İşte onlardan biri...
Yeni nesil oftalmolojik tedaviler üzerinde çalışan Türk bilim insanları TelomEYE Pharmaceutical’i kurdu. Sonrasında da yatırım turuna çıktılar.
Şirket 10 milyon dolar değerleme üzerinden 1 milyon dolar yatırım aldı. Yatırım turu; sağlık konusunda bölgedeki en önemli yatırımcılardan biri olan Mehmet Ali Aydınlar, Re-Pie Startup-1 Girişim Sermayesi Fonu, Türkiye’nin önde gelen yatırım bankacısı ve seri girişimcilerinden Kerim Kotan’ın liderliğinde melek yatırımcıların katılımıyla gerçekleşti. TelomEYE Pharmaceutical bu finansman oftalmolojide yeni patentli tedavilerinin faz I ve II insan çalışmalarını tamamlayacak.
Yaşlar ilerleyince bir çoğumuzda görme problemleri başlıyor. Özellikle yakını görmede sıkıntı yaşıyoruz. Ben yıllar önce çok güvendiğim göz doktoru ve cerrahı Mahmut Kaşkaloğlu’na gidip lasic ameliyatı olmuştum. O günden beri yakın gözlüğü kullanmıyorum.
Ama bazı insanlar bu cerrahi müdahaleden çekiniyor.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 40’lı yaşlardan itibaren gözlerin yakın nesnelere odaklanmasının bozulmaya başladığı presbiyopi, yani yakın görme kaybı, 2030 yılında yaklaşık 2.1 milyar insanı etkileyecek yaygın bir sağlık sorunu olacak.
Ama geleneksel olanla moderni de birleştirmemiz gerekiyor.
O yüzden yeni pişirme yöntemlerini denemek, bunu süslemek, bir menü haline getirip sunmak çok ayrı bir meziyet...
Yeni şefler ve bu şeflere inanan mekanlar arttıkça; Türkiye’nin de gastronomideki iddiası artacak.
Michelin Guide’ın İstanbul’u listeye alması itici bir güç olacak. Şimdi sıra Urla’da...
Çünkü Urla’da şefler bir başarı hikayesi yazıyorlar.
Mekan sahipleriyle, şefleriyle arada buluşuyor, sohbet ediyorum.
Hatta şehirler arasındaki rekabet çok daha yoğun yaşanıyor.
Türkiye’nin şanslı olduğu bölgeler ve şehirler var.
Örneğin Antalya turizmde önemli merkezlerden biri ve tesisleriyle rakiplerine fark atıyor.
Örneğin Bodrum; Fransız Rivierası’na rakip diyebiliriz.
Örneğin Göcek; İtalya’nın sahillerinden daha fazla ilgi çekiyor artık...
Ve tabii İstanbul; bir buluşma noktası haline geldi.
Çok normal çünkü Türkiye bir deprem ülkesi ve yaşadığımız çok fazla acı var.
Marmara depreminden sonra yönetmelikler değişti; depreme daha dayanıklı binalar yapmaya başladık.
Ancak özellikle 2000 yılı öncesindeki konutlarımızdaki risk hala devam ediyor ve ne yazık ki kentsel dönüşümü tam anlamıyla yapabilmiş değiliz.
Elbette bu dönüşümü yapmak için hem zamana, hem de büyük kaynağa ihtiyaç var.
Ama depremin ne zaman olacağını bilen yok ve her geçen zaman aleyhimize çalışıyor.
Bakın dün Düzce’de yaşadığımız deprem de bir uyarıdır.
Yıkılan bir binanın olmaması sevindirici, hasarlar da düşündüğümüzden daha az...
Giderken plakalara bakıyorum.
Şehir dışından çok sayıda insan görüyorum yollarda...
Plakalara bakınca çok uzaklardan gelenler de görüyorum.
İzmir – İstanbul otoyolu aslında bu süreci çok hızlandırdı.
4 saatte İstanbul’dan gelebiliyorsunuz.
Bursa’dan 2 - 2.5 saatte...
Örneğin iklim krizini daha çok konuşur olduk.
Euronews’te okudum.
Maeve Campell yazmış.
Çin’de yeni bir şehir konsepti konuşuluyor.
Adını sünger şehirler koymuşlar.
Nijerya’daki sellerde 600’den fazla kişi öldü. 2 bin kişinin hayatını kaybettiği Pakistan’ın üçte biri sular altında kaldı. Avrupa’nın kuraklık rakamları son 500 yılın en kötüsü olduğunu gösteriyor.
Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olan Çin’de su tükeniyor. Doğal kaynakların sınırlara yaklaştığı söyleniyor.
Arı besiciliği ve bal da o konulardan biri...
7. Uluslararası Muğla Arıcılık ve Çam Balı Kongresi’ni takip ediyorum, ilginç bilgiler var.
Türkiye’de 24 adet tescilli balımız var.
Muğla’nın Çam Balı, Anzer Balı, Kestane Balı, Şemdinli balı, Zara balı gibi sadece ülkemize has, bize has çeşitlerimiz var.
Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Ebubekir Gizligider açıkladı.
2022’de 10 bin 514 proje destek olunmuş, ama sektörün ihtiyaçlarına uygun yeni düzenlemelerde sona gelinmiş.
“EYT düzenlemesin hem kamudaki ve özel sektördeki kurum ve işletmelerin mali yapısı ile personel dengesini, hem de merkezi yönetim bütçesini büyük ölçüde bozacak etkiye sahip olabilir. Düzenlemenin küresel resesyonun yaşandığı, iç talepte ve büyümede yavaşlamanın beklendiği bir döneme denk gelmesi, bu uygulamanın çok dikkatli bir şekilde hayata geçirilmesini gerektirmektedir. EYT yasalaştığında firmalara göre değişmekle birlikte işgücü kaybı ortalama yüzde 30 civarında olabilecektir. Bu grup, 45-55 arası yaş ortalamasında, hem kurum kültürü hem de tecrübe açısından önemli bir kazanıma sahiptir. Bu da firmalarımızı farklı açılardan olumsuz etkileyecektir.”
Kendisine katılıyorum.
Elbette insanlar emekli maaşına kavuşup kendilerini güvence altına almak istiyorlar.
Ama 50’li yaşlar bir insanın en verimli olduğu yıllar aynı zamanda...
Üstelik deneyimin de çok değerli olduğu da unutmamak gerekir.
Özel sektör ya da kamu size yıllarca yatırım yapıyor.