Bu söz, 10 dolarlık banknotlarda resmi olan ABD’li devlet adamı Alexander Hamilton’a ait. Ne yalan söyleyeyim, kızımın ısrarıyla Broadway’de kapalı gişe oynayan “Hamilton Müzikali”ni izleyene dek Hamilton hakkında hiçbir fikrim yoktu. İzledikten sonra, ne bulduysam okumaya başladım.
Kendisi, ABD’nin kurucu liderlerinden biri. Chicago Üniversitesi yayınlarından çıkan “Founders’ Constitution” (Kurucuların Anayasası) adlı eserde, ünlü ABD Anayasası hazırlanırken kurucuların yaptığı tartışmaların metinlerine, haliyle Hamilton’ın konuşmalarına da yer verilmiş. Alıntı yaptığım cümle de 1 Aralık 1787’de Hamilton tarafından dile getirilmiş.
* * *
Hamilton’ın sözünü, “hükümet/devlet” kavramını, “akıl”, “adalet” ve “kısıtlama” sözcükleriyle mükemmel bir şekilde özetlediği için sizinle paylaşıyorum.
Biz sıradan vatandaşlar, devlete (devleti oluşturan kurumlarla birlikte) ve demokratik seçimlerde kurulmasına vesile olduğumuz hükümetlere, sınırları aşan insanları kısıtlayarak, bizim haklarımızı koruma yetkisi veriyoruz. Devletin her adımını akıl ve adalet duygusu içinde atmasını bekliyoruz. Şimdi vereceğim şu örneklere bu pencereden bakmanızı istiyorum...
- 18 Eylül 2016, Maslak’ta bir otobüs. Abdullah Çakıroğlu isimli şahıs, Ayşegül Terzi’nin şortundan rahatsız olduğu gerekçesiyle genç kadına uçan tekme savurdu. Akıl almaz bir olay değil mi? Haliyle devletten, benzeri bir daha yaşanmasın diye sınırını aşan Çakıroğlu hakkında adım atmasını bekledik. Polis, Çakıroğlu’nu gözaltına aldı ancak yargı serbest bıraktı. Aklımız, vicdanımız, adalet duygumuz bu kararı kabullenmedi. Sesimizi yükselttik, itiraz ettik. Yeniden gözaltına alındı ve tutuklandı. “Adalet yerini buldu” diye sevinirken Çakıroğlu, 26 Ekim 2016’da ilk duruşmasında tahliye edildi. Yine homurdandık. Tepkiler çığ gibi büyüdü. Çakıroğlu, 29 Ekim 2016 günü tekrar tutuklandı.
- 13 Aralık 2016 günü Manisa’nın Turgutlu ilçesinde parkta spor yapan 4 aylık hamile kadın Ebru Tireli, Davut K. İsimli kişinin saldırısına uğradı. Devletten saldırganla ilgili adım atmasını bekledik. Davut K., tutuklanarak cezaevine gönderildi. Rahatladık. Sevincimiz 3 Şubat 2017’ye dek sürdü. Davut K. hakkında tahliye kararı verildi. Neyse ki kendisi, geçmişte bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla da yargılanıyordu ve tutukluluğu devam edecek.
- 29 Kasım 2016’da BİMER’i arayan bir kişi, Haymana’da bir lisenin yurdunda okul müdürünün erkek öğrencilere tacizde bulunduğunu iddia etti. 20 Ocak 2017 gününde Haymana Cumhuriyet Savcılığı soruşturma dosyası açtı ama 12 Şubat 2017 günü Birgün gazetesi iddiayı haber yapana dek müdür
“Kurunun yanında yaş da yanmış olabilir. Hatalar oluyor, ancak oran yüksek değil”.
“Hatalar oluyor...”
Kurulması ne kadar kolay bir cümle değil mi?
***
Bir de şu ‘insan hikâyesi’ üzerinden bakalım:
İsmet Akyol.
Eğitim-Sen Çaycuma Şube Sekreteri ve 686 sayılı kararname ile ‘terör örgütleriyle iltisaklı’ olduğu gerekçesiyle kamu görevinden ihraç edildi.
Neden ihraç edildiklerine dair kendilerine bir gerekçe sunulmamış. Ancak kendisi, kaleme aldığı bir yazıda sendika şube yöneticisi olarak imza attıkları eylemlerden yola çıkarak ‘olası gerekçeleri’ sıralamış:
Konferansa 25’i devlet ve hükümet başkanı, 80’i dışişleri ve savunma bakanı olmak üzere, dünya çapında karar alıcı 500 kişi katılmış.
En detaylı makaleyi bir diplomasi muhabiri olarak çıraklığını yapmış olmaktan her zaman onur duyduğum Murat Yetkin yazmıştı. “Yeni bir dünya kuruluyor, Türkiye yerini alabilecek mi?” sorusuyla başlayan makalede, ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın ardından ortaya çıkan küresel tablo detaylıca irdelenmişti.
DAHA FAZLA SİLAHLANMA
MSC’nin resmi internet sitesinden dinledim: ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, NATO müttefiklerinin milli gelirlerinin en az yüzde 2’sini savunma harcamalarına ayırma taahhüdünü hatırlatıyordu. Pence, “Daha fazla iş yapmanın zamanı geldi” diyordu ama söylediğinin gerçek tercümesi ‘Daha fazla silahlanmalıyız’ idi. NATO içinde şu ana dek bu kritere uyan ABD, Yunanistan, Estonya ve İngiltere’ymiş. Türkiye de 2023’e dek bu taahhüdü yerine getirmeyi hedefliyor.
Alman Şansölye Angela Merkel ise ilginç bir çıkış yaparak Rusya ile işbirliği olanaklarının fazlalığına dikkat çekiyordu. Bunların başına da IŞİD gibi terör örgütleriyle girilen savaşı koyuyordu. Merkel öyle söylemedi ama mesajını ‘dünya artık tek kutuplu değil, Rusya da var’ olarak tercüme ettim.
* * *
OLUMSUZ TÜRKİYE ALGISI
1963’ten beri her yıl yapılan konferansta bu yıl Türkiye de önemli bir yer tutuyordu.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile telefonda görüştük.
O da CHP’nin muhalefet alanında tek başına kaldığı tespitime katılıyordu. CHP olarak üstlendikleri rolü anlatırken, “Çok ağır bir yükün altına girdik. Her alanda ciddi sorunlar var. Hepsiyle tek tek uğraşıyoruz. Türkiye bu hale getirilmemeliydi” yorumunu yaptı.
Kılıçdaroğlu, iktidarın referandum kampanyasını AK Parti ile CHP arasındaki bir mesele gibi göstermeye çalıştığını düşünüyor. Bu yüzden kendi kampanyalarında özellikle meselenin AK Parti-CHP meselesi değil, Türkiye meselesi olduğunu vurguladıklarına dikkat çekti.
Ben partilerin dezavantajları yazmıştım. Kılıçdaroğlu, kendi avantajlarının daha fazla olduğunu söyledi. Neler olduğunu sordum. Şu yanıtı verdi:
“En büyük avantajımız, demokrasi ile halkımızın can ve mal güvenliğini savunmak. Yapılacak değişiklik ikisini de ortadan kaldırıyor. Biz de bütün detaylarıyla bunu dillendiriyoruz. Karşı taraf ise referandumu bir çekişme alanı haline getirmek istiyor. Savunabilecekleri argümanları yok. O yüzden CHP’yi ve hayır cephesini kötülüyorlar. Vatandaş, hepsinin farkında ve gün geçtikçe daha da ayırdına varıyor. Bu yöntem kesinlikle tutmaz.”
Şu ana dek kampanyayı “Başkanlık-Parlamenter Sistem yarışı” zemininde tutmayı başaran Kılıçdaroğlu, 16 Nisan’a dek böyle devam etme ve zaferle çıkma konusunda da iddialı.
‘MUHBİR REKTÖRLERE PES YANİ’
Kılıçdaroğlu
AK Parti: Rıdvan Dilmen’in ‘başlangıç vuruşu’ niteliğindeki ‘Sen de var mısın’ videosu etkisizleşti, tepki topladı. Yeni Akit yazarı Sinan Burhan, Başbakan Binali Yıldırım’ın bile videolu kampanyaya itiraz ettiğini yazdı.
Dolaşıma çıkan ‘evet’ şarkısı, ‘Dombra’, ve ‘Aynı Yoldan Geçmişiz Biz’ gibi siyaset tarihine geçmiş propaganda şarkılarını üreten AK Parti’nin tabanından da geçer not alamadı. Şu ana dek ‘Evet’ çıkarsa hangi sorunun nasıl çözüleceği çok fazla anlatılmadı. Yerine, ‘Büyük Türkiye için’, ‘Güvenlik ve huzur için’ ve ‘Terör örgütleri hayır dediği için’ gibi gerekçeler öne çıktı.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un ‘Evet’ çıktıktan sonra terör örgütlerinin sesi soluğu çıkmayacak noktaya geleceğine dair sözleri ile Başbakan’ın “FETÖ, PKK ve IŞİD de ‘hayır’ diyor” sözleri ‘hayır’ cephesinden tepki topladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Körfez seyahati öncesinde “Esasında ‘Hayır’ diyenler 15 Temmuz’un yanındadır” ifadesini kullanınca, başta ‘hayırcı’ Saadet Partisi olmak üzere birçok kesimden “Madem ‘Hayır’ diyenler terörün yanında, o zaman neden ‘hayır’ seçeneği var” sorusu geldi.
AK Parti Manisa İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem’in “Yüzde 50’yi geçemezsek iç savaşa hazırlanın” sözleri, AK Parti yönetimini çileden çıkardı. Erdem istifa ettirildi.
Kampanya planlayıcıları, hem MHP seçmenlerinden hem Kürtlerden aynı anda ‘evet’ alabilmenin yollarını arıyor.
OHAL kararları, akademisyenlerin ihracı, işsizlik, ekonomideki sorunlar da AK Parti’nin önündeki ‘sıkıntılı başlıklar’ arasında yer alıyor.
Partinin kampanya açılışı 25 Şubat günü Ankara’da yapılıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da meydanlara iniyor. Temel hedef, geri kalan zamanda propaganda ortamındaki bu dağınıklığa son verip, ‘Evet’leri arttıracak ortak bir söylem oluşturmak.
***
İster olumlu, ister olumsuz bulun, 20 ayda siyasette ortaya çıkan somut sonuçları doğuran her süreç Bahçeli’nin ilk adımı ile başladı.
7 Haziran seçimleri öncesinde AK Parti’ye karşı açık bir muhalefet sergiledi. Çözüm süreci karşısında taviz vermedi. Başkanlık taleplerine şiddetle karşı çıktı. Yolsuzlukla mücadele vaat etti. 12 Haziran 2011 seçimlerinde yüzde 13 olan oy oranını 7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 16.2’ye çıkardı. Artışın kaynağı AK Parti’den kayan seçmenlerdi. (HDP’ye giden Kürt oylar da eklenince) AK Parti’nin 2002’den sonra ilk kez tek başına iktidar olamamasının en önemli mimarlarından biri Bahçeli oldu.
7 Haziran seçimlerinden sonra, Türkiye’yi
1 Kasım 2015 seçimlerine götüren süreçte yine Bahçeli ön plandaydı. İlk geceden, yeni bir seçime işaret etti. HDP’yi gerekçe göstererek muhalefet kanadında bir hükümet kurulmasını engelledi. Kendisine yönelik ‘Başbakan olun’ önerilerine sert tepki gösterdi. Aynı şekilde TBMM Başkanlığı’nın muhalefet kanadında kalmasını sağlayacak işbirliği önerilerine de yeşil ışık yakmadı.
Terör saldırılarının da arttığı dönemde kamuoyunda ciddi ‘istikrar ve güvenlik’ kaygıları ortaya çıktı. İktidar, MHP’nin milliyetçi söylemlerini kullanmaya başladı. Bahçeli’nin attığı her adım, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçimlerin yenilenmesi hedefine katkı sağladı. Yapılan seçim sonucunda MHP oyları 16.2’den 11.9’a düştü. AK Parti yeniden tek başına iktidar oldu.
AK Parti, 1 Kasım 2015 seçimlerinin ardından tek başına iktidar olduğu halde Ahmet Davutoğlu’nun genel başkanlık ve başbakanlık döneminde önemli sıkıntılar yaşadı. Aynı dönemde MHP’li muhalifler de çıkıştaydı. Bu iki gelişme, Bahçeli ile Beştepe arasında bir yakınlaşma başlattı. MHP’li muhalifler olağanüstü kongre toplama girişimlerinde hep yargıya takıldı. Yakınlaşma, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra ‘Yenikapı Ruhu’ ile bir çeşit ittifaka dönüştü. Bahçeli, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile sıkça fotoğraf vermeye başladı. Neticede Ekim 2016’da daha önce şiddetle karşı çıktığı başkanlık sistemine yeşil ışık yaktı. Türkiye siyasetinin tarihi gelişmelerinden biri olan sistem değişikliği sürecinin başlangıç vuruşunu da böylece Bahçeli yaptı.
ÖZNESİZ ELEŞTİRİLER DÖNEMİ
Bahçeli
İlki, Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) oluşturan grupların dağınık hali ve TSK’yı ciddi anlamda zorlayan başına buyrukluğu.
Şöyle ki:
TSK, Fırat Kalkanı harekâtını tek başına planlayıp yapsaydı, farklı bir yol izlerdi. Kendi kapasitelerini bilen komutanlar, ‘düşman’ı analiz eder ve yeterli sayıda birlik ve teçhizat ile ‘Harekat Merkezi’nde oluşturulan taktik planları icra ederdi.
HİYERARŞİ VE KOORDİNASYON SORUNU
Ancak, Fırat Kalkanı’nda harekat planları ÖSO’ya göre hazırlanıyor ve icra ediliyor. TSK, ÖSO’nun alan hâkimiyeti için lojistik ve ikmal olanaklarını sunuyor, ardından da ÖSO’nun ele geçirdiği alanları tutmasına yardımcı oluyor. Haliyle, 900 kilometrekare alana yayılmış değişik bir askeri yapılanma ortaya çıkıyor.
Düzenli ordu olarak yukarıdan aşağıya doğru kati bir ‘emir-komuta zinciri’ne sahip olan TSK’nın, her biri farklı özelliklere sahip, askeri eğitimi eksik insanların oluşturduğu onlarca irili ufaklı grup içinde tek bir ‘emir-komuta’ hiyerarşisi kurması zorlaşıyor. Haliyle ortaya çıkan en kritik sonuç (aynı zamanda sorun) ‘hiyerarşi ve koordinasyon eksikliği’ oluyor.
RUSYA VE ESAD’LA KARŞILAŞMA
İkinci sorun, Rusya ve Esad güçleri ile karşılaşma riskiydi ve göstere göstere geliyordu. İlk olay 25 Kasım 2016’da yaşandı. Bir Suriye uçağı TSK birliğini bombaladı ve 3 şehit verdik. 9 Şubat sabahı da El Bab’da Rus uçağının
Ben de günlerdir generallerle, büyükelçilerle, sahadaki grupların temsilcileriyle görüşerek bu soruya yanıt arıyorum.
Fırat Kalkanı operasyonu bugün 170. gününde. İlk 70 gününde Cerablus-Mare arasındaki 900 kilometrekare alan IŞİD’den alındı. Geri kalan 100 gün ise El Bab çevresinde geçti.
‘Fırat Kalkanı başladığında El Bab’ın alınması planlara dahildi’ diyen de var, ‘YPG, Afrin-Menbiç koridorunu birleştirmek isteyince El Bab operasyonuna mecbur kalındı’ diyen de...
Hangisi doğru bilmiyoruz. Ancak kesin olan şey, başlarken El Bab operasyonunun zorlu olacağının bilinmesiydi.