BAŞBAKAN ve heyetin İran gezisini medyanın nasıl yorumladığını elimden geldiğince takip ediyorum.
Dışişleri, medya ve akademik dünyadaki bazı uzmanları tenzih ederim ama beni çoğunluğu, çoğu kez olduğu gibi, yine şaşkına çeviriyorlar.
İran gezisi konusunda kendinde yazı yazma cesareti bulan sözüm ona uzmanların ortak zaafları kişisel görüşüme göre şöyle:
1) Türkiye’ye katiyen dışarıdan bakamıyorlar. Onların aklı o kadarına erdiği için; dünyadaki diğer ülkeler de Türkiye’ye kendileri gibi bakmak zorundalar.
2) Uluslararası ilişkilere; zihinleri o kadarına yettiği için unilatarel (tek boyutlu) bakıyorlar. Multilateral (çok boyutlu) dünya algılaması çaplarını aşıyor.
Dünyanın bir matrix olduğunu göremiyorlar.
3) Uluslararası ilişkilerin karşılıklı menfaatler üzerine kurulu olduğunu da anlamıyorlar. İki ülke (Türkiye-İran) arasında aynı anda hem uyumlu menfaatler, hem de çatışan menfaatler olabileceğini ise hiç algılayamıyorlar.
Zaten diplomasi sanatının çok sayıda (Türkiye-ABD-Kıta Avrupası-Irak-İsrail-İran vb.) ülke arasında ve hepsi ile birlikte ve aynı anda uyuşan menfaatler ile çatışan menfaatleri ayıklama; uyuşanları azamiye çıkarma, çatışanları asgariye indirme sanatı olduğunu bilmiyorlar. Üstüne üstlük bu hesaplara ikinci ülkelerin (ABD-İran) kendi aralarında uyuşan ve çatışan menfaat ilişkilerini de eklemek zorundasınız.
4) Görüntünün esas olduğu fikrine (türban) ise kayıtsız şartsız iman etmişler, bu konuda yapılacak bir şey yok.
* * *
Bu düşünce sistematiği şu gerçekleri göremiyor:
Türkiye’nin bölgede liderlik elde etmek için çok ağır görevinin aynı anda:
a) ABD ile mümkün olduğunca uyumlu davranarak,
b) İsrail’i dışlamadan ancak zaman zaman uyararak,
c) bölgede devlet gibi devlet olan üç devletten birisinin İran olduğunu öngörerek,
d) menfaatlerin kayıtsız şartsız teslimata değil, pazarlığa tabi olduğunu bilerek,
e) İran’ın sosyolojik ve politik dokusu ile görünüşte hiç ilgilenmeden, ancak karanlık alanlarda başarılı istihbarat görevi yürüterek; menfaatlerimizi zedeleyen etkinliklerinin tespit edildiğinde de hallinin yine diplomasiye dayandığını hazmederek,
f) görünen ilişkiler ne olursa olsun, çatışan alanlarda kontra-espiyonaj faaliyetlerinden katiyen vaz geçmeden,
g) nihayet dünyada tüm ilişkilerinin ana motorunun ekonomik ilişkileri alabildiğine geliştirmek olduğunun bilincine vararak yerine getirilebileceğini görmek zorundayız.
* * *
Türkiye bölgede emperyal bir güç olmak istiyorsa ceberrut emperyal devlet olmak yerine kerim emperyal devlet olmayı becererek ama hiçbir adımında dünya dengelerini gözden çıkarmadan hareket etmek zorundadır.
Ben siyasetçi ve diplomatlarımızın bu hünere sahip olduğuna inanıyorum.