15 Nisan 2003
<B>* Davut Dişli'nin başkan adaylığını ve kongre sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?</B> BAŞKAN Aziz Yıldırım açıklama yaptı, dedi ki, ‘‘2004 Mart'ına kadar görevimin başındayım. 2000 imzayı toplayın, otomatikman kongreye gidilir.’’ Artık burada sağdan soldan çıkıp da, aday olmak yanlış. Herkes aday olabilir de bunun zamanı var. Ya gerekli şartı yerine getireceksin, ya da bekleyeceksin. Davut Dişli de aday olabilir, ben onun da 2004 için konuşmuş olabileceğini düşünüyorum. Ama iki de bir çıkıp ‘‘istifa et’’ demek yanlış. Hele bu tip konuşmaları eski başkan ve yöneticilerin yapması kulübü yıpratır.
F.Bahçe şampiyonluğa alışmış, çünkü en çok şampiyon olan takımlardan birisi. Her ne kadar bazıları farkında olmadıklarından atıp tutmalarına, F.Bahçe'yi küçük düşürmelerine rağmen, tarihi başarılarla dolu. Şampiyonluk kadar önemli olan bir konu da tesisleşme. Ancak taraftar haklı olarak şampiyonluk ve formanın kıymetini bilen futbolculardan kurulu bir takım istiyor. Yıldırım, muhteşem tesisler yaptı, şampiyonluk isteğine yanıt veremiyor, ama önemli bir hatası da herkesle kavga etmesi. Oysa Yıldırım, herkesin, eski başkan ve yöneticilerin de başkanı. Onun birleştirici olması lazım. Herkesi kanatları altına almalı. Yıldırım'ın aldığı tepkinin bir nedeni de futbol takımının sonuçları değil, başkanın bu yanlış tutumundan da geliyor gibi.
Karakter değişti
* F.Bahçe'de ne değişti veya Tamer Güney takıma nasıl bir hava getirip, ne tür bir katkı yaptı?
F.Bahçe'de çok şey değişmedi, ama futbolcuların karakterindeki değişim göze çarpıyor. F.Bahçe'de sıkıntı vurdumduymaz oyundu, futbolcular mücadeleci bir karakter ortaya koydu. Tamer Güney, bazı konuşmalarıyla futbolculara moral verdi. Moral futbolda önemli bir unsurdur. Dışlanmış oyuncular da daha çok mücadele ettiler. Ayrıca Güney, oyuncuları doğru dürüst, kendi yerlerinde oynattı. Sonuç ortada. Güçlü bir takım olan G.Birliği'ne karşı F.Bahçe mükemmel oynamadı, ama o ağır sahada ter akıttı. F.Bahçe seyircisinin de desteği bu konuda önemliydi.
G.Saray çıkışta
* G.Saray'ın Altay karşısında aldığı farklı galibiyete baktığınızda sarı kırmızılı takımda olumlu gelişme görülüyor mu?
G.Saray, o maçta çok şey kazandı. Birincisi 5 farklı galibiyet aldı, bu mükemmel bir motivasyon oldu. İkincisi Volkan diye bir oyuncu çıkardı, star yaptı. Üçüncüsü Lukunku ilk golünü attı, kendine geldi. Dördüncüsü Baliç attığı nefis golle büyük moral buldu. Beşinci ve belki de en önemlisi, ortaya uyum çıktı. Kocaelispor'da da orta sahada oynayan Volkan ile Cihan takımda iyi bir yardımlaşma sergiliyorlar. Onların bu uyumu takıma da yansıyor. G.Saray moralle gidiyor, şampiyon olur mu, olmaz mı bunun için henüz erken. Ancak görünen en önemli gerçek, Fatih Terim takımı oturtturdu gibi. Takım üzerinde çok oynadı, kötü oynanmasına rağmen Beşiktaş'tan kopmadı. G.Saray, orta sahası ve hücumu oturmuş bir takım havası veriyor. Bu da bir takım için çok önemli.
Zirve ne getirir?
* Fenerbahçe'de yönetimin camianın önde gelenleriyle yaptığı toplantı sarı lacivertli kulübe ne kazandıracak?
BU toplantı ne kazandırır bilemiyorum. O eski başkan ve yöneticiler de F.Bahçe'de yanlış işler yapmışlar ki, kulüp bu duruma gelmiş. Yaptıkları yanlışlıklardan aldıkları dersleri dile getirerek, mantıklı yaklaşımlarda bulunabilirler. Yoksa, F.Bahçe eskiden de fevkalade yönetilmiş, çok güzel transferler yapılmış olsaydı, ne onlar o koltukları bırakır, ne de Aziz Yıldırım başkan olurdu. Eskiden gelen bir takım çarpıklıklar var. Bunlar da Yıldırım'ın üzerine yıkılmak isteniyor, bu da yanlış.
Güven geldi
* Fenerbahçe'nin Gençlerbirliği beraberliği, takım üzerinde nasıl bir etki yapacak?
KİMSE F.Bahçe'den böyle bir mücadele beklemiyordu. Taraftar takıma güvenmeye başladı. Bu da futbolcuya aşırı güç ve moral veriyor. Futbolcuların kendine güveni geldiği kesin. Ancak bu ne kadar sürer onu bilemem. Yönetim, şayet takım ileride daha da morallenir, daha iyi olur diye düşünürse yanılır. Bu böyle gitmez, takımın çok takviyeye ihtiyacı var. Yönetimde komiteler kuruldu, transfere ağırlık verilmeli.
Sergen faktörü
* Beşiktaş'ın son haftalardaki performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hafta sonu oynanacak Fenerbahçe derbisinde iki takımı nasıl bir ortam bekliyor? Favori kim?
Derbilerin favorisi yoktur. Kötü olan takım sürpriz yapabilir. Bu Beşiktaş da F.Bahçe de olabilir. F.Bahçe'nin durumu G.Birliği maçına rağmen parlak değil. Beşiktaş namağlup ilerliyor. Siyah beyazlıların savunma organizasyonu mükemmel.
Ronaldo büyük güvence. Problem Sergen'de, onun yeteneklerini konuşturmasında. Beşiktaş'ta Sergen'in oynaması demek, çevresindeki Tayfur, Giunti'nin de oynaması demek. Bu takıma İbrahim ve Ahmet de eklenecek ve güç kazanacak. Sergen, iyi pas veriyor, topu kullanıyor, arkadaşlarına kullandırıyor.
Malatya maçında oyundan çıktıktan sonra takım dan-dun ileri vurdu. Böyle olunca da Malatya, Beşiktaş'ın üzerine geldi. Beraberliği yakalayıp, galibiyete bile ulaşabilirlerdi.
Beşiktaş'ın gözüken, kanatlarında biraz sorun olduğu. Ahmet Dursun moralsiz. İlhan sakatlandığı için sinirli. Nouma eskisi gibi. Ayrıca son maçta çok yönlü oyuncu Pancu'dan takımı daha iyi organize etmesini beklerdim, biraz isteksiz gördüm.
Derbi her iki takım için de büyük önem taşıyor. Bu tip maçlarda seyirci etkisi pek olmaz. Hele İnönü Stadı'nda hiç olmaz. Akustik düzen nedeniyle F.Bahçe Stadı'nda tribünler etkili olabilir ama İnönü Stadı'nda bu pek mümkün değil.
Yazının Devamını Oku 14 Nisan 2003
<B>F.BAHÇE</B> iyi değil, ama seyircisinin istediği gibi oynadı. Hem de güçlü, çok iyi futbol oynayan, dişli G.Birliği'ne karşı. F.Bahçe'de dün herkes formasını kıymetini bilerek, varını yoğunu ortaya koydu. Kimin ne kadar yeteneği var, o kadar yeteneğini gösterdi. Kim ne kadar koşabiliyor, o kadar koştu. Kazanabileceği maçı son dakika golüyle berabere bitirdi. İşte F.Bahçe'de bugüne kadar eksik olan şey buydu. Sahada kazanmayı isteyen bir takım vardı. F.Bahçe vurdumduymaz oyuncu istemiyor. Bunun en güzel örneği dün gece sergilendi. Yenilirsin veya yenersin, ama sahada terini son damlasına kadar akıtırsın. Bunun bilincindeki seyirci de F.Bahçe geriye düştüğü anda bile sürekli takımına destek oldu.
Aslında kimse F.Bahçe'den bu kadar mücadeleci oyun beklemiyordu. Ama olması gereken, F.Bahçe'ye yakışan bu mücadele örneği. F.Bahçe en başta sahaya çıktığında bu canlılığın ve ruhun mesajını verebilmeli. Bugüne kadar bu ruhu hiçbir antrenör veremedi. Tuncay'ın bütün savrukluğuna rağmen ikinci goldeki pası, hırsın ve maç kaybetmemek için verilen çabanın en güzel örneği. Semih fevkalade iki gol attı. 3. goldeki pası da mükemmel. Semih en azından gol yerlerinde bulunuyor. Arkadaşlarına da ‘‘Buralara top atarsanız, ben gol atarım’’ mesajı veriyor.
Şansı da yok
F.Bahçe'nin çok gol pozisyonu yok, ama şans da yanında değildi. Top F.Bahçelilere çarptı, G.Birliği golü oldu. Oysa top başka yere de gidebilirdi. F.Bahçe'nin attığı bir gol belki şansla, ama yediği 2 golde de şanssızlığı ön planda. Futbolda şans faktörü de önemlidir. Biraz da F.Bahçe'nin şansı yaver gitmiyor.
G.Birliği'ne baktığımızda, F.Bahçe'den çok daha iyi bir takım. Daha organize, daha bir futbol takımı gibi. G.Birliğili futbolcular, F.Bahçelilerin üzerine çabuk bastı. Kazandığı topları da iyi kullandı. Çok adamla hücuma çıktı. Yardımlaşma deseniz, üst seviyede. Dan-dun oynayan F.Bahçe'nin aksine G.Birliği oyunu iyi kontrol ediyor. Çok koşuyor, istediği gibi çıkıp, pozisyon yaratıyor. F.Bahçe'nin isminden korkmadan, kazanmaya gelmiş bir takım olarak mücadele etti. Onlar da varlarını yoklarını ortaya koyup sahadan 1 puanla ayrıldılar.
Bu futbol aldatmasın
G.Birliği'nde Deniz çok büyük bir hata yaptı. Taca atacağına topu rakibin üstüne vurdu. Oysa, o ana kadar oynadığı futbolla da, F.Bahçe defansını hırpaladı. 3 F.Bahçeliyi topla, Deniz'in cebine koy. Topu kullanma, hava hakimiyeti, herşey var. Ama bir hata yaptı F.Bahçe beraberlik golünü attı. Deniz bu hatasını da son dakikada attığı golle telafi etti. F.Bahçe genç ve tecrübesiz oyunculardan kurulu bir kadroyla sahadaydı. Ne yapabilecekse onu yaptı. Bu yüzden F.Bahçe'nin aldığı beraberliği saygı ile karşılamak lazım. Bu kadrodan daha fazlasını beklemek olmaz. Ancak F.Bahçe dünkü oyuna aldanır, iyi bir takım kurmazsa seneye onu iyi şeyler beklemez.
Yazının Devamını Oku 8 Nisan 2003
<B>* F.Bahçe'de yönetim başarısızlıkta kendine ne kadar pay çıkarıyor, istifa etmeli mi, ya da nasıl bir yol izlemeli? Kulüp yönetimleri için istifa bir çözüm yolu değil. F.Bahçe yönetimi başarılı mı, başarısız mı diye sorgularsak, cevabında her ikisi de var. Yönetim, fevkalade güzel tesisler, stat yaptı. Bu yönden başarılı. Ama bu stadı dolduracak, seyirciyi ayağa kaldıracak bir takımı kuramadı. Bu yüzden de başarısız. Başarıyı getirecek takımı kuramazsanız, tabii ki eleştirilirsiniz. Çünkü başarı alınan sonuçlarla değerlendirilir.
Ayrıca yönetimin seçtiği teknik adamlar, futbolcular ortada. Lorant gelirken, onunla olmayacağını Almanlar kendileri söyledi, inat için alındı. Mustafa Denizli ayrı bir problemdi. Şimdi de Oğuz Çetin problem. Bu takım için seçilen futbolcuların durumu gözler önünde. Aldığın futbolculara kulübün terbiyesini veremiyorsan yine suçlusun. Gelen oyuncuya kulübün prensiplerini kim anlatır, sokaktaki adam mı? Bu görev de yönetimindi, ama bunu da yapamadılar.
En iyisi bulunmalı
Bugün gelinen noktada Oğuz Çetin'in istifası da birşeyi değiştirmez. Oğuz sezon sonuna kadar iyi veya kötü, bir maç beraberlik, bir maç galibiyet, bir maç yenilgiyle gidecek. Eğer yönetim Oğuz'u göndereceğim diyorsa, o zaman Avrupa'dan bir tane çok değerli, kimsenin toz konduramayacağı antrenörü bulmalı.
F.Bahçe'nin ezeli rakibi 4 yıl şampiyon oluyor, UEFA Kupası'nı alıyor tabii ki bu camiayı rahatsız ediyor. Ancak işin şu boyutunu da gözardı etmemek lazım. Beşiktaş 15, G.Saray 14 sene şampiyon olamadı. F.Bahçe 5 sene olamadı, bu pek önemli değil. Ama camianın beklediği şampiyonluğu yaşatmak lazım. Bunun temeli atılmalı.
Bu futbolcularla takım olunmaz
* Fenerbahçe'de Serhat ile su yüzüne çıkan yeni kaos hakkındaki yorumunuz nedir?
F.Bahçe kulübü, futbolcularıyla nasıl bir anlaşma yapıyor, bilmiyorum. Ancak burada bir çirkinlik var; o da futbolcuların para için konuşmaları. Oysa kulüp bugüne kadar bütün taahhütlerini yerine getirmiş. İyi niyetli bir tutum göstermiş. Ancak son 2-3 ay ödeme yapamamış. Bugüne kadar başka kimse de parası konusunda bir şey söylememiş.
Şimdi bir futbolcu (Serhat) ‘‘Ben ayrılıyorum, param ödenmedi’’ dedi, çekip gitti. Bunlar sağda solda konuşulacak şeyler değil. Tabii herkes parasını ister, ama demek ki, yönetim de bir sıkıntı içinde. Anlayış göstermek gerekir. Böyle davranmak çok yanlış. Tabii bunun altında başka gerekçeler ve gerçekler de olabilir. Belki Serhat başka bir kulüple anlaştı, gitmek istiyor. Çünkü kurallara göre FIFA yolunu da seçmiş. Belki başka birilerinden tiyolar da almıştır. Bir ifadeye göre, ‘‘Lorant'ın menajeri bu işi yapıyor’’ da diyorlar.
Ancak bir gerçek daha var. G.Saray Avrupa şampiyonu, 4 yıl üstüste lig şampiyonu oldu. Futbolcuları bu dönemde 1 kuruş almadı, hala da alacakları var, ama ağızlarını açmıyorlar. Bir de F.Bahçe'dekilere bakın. Böyle adamlarla F.Bahçe takım olabilir mi?
Saygı ve sevgi KALMAMIŞ
* Beşiktaş'ın yenilmezlik unvanı rakiplerinin sert oynaması için bir neden mi?
Üç büyüklerle yapılan maçlar vitrindedir. Beşiktaş'ın yenilmezlik unvanı, sert futbola bir neden olabilir. Ama işin şu boyutunu da göz önünde tutmalıyız, diğer takımlar üç büyüklerle oynadıkları maçlara şöhret ve prestij için çıkıyorlar. Bunun için sahada varlarını yoklarını ortaya koyuyorlar. Buna bir de Beşiktaş'ın lider olmasını ekleyin. Futbolcu kendini bu tür maçlarda gösterecek ki, büyüklerin transfer listesine girecek.
İşin üzücü olan, futbolcularımızın birbirine ne sevgisi ne de saygısı var. Birbirlerine haince giriyorlar. Topa hamle yapıyor, ama topu kaçırırsam adamın ayağına basayım düşüncesinde. Bu futbolumuza zarar veriyor.
Galatasaray’ın BAŞARISI...
* Galatasaray kötü oynuyor ama kazanıyor, bu konu hakkındaki yorumunuz?
Futbolda önemli olan da kötü oynarken kazanmak. Galatasaray, tecrübesiyle, enerjisiyle istediğini alıyor. 4 oyuncu gönderdi, 3 oyuncu aldı derken kadrosunda değişiklikler yaptı ama aldığı sonuçlar ortada. Bu şartlara rağmen bugün bulunduğu yerde olması başarıdır.
Ulusoy kral gibi!
* Haluk Ulusoy'un İngiltere milli maçı için özel bir davetli grubu götürmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'a bayılıyorum, müthiş bir adam! Öncelikle çok zeki olduğu kesin. Türkiye'yi de, Türk insanını da iyi tanımış. Bu yüzden de her kesimin nabzını iyi tutuyor. Kulüplere çaktırmadan yardım yapıyor. Uçak tutuyor, muhalefetten iktidara adamları İngiltere'ye götürüyor. Bunların içinde bir grup sanatçı da var. Aslında burada bir de ikilik çıkıyor. Çocuklar Duymasın'ın oyuncularını götürüyor da diğer popüler diziler ‘‘Asmalı Konak’’ ile ‘‘Berivan’’ın kadrosu onların arasında yer almıyor!
Enteresan aile
Aslında enteresan bir aileleri var. Haluk Ulusoy'un amcası Sefer Ulusoy çıkıyor, ‘‘Ayıptır, bu ekonomik durumda böyle bir şey olur mu?’’ diyor, sonra tutulan uçağa en başta, koşarak o biniyor. O zaman gitme kardeşim. Haluk Ulusoy sözde ‘‘Ben cebimden götürüyorum’’ diyor, çıkar faturasını ibraz et. O da yok. Haluk Ulusoy, herşeyde ‘‘Ben hesap veririm’’ diyor. Türkiye gariplikler ülkesi. Kim, nerede, eşi, dostu var ve milletvekillerini götürüyorsa her yerde hesap veriyor.
Hadi, özel uçakla davetliler gittiler, kaldıkları otel Milli Takım’ın oteli. Sanatçılarla futbolcular aynı otelde. Takım sahaya çıkıyor yeniliyor, Milli Takım’ın menajeri buna nasıl müsade ediyor.
Haluk Ulusoy, kulüplere çaktırmadan yardım yapıyor. Hakemleri de kendi tayin ediyor. ‘‘Ben şu takımı şampiyon yapayım’’ diyor, sonra da yapıyor. Böyle bir düzen. Ama bravo çok da hoşuma gidiyor! Türk insanını tanımış, başkanlık koltuğunda da kral gibi oturuyor.
Yazının Devamını Oku 7 Nisan 2003
<B>FENERBAHÇE </B>kazanma alışkanlığını kaybetmiş. Aslında nasıl kaybetmesin ki, hiçbir hücum organizasyonu yok. Futbolcular biraz F.Bahçe formasının ağırlığından çekinerek koşuyor, çırpınmaya çalışıyor, ama nafile. Çünkü topu kullanacak, takımın kaderini değiştirecek adam yok.
İki tane transfer yaptılar; Rebrov ile Bescastnih. İkisi de maç kazandıracak oyuncular değiller. Belki, iyi bir takımda kurtarıcıların yardımcıları olurlar. İşin acı yanı bu sene F.Bahçe'ye Tuncay diye genç bir futbolcu geldi. Geldiği takım Sakaryaspor. Yani İkinci Lig'de oynayan bir takım. Bu Tuncay, F.Bahçe'de en aranan adam oldu. Yazık, günah Cem Karaca oynatılıyor. Nasıl alınmış, neden oynatılıyor, o da belli değil. Herhalde öylesine oynatalım diyorlar. Oğuz Çetin, ‘‘Takımı gençleştireceğim’’ diyor. Kadro dışı futbolcular var. Ali Akdeniz bunların içinde, adam 24 yaşında. Türkiye'nin en iyi oyuncularından biri olarak görülüyor, başka kulüpler onu almak istiyor. Ama kadro dışı bekliyor. En azından satılsın.
İte kaka olmaz
Adanaspor karşısında orta sahasında organize olamayan bir takım. Bırakın organizasyonu, defansında büyük gedikler verdi. Takım 4-4-2 oynuyordu, sonra 3-5-2'ye döndüler. Aslında F.Bahçe 4-4-2 oynasa, bu kadar pozisyon vermez, böyle penaltılar da yaptırmazdı -ki biri de şüpheli-. Adanaspor karşısında dökülen F.Bahçe ikinci yarıda ilk 45 dakikaya göre biraz daha gayretliydi, ama dedik ya pozisyon üretemiyor takım. Pozisyon için zeka lazım. İte kaka pozisyon üretilmez. F.Bahçe'de bu zeka pırıltılı futbolcular yok.
Oyunun kırılma noktası güzel bir gol atan Semih'in ikinciyi kaçırması oldu. Eğer Semih ikinciyi atsa, belki de oyunun gidişatı çok farklı olacaktı. Semih'i de suçlamamak lazım, genç takımdan gelen oyuncu. Tecrübe eksikliği var.
Prestij için
F.Bahçe'nin kötü futbolunun en önemli nedeni, içerideki huzursuzluk. Serhat kimseye haber vermeden çekip Almanya'ya gidiyor. UEFA'ya şikayet edeceğim diyor. Rapaiç vardı, ‘‘mutsuzum’’ dedi, gitti. Bedavaya oynuyor, ne maaş, ne prim. Ama F.Bahçe'de herkes bir dolduruş içinde. F.Bahçe bir kaos içinde. Futbolcular hırsını kaybetmiş. Hırs olmayınca fizik güçleri de düşüyor. Sinir içindeler. Bu yüzden de rahat oynayamıyorlar. Bir futbolcu sinirli oldu mu, nerede duracağını bilemez, adam kaçırır. F.Bahçe bu durumda.
F.Bahçe ite kaka gidiyordu, şimdi herşey su yüzüne çıktı. Bu sene böyle gidecek. F.Bahçe 1-2 maç kazanır, yenilir. Küme düşecek takımlara puan verecek. Yönetim oturup düşünsün. Bu futbolcuları alırken kime danıştıysa, yine onlara danışsın. Bundan sonra F.Bahçe bir yerlere gelmek için değil, prestij için oynayacak. F.Bahçe'nin prestiji UEFA Kupası'na gitmekten çok daha önemli.
Yazının Devamını Oku 3 Nisan 2003
<B>GAZETELER </B>günlerce yazdı; <B>‘‘İngilizlerin ayakları titriyor.’’</B> Gerçekten ayakları titriyor muydu, bilemiyorum. Ancak bildiğim bir şey var, o da bu maça çıkarken korktukları. Oyunun başında çekingen, stresliydiler. Pres yapmadan maça başladılar. ‘‘Bizden daha iyi bir takıma karşı oynuyoruz. Birden yüklenirsek, bizi perişan edebilirler’’ diye temkinliydiler. Beckham, ilk yarıda sert girdi, kasti fauller yaptı, bir de sarı kart gördü.
Milli takımımıza bakıyorum, Şenol Güneş, sahaya doğru bir takım tertibi sürdü. Ne var ki, onun da stresli olduğu saha kenarındaki görüntüsünden belliydi. Yavaş yavaş yaşlanmaya başlayan ve sık sık biraraya gelmeyen bir takımımımız var. Bunun da sancılarını çekiyoruz.
Rakibi aşamadık
Maça dönelim. Milli takımımızın en önemli yeri neresiydi, orta sahası. Bu mevkimiz genç, pres yapan ve topu iyi kullanan oyunculardan kuruluydu. İleri ucumuzda ise İlhan Mansız ile Nihat vardı. Ancak sahada ileri ucumuz, orta sahamız yoktu. Orta sahamız topu kullanamadı, devamlı geriye oynadı. Defansımız topu ileriye şişirerek gönderdi. Böyle oluncu da forvetlerimiz bu topları İngilizlerin arasından alamadı. Oysa orta sahadaki yetenekli futbolcularımızın topla hareket ederek ve ara paslarla pozisyon üretebilirdi.
40. dakikadan sonra İngilizler oyunun insiyatifini ellerine aldılar. Şansa da bir gol buldular. Rüştü'nün çeldiği o top, Vassel'in önüne düşmeyebilirdi. Yine de Allah'tan milli takımımızın kalesinde Rüştü vardı. Belki maçın ilk dakikalarında kötü bir çıkışla topu kaybetti ama ilerleyen bölümde başarılı kurtarışlar yaptı.
Gereksiz stres
İngilizler sinirli ve gergindi, biz de onlardan geri kalmadık. Durup dururken kendi kendimizi strese soktuk. Okan, Emre gereksiz yere itişip kakıştı. Bülent arkadaşlarını yatıştırmaya mı, yoksa kavgaya mı gitti, o da belli değildi.
Kötü mü oynadık? Skora bakarsak öyle. Ancak bunun tam karşılığı kötü oynamak da değil. Silahlarımızı kullanamadık, sakin olamadık. Yoksa mücadele ettik, varımızı yoğumuzu ortaya koyduk. Alpay ve Bülent kafa toplarını kestiler, oyuna iyi sokamadılar. Orta sahamız iyi oynasa ve uçtaki futbolcularımızla iyi koordinasyon kurulsaydı, en azından 1 puanla döner, belki bir galibiyet de alabilirdik. Fırsat elimize geldi, kullanamadık. İlhan'dan ve Nihat'tan daha fazla çaba bekliyordum. En azından orta sahaya gelip yardım edeceklerini umuyordum, ama bunu yapmadılar.
Şimdi bu maçın skoruna bakıp üzülmemek lazım. Çok büyük bir şey kaybetmedik ve maraton henüz bitmedi. İngiltere ile Türkiye'de de oynayacağız.
Yazının Devamını Oku 1 Nisan 2003
<B>* Milli Takımımız, İngiltere karşısında nasıl bir oyun anlayışı ile mücadele etmeli? Millilerimiz ile İngiltere'yi tartıya koyarsanız, iki takımın zayıf ve güçlü yanları neler? Öncelikle millilerimiz topa daha fazla sahip olmalı. Çünkü İngilizler topa sert girecek, faullü oynayacak. Fizik güçlerini kullanarak bize pres yapacak. Fizik güç olarak onlarla mücadele edebiliriz. Bu açıdan Avrupalılardan pek aşağı değiliz. Topu kullanma bakımından ise rakibimizden daha iyiyiz, ama topu ne kadar kullanabiliriz, önemli olan bu. Futbolcularımız topu çabuk çevirebilirse, rakibin bu sert futbolunu da devre dışı bırakabilir ve onları zor durumlara düşürebiliriz.
Ayrıca İsviçreli hakem Urs Meier, babasını dinlemeyen, gördüğünü çalan bir hakem. O yüzden sert girmek onların aleyhine olacak. İyi oyuncularımız var, ancak bu maçta futbolcularımıza düşen en büyük sorumluluk, sakin olmaları. Gol yesek bile sinirlenmez ve paniğe kapılmazsak, beraberliği yakalayıp, skoru lehimize de çevirebiliriz. Bu birincisi.
Uzun toplara dikkat
İkincisi ise İngilizler, orta sahayı pek kullanmayan, uzun toplarla meşin yuvarlağı rakip 18'e indiren bir oyun anlayışı ile oynuyor. Özellikle dikkat etmemiz gereken David Beckham, sağ taraftan aldığı topları, 40-50 metreden defansın arkasına atıyor. İngiltere Milli Takımı da, Beckham'ın formasını giydiği Manchester United da gol pozisyonlarının çoğuna böyle girip, fileleri havalandırıyor. Heskey İngiltere'nin hava toplarındaki etkili futbolcusu. Bizde de hava hakimiyeti olan Alpay var. Alpay çok dikkatli olmalı. Tabii bunun yanında kalecimiz Rüştü'nün de 18 içinde oyuna hakim olması gerekiyor. Hava toplarını gerekirse yumruklayarak kalemizden uzak tutmalı. Ayrıca serbest atışlarda barajları da çok iyi yapmamız lazım. Bu konuda da Rüştü'ye büyük görev düşüyor.
Son olarak şunun altını çizmek istiyorum. İngilizler için ‘‘Ayakları titriyor. Bizden çok korkuyorlar’’ veya bize yönelik ‘‘Onlara gol atamadık. Daha önce 8 yemiştik’’ gibi yazıları onaylamıyorum. Onlar geçmişte kaldı. Bunlar moralimizi bozar, bizi strese sokar. İngilizlere karşı başarılı olur muyuz derseniz, yukarıda yazdıklarıma dikkat edersek oluruz.
Çift santrfor şart
* Milli Takım'da ‘‘Forvette İlhan Mansız mı, Hakan Şükür mü?’’ tartışması var. Bu konu hakkındaki yorumunuz.
Milli takım mutlaka çift santrforla oynayacak, oynamalı. Tek santrforla sahaya çıkarsa, 10 kişi oynuyor demektir. Dünya üçüncüsü bir takım olarak oradayız ve 2 santrfor şart. Şimdi dönelim santrforlarımıza. İlhan şu anda Türkiye'deki en iyi santrfor. Ancak ben isterdim ki, milli takım kadrosuna Ahmet Dursun da alınsın. Ama Tayfur seçildi, Ahmet alınmadı, böyle de bir gariplik var. Aslında İlhan yanında Ahmet gibi çabuk, süratli oyunculara ihtiyacımız var. Hakan Şükür hava toplarına hakim. Hakan'ın defansına da yardımcı olacağına inanıyorum. Hazır mı, değil mi, bunu bilmiyorum. Çünkü 1-2 maç oynadı. Ama İngiliz futbolunu öğrenmiştir. Hakan ileride indireceği hava toplarıyla takımın hücumdaki gücü olur. Rakibin atacağı kornerlerde de hava topuna çıkacak oyuncularımıza büyük iş düşecek. Hakan da bu toplarda takımına yardımcı olur. İngilizlerin hava hakimiyetine son verebilecek bir oyuncu.
Kadroda Nihat var. Topa çok iyi vuran ve çabuk bir futbolcu. Ancak Nihat, Real Sociedad'da ikinci santrfor gibi oynuyor, savunmasına fazla yardımcı değil. Bu yüzden Şenol Güneş'in santrfor tercihini çok iyi yapması lazım.
Şu anda patron Oğuz
* F.Bahçe yönetiminin ‘‘Oğuz Çetin'le devam edeceğiz’’ diye açıklama yapmasına rağmen teknik direktör arayışı içerisinde olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu durum takımda güvensizlik yaratmaz mı?
F.Bahçe, gelecek sezon için Oğuz Çetin ile anlaşıp anlaşmadığını deklare etmedi. Yönetim, ‘‘Sezon sonuna kadar antrenörümün arkasındayım’’ diyor ve Oğuz şu anda takımın patronu. Her takım antrenör arayışında olabilir. Ama, Oğuz gidiyor diye futbolcuların onu dinlememezlikten gelmesi gerekmez. Zaten bu ne terbiyeye ne de profesyonelliğe sığar. Futbolcu, başında hangi antrenör olursa olsun, onun dediklerini yapmak zorunda. Önemli olan antrenör değil, o formanın hakkı vermek ve F.Bahçe'nin gururudur. Şu anda Oğuz antrenör olduğuna göre, onu dikkate almayan futbolcular varsa, onları hemen F.Bahçe'den göndermek gerek. Böyle birşey hiçbir kulüpte olmaz, F.Bahçe'de hiç olmaz.
Kazanacak güçteyiz
* Milli Takımımızın İngiltere maçından alacağı sonuç Avrupa Şampiyonası elemelerindeki şansını nasıl etkiler?
Kaybederse puan olarak ikinci sıraya düşer. Ancak bu dünyanın sonu değil. Slovakya'yı deplasmanda, Makedonya'yı da Türkiye'de yenecek güçte bir takımız. Artı İngilizlerle Türkiye'de oynayacağız. Avrupa Şampiyonası finalleri için her zaman şansımız yüksek. Ancak İngiltere'ye yenilir ve demoralize olup üst üste yenilgiler alırsak bu kötü olur.
Millilerimiz, İngiltere'ye kolay yenilecek bir takım değil. Normal oyunumuzu oynar, sahada ukalalık ve rol yapmazsak (çünkü rol yapılırsa, sinirler geriliyor ve sahada tartışma çıkıyor) bu bizim aleyhimize olur. İngiltere daha sakin, daha mantıklı düşünen bir takım. Biz ise herşeyi acele yapmak isteyen, kanı kaynayan bir takımız. Bu yüzden sakin olmak zorundayız.
Yazının Devamını Oku 25 Mart 2003
<B>* F.Bahçe'de başkan ve yönetime karşı yükselen sesler hakkındaki yorumunuz. Aziz Yıldırım ne yapmalı? Aziz Yıldırım, mükemmel tesisler ve bir stat yaptı, henüz bitirmedi de. Basın ve Şeref Tribünleri buna eklenecek. F.Bahçe üç tane de okul yapacak. Yani büyük fedakarlık gösteriyor. Ama malesef futbol takımını istenilen düzeye getiremedi, beklenen şekilde disipline edemedi. Aralarında grup kuran, şahsiyetsiz, beceriksiz futbolcular F.Bahçe'de biraraya getirildi. Yıldırım kaliteyi seçemedi. Yaptığı seçimlere bakıyorsunuz, futbolcu transferleri yanlış, antrenörleri yanlış.
F.Bahçe eriyor, kayboluyor. Standart, sıradan bir takım haline geldi. Oysa, F.Bahçe tarihinde böyle bir takım olmadı. Bu yüzden de seyircisi de F.Bahçe camiası da rahatsız. Ne kadar güzel stat yaparsanız yapın, F.Bahçe camiası başarı istiyor. Güçlü, seyirciyi heyecanlandıracak, ayağa kaldıracak oyuncular istiyor.
Kim olsa eleştirilir
Yıldırım bunları yapamadı. Bu yüzden de bugün eleştiriliyor ve bu kadar ses çıkıyor. Ama bu sadece Yıldırım için geçerli değil, şu şartlarda kim başkan olsa aynı şeyi yaşayacaktı. Çünkü F.Bahçe buna alışık değil ve Yıldırım da bunu doğal karşılamalı.
Aslında böyle bir tepkiyle karşılaşacağını Yıldırım da biliyordu. O da yönetimin dışında olsa aynı şeyi yapardı. Bu yüzden de eleştirileri hoş görüyle karşılayıp, F.Bahçe'nin nasıl düzeleceğinin, hangi oyuncuları getirip takımı güçlendireceğinin planlarını şimdiden yapmalı. Ancak 2-3 ucuz oyuncuyla F.Bahçe biryerlere gelmez. Bu takımın 4 senedir temeli, omurgasını kurulamamış.
* F.Bahçe bir teknik direktör değişimine gitmeli mi? Teknik direktör spekülasyonları takımı nasıl etkiler?
F.Bahçe Oğuz Çetin seçiminde, sezon sonuna kadar onunla gitmeyi düşünmekte yüzde 100 haklıydı. Oğuz, Mustafa Denizli ve Lorant'ın yardımcılıklarını yaptı, oyuncuları fevkalade iyi tanıyor. Kimin disiplinli, kimin disiplinsiz, kimin grupçu, kimin grupçu olmadığını iyi biliyor. Ancak, antrenör olduğunda bunları bilip, ses çıkarmıyorsan, suçlusun demektir. Bu biir.
İkincisi, bunları bilip de bu konuda ikinci yarının ortasında bir operasyon yapıyorsan bu daha büyük yanlıştır. Bunun zamanı, devre arasıydı. Bu operasyonu takımı ligin ikinci yarısı için kampa almadan önce yapacaktın. Yoksa, geçen hafta olduğu gibi 1 beraberlik ve 1 yenilgi sonrası böyle bir operasyon yaparsan, diğer futbolcuları da strese sokarsın. Nitekim de F.Bahçe bunların sıkıntısını çekiyor. Hiçbir maçı rahat oynayamıyor.
Yerli kaldıramaz
Şimdi F.Bahçe için ‘‘Antrenör yiyen takım’’ diye bir laf çıkmış. Eğer başarılı olamazsa yiyecek kardeşim. Bunun başka izahı yok. Bu operasyonu da Yıldırım yapacak, çünkü başka çıkarı yok. Unutulmasın ki bu yapılıyorsa, takımın başarısı için yapılıyor. Yalnız Yıldırım'ın seçimlerini doğru yapması lazım. Yoksa, F.Bahçe'ye 20 antrenör gelir, başarısız olursa 20'si de gider. Ne yani, başarılı olamayan adamı elinde mi tutacak. Bunun örneği dünyada yok.
Oğuz'un bu sonuçlardan sonra takımın başında durması biraz zor. Eğer F.Bahçe yeni bir antrenör getirecekse bunu şimdiden yapmak zorunda. Çünkü o yabancı da sezon sonuna kadar takımı ve Türkiye'yi tanımak için fırsat bulur. Yabancı diyorum çünkü, F.Bahçe camiası bir yerli antrenör için ağır olur. Yerlilerin yapacağı fazla bir şey yok. Yerliyi göreve getirmek, onu ateşe atmak olur. * F.Bahçe'de baskı altında kalan ve eleştirilere hedef olan Ceyhun'a kaptanlık verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
F.Bahçe'de en son kaptan olacak adam Ceyhun. Çünkü yapısı itibariyle çok sinirli. Ceyhun kendini tutamayan bir oyuncu. Oğuz Çetin, ‘‘Ortega mı, Ceyhun mu?’’ dedi, Ceyhun'u sinir içinde bıraktı. Oysa bundan önce sakin bir futbolcuydu. Ceyhun da kendini Ortega gibi görmeye başladı. Kaptanlık Ceyhun'un kaldıracağı şey değil, bu yapılarak o ateşe atıldı. Ceyhun her harekette elini kolunu kaldıran bir oyuncu. Ayrıca F.Bahçe kaptanının herkesten üstün bilgiye ve kariyere sahip olması lazım. F.Bahçe kaptanına hürmet edilmesi lazım. O takımdan alınmış veya şu takımdan gelmiş adam F.Bahçe'ye kaptan olamaz.
Kaptanlık Ümit Özat'a da veriliyor, o daha iki senedir kulüpte. Sakin, terbiyeli bir adam, ama kaptanlık farklı bir iş. Sadece hakemle el sıkışmak değil. Oturman, kalkman, ailen, giyimin, diğer takımlar üzerindeki etkin çok önemli.
Kaptan Rüştü olmalı
F.Bahçe'de kaptanlık yapacak bir tek adam var şu anda, o da Rüştü. Onun kaptan olması lazım. Öncelikle hepsinden daha tecrübeli ve kariyer olarak hepsinden iyi. Ama nedense Rüştü, kaptanlığı istemiyor. Bu F.Bahçe camiasını reddetmek demek. Bu davranışı anlamak mümkün değil. Herkes F.Bahçe'de kaptan olmak için can atar. Rüştü, F.Bahçe kulübünü mü önemsemiyor? Ben paramı alır, vazifemi yaparım mı, diyor. Oysa kaptanlıktan daha büyük şeref olur mu? O göreve gelebilecek bir adam reddediyorsa, kulübü de reddediyor demektir.
G.Saray'da problem sürüyor
* Galatasaray'a baktığınızda istenilen seviyeye ilerlediğini veya geldiğini görüyor musunuz?
G.Saray'da aynı problemler sürüyor. Onların da doğru dürüst bir oyun kurucu ve kaptanları yok. G.Saray kazanıyor, ama bu çok iyi oynadığından olmuyor, bazen şansı yardım ediyor veya etmiyor. Denizlispor karşısında 4 gol fırsatını değerlendiremedi, arkasından topu filelerinde görüp kaybetti. Kötü oynar ve golleri atamazsan tabii ki kaybedersin. G.Saray sadece Denizli değil, bir çok maçta kötü oynadı. Denizlispor taş gibi bir takım, çekirge bir sıçradı iki sıçradı, 3'üncüde takıldı.
Kartal'ın sorunu ORTA SAHASI
* Beşiktaş'ta inişli çıkışlı bir grafik başladı. Şampiyonluk yolundaki ilerleyişi hakkındaki yorumunuz.
Beşiktaş bu orta saha ile oynadığı sürece inişli çıkışlı grafik çizecek. Çünkü topu kullanarak rakibine hükmedemiyor. Savunması ne kadar iyi oyunculardan kurulu olsa ve topu oyuna iyi sokuyorsa da orta sahası yavaş. Ayrıca Lazio maçını gözönüne alın. Takımda sözü dinlenen bir kaptan yok. (Aslında takıma ağırlığını koyacak bir kaptan F.Bahçe'de de G.Saray'da da yok. G.Saray'da daha önce bu işi Hagi yapıyordu.)
Beşiktaş 4. dakikada hücuma çıkıyor, geride çabuk adam bırakacağına ağır bir adam. Bir kontratak ve gol yiyor.
Aslında Lazio bu pozisyon öncesi bu kontratağın sinyalini veriyor. Benim anlamadığım biri futbolcuları uyarmıyor mu? Bunda teknik direktör Lucescu'nun suçu yok, bunu yapacak olan sahadaki futbolcu. Antrenör, ‘‘Burada bekle’’ diye futbolcunun kulağından çekip oraya getiremez ki. Nitekim, Beşiktaş aynı kontratakları bu hafta Gaziantepspor'dan da yedi.
Çirkin safsatalar
Beşiktaş sezon sonunda şampiyonluk kupasına uzanabilir. Ama ‘‘Bize sert oynadılar. Şampiyonluğumuza mani olmak istiyorlar’’ safsatalarını da bu dönemde artık kimse yemiyor, bunu akıllarına soksunlar. Bu tür konuşmalar çok çirkin. Tabii ki Gaziantepspor, koskoca Beşiktaş'a canını dişine takarak oynayacak.
Adamların UEFA Kupası'na katılma hedefi var. Beşiktaş gibi bir devi yenmeyi istiyor ki, bunu diğer takımlar da ister. Hepsinin amacı Beşiktaş, G.Saray, F.Bahçe gibi takımları yenmektir. Çünkü bu takımlar üç büyükleri yenerek şöhret sahibi oluyor, futbolcularının değeri artıyor. Ayrıca büyüklerle oynadıkları maçları bütün TV'ler anlatıyor. Yani popülariteleri bu şekilde artıyor.
Yazının Devamını Oku 23 Mart 2003
<B>BU </B>Fenerbahçe, Fenerbahçeliğini kaybetmiş. O moralli, kendine güvenen büyük Fenerbahçe gitmiş, sıradan, yeteneksiz oyunculardan kurulu bir takım gelmiş. Bu kadar yeteneksiz bir takım olur mu! Bir Fenerbahçe'ye bakıyorsun, bir de küme düşmemeye oynayan Altay'a. O Fenerbahçe'den en az 5-6 kişiyi Altay'a futbolcu diye koymazsın. Üstelik bunlar nasıl bir takımda oynadıklarının farkında bile değiller. Kendilerini çok önemli oyuncular filan zannediyorlar.
Koca 90 dakikaya bakıyorsunuz, Tuncay'ın kafayla kaçırdığı bir gol fırsatı dışında pozisyon yok. Ama Altay'a bakıyorsun, en az dört tane pozisyonu var. Mücadele olarak Altay daha iyi. Üstüne üstlük topu daha iyi kullanıyor. O zaman neden yenmesinler ki bu Fenerbahçe'yi?
Seyirci de coşturamıyor
Şu Fenerbahçe'nin diğer takımlardan tek farkı seyircisi. Ama artık seyirci de bu takımı coşturamıyor. Bu takım bitmiş, moralmen çökmüş.
Fenerbahçe'nin en büyük güvencesi dediğimiz Rüştü'nün yediği gole bir bakın. Tam evlere şenlik. Adam nerede durduğunun farkında değil. Ya Mustafa'ya ne demeli! Topu taca atacağına, Sinan'ın kafasına attı. Sinan da bu ikramı geri çevirmedi ve golünü attı. Ama bu arada üç tane de gol kurtarıyor bu Rüştü.
Fenerbahçe yenilebilir, ilk defa da yenilmiyor. Ama bir tane doğru dürüst gol pozisyonun, şutun yok, buna karşın kalende dört pozisyon görüyorsun. Bu maçta asıl konuşulacak takım Altay'dır.
Saha güzel, bu kadar soğuğa rağmen seyirci geliyor, kötü oynarken bile seni destekliyor. Ama sonuç sıfır. O vakit burada bazı eksikler var. En büyük eksik de şu; Fenerbahçe, oyuncu kalitesi itibariyle sıradan bir takım olmuş. 2-3 futbolcuyu çıkar, gerisi İkinci Lig oyuncusu.
Kenar yönetim desen, o ayrı bir alem. Fener 1-0 mağlup, oyuna Johnson giriyor. Herhalde fark yememek için! Böyle bir yanlış olur mu, hücum gücünü artıracağına defansa oyuncu alıyorsun.
Yabancılar ne iş yapar?
İki tane yabancı var. Bunlar ne iş yapar? Bu kadar kötüsü hiçbir takımda yok. Fenerbahçe, ayağını kaldıramayan, uzun boylu bir santrfor aldı, kalp hastası çıktı. Şimdi onu bile mumla arıyor. Bu yetmezmiş gibi Rebrov'la, Bescasthih çıktı başımıza. Bunları nereden alıyorlar, kim alıyor, kimler aldırıyor? Doğrusu çok merak ediyorum. Antrenörümüzü, yöneticimizi nasıl kandırıyorlar? Bu işleri kim yapıyorsa tebrik etmek, Oscar vermek lazım. Bu kadar futbol bilmez adamları biraraya toplamak, doğrusu büyük maharet!
İşin garibi, büyük mücadeleler sonucunda dünya çapında bir yıldız alıyorsun, onu da (kadro dışı kalanlar da dahil) bu futbolcular istemiyor, tavır koyuyorlar.
Oğuz Çetin, önümüzdeki sezonun takımını kuracağım diyerek, beş oyuncuyu kadro dışı bıraktı. Üstelik bunların biriyle (Yusuf) üç senelik mukavele yapmışsın, birini de hiç oynatmamışsın (Ali Akdeniz). Bir de Abdullah var. İlk yarıda PAF'a gönderildi, geldi. Fenerbahçe'ye kaptan oldu, Milli Takım'a seçildi, kadro dışı kaldı. Önümüzdeki sezonun takımını kuruyorsan, bunu ilk geldiğin vakit yani devre arasında yapacaktın, şimdi değil. Veya bunu liglerin sonunda yaparsın. Oğuz Çetin'in savunması yanlış bir savunma. Başka bir sebep söylemesi lazım.
Altay, Fenerbahçe'ye futbol dersi verdi. Tebrik etmek lazım. Ama bu Fener, hani doktor ne yersen ye der ya, işte öyle.
Yazının Devamını Oku