Halep’ten kuzeye, El Bab’a doğru taarruz başlattı. İki ülke silahlı kuvvetleri 2017’nin ocak ayının sonlarına doğru birbirlerine 1 kilometre kadar yaklaştılar.
- 9 Şubat 2017 günü, aradaki mutabakata rağmen, bir Rus uçağı, El Bab’da konuşlu TSK birliğini vurdu. 3 Mehmetçik şehit oldu. Menbiç’ten Halep’e giden M4 karayolu, TSK ile rejim ordusu arasındaki sınıra dönüştü.
Bu sorunun sorulacağı referanduma az bir zaman kaldı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti kurmayları, kararsızları ve tabandaki ‘hayır’ları ‘evet’e dönüştürmek için yoğun çalışıyor.
Referandumun kilidinin İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya gibi büyük kentler olacağına inanan AK Parti stratejistleri, kampanyada kitle iletişim araçlarının daha etkili olacağını düşünüyorlar. Bu yüzden, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve AK Parti kurmayları, mümkün olduğu kadar çok etkinliğe, televizyon programına, özel yayınlara katılıyor.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, ABD Başkanı Donald Trump gibi medyaya ilgi göstermiyor. Mesaj vermek istediğinde Twitter’ı kullanıyor. ‘Evet’çi MHP’liler istediklerinde seslerini duyurabilecek mecralara kolayca ulaşabiliyorlar.
1915’in Şubat ayında harekete geçen Britanya donanması, bir ay boyunca Çanakkale Boğazı’nı koruyan Osmanlı tabyalarına ağır saldırılar düzenlese de hedefine ulaşamaz. En büyük taarruz, 18 Mart 1915 günü başlar. O da Osmanlı ordusunca püskürtülür.
Her 18 Mart’ta “Çanakkale Deniz Zaferi” olarak kutlarız o tarihi savunmayı.
Denizdeki yenilgiye rağmen vazgeçmeyen itilaf devletleri, sahildeki Osmanlı bataryalarını karadan ele geçirmeye karar verir. Birleşik Krallık bayrağı altında Avusturya ve Yeni Zelendalılardan oluşan ANZAC (Australian New Zealand Army Corps) Kolordusu, Fransızların da desteği ile 25 Nisan 1915 günü 5 ayrı noktadan Gelibolu Yarımadası’na çıkar. Kara savaşları başlar.
Yaklaşık üç buçuk ay, kıran kırana çatışmalar yaşanır ve Osmanlı ordusunun inatçı direnişi kırılamaz. 6 Ağustos 1915’te Arıburnu’nun kuzeyindeki Suvla Koyu’na yapılan çıkarma da Osmanlı ordusunun direnişi nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanır. 9 Ağustos 1915’te tarihe Birinci Anafartalar Muharebesi olarak geçen Osmanlı Taarruzu gerçekleşir. ANZAC birlikleri sahile kadar geriler. Bir gün sonra Kocaçimentepe-Conk Bayırı hattındaki Osmanlı taarruzu ANZAC askerlerini daha da geriye iter. Peşi sıra gelen ANZAC taarruzuyla yaşanan ikinci Anafartalar Muharebesi de Osmanlı savunmasının başarısıyla sonuçlanır. ANZAC ve Fransız kuvvetleri Aralık 1915’te Gelibolu Yarımadası’nı terk etmek zorunda kalır.
* * *
Ortaokula kadar okuyan her vatandaş, Çanakkale direnişinin bu özetini bilir.
Bir de Gazi Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşı’ndaki rolünü...
25 Şubat 1915 günü, yarbay rütbesiyle ayak basar Gelibolu Yarımadası’na ve 9 ay 13 gün savaşır. Cephede albaylığa terfi eder ve biraz önce hatırlattığım Anafartalar, Conk Bayırı muharebelerinde eşsiz bir komutanlık sergiler. 10 Aralık 1915’te Gelibolu cephesinden ayrılır.
Özgür kaldıktan sonra kimliğini saklayan Jean Valjean, Madeleine ismini kullanır ve aynı zamanda yaşadığı şehrin belediye başkanıdır. Meydanda dolaşırken polislerin olduğu bir kalabalığı görür. Önce neler olduğunu öğrenir ve sonra olaya müdahale eder. Müfettiş Javert’i karşısında bulur. Polisler, hasta kızı için para bulmaya çalışırken kendisine sarkıntılık eden bir soyluya tepki gösteren Fantine isimli yoksul bir kadını yakalamıştır. Fantine, belediye başkanı olduğunu öğrendiğinde, Valjean’ın da yüzüne tükürür. Yüzünü silen Valjean, müfettiş Javert’ten kadını serbest bırakmasını ister. Diyalog şu şekilde sürer:
“Javert: Mösyö Başkan, bırakamayız. Bu uğursuz kadın biraz önce saygın bir vatandaşa hakaret etti.
Valjean: Meydandan geçiyordum. İnsanlara ne olduğunu sordum. Olayı dinledim. (Fantine’e dönerek) Çiçekçi kadın, kızından bahsetti.
Javert: Yasa yasadır.
Valjean: Sizin soylu vatandaş hatalı.
Javert: (Tükürmesini kastederek) Fakat kadın size, bu şehrin belediye başkanına da hakaret etti.
Valjean: O benim işim
Javert: