Can Bartu

Yazık bu Fener'e

20 Haziran 2003
Fenerbahçe'nin bir onuru, büyüklüğü, disiplini, prensipleri vardı. Serhat bu saygınlığa terbiyesizlik etti. Fenerbahçe'nin değerlerinden bihaber yöneticiler de onu affetti. Yazık bu kulübe... Hem de çok yazık... Serhat, Almanya'dan gelmiş, çok şey yapmak isteyen ama yetenekleri sınırlı ve haddini aşan bir futbolcu. Fenerbahçe'nin özlenen takımında oynar mı? Elbette, ‘‘Hayır'' İyi bir yedek olur, ara sıra oynayabilecek bir oyuncu. Geçtiğimiz sezonun takımında bile yokluktan oynar. Bu kadar yıl Fenerbahçe forması giydi Serhat. Peki ne yaptı? F.Bahçe'ye ne kazandırdı?

Babasının çiftliği gibi gördüğü takımı yüzüstü bıraktı, çekti gitti. F.Bahçe'yi, FİFA'ya şikayet etti. Kulüp hakkında beyanatlar verdi. Üstelik ne zaman bıraktı gitti? Sarı lacivertli takım UEFA Kupası'na katılmak için çabalarken, takımın yarısı sakat ve cezalıyken. Belki de sınırlı yeteneği ile atacağı bir golle UEFA Kupası'na katılma şansını yok etti.

O parayı alamaz

Her futbolcunun parasını isteme, alma hakkı var. Ama her kulüp ekonomik olarak sıkışabilir. Bugüne kadar kimsenin parası kalmadı Fenerbahçe'de. Ama Serhat bunu bahane edip serbest kalma yollarını aradı. Fenerbahçe, Özcan gibi bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük kalecilerinden birini gönderdi. Serhat bugüne kadar parasını, üstelik dolar üzerinden takır takır aldı. Şimdi gitsin, başka bir kulüpte senede 900 bin dolar alsın bakalım. Nasıl alacaksa?

Fenerbahçe'deki tüm arkadaşları mücadele ederken o sevgilisi ile gezdi, tozdu. Oynuyormuş, oynamıyormuş, umurunda bile değildi.

Şimdi çıkmış, ‘‘Ben Fenerbahçeliyim’’ diyor. İşin daha da kötüsü, Fenerbahçe yönetimi onu affetmek için bahaneler arayıp çabalıyor. Hakan Bilal Kutlualp açıklama yapıyor; ‘‘Konuştuk, anlaştık. 2005 yılına kadar Serhat bizim futbolcumuz.’’

Büyük terbiyesizlik

Beyler... Fenerbahçe'nin bir onuru, büyüklüğü, disiplini, prensipleri var. Bunun farkında değil misiniz? Böyle şeyi ne gördüm, ne de duydum. Serhat'ın Fenerbahçe'ye, Fenerbahçe tarihine, Fenerbahçe'nin büyüklüğüne, Fenerbahçe'nin saygınlığına yaptığı terbiyesizlik bir kenara itiliyor.

Koskoca Fenerbahçe, prensiplerini, gururunu kaybetmiş. Serhat'ın Fenerbahçe'de çok büyük bir geçmişi ve unutulmaz hizmetleri olur, ‘‘Yaptığı bir hatadır’’ der anlarım.

Ama kim Serhat?

21 yaşında dün bir bugün iki Fenerbahçe'ye gelip oynuyor. İkinci senesinde yaptığı işe bakın. Böyle komedi olmaz.

Maskara oldular

Fenerbahçe'nin geçmişini bilmeyen, değerlerinden bihaber yönetici çıkıp, ‘‘Biz Serhat ile anlaştık’’ diyorsa Fenerbahçe tüm değerlerini kaybetmiş demektir. Onların yapacağı da ancak budur. Yazık koskoca bir kulüp 21 yaşındaki bir oyuncunun elinde maskara oluyor, Fenerbahçe bitmiş. Bu kafayla dünyanın en büyük futbolcularını alsan (Ortega gibi) yine birşey olmaz.

Serhat, elbette futbol hayatına devam etmeli. Ama Fenerbahçe'de değil. Beşiktaş mı istiyor, G.Saray mı istiyor, verirsin gider. Olmadı, takasta kullanırsın. Ama Serhat'a o formayı bir daha giydirmezsin.

‘‘Efendim, Daum istiyormuş’’ Çağırırsın Daum'u, ‘‘Bizim prensiplerimiz vardır. Bu futbolcuyu düşünme bile’’ dersin. Olur biter. Hiç bir antrenör de buna itiraz etmez.

Ama siz Fenerbahçe'de yöneticiyseniz ve bu kulübün değerlerini bilmiyorsanız, böyle saçma sapan işler yaparsınız ve 21 yaşındaki bir futbolcuya, kulübe posta koyma şansını verirsiniz.

Beyler, unutmayın, para Fenerbahçe'nin gururundan, onurundan önemli değildir.

Yazık bu kulübe...
Yazının Devamını Oku

Beşiktaş değişecek

3 Haziran 2003
<B>* Beşiktaş, şu anki kadrosuyla Şampiyonlar Ligi için nasıl bir görüntü veriyor? Kaleci Cordoba'nın durumu belli değil. </b> Geri üçlüsü veya dörtlüsü, fevkalade oturaklı. Eğer Cordoba ile de anlaşırlarsa mükemmel bir savunması var. Ancak Beşiktaş'ın orta sahası iyi değil. Oyunu yönlendiremiyor, ağırlığını koyamıyor. Rakip takım üstünde becerisini, zekasını ve özelliğini hissettiremiyor.

Bu mevkiidekiler iyi oynadığında kenar adamları da iyi oynar. Beşiktaş diyor ki, ‘‘Benim kenar adamlarım yok.’’ Belki kenar adamları yok, ama bütün iş oyunu yönlendiren, onları oynatan orta sahanın becerisidir.

Uzun santrfor şart

Hava topunda, Nouma gibi uzun boylu bir santrfora ihtiyaç var. Çünkü ne İlhan, ne Ahmet Dursun hava toplarına hakim oyuncular değiller.

Pancu konusu da var. Orta saha mı, ileri uç oyuncusu mudur belli değil? Aslında komple bir oyuncu da, bir türlü yerini bulamadı. Santrfor diye alındı, orta sahaya çekildi. Pancu'nun da yeri artık belirlensin, o da oynayacağı yeri bilsin. Böylece randımanı da artar. İleri uçta oynarken daha verimliydi. Orta sahada biraz yoruluyormuş gibi geliyor.

Sergen bu takımın süperstarı, ne var ki, biraz kilo verip, takımla daha haşır neşir olması lazım. Her futbolcu disipline uymaya mecburdur. Şampiyonluğa giderken bazı disiplinsizlikler kapatıldı. Bunlar normalmiş gibi gösterildi. Ama bu sorun çözülmezse önümüzdeki sene çok sıkıntı verir.

100. yılda şampiyon olmak büyük bir keyif ve onur. Ama şimdi Şampiyonlar Ligi var. Böylece büyük bir maddi güç elde edilecek, transferi iyi yapmak lazım.

Disiplin sorunu

Orta saha ve forvete 2-3 transfer yapılırsa, Lucescu
da Avrupa'da nasıl oynayacağını iyi biliyor, başarı elde edebilirler. Tabii bütün iş oyuncuları iyi seçebilmekte. Yoksa Beşiktaş'ın genç ve iyi iş yapan yönetimi var. Menajeri Sinan Engin de takımın herşeyini biliyor.

Şimdi önümüzdeki sezon sorumlulukları daha da artacak. Oturmuş bir kadro ile şampiyonluğu korumak isteyecektir. Şampiyonlar Ligi'nde alacağı galibiyetler, kulüp yanında Türk futbolunu da yukarı taşıyacak ve maddi gelir sağlayacak. Beşiktaş'ın mali açıdan çehresi değişecek. Önümüzdeki sezon daha iyi hazırlanmış ve farklı bir Beşiktaş izleyeceğimize inanıyorum.

Milliler için yanlış zaman

* Milli Takımımız’ın önünde Slovakya ve Makedonya var. Avrupa Şampiyonası için kilit maçlar öncesi Milli Takımımız’ı değerlendirir misiniz? Artı ve eksileri neler?

Milli
Takımımız yenilir veya yener, iyi veya kötü oynar, bunlar doğal. Ancak beni rahatsız eden, bu maçları zamansız oynuyoruz. Çünkü lig bitmiş, futbolcular rehavete kapılma döneminde. Yaz tatilini nerede, nasıl geçireceğini düşünüyor. Kimisi evlilik hazırlığında. Kimisi transferi düşünüyor. Yani kafaların karışık olduğu bir dönem.

Futbolcular bu ruh haline girmişken, kritik maçlar oynayacağız. Bu maçları 1 ay önce oynasak her şey daha farklı olurdu. Yani fikstür hazırlanırken, yanlış yapılmış. Çünkü bu işi baştan düşünmek gerekir. Türkiye'de ligin biteceği tarih biliniyor. Bu maçlar daha önceki tarihlere alınamaz mıydı. Şimdi bunun sancılarını yaşayacağız.

Ayrıca bizim bir özelliğimiz de var; 2 maç kazandık mı, kendimizi dünyanın en iyi takımı sanıyoruz. Dünya üçüncüsü olduk, Brezilya'yı bile kendimize rakip görmemeye başladık. Herşeyi çok abartıyoruz.

Polemikler bitsin

Son dönemde gündeme getirilen Şenol Güneş polemiklerinin de bitmesi gerekiyor. Adam milli takımın antrenörü. İyiymiş kötüymüş, başka yerde iş bulurmuş bulamazmış, bunlar kötü ve çirkin söylemler. Bu polemikler yüzünden milli takım antrenörü sinir içinde olmamalı.

Futbolcularımız rehavet içinde olmamalı. Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, milli takımı kendi takımı olarak görmemeli, çünkü bu Türkiye'nin takımı. Belki Ulusoy da iyi niyetli, ama başkanlığın nasıl yapılacağının farkında değil.

Bütün bu olaylarla muhatap bile olmaz başkan. Ama bizim başkan teknik direktör gibi ve yanlış yapıyor. Başkan kendi misafirlerini, tiyatrocuları, şarkıcıları maça davet ediyor. Onlar da milli takımın otelinde kalıyorlar. Bu da milli takımın konsantrasyonunu bozuyor. İngiltere'de öyle oldu. Yani şöyle dört dörtlük bir yere gidemiyoruz. Bizim için çok önemli olan şu Slovakya maçına da ciddi hazırlanma fırsatı bulamadık.

Maçın tarih seçimini yanlış yaptık. Gariplikler içinde gidiyoruz. Deplasmandaki Slovakya maçı çok tehlikeli. O maçı kaybedersek, evimizdeki Makedonya maçı da tehlikeye girer.

Çok zor olacak

Bütün iş, iyi bir takım kurmakta ve iyi motive etmekte yatıyor, ama çok az zamanımız var. İnşallah korktuklarım başımıza gelmez de çok özveriyle oynarlar. Ama zor olacak, eğer biz ‘‘İngiltere'yi yeneriz’’ de olduğu gibi rakibi küçük görerek gidersek başımıza kötü şeyler gelir. İnşallah o maçtan ders almışlardır.

Ders alınmıştır

* F.Bahçe'yi değerlendirip, geleceğe yönelik beklentilerinizi sıralar mısınız? UEFA'ya katılmamak F.Bahçe için ne ifade ediyor?

F
.Bahçe'nin bu sezonki durumuna bakıp, kimse gelecek sezon da böyle olacağını, acemi futbolcular ve antrenörün başında olacağını düşünmesin. Yönetimin böyle yapacağını zannetmiyorum, böyle de olmaması lazım. F.Bahçe 1-2 kez bu duruma düşmüştür, buna da layık değildir. Maalesef bütün uyarılarımıza rağmen yaptıkları hatalardan dönmediler ve sonuç ortada. Şimdi yaşananlardan sonra hatalarından ders almışlardır diye düşünüyorum.

Fenerbahçe geç kalmadı

Ben antrenör konusunda bugüne kadar aceleci davranılmamasından rahatsızlık duymadım, çünkü iyi antrenörler konusunda gelişmeler olabilirdi. Antrenör kadar önemli konu iyi futbolcuların alınması. Artık camia da birleşmeli. Bu kadar eleştiri ve birbirini hırpalamanın kimseye faydası yok. Yıpratanlara da faydası olmuyor. Çünkü F.Bahçe kötü olunca, onlar da kötü oluyor. Bütün iş bugüne kadar yanlış yapılan tercihlerde doğrunun bulunması.

F.Bahçe'nin UEFA Kupası'na gidememesi dünyanın sonu değil. Zaten 1 ay sonra maçlar başlıyor, yeterince hazırlanma fırsatı bulamayacaktı. Önemli olan ligde şampiyon olup, Avrupa'ya sağlam gitmesi. Yeni oluşturulacak bir takımın UEFA'ya gittiğini farzetsek, kadrosu oturmadan zaten başarı elde edemezdi. Belki gitseydi iyi olur, camia heyecan kazanırdı, iyi transferlerle tur atlayıp moral de bulurdu, ama olmadı.

Hakemlerin hışmı

Aslında F.Bahçe geçtiğimiz sezon bazı maçlarda haksız yenilgiler aldı. Bursa'da gol attı, verilmedi. Son maçta penaltısı verilmedi. Hakemlerin hışmına da uğradı. Hakemler belki iyi niyetliydi, belki kötü bunun hakkında bir şey söyleyemem, ama en az 3 maçında hatalı kararlar verdiler.

F.Bahçe iyi takım kurup, iyi bir antrenörü başına getirdiğinde, o stat maçlardan 5 saat önce dolar, her yer birbirine girer. Taraftar iyi bir F.Bahçe gördü mü, coşar. O zaman hakemler de, federasyon da F.Bahçe ile istediği gibi oynayamaz.
Yazının Devamını Oku

Ağlama, sızlama

1 Haziran 2003
F.Bahçe herşeyi yanlış yapıyor. Şu anda sakatlığı geçmiş ve oynayabilecek durumuda olan Hakan Bayraktar ile Ceyhun'un var ise oynatmalısın arkadaş. Son 20 dakikaya kadar neden oyuna almıyorsun? Bu oyuncuların ağırlığı var. Neyi ispat etmeye çalışıyor kenar yönetim anlaşılır gibi değil. Fenerbahçe kompleksli adamların etkisi altında kalmış.

Ümit Özat orta alana çıkıp takımı idare ediyor. Ümit geride kendini idare edemiyor ki, nasıl oyunu kursun. Rakip atağında forvet oyuncusu Rebrov kafaya çıkıp topu indiriyor, tüm defans seyrediyor ve Göztepe golü atıyor. Bu kadar aciz bir takım olabilir mi?

Kendi evinde Altay'a, deplasmanda Bursa'ya yeniliyorsun, sonra çıkıp hakemlere konuşuyorsun. Bırakacaksın bunları, önce kendine bakacaksın. 18'e giremiyorsun, küme düşen bir takım karşısında mücadele edemiyorsun. Göztepe'nin sağ beki de sol beki de senden iyi. Bu takım da küme düşüyor, Fenerbahçe ise UEFA Kupası'na gidemedim diye üzülüyor.

Doğrudur, hakemin son dakikada vermediği penaltı, adam gibi penaltı. Ama bunu sen son dakikaya bırakmayacaksın. Oyuncuların becerisini kullanamıyorsun, kazanmak için sahada futbol adına hiç bir şey yapmıyorsun. Ağlamaya sızlamaya hakkın yok.
Yazının Devamını Oku

Luca ve Sergen

27 Mayıs 2003
* Beşiktaş'ın şampiyonluğunun temelinde neler yatıyor? Yönetim, teknik heyet veya futbolcunun mükemmel uyumu mu? Bu başarının altında örnek alınması gereken çok şey yatıyor. Başarıda önemli payı yönetim alıyor. İkincisi Lucescu. Yönetim, Lucescu'yu fevkalade onore etti, o da buna layık oldu. Rumen teknik adam bunu şampiyonlukla değil, takımı toparlamadaki maharetiyle kazandı.

Üçüncüsü seyirci. Beşiktaş bugün bu başarıya imza atmışsa, daha önce sahaya devamlı arkasını dönen seyircinin devamlı destek olan bir seyirci kitlesine dönüşmesinden oldu. Taraftarla futbolcular moral ve güç kazandı. Seyircinin görevi kulübü idare etmek değil, takıma destek olmaktır. Bizde son dönemde taraftarlar yönetim ve futbolcular üzerinde söz sahibi olmak istiyor. Seyirci bundan vazgeçti, şampiyonluk geldi.

Dördüncüsü tabii ki futbolcular. Beşiktaş'ın fevkalade iyi bir kalecisi Cordoba var. Lucescu, çok oturaklı bir geri üçlü kurdu. Beşiktaş kolay gol yemedi. Rumen hoca kalecisiyle defansıyla takımına güven aşıladı. Beşiktaş'ın eksiği orta sahada çıktı.

Engin faktörü

Beşincisi Menajer Sinan Engin. Sinan, yönetim-Lucescu arasındaki bağı fevkalade sağladı. Sergen'i kazandırdı Beşiktaş'a ki, bu çok önemli bir faktör. Bu da Beşiktaş'ı şampiyon yaptı gibi geliyor bana. En çok gol atan, asist yapan şampiyonluk maçında gol atan Sergen. Çok mu iyi oynadı, belki hayır ama, herkesten daha iyi paslar attı. Fizik eksiğini giderirse mükemmel olacak. Sergen'i bu noktaya getiren de Sinan. Onu şahsi primleri, özel iddialarıyla hırslandırdı.

Şimdi son dönemde bir şampiyonluğa inanmak kavramı çıktı. F.Bahçe de sezon başında şampiyonluk istiyordu, ama olamadı. G.Saray da istiyordu, inanmıştı, ama olamadı. İnanmak başka şey, organize olup, sahaya bunu yansıtmak başka. İnanmanın yanında bilgili ve bilinçli hareket etmek, profesyonellik ve yetenek de gerekiyor.

Disiplin sorunu

Yalnız benim dikkatimi çeken Beşiktaş bu sezon şampiyonluğa giderken belki futbolcularını kırmamak için disiplinli davranmadı. Haberi vardı veya yoktu, İlhan çekip İtalya'da reklam çekimlerine gitti. Çok önemli bir maça gelmişler, Sergen, Yıldırım Demirören'in uçağıyla Bodrum'a gidiyor. Bunlar bir profesyonel kulübe yakışmayan şeyler. Önümüzdeki sezon da böyle olursa, Beşiktaş hüsran yaşar. Ama ben olacağını da zannetmiyorum. Çünkü şampiyon takımın motivasyonu büyüktür. Topa ayağını sürmemişlere bunu anlatamazsın. Şampiyonluk futbolcunun daha keyifli, daha dikkatli olmasını sağlar. Futbolcuları birbirine daha da yaklaştırır. Tabii bazı falsoları da olur, ama bunlar aşılır.


Doğrusu Daum tercihi


* F.Bahçe son dönemde büyük bir sıkıntı yaşıyor. Fenerbahçe bu sarsıntıyı atlatıp, yeni sezona bambaşka bir çehre ile başlayabilir mi?

B
aşlamak mecburiyetinde. Daum geliyorsa antrenör teşhisi doğru yapılmıştır. Türkiye'yi bilen, Türkiye'yi bilmekten çok futbolcumuzun ruh halini bilen bir teknik adam. Futbolcunun psikolojisini, mantalitesini bilmek çok önemlidir. Ne zaman okşayacağını, ne zaman sert yapacağını, aynen Lucescu gibi Daum da iyi biliyor. İyi bir çalıştırıcı, herhalde ekibiyle gelecek. Takımın kondisyonunu üst düzeye çıkaracak bir antrenör.

Tabii şunu da söylemek lazım, kondisyonu yüksek oyuncuları bünyesine katması gerekiyor. Revivo, Rapaiç, Yusuf gibi kondisyonu az oyuncular biraraya toplandı F.Bahçe'de. Daum kadroyu iyi kurabilmeli. Defansına ve orta sahasına iyi oyuncu almalı. Ve tabii ileri uça.

Menajer olmalı

İleri uçtaki oyuncuları Daum seçecek diyorlar. Bu işin de F.Bahçe'nin kontrolünde olması lazım. Ancak bu işi yönetici yapamaz, bir menajerin gelmesi lazım. Bu futbolcu yaşlıdır, gençtir, şu kadar oynar tercihini yapabilecek bir menajer. Bu yüzden bir menajer de çok önemli. En azından bir süre idareci işe karışmayacak. Yönetim ve başkanla, antrenör arasındaki uyumu menajer sağlayacak.

F.Bahçe'nin mükemmel bir takım kuracağına inanıyorum. Bu kadar kötü oynaması mümkün değil. Bu takım güçlü ve şampiyonluğa oynayacaktır. Ancak yöneticiler biz şampiyon olacağız dememeli, bu kurulacak kadro bunu kamuoyuna söyletmeli. Her idareci şampiyonluk ister, ‘‘Şampiyon olacağız’’ der. Ama kodrosu yetersizken, çıkıp söylerse herkesi kandırır, sonra da hayal kırıklığına uğrar ve uğratır.


Sıradanın altında bir Fenerbahçe


* Yeni teknik adamın Fenerbahçe'nin başarısında katkısı ne olur?

Çok büyük katkısı olur. Fenerbahçe'nin aldığı yabancılara bakın. Böyle komedi var mı? Golcü diye alınanlar, 18'i tanımıyor. Bundan önce şeker hastası, kalp hastası aldılar. Bir sürü oyuncular alınmış, ama bunlar F.Bahçe'de bırakın oynamayı, antrenman yapamaz. Bizim zamanımızda malzemeci Mustafa efendi vardı, o bunlara antrenman yapmaları için malzeme vermezdi. Fenerbahçe, sıradanın bile altında bir takım kurdu. Bunların hepsi şimdi değişecek ve değişmek zorunda.



Galatasaray değişecek

* Galatasaray, Beşiktaş derbisini neden kaybetti?

Galatasaray,
derbiye dezavantajlı çıktı. Galatasaray genellikle, Fenerbahçe ve Beşiktaş ile oynadığı bu tip maçlarda sinirli oynuyor. Zaten bu son derbi öncesi de stresli ve gerilimli olmaları için nedenleri vardı. Beşiktaş 5 puan öndeydi ve matematiksel olarak şansları olsa da, şampiyonluk onlara uzak olasılıktı. Bu stres onları etkiledi. Ayrıca Galatasaray dediğinizde, karşınızda 3-4 sene önceki Galatasaray yok. O kadrodaki futbolcular da şimdi yok.

İki etkili isim

Futbol, yetenekli oyuncularla oynanır. İyi oyuncunuz varsa iyi takım, büyük oyuncularınız varsa büyük takım olursunuz. Galatasaray’da Ergün ve Bülent'in dışında etkili oyuncu yok. Defansta Bülent her tarafta mücadele ediyor, yedikleri golde bile tek başına o direnmeye çalıştı. Belki Galatasaray galibiyet için riske girip ileri gitti, ama savunmada bir Bülent'i bırakmamaları gerekirdi. Yedikleri gol, minyatür kale maçındaki gibiydi.

Transferler yanlıştı

Galatasaray'ın köklü değişikliklere ihtiyacı var. Fatih Terim takımı oturtamadı. Transferler yanlış oldu. Ne kadar paranız varsa, o kadar oyuncu alırsınız, bu yüzden bu konuda aslında Terim'in yapabileceği fazla bir şey de yoktu. Terim, bu futbolcuları kasetten mi izledi, kendi mi aldı bilmiyorum, ama takımı hedefe taşıyacak oyuncular değildi aldıkları. Zaten Terim de bunun sıkıntısını çekiyor. Te- rim'in idealindeki takım, takır takır oynayan, rakibini boğan, gol kovalayan oyunculardan kuruludur. Gelecek sezon farklı bir Galatasaray olacağı kesin.
Yazının Devamını Oku

Kutlu olsun

26 Mayıs 2003
<B>HER </B>iki takım da kazanmak istiyordu. G.Saray galip gelerek umudu son haftaya taşımak, Beşiktaş ise evindeki bu maçta işi bitirmek amacındaydı. Ama futbol, sinir ve gerilim yüklü maçta mücadeleci bir oyunun dışına çıkmadı. Tabii sürekli bol adamla savunma ve kalabalık orta saha kurgusu, futbolun güzelliğini ortadan kaldırıyor. Ancak bu düşünce yapısı da, iki takımın birbirine avantaj sağlayacak bir imkan vermek istememesinden kaynaklandı. Futbolcuların birbirlerine sert girmesi de oyunun kalitesini düşürdü.

Bu tip final niteliğinde maçlarda zaten iyi futbol ve kaliteli işler beklenmez. Kıran kırana bir maç olur ki, öyle de oldu. Topu ayağında kullanmak isteyen futbolcuya 3 kişi bastırdı, nefes aldırmadılar. Bu tip maçları yıllarca oynadım ve bu yüzden defanslar daha iyi oynarlar, kaleciler de kilit isimlerdir. Dün kalecilere fazla iş düşmedi. İki takımın defansında ise mükemmel oynayan isimler vardı. Beşiktaş'ta Zago ile Ronaldo, G.Saray'da da Bülent ile Vedat iyi oynadılar.

Sergen faktörü

Orta sahada mücadele vardı, ama pozisyon üretimi sınırlıydı. Yalnız dikkat edilmesi gereken bir konu Sergen'in ayağından çıkan gollük paslardı. 37. dakikada Pancu'ya verdiği pası Rumen futbolcu golle sonuçlandırsaydı, direkten seken bu top, belki de maçın o dakikada kopmasına neden olabilirdi. Sergen'in 44. dakikada İlhan'a verdiği bir top var. İlhan dışarı vurdu, ama zaten o vurana kadar topun seyri değişti. İlk yarıdaki bu iki yüzde yüzlük iki pozisyon maçın renkli dakikaları arasındaydı. 54. dakikada İlhan yine kaçırdı, aslında kötü oynamadı, ama Beşiktaş kötü oynaması için elinden geleni yaptı. Aradan onu besleyecek topları fazlaca atamadı. Beşiktaş orta sahası geriye dönerek oynadı, ileriye değil. 66. dakikada Beşiktaş Tayfur'la bir gol kaçırdı, kaptanın vurduğu kafa nasıl ağlara gitmedi, hayret. 74. dakikada yine Pancu bir gol kaçırdı ki, akıl alacak gibi değildi. Bu pozisyonun hazırlanşında yine Sergen vardı. Pancu'nun o topu dışarı atması daha zordu.

Arkadaşlarını bu kadar besleyen Sergen, sonunda beceri ve ustalığını konuşturup, 90. dakikada Beşiktaş'a galibiyeti getiren golü attı. Beşiktaş inanmış, şartlanmıştı, hedefine ulaştı. 1 puan da onlara yetecekti, ancak onlar şampiyonluğu galibiyetle perçinledi. Aslında Beşiktaş forvette İlhan ve Ahmet Dursun ikilisiyle oynasa, belki daha farklı bir sonuç da olabilirdi. Ancak Lucescu da enayice bir golle teslim olmak istemedi.

İnandılar, başardılar

Galatasaray'ın orta sahasında eski dinamizmi yoktu. Mesela Volkan, eski verimliliğinde değildi. Ümit Karan serseri mayın gibiydi. 72. dakikada Ümit Karan yüzde yüz gollük bir topu kalecinin üzerine vurdu. Sonuçta ikisi de sinirlerine yenilip, oyundan atıldılar. Beşiktaş'a göre daha sinirli olan G.Saray'da bir tek topla birşey yapmak isteyen Ergün vardı. Aslında maçın son dakikasına gelene kadar iki kale gol görmemek için tılsımlı gibiydi. Ortada, golü atanın kazanacağı maçı ikinci yarıda biraz daha ağır basan Beşiktaş aldı. Yalnız burada Beşiktaş taraftarına da bir paragraf açmak istiyorum. 70. dakikada sahaya meşale atmalarını anlamış değilim. Kendi futbolcularını strese soktular. G.Saray'da Ümit Karan'ın yakaladığı pozisyon da bu dakikadan sonra oldu.

Beşiktaş 100. yılında şampiyonluğu çok istiyordu, inanmışlardı. Şampiyonlukları kutlu olsun. İstedikleri hedefe ulaştılar. Bu şampiyonluğun artık konuşulacak, orası burası yok. Beşiktaşlıları gönülden kutluyorum.
Yazının Devamını Oku

Rüştü'yü kaybetmeyin

20 Mayıs 2003
Fenerbahçe'de son dönemde bir Rüştü belirsizliği var? F.Bahçe ve Rüştü nasıl bir yol izliyor veya izlemeli? Rüştü, Türkiye'nin en iyi kalecisi. Ama bir sakatlık problemi var. Bu sakatlık bir türlü geçmiyor. Bu sakatlığın ne olduğu da tam olarak kimse tarafından bilinmiyor. Rüştü, ara sıra bir Almanya yapıyor, geliyor. Kafası rahat değil, kendi içinde problemleri var. Ama bu problemler maddi değil, gidip de kalmama problemi. Yüzde yüz Avrupa'ya gitmek istiyor. Ama hedefi sıradan bir takım değil. İsmi olan, Arsenal, Barcelona, Bayern Münih, Real Madrid gibi büyük, devamlı dünya gündemindeki takımlara gitmek istiyor. Bunda da haklı.

Rüştü'nün yaşı oldukça ilerledi, ama burada da kurulu bir düzeni var. Fenerbahçe de hatırı sayılır bir para veriyor. Bu düzenini bozup da gitmeyi ben pek anlamlı bulmuyorum. F.Bahçe'ye baktığınızda yıldız denecek tek futbolcu Rüştü. Diğerleri biraz altında biraz üstünde, standart futbolcular. Çoğu da diğer takımlardakilerden bile kötü.

Kalede güvence

Rüştü ile F.Bahçe anlaşmak mecburiyetinde. Aslında buna mecburiyet de demeyelim de onun yeteneklerini kabul ediyorsa, elinden kaçırmayacak ve anlaşacak. Rüştü gözü kapalı en az 4 yıl daha kaleyi korur. Kötü goller yemiyor mu, yiyor. Ama çoğu maçı da, o kurtarıyor. En azından kalede güvendiğiniz bir futbolcu var. Bu yüzden F.Bahçe, Rüştü ile konuşmaya başlamalı.

Maceraya atılmaya gerek yok. Öncelikle yönetim şunu düşünmeli. Elindeki iyi oyuncuları tutmalı. Bunu da Bizans oyunlarıyla değil, oturup dobra dobra konuşup yapmalı. Şu anda elinde böyle bir kaleci varken, belki biraz daha ucuza mal edilecek diye klas olanı elden kaçırmamak gerek. Çünkü Rüştü, F.Bahçe'ye lazım. Rüştü'nün iyi olması, Milli Takım'ın da iyi olması demek.


Teknik adam titizliği


* Lig bitiyor, ancak Fenerbahçe hala teknik adam sorununa çözüm bulamadı. Yönetim çok geç mi kaldı, bu durum F.Bahçe'yi nasıl etkiler?

Yönetim, antrenör kararını vermek için ince eleyip sık dokuyor. Tartışılmayacak, iyi işler yapacak, otoritesi olacak, bir baba gibi davranacak teknik adam arıyor. Bu adam bütün futbol yapısını toparlayacak, hem menajerlik, hem antrenörlük yapacak. Doğrudur, bulmak kolay değil. İyi, bilgili, başarılılar şu anda bir kulüpte çalışıyor. Ancak sözleşmeleri bittiği zaman veya sözleşmeleri yoksa anlaşma yoluna giderler.

Yoksa, boşta olan bir tane bulup getir, bu da kimse tarafından beğenilmez. F.Bahçe de kaosa girer. Topkı Lorant'ta olduğu gibi. Lorant gibi birini bulur, getirirsen, böylesi de ne oyuncu seçer, ne yeteneklerden anlar. Kimin gidip, kimin kalacağını bilemez, uyumsuz bir takım ortaya çıkartır.

Bu yüzden yönetimin yaptığı titiz çalışmayı doğru buluyorum. Ama bütün bunları yapıp da yine enayi birini getirirlerse, o zaman bu günler, yapılan çalışmalar boşa gitmiş olur.


Beşiktaş kaybetmemeli


* Beşiktaş 5 puanlık önemli bir avantaj yakaladı. Derbinin sonucu şampiyonluk yarışını nasıl veya ne oranda etkileyecek?

G.Saray derbiyi kazanırsa şampiyonluk son maça kalacak. Beraberlikte bile yarış bitecek, Beşiktaş şampiyonluğu ilan edecek. Beşiktaş'ın 100. yılda istediği şampiyonluk için, bütün camia birleşti. İyi oynadığı, kötü oynadığı zamanlar da oldu, ama Beşiktaş için mutlu son yüzde 75 göründü. Tabii, 100. yılda şampiyon olmak Beşiktaş için büyük bir onur ve şeref, ama sonunu iyi bitirirlerse.

Beşiktaş, G.Saray'a karşı kaybetmek istemeyecektir. Ancak kaybederse, Samsun karşılaşması yüzde 100 kazanacağı bir maç da değil. Artı deplasmanda oynayacak. Beşiktaş'ın yenilmesi hem kendisini çok strese sokar, hem de G.Saray'ı ümitlendirir. Maç ortada. İkisi de birbirini yenebilir.


TSYD Kupası oynanmalı


* TSYD Kupası lig öncesi takımlar için önemli bir sınavdı. Bir süredir yapılmayan bu kupanın takımlarımız için önemi nedir?

Bu kupayı yeniden organize etmekte yarar var. Ama kulüp başkanları bu görüşe ne kadar yakınlık gösterecekler bilemiyorum. Bu turnuva en azından takımlarının lig öncesi son durumunu belli ediyordu. Ama kulüplerin de bir yerde haklı oldukları taraf var. Hem kupadaki maçların hasılatlarını kendileri almak istiyor hem de rakip takımlarla sezon başında karşılaşmak istemiyorlar. Antrenman ve maç programları yüklü oluyor. Ama takımın kendini son kez gözden geçirmesi ve seyircinin takımını görmesi için bu kupanın yeniden düzenlenmesini faydalı buluyorum.
Yazının Devamını Oku

Bitmiş bunlar

18 Mayıs 2003
Fenerbahçe'den bu saatten sonra çok şeyler beklemek iyimserlik olur. Takımın ne havası, ne morali, ne oyuncusu kalmış. Bu kadrodan 2-3 futbolcu F.Bahçe'de oynar ki, bunlar da Tuncay ve Kemal, ama onlar da yıldız falan değil, tamamlayıcı oyuncular.

F.Bahçe'de de bir defans vardı ki, facia. Saidou, 30-40 metre sürdüğü topu iki oyuncudan söküyor ki, bunlar takımın güvenilen adamları. Bel bağlanılan Ümit Özat, topu adamın önüne bırakıyor. Rüştü çıkıyor, atlasa topu alır, ama sanki bırakıyor. Ümit geride herkese kızıyor, ileriye gidiyor, attığı her top hedefi şaşıyor. Kendine o kadar güveniyor ki, arkadaşlarından top alamayınca bir de üstüne üstlük kızıyor. Kendini Milli Takım’ın da değişmez oyuncusu sanıp, bazı tripler içine giriyor. Ümit standart bir oyuncu. Görevinin ne olduğunu bilip, onu yapacak bir adam. O çok önemli işler yapamaz.

Defansta Mirkoviç ne kokar ne bulaşır, 90 dakika dolsun diye bakıyor. Fatih Akyel dan-dun vuruyor. Rüştü de herhalde sözleşme yapılmasını bekliyor. F.Bahçe'ye bakıldığında takımın gerçek tek yıldızı Rüştü, ama o da kendini vermiyor.

Herşey kopmuş

Bir tek pozisyonu yok Fenerbahçe'nin. Önce elde ne var, bunlar gelecek sezon ne yapar bunların iyi düşünülmesi lazım. Takımdaki futbolculardan bazıları yıldız olarak falan görülüyorsa çok yanılırlar. Kadrodaki 2-3 oyuncu kötü değil belki, ama öyle ahım şahım da değiller. Şöyle bir baktığınızda başta da söylediğim gibi Ümit Milli Takım'da da oynayan Tuncay ve Kemal dışında kimse yok. Onlar da çalışıyor, bir şeyler yapma gayretindeler ama olmuyor. Tuncay, teke tekte adam geçemiyor, etrafında dönüyor. Ya faul oluyor, ya geriye oynamak zorunda kalıyor. Oysa gerçek bir yıldız doğrudan kaleyi düşünür.

Görünen o ki, ne sevgi ne de arkadaşlık kalmış. Herşey kopmuş bu takımda. Herkes kendi havasında, kendine göre oynuyor. Bu takımdaki futbolcular arasından İstanbulspor'da forma giyecek biri bile çıkamaz. İstanbulspor karşısındaki 3. sınıf F.Bahçe'ye futbol dersi verdi. Futbolcuları da, futbolu da F.Bahçe'den iyiydi. Bir sürü de gol kaçırdı.

Bir daha olmaz

İstanbulspor belki bu sezonun en iyi futbolunu oynadı. F.Bahçe karşısında tarihi farkı yakalardı ki, dünkü maç 6-7 olurdu. Ama futbolcularının beceriksizliği, ben atayım düşüncesi bunu etkiledi. Belki bunun bir nedeni de sahanın kötülüğü, ama zaten İstanbulspor için önemli olan fark yapmak değildi. Onlar 3 puanı alıp yerlerini garantilemek istediler.

Bu F.Bahçe için kime ne söylenir bilemiyorum. Küçülen, kaybolan, formanın ağırlığını taşıyamayan bir sürü futbolcudan kurulu bir takım. Ama bilinmesi gereken en önemli konu, her futbolcusu haddini bilecek. As veya yıldız ayaklarına yatmayacak. Çünkü o yetenekler yok.

Ne var ki, kimse F.Bahçe'yi gelecek sezon böyle beklemesin. Böyle kötü bir F.Bahçe tarihinde olmadı, bir daha da olmaz.
Yazının Devamını Oku

Çare bu değil

13 Mayıs 2003
Fenerbahçe'nin ihtiyacı olan Daum veya Trapattoni'yi takımın başına getirmek değil. Köklü bir yapılanmaya gidecekse yapacağı takımın başına iyi bir menajer bulmaktı. Demek ki, yanlışlar yine sürecek. * Fenerbahçe'de teknik direktör adayı ikiye düştü; Daum ve Trapattoni. Daum Türkiye'yi tanıyor, ama adı skandallara karıştı. Trapattoni de büyük eleştiriler almıştı. İki aday F.Bahçe'ye yararlı olabilir mi? Sizce hangi seçim doğru olur?

Daha önce de yazdım, Fenerbahçe köklü bir yeniden yapılanmaya gidecekse teklifim farklıydı. Benim futbol anlayışıma göre, F.Bahçe'nin ihtiyacı olan iyi bir teknik direktör seçip, çevresinde yapılanmayı oluşturacak bir organizatör, yani menajer. Ama yönetim bu yolu seçmedi, demek ki yanlışlar sürecek.

Şimdi adaylara bakalım. Daum, Türkiye'de 5 yıl çalıştı. Skandallar da oldu. Beşiktaşlıların ifadesine göre, önemli bir teknik adamdı, ama onlar da yollarını ayırdılar.

Trapattoni Akdenizli, bize daha bir yakın. Juventus'u şampiyon ve Avrupa şampiyonu yaptı. İnter'i, Bayern Münih'i şampiyonluklara taşıdı. Değerli bir teknik adam. Ama İtalya Milli Takımı'nda başarılı olamadı. Ayrıca önemli yıldızlar da çıkaramadılar, daha çok yabancılardan medet umuyorlar. Doğal olarak, o da eleştirildi. Türkiye'deki ortama veya Fenerbahçe'ye uyum sağlar mı, sağlamaz mı, bunlar için bir şey söyleyemem. Ama adaylar içinde en uyacak adam.

Ayrıca Van Gaal ismi de geçiyor. Van Gaal nemrut, futbolcularına tepeden bakan, onları küçük düşüren konuşmalar yapan bir antrenör. Elinde defter kitabı olan, muhasebeci gibi not tutan bir adam. Barcelona'dan gönderildi. Futbolcularıyla geçinemeyen, baba gibi davranmayan teknik adam hiçbir takımda başarılı olamaz.

Yarış ortada

* Beşiktaş son 3 haftaya girilirken büyük bir avantaj yakaladı. Siyah beyazlılar için şampiyon diyebilir miyiz?

Hiçbir zaman matematiksel olarak kesinleşmedikce bir takım için şampiyon diyemezsiniz. G.Saray'ın şansı var mı, var. Beşiktaş sadece büyük bir avantaj yakaladı. İki takım arasındaki puan farkı, lider yenilse bile kapanmıyorsa şampiyon denir. Henüz şampiyonu ilan etmek için çok erken.

Beşiktaş'ın da, G.Saray'ın da çok zorlu maçları var. Beşiktaş, G.Birliği'ni yener, G.Saray da burada berabere kalırsa, o zaman Beşiktaş'a şampiyon diyebiliriz. Çünkü 7 puan fark olur. Ancak Beşiktaş'ın bu oynadığı oyunla Ankara'da ne yapar onu bilemem. Ortada bir maç olacak. G.Saray oynadığı futbolla A.Gücü'nü yener mi, o da ortada bir maç.

Hakemler skoru etkiliyor

* Galatasaray hakemlerden yakınıyor. Gerçekten hakemler G.Saray'ın kazanmasını etkiliyor mu?

Türkiye'de hakemler skor üzerine etki ediyorlar. Bu da doğal. Ama bu G.Saray'a da oluyor, Beşiktaş'a da. Lehlerine de oluyor, aleyhlerine de. Şimdi ligin sonu yaklaşırken, olay kritik duruma girince, bunlar göze batıyor. Ama bu noktaya geldikten sonra, Beşiktaş'ın da G.Saray'ın da maçına çıkacak hakemin artniyetle hareket ettiğini zannetmiyorum. Herşey kamuoyunun gözleri önünde. Bir iki tane iyi, gördüğünü çalan hakem var, onlar da hata yapabiliyor, yapabilir de.

Aslında bu konunun sorun olan tarafı, bir takım taraftarı olan yazarlarda. Onlar bu konuyu kaşıdıkça, kendilerine F.Bahçe, Beşiktaş, G.Saray adına pay çıkarmak istedikçe, Türkiye'de kaosa sebep oluyorlar. Objektif olarak maçları göremiyorlar. Ali Şen'in dediği gibi her takıma lazım yazarlar olması ne demek? O zaman bu insanlar spor yazarlığı yapmıyor, tenkit etmiyor, teşhisi koymuyor. Düşünün hep bir gözle bir yana bakan insan, nasıl eleştiri yapar.

İzleyici olayı, taraftar olarak, fanatik olarak seyrediyor, herşeyin kendi lehine olmasını istiyor. Bir de böyle yazılar çıkınca, o zaman da maçlarda terör başlıyor. En azından şu son zamanlarda Merkez Hakem Kurulu, güvenilir, çaldığı düdükten şüphe duyulmayan, hata oranı az olan hakemleri bu maçlara versin. O zaman Beşiktaş'ın da G.Saray'ın da gönlü rahat olur. Aslında bunun daha önce yapılması lazımdı.

Millilerin işi çok zor

* Milli Takımımız’ın önünde bir Slovakya maçı var. Ligdeki bu yarış milli takımı nasıl etkiler?

Dünya Kupası'nda hiçbir Avrupa takımıyla oynamasak da 3. olduk. Bu yüzden Şenol Güneş, bugüne kadar milli takımda başarılı olan tüm teknik adamların üstünde bir başarı elde etti. Ama Güneş ile Futbol Federasyonu ve başkanı arasındaki gerilimi anlamak mümkün değil. Birinin işi sahanın içinde, diğerinin ki dışında, idari tarzda. Başkanın bu başarıdan kendine fazla paye çıkarmasını uygun bulmuyorum. Çünkü Dünya Kupası'ndaki başarı futbolcu ve teknik direktörün. Federasyonun başarısı yaptığı icraatlarla buna imkan hazırlaması.

Şimdi önümüzde çok önemli bir Slovakya maçı var. Öncelikle takımımız yaşlanmaya başladı. Ümit Davala formsuz, milli takımın sağ kanadında büyük bir güçtü. Hasan Şaş piyasada yok. Yıldıray küme düşmeme mücadelesi veren bir takımda oynuyor, formsuz. Alpay oynamıyor ve problemli. En tecrübelilerinden Bülent Korkmaz, yaşlandı, refleksleri eskisi gibi yerinde değil. Çok mücadele ediyor, ama o çabukluğu yavaş yavaş kayboluyor.

Nasıl toparlanacak?

İlhan, Beşiktaş'ta formsuz. Takım şampiyonluğa, İlhan İtalya'ya reklama gidiyor. Belki Beşiktaş bu işten para kazanacak, ama oyuncusunu kaybediyor farkında değil. Türkiye santrfor buldu, derken elindeki kayboluyor. İlhan problemli ve de sürekli sinirli. Hakan Şükür, o da formsuz. Yani problemler içinde bir milli takım var.

Bu takım nasıl toparlanacak? Dünya Kupası'na da böyle gittik, ama çok fazla hazırlanma süremiz vardı. İşin en tehlikelisi Slovakya maçının ligin sonuna kalması. Sıcaklar bastırıyor, futbolcular lig maratonundan yorgun çıkacak. Bu maçın bu mevsime kalmaması lazımdı. Bu fikstür bize yaramadı. İnşallahla gitmeye çalışacağız. Bakalım ne olacak? Slovakya'da belki Çekler gibi çok yetenekli oyuncular olmayabilir, ama oynadıkları oyun aynı.

Bu saatten sonra Şenol Güneş'in yeteneği varmış yokmuş, bu koltuğa layıkmış değilmiş, bu tartışmaları bir kenara bırakalım. Bunları söylemek ayıp. Yanlış taktik verdin, yanlış oyuncu tercih ettin denilebilir, ama ‘‘Buraya yakışmıyorsun’’ diye hakaret etmek gereksiz. Saygı bekleniyorsa, önce karşıdaki insana saygı göstermek gerekir. Terbiyesizce yazı yazmak ve konuşmak marifet değil.
Yazının Devamını Oku