Cüneyt Ülsever

KKTC’de yeşil hat tüzüğü

25 Ağustos 2004
<B>AVRUPA Birliği</B> tarafından <B>KKTC</B>’ye yardım amacı ile yapılan düzenlemeler çerçevesinde, KKTC’den Kıbrıs Rum Kesimi’ne ticari mal akışını düzenleyen <B>Yeşil Hat Tüzüğü</B> dün resmen yürürlüğe girdi. Rum Kesimi’ne veya KKTC’den diğer ülkelere gönderilecek ürünlerin tümüyle KKTC’de üretilmiş veya yeterli katma değer ilavesiyle üretilmiş ürünler olması gerekiyor.

Yeşil Hat Tüzüğü özellikle KKTC mallarının ‘Güney ile rekabeti’ açısından önemli bulunuyor. KKTC ürünlerinin Güney Kıbrıs’tan AB’ye ihracatının ise kolay olmayacağı, vergilendirme ve çifte KDV gibi zorluklar bulunduğu belirtiliyor.

* * *

Yukarıda gazete alıntıları ile özetlediğim haber nedense Türk basınında fazla yer bulmadı.

2002 yılından beri Türk basınında gazeteciler olarak taraf olduk ve KKTC için adeta birbirimizin kaşını gözünü yararak mücadele verdik.

Şimdi verilen mücadelenin bir bir sonuçları ortaya çıkıyor ama artık gazeteciler gelişmelere fazla duyarlı değil.

* * *

Yeşil Hat Tüzüğü önemli bir adım. Referandumdan sonra artık AB’nin KKTC’ye duyarsız kalamadığının bir göstergesi.

Ancak, KKTC’ye AB önünde katiyen kolaylık getirmiyor. Zira, KKTC menşeli malların Güney Kıbrıs üzerinden AB’ye yeniden satılması için maliyet artırıcı ilave KDV ve diğer vergiler yanında bir sürü mevzuat sorunu da var.

AB; eylül ayında KKTC’nin AB’ye doğrudan mal satabilmesi için yeni kararlar alabilecek ama ben çok umutlu değilim.

* * *

Neden?

KKTC şu anda AB önünde siyaseten avantajlı ama karşıt görüşler ise hukuken avantajlı.

Kıbrıs’ta referandum KKTC’ye siyaseten büyük avantajlar sağladı, Rum Kesimi’ni barış istemez duruma düşürdü ama referanduma varıldığında Rumlar dereyi çoktan geçmişlerdi.

2002 yılının aralık ayında Rauf Denktaş-Mümtaz Soysal aklı Helsinki’ye gitmeyerek; 16 Nisan 2003 günü, Rum Kesimi’ne Mayıs 2004’te AB’ye tek başına üye olma hakkını altın tepsi içinde sundular.

2002’nin son ayında kör inat uğruna KKTC’nin önüne aşılması çok zor bir duvar çekildi.

O zaman Klerides, ‘Dostum Rauf Denktaş bana büyük bir hediye verdi!’ diyerek durumu özetledi!

* * *

Neydi kör inat politikası?

- Yeteri kadar direnirsek KKTC’yi devlet olarak kabul ederler!

‘Bana ne, bana ne!’
taktiği ile izlenen imkánsızı isteme politikasının netice vermesi mümkün değildi. Son referandumdan sonra bu istek beter imkánsız hale geldi.

* * *

‘Çözümsüzlük çözümdür’
politikası artık yok! Ancak, açtığı yaralar hálá orada.

KKTC’yi bağımsız bir devlet olarak tanımadan; AB’nin KKTC’ye, doğrudan ticaret için üçüncü devlet statüsü vermesi mümkün değil.

Ancak KKTC’nin devlet olarak tanınamayacağı BM Güvenlik Konseyi kararına dayanıyor.

Rumlar bu avantajı tepe tepe kullanacaklar!
Yazının Devamını Oku

Eski CIA şefinin gözü ile yeni Türkiye

23 Ağustos 2004
<B>GRAHAM E.Fuller </B>Türkiye’de ilgililerin biraz olsun tanıdığı bir insan. Uzun yıllar, <B>CIA</B>’nın Ortadoğu Şefi olarak, bu istihbarat kurumunun Türkiye politikalarında etkili oldu. CIA’ya bağlı Ulusal İstihbarat Konseyi’nin başkan yardımcılığını da yaptı. Fuller aynı zamanda bir akademisyen. Son yıllarda İslam ve Türkiye üzerine çalışmalar yapıyor. En son yayınladığı kitabı ‘The Future Of Political Islam’ (2003) -‘Siyasi İslam’ın Geleceği’- Türkiye analizlerine büyük ağırlık veriyor.

* * *

Graham E.Fuller The Washington Quarterly adlı derginin Yaz-2004 sayısında ‘Turkey’s Strategic Model: Myths and Realities’ -‘Türkiye’nin Stratejik Modeli: Efsaneler ve Gerçekler’- başlıklı bir makale yayınladı.

Türkiye politikaları açısından ABD için önemli uyarılar taşıyan makalenin ana tezini, hiçbir yorum yapmadan, sizlerle paylaşmak istiyorum.

* * *

Graham E.Fuller Türkiye’nin yeni dünya düzeninde İslam dünyası için bir model olarak algılandığını, ancak Türkiye’nin kendi gelişen koşulları çerçevesinde değerlendirilmemesi ve anlaşılmaması durumunda bu modelin işe yaramayacağını söylüyor.

* * *

Graham E. Fuller Türk modernleşme hareketinin laiklik ayağının topallaması nedeniyle uzun yıllar millete inemediğini savunuyor.

Ona göre Türk laikliği, Fransız modeli çerçevesinde, dini modernleşmeye engel gören ve dinin gerici niteliklerini bertaraf etmeye yönelik bir hareket idi! Bu yüzden de geniş halk kitleleri tarafından benimsenemiyordu.

Ancak Fuller, Türkiye’nin önündeki bu modernleşme engelinin 2002 seçimleri ile büyük çapta kırıldığını söylüyor.

* * *

Ona göre, dünya tarihinde ilk defa İslamcı kökenden gelen bir partinin seçim yolu ile iktidara gelmesi ve ülkedeki dengeler tarafından hazmedilmesi, ayrıca bu partinin de bir gün seçimle gideceğinden şüphe duyulmaması Türkiye’de demokrasinin artık yerleşmekte olduğunun çok önemli bir göstergesi.

* * *

Demokratik açılımlarını da büyük hızla gerçekleştiren Türkiye dünyaya bir de ironi sunuyor.

İslami kökenden gelen bir parti, AB üyeliği için, ülke tarihinde en büyük gayreti gösteriyor!

* * *

Ancak, Fuller’e göre bu demokratikleşme hareketi aynı zamanda ABD’ye daha az bağımlı ve çok değişkenli dış politika izleyen bir Türkiye de yaratmakta.

Demokrasisi artık halka inen bir Türkiye, kendi ulusal çıkarlarının ABD merkezli bir politika yerine, Ortadoğu’ya ve AB’ye daha yakın ancak ABD’den daha bağımsız bir sürece girdiğini görüyor.

* * *

İşte bu noktada Fuller; ABD’nin yeni-muhafazakarlarını uyarıyor ve diyor ki; ABD tek boyutlu politikalarını terk etmeden ve Türkiye’yi yeni gerçekleri ile kabul etmeden, Türkiye Ortadoğu’da kendisinden istenen model rölünü yüklenemez.

ABD’nin Türkiye’ye bakışının değişmesi lazım!
Yazının Devamını Oku

Saros Körfezi’ni öldürmeyelim!

7 Ağustos 2004
<B>SAROS Körfezi </B>hemen İstanbul’un dibinde, Kuzey Ege’de <B>dünya harikası </B>bir deniz. * * *

Saros Körfezi; Ege’nin muhteşem yeşil-mavi dokusunu Trakya’ya taşıyan, ortası akvaryum bir cennet.

Bu kadar temiz deniz dünyada kaç bölgede kaldı, merak ediyorum.

Buna rağmen, Saroslular ‘nerede eski denizimiz’ diye hayıflanıyorlar. Şimdi 40 küsur balık çıkan bu denizde zamanında 144 çeşit balık, 78 tür deniz bitkisi, 34 tür sünger varmış.

Mercan kayalıkları da dalgıçların ilgi odağı.

Saros Denizi bir körfez olmasına rağmen kendi kendini temizleyen nadir denizlerden birisi.

Her yıl üç defa ve aynı zamanda; şubat, nisan ve temmuz aylarının 15 veya 18. günü başlayıp, 25 veya 28. günü sona eren ilahi temizlik işleminde tabanda soğuk su, yüzeyde sıcak suyun yarattığı akıntılar koskoca denizi içine atılan tüm aykırı maddelerden kurtarıyor.

Körfez; dünyada windsurf sporuna en fazla müsait 3 denizden de birisi.

* * *

Normal insan aklı böyle bir cenneti ne yapar?

Suyunda serinler, nimetleriyle karnını doyurur, şifalı bitkileriyle dertlerine çare arar, karşısına geçer keyif yapar.

Turizm amaçlı kullanır, sayesinde para kazanır.

Her şeyin üzerinde de emanet olduğu bilinciyle korur, katiyen ihanet etmez.

* * *

Peki biz ne yapmayı düşünüyoruz?

Bu denizde petrol taşıyarak cinayet işlemeyi!

Halen tankerlerle İstanbul ve Çanakkale boğazlarından Amerika ve diğer ülkelere nakledilmekte olan Rusya petrolünü, boğazları kurtarmak amacıyla by-pass ederek taşımak üzere düşünülen çeşitli hatlar var. Bunlar arasında Transtrakya Projesi de bulunuyor. Trakya’nın Karadeniz kıyısındaki Kıyıköy ile Saros Körfezi’ndeki İbrice Limanı arasına döşenecek boru hattı ile petrolün Körfez’e getirilip, buradan gemilerle ABD ve Avrupa’ya taşınması planlanıyor.

Tam bir kaş yaparken göz çıkarma projesi.

* * *

Boğazları kurtarmak için dünya incisi Saros riske atılacak, petrol taşıyan tankerler bu enfes sulara girecek.

Düşünün, pencerinizin önünde küçücük bir bahçeniz var ve siz oraya rengárenk çiçekler ekmek yerine bahçeyi hıyar bostanı yapıyorsunuz.

İşte öyle bir şey.

Zihni Sinir projesinin sahiplerine soruyorum.

Bütün gün canla başla uğraştıktan sonra evi tertemiz eden kadın, eve çamurlu ayakkabılarıyla girmeye kalkan hoyrat kocasına ne yapar?

En azından bir zılgıt çeker.

* * *

Biz de 8 Ağustos 2004 Pazar günü saat 11.00’de Keşan Belediye Başkanı Dr. Mehmet Özcan önderliği ve tüm ilgili belediyelerin işbirliği ile Ilıca Limanı’nda bir protesto mitingi yapacağız.

Saros halkı, Saros Körfezi’nin katledilmesine izin vermeyecek.

Not:
Yıllık iznim nedeniyle yazılarıma 23 Ağustos 2004 Pazartesi gününe dek ara veriyorum.
Yazının Devamını Oku

Saros Körfezi’ni öldürmeyelim!

7 Ağustos 2004
SAROS Körfezi hemen İstanbul’un dibinde, Kuzey Ege’de dünya harikası bir deniz.* * *Saros Körfezi; Ege’nin muhteşem yeşil-mavi dokusunu Trakya’ya taşıyan, ortası akvaryum bir cennet.Bu kadar temiz deniz dünyada kaç bölgede kaldı, merak ediyorum.Buna rağmen, Saroslular ‘nerede eski denizimiz’ diye hayıflanıyorlar. Şimdi 40 küsur balık çıkan bu denizde zamanında 144 çeşit balık, 78 tür deniz bitkisi, 34 tür sünger varmış. Mercan kayalıkları da dalgıçların ilgi odağı.Saros Denizi bir körfez olmasına rağmen kendi kendini temizleyen nadir denizlerden birisi.Her yıl üç defa ve aynı zamanda; şubat, nisan ve temmuz aylarının 15 veya 18. günü başlayıp, 25 veya 28. günü sona eren ilahi temizlik işleminde tabanda soğuk su, yüzeyde sıcak suyun yarattığı akıntılar koskoca denizi içine atılan tüm aykırı maddelerden kurtarıyor.Körfez; dünyada windsurf sporuna en fazla müsait 3 denizden de birisi.* * *Normal insan aklı böyle bir cenneti ne yapar?Suyunda serinler, nimetleriyle karnını doyurur, şifalı bitkileriyle dertlerine çare arar, karşısına geçer keyif yapar.Turizm amaçlı kullanır, sayesinde para kazanır.Her şeyin üzerinde de emanet olduğu bilinciyle korur, katiyen ihanet etmez.* * *Peki biz ne yapmayı düşünüyoruz?Bu denizde petrol taşıyarak cinayet işlemeyi!Halen tankerlerle İstanbul ve Çanakkale boğazlarından Amerika ve diğer ülkelere nakledilmekte olan Rusya petrolünü, boğazları kurtarmak amacıyla by-pass ederek taşımak üzere düşünülen çeşitli hatlar var. Bunlar arasında Transtrakya Projesi de bulunuyor. Trakya’nın Karadeniz kıyısındaki Kıyıköy ile Saros Körfezi’ndeki İbrice Limanı arasına döşenecek boru hattı ile petrolün Körfez’e getirilip, buradan gemilerle ABD ve Avrupa’ya taşınması planlanıyor.Tam bir kaş yaparken göz çıkarma projesi.* * *Boğazları kurtarmak için dünya incisi Saros riske atılacak, petrol taşıyan tankerler bu enfes sulara girecek.Düşünün, pencerinizin önünde küçücük bir bahçeniz var ve siz oraya rengárenk çiçekler ekmek yerine bahçeyi hıyar bostanı yapıyorsunuz.İşte öyle bir şey.Zihni Sinir projesinin sahiplerine soruyorum.Bütün gün canla başla uğraştıktan sonra evi tertemiz eden kadın, eve çamurlu ayakkabılarıyla girmeye kalkan hoyrat kocasına ne yapar?En azından bir zılgıt çeker.* * *Biz de 8 Ağustos 2004 Pazar günü saat 11.00’de Keşan Belediye Başkanı Dr. Mehmet Özcan önderliği ve tüm ilgili belediyelerin işbirliği ile Ilıca Limanı’nda bir protesto mitingi yapacağız.Saros halkı, Saros Körfezi’nin katledilmesine izin vermeyecek. Not: Yıllık iznim nedeniyle yazılarıma 23 Ağustos 2004 Pazartesi gününe dek ara veriyorum.
Yazının Devamını Oku

ABD, Irak’tan çıkamaz

5 Ağustos 2004
<B>ŞUBAT </B>2003’te aynen şöyle yazmıştım: ‘...2000 yılı itibarıyla, <B>ABD</B> dünya ekonomik üretiminin <B>% 26’</B>sını yerine getiriyor. ABD’den sonra dünya üretimine sıra ile Japonya % 16, Almanya % 8, Fransa % 5 oranında katkıda bulunuyor... Gelişmiş ülkeler hep birlikte dünya ekonomik üretiminin % 77’sini karşılıyorlar ve dünya enerji tüketiminin % 48’ine hükmediyorlar.

...Dünya üretiminin % 26’sını karşılayan ABD, enerji tüketimin % 28’ine hükmediyor. Tek başına gelişmiş ülkelerin petrol tüketiminin % 58’ini yapıyor.

...Ancak, bu pay ABD’ye yetmiyor. Zira, ABD Enerji Bakanlığı’nın hesaplarına göre:

ABD enerji tüketimi içinde ithalatın payı 2000 yılında % 55 iken bu pay büyüyen ekonomi karşısında 2025 yılı itibarıyla % 70’e çıkacak.

...Bir yanda ABD, diğer yanda Almanya, Fransa ve diğerleri yeniden paylaşım savaşı veriyorlar. ABD, kendi hesaplarına göre, dünyadaki petrol tüketim payını (ithalatını), önümüzdeki 25 yılda (% 55’ten % 70’e) % 28 artırmak zorunda.’

* * *

Foreign Affairs
Dergisi’nin Temmuz-Ağustos 2004 sayısında Nebraska Senatörü Chuck Hagel, ‘A Republican Foreign Policy’ (Cumhuriyetçi Dış Politika) başlıklı makalesinde (ss. 64-76) aynen şöyle yazıyor:

‘...ABD dış politikası küresel enerji güvenliğini görmezden gelemez... ABD’nin menfaati, sürekli ve güvenli petrol ve doğalgaz arzını garanti etmeye dayanır. Enerji Bakanlığı rakamlarına göre ABD ham petrol ihtiyacının % 60’ını ithalat yoluyla temin etmektedir. İthalatın % 20’si Basra Körfezi ülkelerinden sağlanmaktadır. 2025 yılı itibarıyla bu bölgeden ithalatın payı % 26’ya çıkmak zorundadır. ABD’nin ithalatı içinde OPEC üyesi ülkelerin payının da % 40’tan % 53’e çıkması gerekmektedir.

...Buna göre; ABD’nin ulusal güvenliği, Ortadoğu ve diğer kırılgan petrol-doğalgaz zengini ülkelerde siyasal istikrarın sağlanmasına bağlıdır.’ (s. 68)

* * *

Başından beri inatla söylüyorum. Irak Savaşı tamamlanmamış 2. Dünya Savaşı’nın devamıdır. 2. Dünya Savaşı da tamamlanmamış 1. Dünya Savaşı’nın devamı idi.

Tüm dünya savaşları paylaşım savaşlarıdır.

Bu da öyle.

* * *

Adı üzerinde; dünya savaşı! Bizim böyle bir savaşın dışında kalmamız hiç mümkün değil.

Fransa, Almanya, Rusya, Çin, İran vb. de savaşın içindeler.

Bölgede herkes kendi oyununu oynuyor!

Bir vatandaşımızın haince katli ardından ‘İyi ki bu savaşa girmedik’ diyenler doğru analiz yapmıyorlar.

Biz kaçınılamaz ve önlenemez savaşın zaten parçasıyız.

Sadece aktif rol almayı çoktan kaçırdık, pasif tarafız.

İstanbul’da 15-20 Kasım 2003 tarihlerinde aynı hain terör 50’nin üzerinde vatandaşımızı katlederken yine ‘iyi ki Türkiye savaşa girmemişti!’

* * *

Savaş uzun sürecek.

Bana inanmayanlar, Demokrat başkan adayı John Kerry’nin parti kurultayında dağıtılan askerlik fotoğraflarına bir kez daha ve daha dikkatli baksınlar.
Yazının Devamını Oku

AKP milletvekillerine açık mektup: Gensoruyu destekleyin!

4 Ağustos 2004
<B>TBMM</B>’de bugün 38 kişinin öldüğü tren kazası ile ilgili olarak Ulaştırma Bakanı <B>Binali Yıldırım </B>hakkında <B>CHP</B>’nin verdiği <B>gensoru önergesi </B> görüşülüyor. Önce görüşmeler yapılacak, ardından önergenin gündeme alınıp alınmaması oylanacak.

Gündeme alınması için yeterli oy sayısı 184. CHP, DYP ve bağımsızlar hep birlikte önerge lehine oy kullansalar dahi bu sayıya ulaşamıyorlar.

Gensoru önergesinin gündeme alınması için AKP milletvekillerinin olumlu oylarına ihtiyaç var!

* * *

Bugüne dek AKP iktidarının en ağır yarayı aldığı olay bu vahim ve göz göre göre gelen hızlandırılmış tren kazasıdır.

Kazanın anatomisi AKP iktidarının taşıdığı tüm zaafları orta yerlere dökmüştür.

‘Görünen kazanın’ ‘görünmez kaza’ olarak yutturulma çabalarını ise Türkiye’de ezici çoğunluk yutmadı.

AKP’li veya değil vatandaşların çoğunluğu neredeyse milli konsensüs yarattılar.

Hükümete sahip çıkan insan sayısı çok ama çok az!

Zira görünen; ortada bir kör inat ve yarattığı toplu katliam olduğudur!

Herkes Başbakan’a ve Ulaştırma Bakanı’na da vurdumduymaz tavırları nedeniyle hayli kırgın!

* * *

Ancak, hálá bir umut var!

Şu ana dek vurdumduymaz tavrı AKP milletvekilleri değil, hükümet üyeleri gösterdi.

Şimdi onları içine düştükleri açmazdan kurtarmak sizin elinizde.

Ben Recep Tayyip Erdoğan’ı zerre kadar tanıyorsam vicdani olarak rahat değildir. Keza, tanıdığım Binali Yıldırım’ın da rahat olması mümkün değil!

En iyi onlar biliyorlar ki, şayet hataları varsa, bu dünyada hesap vermekten kaçsalar dahi ahirette kurtulamazlar.

* * *

AKP milletvekilleri!

Bugün; eğer önergeyi reddederseniz, millet vicdanında ‘suça ortaklık etmekten’ siz de hüküm giyeceksiniz!

Kurtardığınızı sandığınız arkadaşlarınızı da beter mahkum edeceksiniz.

* * *

Daha evvel yazdığım gibi; Bakan ve TCDD yöneticilerini yargıladığım için istifa etmelerini istemiyorum.

Sadece onlar görevde olduğu sürece yapılacak hiçbir tahkikata inanmayacağımı baştan ilan ettim.

Bu görüşümde hálá ısrarlıyım.

Siz önergeye ‘evet’ oyu vererek onları istifaya davet edeceksiniz.

Önergenin kabulü ile onları mahkum etmeyecek, sadece objektif tahkikat yapılmasına ve böylece çıkacak sonucun kamu vicdanında kabul görmesine hizmet edeceksiniz.

Bağımsız tahkikatla suçsuz bulunurlarsa; işte o zaman aklanacaklar!

* * *

Bugün oy kullanırken; TBMM’de birbirlerini aklayan eski siyasi liderlerin şu andaki hal-i pür melallerini göz önüne getirin!
Yazının Devamını Oku

Van ili hangi devlete aittir?

2 Ağustos 2004
<B>VAN’</B>da karakoldan adam kaçırma rezaleti kadar vahim bir olay da eski <B>CHP</B> milletvekili, yeni <B>AKP</B>’li <B>Mikail İlçin</B>’in ana muhalefet lideri <B>Deniz Baykal</B>’ı tehdit eden bir basın toplantısı yapabilmesidir. Hürriyet Gazetesi’ne göre;

‘...AKP’li Hani Aşireti lideri Mikail İlçin, eroinci eski vekil Mustafa Bayram’a sahip çıkarak, ‘O adamla uğraşmayın pişman olursunuz’ dedi. İlçin, CHP’nin eleştirilerini sürdürmesi halinde ‘aşiretler olarak tepkilerini eylemlerle dile getirecekleri’ tehdidini savurdu...

...CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı tehdit eden İlçin, ‘Mustafa Bayram’ı küçük düşüremezler. Bu adamla uğraşmasınlar pişman olurlar’ dedi...

...CHP tarafından gönderilen ve Mustafa Bayram olayını inceleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Selvi başkanlığındaki heyete de büyük tepki gösterdi. Heyetin Van’da incelemeler yapmasının büyük talihsizlik olduğunu ifade eden İlçin, şunları söyledi:

...‘Ben burada olsaydım heyeti burada 1 saat bile durdurmazdım. Çünkü onların burada işi yok. Olayı büyütüp 2’nci Susurluk diye lanse ettiler. Ben buradan Baykal’ı uyarıyorum. Mustafa Bayram’la uğraşmasın...’

* * *

Artık herkes ezberden biliyor ama ben yine tekrar etmek isterim:

AKP’li Mikail İlçin’in sahip çıktığı ‘Mustafa Bayram olayı’ yine gazetelere göre, özetle şöyledir:

‘...Eski ANAP Van Milletvekili Mustafa Bayram’ın oğlu Hamit Bayram, 7 Temmuz’da Malatya’da eroin pazarlığı yaptığı polis tarafından yakalanmış ve Van Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü’ne getirilmişti. Şubeyi basan 25-30 kişilik grup, polislere saldırarak Hamit Bayram ile şoförünü kaçırmıştı. Olaydan sonra baba Mustafa Bayram ile 7 kişi tutuklanmıştı. Bayram, 23 Temmuz’da 30 milyar lira kefaletle serbest bırakılmıştı...’

* * *

Demokrasilerin çalışması için olmazsa olmaz şartların başlıcalarından birisi denetleme ve dengeleme görevinin kesintisiz yerine getirilmesidir.

Bu görev ve hak ivedilikle muhalefettedir.

* * *

Olayın kendisi zaten Van’da devletin çalışmadığını gösteriyor.

Devletin bu ilde aciz kalışını hükümetle birlikte hep birlikte seyrederken; şimdi de Türkiye Cumhuriyeti’nin rejiminin tehdit edilmesi ile karşı karşıyayız.

Tehdit edilen Deniz Baykal değil, Türk demokrasisidir!

* * *

Denetleme ve dengeleme görevi gereği ana muhalefet Van’da istediği araştırmayı yapacak, bulgularını da kamuoyu ile paylaşacaktır.

Bu araştırmanın sağ salim yapılmasını temin etmek de İçişleri Bakanlığı’nın görevidir.

CHP’nin bulgularının kabul görüp görmeyeceği ayrı bir konudur.

Ayrıca...

Ya Mikail İlçin için ruh sağlığı konusunda bir açıklama yapılacak;

Ya bu beyefendi sadece CHP, Baykal ve Cevdet Selvi’den değil, tehdit ettiği rejimin sahibi milletten bütün samimiyeti ile özür dileyecek;

Ya da hükümet ‘gereğini’ bu kez yapacaktır!
Yazının Devamını Oku

İran’la ilişkiler

31 Temmuz 2004
<B>BAŞBAKAN </B>ve heyetin <B>İran gezisini</B> medyanın nasıl yorumladığını elimden geldiğince takip ediyorum. Dışişleri, medya ve akademik dünyadaki bazı uzmanları tenzih ederim ama beni çoğunluğu, çoğu kez olduğu gibi, yine şaşkına çeviriyorlar.

İran gezisi konusunda kendinde yazı yazma cesareti bulan sözüm ona uzmanların ortak zaafları kişisel görüşüme göre şöyle:

1) Türkiye’ye katiyen dışarıdan bakamıyorlar. Onların aklı o kadarına erdiği için; dünyadaki diğer ülkeler de Türkiye’ye kendileri gibi bakmak zorundalar.

2) Uluslararası ilişkilere; zihinleri o kadarına yettiği için unilatarel (tek boyutlu) bakıyorlar. Multilateral (çok boyutlu) dünya algılaması çaplarını aşıyor.

Dünyanın bir matrix olduğunu göremiyorlar.

3) Uluslararası ilişkilerin karşılıklı menfaatler üzerine kurulu olduğunu da anlamıyorlar. İki ülke (Türkiye-İran) arasında aynı anda hem uyumlu menfaatler, hem de çatışan menfaatler olabileceğini ise hiç algılayamıyorlar.

Zaten diplomasi sanatının çok sayıda (Türkiye-ABD-Kıta Avrupası-Irak-İsrail-İran vb.) ülke arasında ve hepsi ile birlikte ve aynı anda uyuşan menfaatler ile çatışan menfaatleri ayıklama; uyuşanları azamiye çıkarma, çatışanları asgariye indirme sanatı olduğunu bilmiyorlar. Üstüne üstlük bu hesaplara ikinci ülkelerin (ABD-İran) kendi aralarında uyuşan ve çatışan menfaat ilişkilerini de eklemek zorundasınız.

4) Görüntünün esas olduğu fikrine (türban) ise kayıtsız şartsız iman etmişler, bu konuda yapılacak bir şey yok.

* * *

Bu düşünce sistematiği şu gerçekleri göremiyor:

Türkiye’nin bölgede liderlik elde etmek için çok ağır görevinin aynı anda:

a) ABD ile mümkün olduğunca uyumlu davranarak,

b) İsrail’i dışlamadan ancak zaman zaman uyararak,

c) bölgede devlet gibi devlet olan üç devletten birisinin İran olduğunu öngörerek,

d) menfaatlerin kayıtsız şartsız teslimata değil, pazarlığa tabi olduğunu bilerek,

e) İran’ın sosyolojik ve politik dokusu ile görünüşte hiç ilgilenmeden, ancak karanlık alanlarda başarılı istihbarat görevi yürüterek; menfaatlerimizi zedeleyen etkinliklerinin tespit edildiğinde de hallinin yine diplomasiye dayandığını hazmederek,

f) görünen ilişkiler ne olursa olsun, çatışan alanlarda kontra-espiyonaj faaliyetlerinden katiyen vaz geçmeden,

g) nihayet dünyada tüm ilişkilerinin ana motorunun ekonomik ilişkileri alabildiğine geliştirmek olduğunun bilincine vararak yerine getirilebileceğini görmek zorundayız.

* * *

Türkiye bölgede emperyal bir güç olmak istiyorsa ceberrut emperyal devlet olmak yerine kerim emperyal devlet olmayı becererek ama hiçbir adımında dünya dengelerini gözden çıkarmadan hareket etmek zorundadır.

Ben siyasetçi ve diplomatlarımızın bu hünere sahip olduğuna inanıyorum.
Yazının Devamını Oku