Biliyorsunuz; Türkiye dünyada kriptolara en fazla ilgi gösteren ülkeler arasında bulunuyor.
İflas ettiğini duyuran para borsası FTX’ten sonra buradaki para borsaya gelmeye başladı.
Her gün binlerce yeni hesap açılıyor.
Enflasyonist ortamda borsaların hızlı yükselmeleri normal...
İstanbul Borsası pozitif ayrışsa da; dünya hisse piyasalarında da uzun bir süredir ralliler yaşanıyor.
Özellikle Amerika’dan beklentilerin altında gelen enflasyonla bu rallinin hızı daha da artmış gözüküyor.
Kriptolarda yaşanan hayal kırıklıklarını borsalarda yaşanmaması için uzmanlar uyarıyor.
Özellikle Türkiye Voleybol Federasyonu ile yapılan organizasyonlar çok ses getirdi.
BVA Balkan Cup, ardından U18, U20 ve U22 Avrupa Şampiyonası, CEV Continental Cup ve son olarak U19 Dünya Şampiyonası’na ev sahipliği yaptı İzmir...
Bu arada Körfez Festivali, 100. Yıl Yelken Yarışları, Açık Deniz Yüzme Yarışları ve Yüzme Bilmeyen Kalmasın kampanyaları da dikkat çekiciydi.
Şimdi de 16-20 Kasım tarihlerinde yapılacak PWA World Cup var sırada...
Etkinliğin başında Avrupa şampiyonu, dünya üçüncüsü ve Türkiye şampiyonu bir sörfçü var; Çağla Kubat...
Çağla ile Türkiye’de çocuklar ve gençler kategorisinde ilk kez düzenlenecek PWA öncesi konuştuk.
Türkiye dizi, film ihracatında Amerika’dan sonra ikinci sıraya yükseldik. Hollywood’a rakip olmak kolay değil ama Türk yapımcılarının yaptıkları ilgiyle izlenir oldu.
Bundan son derece mutluyum.
Nasıl spor ve sanat bir ülkenin tanıtımında önemliyse; filmler de bir o kadar etkili...
Yani filmlerimiz artık bir ihracat kalemi gibi dikkate alınıyor.
Üstelik bu sıradan bir ihracat da değil; içinde birçok dinamiği de barındırıyor.
Türkiye’nin tanıtımına fayda sağlayan yabancı filmler ve yerli yapım dizileri de kapsayan, yurt dışında gösterilmiş ve reyting alan dizilerin Türkiye’de yapmış oldukları harcamaların yüzde 30’una kadar olan kısmı, devlet karşılıyor.
Bu da önemli bir adımdı.
Harika da bir sloganları vardı.
“İzmir’de buluşalım teknoloji konuşalım...”
Bu etkinliğin ilki Ankara’da TOBB ikiz kulelerde yapıldı ve açılışı TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu yaptı. Oradaki panelde modülasyondaki konum “Fijital Dünyada Parakendenin Yarını” idi. İstanbul ve Gaziantep’in sonra da İzmir’de buluşuldu.
Fijital; dijital ve fiziksel kelimelerinin birleşmesinden türetilmiş. Geleneksel pazarlama yöntemleriyle dijitalin buluşması olarak da anlatılabilir.
Oturumların İzmir ayağında Sezin Sivri moderatördü.
Sivri; koçluk ve danışmanlık yapıyor birçok şirkete...
Fijitali Sezin’e sordum, şöyle yanıtladı:
Dördüncü fabrikasının açılışında Hugo Boss Türkiye Genel Müdürü Arif Kaya bizi Hugo Boss Grubu CFO’su Yves Mueller ve CEO Daniel Grieder ile buluşturdu.
4.5 milyon euroluk yatırımla 5 bin metrekarelik bir alanda devreye alınan yeni penye fabrikasıyla çalışan sayısı 6 bini bulacak.
Yves Mueller ve Daniel Grieder şöyle bir cümle kullandı; “Türkiye Hugo Boss’un kalbinde yer alıyor...”
Hoşuma gitti.
Bu yorumun arkasında önemli bir gerçek yatıyor.
İzmir’in erkek giyimde yüzde 40, kadın giyim ve gömlek ürün grubunda ise yüzde 35’lik bir payı var.
Örneğin sektörde ciro 4 milyar doları geçmiş. İhracat ise 1.6 milyar dolara gelmiş. Su ürünleri ihracatı 2000’li yıllar 79 bin ton iken 2021 yılında 471 bin tona çıkmış. Hedef 500 bin tona ulaşmak. İlk kez bu yıl yetiştiricilik avcılığı geçmiş. Aslında bu 2030 yılının hedefiymiş, şimdiden yakalanmış.
Bu rakamları duyunca yıllar öncesine gittim.
Yaşar Holding’in Onursal Başkanı Selçuk Yaşar ile Çeşme’de buluşur sektör konuşmaları yapardık.
Su ürünleri sektörü bugün buralara geldiyse inanın Selçuk Yaşar’ın bunda büyük katkısı vardır.
Zaten Sinan Kızıltan da sık sık Selçuk Bey’in adını andı.
Her fırsatta yazmışımdır.
Yeni dönemin markaları “cool” kavramını öne çıkarıyor.
Ben cool marka kavramını şöyle tanımlıyorum; Duruşu olan, güven veren, mesafeli ve bunun için saygı duyulan, belki de özenilen...
Yelda İpekli diyor ki; “Her ne kadar bu kuşaklar arasındaki farklılıklar çok tartışılmaktaysa da biz stratejistler açısından bu konu müşteriyi anlamak için göz önünde bulundurmak zorunda olduğumuz çok önemli bir çıkış noktası. En temel fark, X kuşağı teknolojiyi sonradan hayatına aldı, Y kuşağı onunla doğdu, Z kuşağı kendini teknoloji üzerinden tanımlıyor. İşte bu sosyolojik farklılık bile 3 kuşağın herş eye bakışını, ele alışını değiştiriyor. X kuşağı markayı lüksü; kendini ifade etmek ve aidiyet duygusunu tanımlamak için kullanıyordu. Z kuşağı ise artık kurumların dünya problemlerini, kaynakların doğru kullanılmasını, çevreyi, insan haklarını, özgürlüğü sahiplenmesini, karlılıklarını varlıklarını bu tarz sorunlar üzerinden yeniden tanımlamalarını bekliyor. Z kuşağı için kalite, fiyat hassasiyeti gibi konular bireysel değil toplumsal olarak ele alınan kavramlar. Böyle olunca tüm kavramların dönüştüğü bu dönemde lüks de dönüşüyor. Bireye değil toplum ve dünyaya hizmet eden kurumlar, markalar cool olarak tanımlanırken, ışıltıları ile hayata sadece güzellik, estetik değil sadece sürdürülebilirlik katmaları da bekleniyor. Farklı bakış açıları ile inovatif düşünceyi yönetim felsefesi yapmış olmaları, karlılığı sadece maddi değerler üzerinden değil manevi derinliklerde oluşturmayı amaçlıyorlar.”
Çok iyi yönetilen markalar var.
Ama bazıları da inanın bu değişimin farkında bile değiller.
İşte onlar gözden uzaklaşıyor ve bir süre sonra kaybolup gidiyorlar
Bir kere Antalya turizmde başka bir ligde artık…
Turizmin yanına sağlık ve eğitim sektörünü de eklemiş durumda.
Çok sayıda hasta hem ameliyat olmak, sonrasında da tatil yapmak için Antalya’yı tercih ediyor.
Bu kümelenme şehre iyi de gelmiş.
Hem kurumsal bir değişim var, hem de doktorlar kariyer olarak Antalya’yı ilk sıralara koymaya başladılar.
Ve çok sayıda doktor da haftanın belirli günlerinde buraya gelip hastalarına bakıyor ya da ameliyatlarını yapıyor.
Turizmi çeşitlendirdiğinizde katma değer de büyüyor.