Cüneyt Ülsever

İlhan Kesici’nin seçim yorumu

7 Nisan 2009
TÜRKİYE’de ekonomiyi en iyi bilen siyasilerden olduğuna inandığım İlhan Kesici’den 29 Mart seçimlerinin sonuçlarını yorumlamasını istedim. Bana aşağıda özetlediğim bilgi notunu gönderdi:

* * *"Seçmen davranışlarını 3 genel doğru belirler:

1) Kültür değerleri: Dünya görüşü: Sağ-sol. 2) Parti seçimi: Üstteki maddenin alt açılımını oluşturur. 3) Lider ve lider kadro.

2007 seçimleri ile 2009 seçimleri arasında bu hususlarda hemen hiçbir değişiklik yok.

Sadece Saadet Partisi’nde lider ve lider kadro değişimi var. Kampanyalar bile benzerdir.

Yazının Devamını Oku

Yönetim kurulu başkanı Obama!

5 Nisan 2009
BARACK Obama’nın Türkiye ziyareti çok önemli. Bu seyahatin ana amacı, Bush döneminde neredeyse dünyanın her yerinde bozulan ABD imajını düzeltmek. Ancak ilk ayakta Türkiye’nin seçilmesi, bizim açımızdan büyük fırsat. Demek ki, ABD bozulan imajını düzeltme işlevinde Türkiye’ye öncelik veriyor. Zira, dünyanın kalbinin attığı yerlerde ABD’nin Türkiye ile işbirliği yapma ihtiyacı yüksek seviyelerde. Türkiye; Afganistan, Pakistan, Kafkaslar, Karadeniz, Irak, İsrail-Filistin, İsrail-Suriye, İran, hatta bazı Afrika ülkeleri gibi dünyanın kriz merkezlerinde etkin bir ülke.

Ayrıca, dünya petrol rezervlerinin % 65’ine sahip Ortadoğu ile kapı komşusuyuz ve bölgenin Batı ittifakına dahil en güçlü ülkesiyiz.

ABD yeni dönemde tüm sorunlara yeni bir tavırla yaklaşacak ve Türkiye ile bir sürü konuda beraberlik kurmaya çalışacak. Türkiye de bir müdebbir tüccar gibi davranarak işine gelen konularda müttefiki ile işbirliği yapacak.

Evet, Obama yeni bir açılım gösterecek ama o ABD’nin çıkarlarını korumak üzere yemin etti ve bu yemine sadık kalmak zorunda. Obama da, tıpkı Bush’un yapmaya çalıştığı gibi, ABD’nin dünyanın en güçlü ülkesi olarak kalması için elinden gelen gayreti gösterecek.

Arada, sadece üslup farkı olacak!

Bush döneminde ABD dünya hakkında kararlar alıyor ve dünyaya tebliğ ediyordu. Alınan kararları tebellüğ eden ülkeler kararlara uyarlarsa "cici ülkeler", uymazlarsa "kaka ülkeler" oluyorlardı. Obama bu yaklaşımı değiştirmek istiyor, o dünyayı Demokrat Parti geleneğine uygun bir şekilde yönetmek durumunda.

Bu gelenek de yine ABD’nin 1’inciliğini savunuyor ama "tek başına birinci" iddiası yerine "eşitler arasında birinci" olarak algılanmayı tercih ediyor.

* * *

Bush döneminde ABD, dünyaya telgraf çeker ve kararını bildirirdi.

Şimdi galiba dünya bir yönetim kurulu masasından yönetilecek!

Bir dikdörtgen masa düşünün, masanın başında yönetim kurulu başkanı (YKB) oturuyor. Yönetim kurulu başkanı (YKB), doğal olarak Dünya A.Ş.’nin en büyük hissedarı. Adı da ABD!

Dikdörtgen masanın sağında ve solunda diğer hissedarlar oturuyor. Haklarını yediklerimden özür dilerim ama bence İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya diğer yönetim kurulu üyeleri.

Toplantının yapıldığı odanın duvar kenarlarına yan yana sandalyeler konmuş. Bu sandalyelerde Dünya A.Ş.’nin müdürleri oturuyor. Onların ikili görevleri var. Soru sorulduğunda müdürlüklerine bağlı alanlar hakkında bilgi veriyor, görüş bildiriyorlar. Ancak, aslen alınan kararları not alıp, müdürlüklerinde uygulamayı bekliyorlar.

Ortadoğu müdürlüğüne ayrılmış sandalyede oturmak isteyen 2 yönetici adayı var: Türkiye ve İran! Yönetim kurulu kimin asli daire başkanı olacağını iki tarafın kol gücünü ve uyum yeteneğini ölçtükten sonra belirleyecek.

* * *

Gündemi YKB önceden hazırlıyor ve diğer yönetim kurulu üyelerine toplantı öncesi bildiriyor. Yeni YKB çok nazik. Önce üyelere söz veriyor. Toplantı sırasında üyeler her bir gündem maddesiyle ilgili görüş bildiriyorlar, başkan sakin dinliyor. Üyeleri teker teker dinledikten sonra kendi görüşünü beyan ediyor, sonra oylamaya geçiliyor.

Oylar eşit ama bire bir eşit değil, her bir üyenin oyu Dünya A.Ş.’deki hisse oranına eşit!

Yeni dönemde nazik YKB belli ki arada bir müdürlükleri de ziyaret edecek, adaylarla görüşecek. 5-7 Nisan’da Türkiye’de olacak. Gündem ise şimdiden belli:

Afganistan, İran, Kuzey Irak, Ermenistan!

Bu kez sadece dinleyecek.
Yazının Devamını Oku

Kendisi muhtacı himmet bir dede...

2 Nisan 2009
KÜRT vatandaşlarımızın ağırlıklı bulunduğu illere bakınca DTP’nin ağırlığını açıkça hissediyoruz. Oy oranı sıralamasına göre DTP aşağıdaki illeri kazanmış:

Hakkári (% 78.97), Diyarbakır (% 65.43), Batman (% 59.67), Şırnak (% 53.75), Van (% 51.90), Iğdır (% 39.62), Siirt (% 49.43), Tunceli (% 30.00).

Diyarbakır AKP’yi silmiş, Van Hüseyin Çelik’i iplememiş, Siirt enişteyi es geçmiş, Tunceli buzdolabını almış ama oyları esirgemiş!

* * *

Gelecek hafta Türkiye’ye ABD Başkanı Barack Obama gelecek. Belli ki bizden, diğer talepleri yanında, Irak konusunda yardım isteyecek.

Obama, Irak’tan ABD askerini peyderpey çekmeyi planlıyor ama ABD Ortadoğu’daki zengin enerji kaynaklarının dağıtımını kontrol etmekten vazgeçecek değil.

Savaş bunun için yapıldı ve kim ne derse desin ABD bu savaşı kazandı.

Herhalde, Obama ABD’nin kazandığı savaşı kendi elleriyle geri verecek değil!

Dünya petrol stokunun % 65.3’ü Ortadoğu’da, Suudi Arabistan tek başına dünya rezervlerinin % 25’ine sahip, Irak ise % 10.6 pay ile dünyada 2. sırada.

Üstelik, stoklar toprağa çok yakın olduğu için en ucuz petrol de Irak’ta.

Kerkük ise Irak petrolünün takriben % 35’ini stokluyor.

Bir Kürt şehri olmasa da Kuzey Irak sınırları içinde yer alan Kerkük tek başına dünya petrol stokunun kabaca % 3.7’sine sahip.

Kuzey Irak’ın bütününe bakınca Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Irak’taki toplam petrol ve doğal gaz yataklarının % 20’sine sahip olduğunu görüyoruz.

* * *

Kimse, Obama’nın ABD’nin menfaatlerini göz ardı edeceğini düşünmesin.

ABD askeri Irak’tan çekilecek, ancak onların yerine geçecek Iraklı müttefik birimler ABD’nin Irak’taki menfaatlerini koruyacak. Bizden de hem Irak’ın bütünlüğüne katkı yapmamız, hem de Kuzey Irak’ı olası bir Sünni-Şii saldırısına karşı korumamız istenecek.

Müdebbir tüccar gibi davranmamız kaydıyla benim bu pazarlığa hiçbir itirazım yok.

Bu minval çerçevesinde, son dönemde Türkiye, Kuzey Irak’a sıcak mesajlar göndermeye başladı, Obama ile görüşlerimizin büyük çapta uyuştuğu söyleniyor.

Sonradan çark etse de büyüğümüz Irak semalarında "Kürdistan" kelimesini telaffuz bile etti.

Yani işler iyi. Obama yeteri kadar sıcak davranırsa işbirliği ufukta gözüküyor.

Türkiye, Irak’ta Kürtleri korumak için etkin rol oynayacak!

* * *

Ancak, benim meramım basit:

29 Mart seçimlerinin Kürt nüfus ağırlıklı illerdeki neticelerine bakınca AKP hükümeti hakkında düşünmeden edemiyorum:

Kendisi muhtacı himmet bir dede, nerde kaldı gayrıya himmet ede!

Kendi sokağını temizleyemeyen bir hükümet el álemin sokağını nasıl temizleyecek?

Kendi Kürt’ü tarafından dışlanan Recep Tayyip Erdoğan komşunun Kürt’üne nasıl himmet edecek?

Bunca yatırımın ardından Diyarbakır’da yüz bulamayan, seçilmiş Belediye Başkanı’na sırt çeviren, seçilmiş DTP milletvekilleriyle el bile sıkışmayan AKP hükümeti, Kuzey Irak halkına kendisini nasıl kabul ettirecek?

Başkan Obama, Ankara’da AKP hükümeti ile Irak’taki Kürtlerin meselesini görüşürken hükümetin arkasında kendi Kürtlerinin desteğinin olmadığını hatırlamayacak mı?
Yazının Devamını Oku

Saadet faktörü

1 Nisan 2009
İŞSİZLİĞİN %13.6 artarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdığı, ekonominin 2008’in son çeyreğinde %6.2 küçüldüğü bir dönemde krizin global olması bahanesine sığınan Başbakan’ın kriz karşısında vurdumduymaz tavrı bu seçime damga vurmuştur. Vurdumduymazlığı şahsına olan güveni büyük ölçüde sarstığı için AKP 8 puanlık bir ağır uyarı almıştır.

Siyaset sahnesinde "garip-gureba"nın sahibi olarak parlayan "attan düşenin halinden ancak attan düşen anlar" söylemi ile ezilmişler ile empati kuran Erdoğan bu seçim döneminde "al ananı git" şiarını taşımaya devam ettiği, hatta söylemine kredi kartı mağduru kişileri aşağılayarak yeni açılımlar getirdiği, bununla da yetinmeyerek "zayıf olan kaybeder, güçlü olan devam eder" mealli sözleri ile ülkede sosyal Darvinizme paye veren tek politikacı olduğu için güveni kaybetmiştir.

"Kriz bize teğet geçer" sözü muhafazakár gurebayı (garipler) bile çileden çıkarmıştır.

* * *

Ben Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un 26 Ekim 2008’de Saadet’in genel başkanı olmasının ardından Saadet’in AKP’nin baş belası haline geleceği temasını işlemeye başladım. Medyada Saadet faktörüne dikkatleri çeken ilk kişi oldum. Hatta Recep Tayyip Erdoğan’ın kimyasının bu tarihten sonra değiştiğini iddia ettim.

En büyük iddiam ise şu idi:

Saadet faktörü nedeniyle AKP IMF ile seçim öncesi anlaşmayacaktır!

Bu iddiayı ekim ayında ortaya attım. Bugün gerçekler ortada.

AKP yalakaları bu tespitlerim karşısında sahibinin sesi edası içinde kendilerinden geçtiler. Zira, can evlerinden vurulmuşlardı.

Zamanında Erbakan yalakalığı yapanlar seçim yaklaştıkça Saadet’e ateş püskürmeye başladılar.

Beynine oksijen gitmeyenler benim Milli Görüş’ün hem Saadet, hem de AKP içindeki gücüne ve geniş örgütüne atıfta bulunmamı sanki ben Milli Görüş Türkiye’nin en demokrat örgütü oldu diyormuşum gibi tahrif ederek saldırıda bulundular.

Ancak şimdi rakamlar beni doğruluyor.

Saadet 2007 seçimlerinde aldığı 812.000 oyu bu seçimde takriben 2.000.000’a yükseltmiştir. 1.188.000 yeni oy kazanmıştır. Oylarındaki artış 2007’ye oranla hemen hemen 2.5 mislidir.

Saadet’in bu seçimde kazandığı 1.188.000 oyun neredeyse tamamının AKP’nin 2007’ye göre 2009’da kaybettiği 3.100.000 oyun içinden çıktığını söylemek hiç de yanlış olmaz.

Tabii ki, AKP diğer partilere de oy kaptırdı ama kaybettiği oyların takriben %38’i Saadet’e gitmiştir. Bu yüzde çok ama çok önemli bir oy kaymasına işaret ediyor.

* * *

Muhafazakár gureba Cherokee jipe binen türbanlı ile hálá yağmur çamurda otobüs bekleyen türbanlının farklı gruplar oluşturduğunu çoktan çözmüştü ama kendinden saymadığı partilere fazla bel bağlayamıyordu. Eski Saadet’i de adı üzerinde eski buluyordu.

Ancak Prof Dr. Numan Kurtulmuş ile yeni bir ivme kazanan Saadet bu kesim için artık yeni bir umut olmuştur. Ekonomist Kurtulmuş önümüzdeki dönemde daha da ağırlaşacak ekonomik koşullar karşısında Süleyman Demirel’in halk ağzı ile yaptığı türden eleştiriler ortaya koyar, yolsuzlukların üzerine Kemal Kılıçdaroğlu misali giderse AKP’yi fena hırpalayacaktır.

Yeni dönemde ben Saadet’i ve liderini merakla izleyeceğim.

* * *

Meraklısına not: Muhafazakár gureba benim gibi yazarlar yazdığı için değil, gönüllerinde koptuğu için Saadet’e yöneldiler. Ben sadece durum saptaması yapıyorum.
Yazının Devamını Oku

Başbakan’ı delip geçen seçim

31 Mart 2009
29 Mart seçimlerini şahsi kavgası haline getirdiği için bu seçimin mağlubunu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olarak ilan etmek hiç yanlış olmaz. Geçim vatandaşı teğet geçmeyince seçim Başbakan’ı delip geçmiştir!

Dilerim, artık birileri Başbakan’a ekonomi bilimini ve gücünü öğretmeye başlar.

Başbakan 22 Temmuz’da aldığı % 46.58’lik desteği hovardaca harcadı, 29 Mart’ta genel seçimlerin yerel seçimlerde karşıtı olan İl Genel Meclisi’nde takriben % 39.0 oy alarak oylarını 7.58 puan geriletti ve % 16.2 oranında bir erozyona uğradı. Ben Adil Gür’ün muhteşem öngörüsüne dayanarak 26 Mart günü, AKP’nin yerel seçimlerde 6.78 puan gerileyeceğini ve % 14.55 gerileyeceğini yazmıştım. AKP’nin yalakaları da hop oturup hop kalkmışlardı.

Binlerce teşekkür Adil Gür!

* * *

Başbakan bu seçimi şahsi meselesi yapıp elinde, kucağında ne varsa seçim öncesi ortaya döktü.

Ancak öğrendi ki; ne erzak yardımları, ne valileri emir erine çeviren buzdolabı-çamaşır makinesi dağıtımları, ne sadaka geleneği, ne "van minut" naraları, ne "Gazze fatihi" ayakları, ne "Güneydoğu yatırımları", ne AB önünde "valla bu sefer ciddiyim" yeminleri, ne "Obama ve ben ruh ikiziyiz" replikleri, ne "Aydın Doğan’a efelenmeler", hatta ne "Ergenekon tartışmaları" ve de "TRT Şeş" açılımı Başbakan’ı kurtarmaya yetti.

Bir ufacık rakam, koskoca Başbakan’ı alt etti: % 13.6!

Cumhuriyet tarihinin rekor işsizlik seviyesi, Türk halkının ideolojik davranmak yerine gerçekçi davrandığını önce bana, sonra da Başbakan’a öğretti.

Otokrasi yolunda rap rap ilerleyen Başbakan, şimdi oturup yeniden hesap kuracaktır. Türk halkının her seferinde mağdur ayaklarına yatarak aldatılamayacağını öğrenecektir.

Zaman, Yeni Şafak, Star gibi gazetelerin halkın çanına ot tıkayan ekonomik krizi görmezden gelmeleri de başını yastık altına sokup kıçı ortada kalan veletlerin saklambaç oyununa benzemiştir.

* * *

Başbakan’ı önümüzdeki günler çok daha büyük zorluklar beklemektedir.

Kriz henüz dibi bulmadı. Dibi yıl ortasına doğru göreceğiz ve uzmanların görüşüne göre kriz dibe vurup yukarı dönmek (V harfi çizmek) yerine dipte (U harfi çizerek) uzun süre kalacaktır. Çok daha yüksek oranda ve uzun süreli yaşanacak bir işsizlik oranıyla baş etmek zorunda kalacağız.

Başbakan uyduruk hazırlanmış 2009 bütçesini revize etmek, hayali (+)%4 büyümeyi belki de (-)%4 olarak düzeltmek, 1 yıl için planlanıp 2 ayda gerçekleşen bütçe açığını fonlamak zorunda kalacaktır.

Bunun için de ya vergilere bindirmek ya da para basmak zorundadır.

Açıkçası, seçim mağduru Başbakan’ın elinde bu dönemde iki ucu da pisliğe bulaşmış bir değnek vardır. O da değneği ortasından tutmaktadır.

Seçim sonrası Başbakan, IMF ile de halvet olmak zorundadır. IMF hoyrat seçim harcamaları uğruna oyalandığını pekálá bilmektedir ve şimdi kıs kıs gülerek Başbakan’ın kucağına oturmasını bekleyecektir. Başbakan esas bu dönem "ümük sıkmanın" ne olduğunu öğrenecektir.

Bu seçim ardında IMF ne derse yapmak zorunda olan bir Başbakanımız olacaktır!

Ben bu dönemde hem Başbakan’ın, hem benim dostum olan ekonomist-liberal Mehmet Altan’ların, Eser Karakaş’ların köşelerinde ne gibi "gata kulliler" çevirerek Başbakan’a yardımcı olacaklarını merakla izleyeceğim.

Yarın, aylardır tutturduğum Saadet faktörünü irdeleyeceğim.
Yazının Devamını Oku

Sözün bittiği yer!

29 Mart 2009
BUGÜN sözün bittiği yerdeyiz. Bugün sadece milli irade konuşacak. Haftalardır adaylar da, liderler de, partililer de, gazeteciler, aydınlar, sade vatandaş; doğru yanlış, eteklerinde ne varsa döktüler. Herkes söyleyeceğini söyledi. Bugün herkes susacak ve sadece milli iradeyi dinleyecek. Milli irade de kimin gönlüne yakın düşecek, kimin gönlüne uzak! Kimimiz üzüleceğiz, kimimiz sevineceğiz.

Ancak, hepimiz milli irade karşısında şapkamızı çıkaracak ve kararına saygı duyacağız.

Bugün göbeğini kaşıyan adam da, Demirel’in Fırat kıyısındaki sağır çobanı da, aydını-kör cahili, zengini-fakiri de eşit.

Neden eşit?

Zira, eşit oya dayanan demokrasiden daha iyisini bulamıyoruz da ondan!

Bir olgu illa ki mükemmel olduğu için değil, alternatifleri arasında en az hatalısı olduğu için de benimsenir. Sosyal olgularda mükemmeliyet hemen hiç olmadığı için genellikle en az kusurlusu tercih edilir.

Eşit oya dayanan demokrasi de mükemmel olduğu için değil, yönetim rejimleri arasında en az kusurlusu olduğu için baş tacı edilir.

Maazallah; oyların eşit olmadığı bir seçim yapılsa, iktidar yine de seçimle belirleneceği halde, gideceği tek yer faşizmdir.

Ülkemizde kör topal da işlese sarılacağımız tek rejim demokrasidir!

* * *

Havalar bugün genellikle güzel olacakmış. Bahar yüzünü gösterecekmiş.

Sabah erken kalkın, sandık mahallinize gidin ve vatandaşlık göreviniz gereği muhakkak oy kullanın.

Oy verirken sadece ve sadece vicdanınızın sesini dinleyin.

Sonra da havaya bakıp her şeyi unutun.

Artık ne davanız kalsın, ne de başka bir sıkıntınız.

Siz, güneş ve mavi gökyüzü baş başa kalın!

Eski aşklarınızı düşünün, yeni hülyalara dalın ve sizi bir tek "var ol!" nefesi ile Yaradan’ın yine bir gün "yok ol!" diyeceğini herhangi bir yeise kapılmadan hatırlayın.

O "an" her şey daha güzel, daha manalı gözükecektir.

Tersine, önemli zannettiklerimiz önemini sıfırlayacak, sizi kızdıran olgular basit gelmeye, etrafınızda bozulduğunuz hödükler komik görünmeye başlayacaktır.

* * *

Oyunuzu kullanır kullanmaz ya bir kır yerine, ya bir parka, ya da hiç olmadı bahçeli bir evde oturan arkadaşınıza gidin.

İlla ki tabiatla baş başa kalın. Beyaz gelinliğini giymeye başlayan ağaçlara, toprağı delip fışkıran çiçeğe, yeni doğmuş kediciğe, sokakta başıboş gezen köpeğe göz atın. Göreceksiniz, hepsi birbirleriyle dostlar.

Doğada bir tek kavga var. Rızık kavgası. Rızık bölüşmesi bittiği an tüm kavgalar sona eriyor. Biraz önce dövüşen kediler yan yana güneşe seriliyorlar.

* * *

Aynı ağaçtan üç tane taze yaprak koparın, üçünün de damarlarının aynı olmadığını, farklı şekillendiğini göreceksiniz. Geçen sene aynı noktalarda açan yapraklarla mukayese yapmak mümkün olsaydı, yine üç yaprağın birbirinden farklı damarları olduğunu ama iki sene art arda aynı noktada açan yaprakların benzer damarlara sahip olduğunu görürdünüz.

Bu muhteşem tasarım karşısında da önce nutkunuz tutulur, sonra içinizi bir huşu duygusu kaplardı.

* * *

Esas seçim hayatı seçmektir!
Yazının Devamını Oku

29 Mart seçimleri ile 22 Temmuz’un mukayesesi

26 Mart 2009
29 Mart Pazar günü yaşayacağımız yerel seçimler çoktan genel seçim havasına büründü.

Yerel seçimlerin genel seçimlerle en rahat kıyaslanabilecek parçası İl Genel Meclisi’ndeki oy dağılımıdır.

29 Mart öncesi seçimle ilgili yazacağım son yazımda Adil Gür başkanlığında seçim anketi çalışmaları yapan A&G Araştırma Şirketi’nin ülke çapında yaptığı son ankette yer alan "Belediye seçimlerinde hangi partiye oy vereceksiniz" ve "İl genel meclisi seçiminde hangi partiye oy vereceksiniz" sorularının cevaplarını 22 Temmuz Genel Seçim sonuçlarıyla birlikte aşağıda takdim ediyorum.

* * *

Elimdeki araştırma; 21-22 Mart 2009 günleri Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde, 44 il ve 213 ilçede bunlara bağlı 307 mahalle ve köyde, 18 yaş ve üstü seçmen nüfusunu temsil eden 2703’ü kadın toplam 5412 denekle, hanede yüz yüze görüşme metoduyla yapılmış.

* * *

Mukayese tablosu

 

 

Yazının Devamını Oku

Saadet Partisi

25 Mart 2009
SEÇİM sonrası Türkiye’nin siyasal yapısını etkileyebilecek, ama medyada hak ettiği yeri bulamayan iki parti, dün de işaret ettiğim gibi Demokrat Parti ve Saadet Partisi’dir. Ben dün ve bugünkü yazılarımı bu iki partiyi irdelemeye ayırdım. Dün Demokrat Parti’yi yazdım. Bugün ise Saadet’i yazacağım. Ancak, yapacağım analiz herhangi bir seçim tahmini içermeyecektir.

* * *

Milli Görüş Türkiye’nin en eski ve en başarılı siyasal organizasyonlarından birisidir. Benim gözümde Milli Görüş Cumhuriyet’in vaz ettiği ve ekonomik, sosyal, siyasal alanların tümüne etki yapan "modern/muhafazakár olmayan hayat tarzı"nı benimsemeyen, üstüne üstlük dayatmacı bulan ve ısrarla yüzyılların geleneği ile yoğrulmuş "muhafazakár hayat tarzı"nı tüm alanlarda yaşamak isteyen insanların en anlamlı siyasal hareketidir.

Hareketin lideri Necmettin Erbakan’dır ve bir doğal lider olarak hareketi, çeşitli partiler kurarak ve kapattırarak, uzun uğraşlar sonucunda iktidara taşımıştır. 54. Dönem Başbakan’ı olarak tarihe geçen Erbakan Milli Görüş’ün karşılaştığı yeni dayatma sonucu iktidarını zor yakalamış, çabuk kaybetmiştir (28 Şubat).

Ayrıca, değişen koşullara uyum gösterme konusunda zaaf gösteren Erbakan Anadolu’dan yükselen yeni burjuvazinin taleplerini okuyamayınca Milli Görüş içinde de iktidarını yitirmiştir. Anadolu’dan yükselen yeni burjuvazi muhafazakár olmaya muhafazakárdı ama serbest piyasa koşulları çerçevesinde Batı ile işbirliği yapmaya da hazırdı.

Bu yeni muhafazakárlığı doğru tespit eden Recep Tayyip Erdoğan, hocasından iktidarı aldığında bir ayağını mazide tutarken diğer ayağı ile atiye zıplamak isteyen bir görüntü veriyordu.

* * *

Ancak, aradan geçen sürede iki partide birden temsil edilen Milli Görüş’ün iktidar ayağı, belki Anadolu burjuvazisini temsilde zorlanmadı ama muhafazakár tabanına verdiği sözleri tutmakta güçlük çekmeye başladı.

2002’den beri muhafazakár tabanın gelirden aldığı payda bir değişim yaşanmadığı gibi ne türban üniversiteye sokulabildi, ne de imam hatipliler için katsayı değişti.

Belki "muhafazakár hayat tarzı" daha görünür, hatta eskiden kendisine dayatana kendi dayatır hale geldi ama zenginleşen türbanlı ile olduğu yerde sayan gariban türbanlı arasında da yeni bir gerilim hattı doğmaya başladı.

Son dönemde de derinleşen ekonomik kriz Cumhuriyet döneminin en yüksek işsizlik oranını (%13.6) yaratarak gariban türbanlıyı bir kez daha can evinden vurdu.

AKP kendi muhafazakár tabanı önünde hem IMF, hem de AB konusunda iki arada bir derede kalmaya başladı.

Bu gelişmeler 2002’den beri yaşanırken AKP yine de rahattı. Zira AKP’ye ne kadar kızarsa kızsın gariban türbanlı alternatifi (CHP) kendisinden saymıyordu. Daha da ötesi alternatifi muhafazakár hayat tarzına tarihsel olarak sekter görüyordu.

Kendisinden saydığı Saadet’i ise artık köhne bulmaktaydı. Bunun içindir ki, 22 Temmuz’da sadece 820.289 oy verdiği Saadet’e %2.34’lük bir dilim sundu (bkz: YSK).

* * *

Ancak 29 Mart’a giderken bir yandan kriz derinleşiyor, diğer yandan Saadet diriliyor. Yeni genel başkan Prof. Dr. Numan Kurtulmuş genç, dinamik, hayatın motoru ekonomi alanında uzman ve partinin zamanın koşullarına uyum göstermesi için büyük gayret gösteriyor.

Altında da, her ne kadar AKP’ye fire verdiyse de, sağlam bir örgüt var: Milli Görüş!

Eğer Saadet 29 Mart’ta İl Genel Meclisi’nde oy oranını %2.3’ten %6-8 eşiğine çekerse yeni dönemde AKP’nin başı çok ağrıyacak demektir.
Yazının Devamını Oku